Ergün Candan – Ruh Geliştirme Teknikleri

Sevgili okuyucular, bu kitap sizin kendi içsel gücünüzü ortaya çıkartarak, ruhsal yönden daha etkin bir hale gelebilmenize yardımcı olabilmek amacıyla hazırlanmıştır. Ancak ruhsal-güçlerinizi geliştirmekle aynı zamanda ruhsal olgunluğa ve gelişmişliğe ulaşılacağı zannedilmesin… Bunlar birbirlerinden çok farklı olgulardır… Bir psişik yeteneğe sahip olan kişinin, aynı zamanda ahlaki ve manevi yönden de ruhsal bir olgunluğa eriştiği şeklinde hatalı bir görüş vardır. Psişik konularda bilgisi olanlar, durumun hiç de böyle olmadığını gayet iyi bilir. Fakat bu önyargı öylesine yerleşmiştir ki, kolay kolay kırılacak gibi görünmüyor. Her halde bir müddet daha varlığım koruyacaktır… Ancak 13 hiç değilse siz SINIR ÖTESİ okuyucuları olarak gerçeği bilin… Psişik ve medyomik yetenekleri olan bir kişi aynı zamanda ruhsal olgunluğa erişmiş bir kişi olmayabilir. Kaldı ki, bir çok örnek bunu doğrulamaktadır. Gerek yurtdışından, gerekse yurtiçinden buna çok sayıda örnek verebilirim. Ruhsal güçlen geliştirme tekniklerinin gündeme getirilmesi sizleri “süpermen” yapmak için değil, insanın kendi sırlarını keşfederek gerçeklere ulaşmasına yardımcı olabilmek içindir. Temel amaç budur… Ele alacağımız konuları dikkatle takip eder ve “değişimin ihtiyacım” gerçekten içinizde hissederek bu çalışmaları sürdü-rürseniz; farklı bir dünyanın kapılarının önünüzde aralanmaya başladığını göreceksiniz… Bu yolda, şimdiye kadar hiç olmadık bir şekilde kendinizle başbaşa kalacak ve dışarıdan hiç bir şeyi kendinize ilave etmeden, sadece kendi sırlarınızı keşfetmenin doğallığını yaşayacaksınız… Ortaya çıkartacağınız tüm sırların sizin içinizde gizli olduğunu unutmayın… Evet… Her şey sizde gizli… Hatta aradığını: Tanrını: bile… Bu yolda, sizde varolan “potansiyal gücünüz” ve asıl kökeniniz hakkında çok önemli ipuçlarını yakalayabilmeniz de mümkün olabilecektir… Ama unutmayın: Bütün bunlar kendiliklerinden gelmezler… Özel bir çaba ve gayret göstermeniz gerekecektir. Kısacası kendinizi bazı yönlerinizle yeniden tanıyacak, kendinizi yeniden keşfedeceksiniz… Tüm “Ezoterik Öğretilerdin asıl çalışma konusu olan. insan ın “kendini tanıması”, bu yolda objektif b ir bilgiye ulaşması çok çaba ve çalışma isteyen, zahmetli bir iştir… Bu başlı başına ayrı ayrı bir çalışma konusudur. Tamamen ruhsal olgunluğu ve ruhsal gelişimi hedefleyen bu çalışma a lan ının belli bir bölümü ruhsal güçlerin tanınmasına ve geliştirilmesine ayrılmıştır. 14 “KENDİNİ BİLMEK” Ruhsal güçleri geliştirme çalışmaları, insanın kendini tanıma ve kendi sırlarını keşfetme çalışmalarının sadece küçük bir bölümünü oluşturur. İşte bu yüzden sadece psişik yeteneklerin gelişmiş olması, insanın ruhsal olgunluğa ulaşabilmesine yetmemektedir. Fakat kendini tanıma çalışmalarında, ruhsal güçlerin geliştirilmesinin çok önemli bir yeri vardır.


“Kendini bilmek” ya da “tanımak”, insanın değişmesi zorunluluğunun doğal bir uzantısıdır. Değişmek, uyanmak, şuur-lanmak için; fazlalıkların terk edilmesi, içsel bir mücadeleye girişmek ve özdeşleşmeyi meydana getiren bağımlılıklardan soyunmak şarttır. Üstün çaba gösterilmeden, kendi üzerinde çalışmadan; değişmek, uyanmak, şuurlanmak mümkün değildir. Bütün ezoterik çalışmaların, inisiyetik öğretilerin temeli bu nedenle “terk”e dayanır… İnsan, her yanı fazlalıklarla çevrili ve çeşetli putların isteklerini yerine getirmekte olduğunu bilmeden mahpusluktan kurtarılamaz. İnsan özgür olmadığını anlamazsa, hapishaneden kurtulabilmesi de mümkün değildir. Özgür hale gelmek için, iç özgürlüğü elde etmelidir. İnsanın uğrunda mücadele ederek kazanması gereken şey, işte bu özgürlüktür. İnsanın iç özgürlüğü elde etme yoluna girmesi “terk et-me”ye hazır hale gelmesine bağlıdır. Herhangi bir şeyi kaybetmekten korkmayan, kaybedilecek bir şeyi olmadığının şuuruna varan kimse, bu şekilde her şeyi kazanır. Bu söz… Yani “insanın kendini tanıması” meselesi, belki ilk başta bize biraz garip gelebilir… “Ne demek yani, şimdi ben kendimi tanımıyor muyum9 …” diye düşünebiliriz. Çünkü kendimiz hakkında yeterli fikre sahip olduğumuzu düşünürüz. Oysa ki çoğunlukla, kendi varlığımızın kökeni ve özellikleri hakkında yeterli bilgiye ve yeterli anlayışa sahip olmadan yaşamımızı sürdürürüz. Bunların içinde sahip olduğumuz, ancak çoğunlukla farkında b ile olmadığımız ruhsal yeteneklerimiz, yani “Duyular Dışı Algılamalarımız da vardır. 15 Böyle olunca da, kendi varlığımızın iç potansiyelini, iç gücünü çoğunlukla kullanmadan kısıtlı imkanlarla yaşamaya kendimizi mahkum ederiz… Ve yaşamımızın büyük bir bölümü böyle geçer… İçimizdeki mevcut potansiyel güçten habersiz kendimizi son derece hür ve özgür zannederek; aslında tam bir mahpushane yaşantısı sürdürürüz… Hapiste olduğumuzu far-ketmediğimiz için de, hapisten kurtulmak için hiçbir çaba sar-fetmeyiz… İnsanın mevcut iç potansiyel gücünü kullanmadığı bu dünya yaşamında özgür olamadığını, çok kısıtlı imkanlarla yaşadığını farkeden toplumlar, çok eski çağlardan beri bu yolda önemli çalışmalar içine girmişlerdir. Dinlerin, felsefelerin, doğu ve batı ezoterik çalışmaların, mitolojilerin; ortaklaşa amacı çok eski çağlardan beri tek bir noktada: “Kendini Bilmek”de yoğunlaşmıştır… “Kendini bilmeyen varoluşun sırlarını da bilemez” ya da “kendini bilmeyen Rabbi’ni de bilemez” sözleriyle de bu konu dile getirilmeye çalışılmıştır.

Uzun yıllardır konunun önemini farkeden kadim toplumlar özel çalışmalar yaparak; o özel çalışmalara katılanlara önce bu konuyla ilgili bilgiler aktarmışlar ve daha sonra da bu bilgiler ışığında insanların kendi iç enerjilerini kullanabilmelerini sağlamaya çalışmışlardı ki, bunun da adına “inisiyatik çalışmalar” adı verilmiştir. Bu çalışmalara örnek olarak Eski Mısır’daki özel eğitimleri ve Sufi Ekolleri’ni gösterebiliriz. SINIR ÖTESİ YAYINLARI’ndan çıkartığımız ilk kitabımız olan “GİZLİ SIRLAR ÖĞRETİSİ”nde, konunun bu yönü sizlere aktarıldığı için burada tekrar etmek istemiyoruz… Mısır merkez olmak üzere, dünyanın dört bir yanında çok uzun yıllar önce yürütülen bu çalışmalar belli bir süre sonra unutulmaya, gerçek mahiyetinden uzaklaşmaya hatta dejenere olmaya başladı. Ve içle uğraşılırken, dışla uğraşılmaya, şekilciliğe dönüşmeye başlayınca eğitimin etkinliği de kaybolup git16 “KENDİNİ BİLMEK” ti… Bir zamanlar gürül gürül akan bir şelaleyken, belli bir süre sonra, durgun su birikintilerine dönüştü… Sonra ne oldu? Ne olduğu aslında tüm açıklığıyla ortada… Belli bir süre insanlık, içinde insanlığın kalmadığı bir insanlık tablosu çizme gayreti içinde yaşamını sürdürmeye çalıştı… Fakat bir şeylerin eksikliği her zaman için hissedildi… Son 10 yıldır dünya üzerinde bu konuda çok önemli çalışmalar başlatıldı. “New Age – (Yeni Çağ) Eğitimi” adı altında açılan kurslarda, insanın kendisini keşfedebilmesi ve yaşam içinde daha güçlü daha etkin olabilmesi için çeşitli çalışmalar yapılmaya başlandı. Bu kurslara özellikle ilk başta büyük şirketler ilgi gösterdiler. Yurt dışındaki birçok büyük şirket, üst düzey yöneticilerini bu seminerlere gönderdi. Çok yüksek ücretlerle açılan bu seminerlere ilk katılan şirketler arasında: Uluslararası Hisse Senedi Borsası, Amerikan Express, Olivetti, Shell, IBM ve Machintosh gibi büyük şirketlerin ilk sırayı aldıkları görüldü. Hatta İngiltere’de Savunma Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu Bürosu bile bu seminerlere katılanlar arasındaydı. Bu kursların tek bir amacı vardı: Katılanları kendilerini keşfetme yolculuğuna çıkartmak… “Geleceğe Uyum Sağlama Seminerleri” de denilen bu ö/.el kurslardajnsanın iç potansiyal gücünün ortaya çıkartılma-sı n a ç a l ı ş ı l ır k e n , aynı zamanda insanın duyular dışı algılamalarından ve özellikle de sezgilerinden nasıl daha etkin b i r ş e k i l d e yararlanabileceği, konsantrasyonunun nasıl geliştirebileceği gibi metotlar da öğretilmekteydi… DÜNYAYA TESLİM OLAN İNSANIN KARAKTERİSTİK DURUMU Sorunu ortaya koymadan, sorunun çözülmesi çok zordur. Gelin şimdi sorunu maddeler halinde bir gözden geçirelim: 17 1 Duygularının esiridir. 2 Kalıplar içinde sıkışıp kalmıştır. 3 Gurur-kibir içindedir. 4 Dünya ile özdeşleşmiştir.

5 Gerçek bilgiden uzak, sadece kulaktan dolma bazı din sel bilgileri ve terkedemedikleri kendisine sürekli olarak engel olmaktadır. 6 Bireysellik içindedir. Dilinden “ben” sözcüğü düşme mektedir. 7 Aç gözlüdür. 8 İçgüdüsel yaşar. 9- Kendini ve kendi çıkarlarına hizmet edenleri sever. 10-Suni olarak yarattığı bir sürü icaplar içine kendini sı kıştırmıştır. 11- Ruhsal Güçleri’nden yararlanamamakta, buna bağlı olarak ileri görüşlülüğü kısıtlanmakta ve sezgileri körlenmek-tedir. Bunun doğal sonucu olarak da, yeniliklere oldukça zor uyum sağlayabilmektedir. Bu bilgisizlik çemberi bir başka sorunu daha beraberinde getirmiştir: Dünyada yaşamın gayesi nedir? Ben kimim? Nereden gelip nereye gidiyoruz? Yaşam bir takım basit rastlantıların bir araya gelmesinden mi ibarettir?… Yaşam ve yaşamın sonuyla ilg ili bilgiler, insanlık için bir “sır perdesi” altında kendisini gizlemiş durumdadır… Hayat gailesi adını verdiğimiz bu yaşam çarkına kendimizi öyle bir kaptırıp gidiyoruz k i; bu hengamede, sözünü ettiğimiz sorular, çoğu zaman aklımızın ucundan bile geçmiyor. Arada sırada bu soruları kendimize sorduğumuzda ise. tam bir cevap bulamıyoruz. Bulamayınca da ister islemez, sırtımızı bu sorulara dönüp, o tatlı uykumuza devam ediyoruz… Tüm bunların sonucu olarak, bir süre yapay ihtiyaçlarla ve 18 “KENDİNİ BİLMEK” maddenin bizi cezbetme aracı olan arzular içine kendimizi adeta hapsederek, yaşamaya gayret ediyoruz… Nefes alarak ve yemek yiyerek… Bunun da adına yaşam denebiliyorsa eğer… İNSANIN İLK UNUTTUĞU BİLGİ: KENDİSİNİN KÖKENİ OLMUŞTUR Ezoterik, inisiyatik, teolojik ve felsefi çalışmalar insanın “kendini bilmesi” sorunu yüzyıllardır dile getirmiş olmalarına rağmen konunun bu yönü belli bir süre sonra unutulmaya başlanmış ve bu noktaya gerektiği kadar önem verilmemiştir. İnsanlığın unuttuğu bilgilerin başında, kendi kökeniyle ilgili bilgiler gelmiştir… Ve böylelikle insan, bu dünyada yaşarken kendi kendisine yabancılaşmaya başlamıştır. Hep insanların birbirlerini anlayamadıklarından şikayet ed ilir ve bu şikayetlerin ardı arkası bir türlü kesilmez.

Bu gidişle kolay kolay kesilmesi de mümkün görülmüyor… Çünkü insan öncelikle kendisini anlayamamaktadır… Kendisini anlayamayan bir insanın da, bir başka insanı anlayabilmesi bir türlü mümkün olamıyor… İnsanın kendine yabancılaşması, beraberinde kendi yeteneklerine de yabancılaşmasını beraberinde getirmiş ve insan ı unsal yeteneklerini de kullanamaz bir hale gelmiştir. Hatta ruhsal yeteneklerinin olmadığını iddia eden insanların özellikle yurdumuzda hala bulunduğu gerçeği dikkate alınırsa; konunun hem üzücü hem de gülünç yanı daha net gözlerimizin önünde canlanacaktır. Evet… Tek bir cümleyle özetleyecek olursak: “hiiyiik bir ıo^nn/nkla insanlar kendini taıu\aınaınaklaılır” diyebiliriz. İnsanın nasıl büyük b i r güce sahip olduğu ve bunu nasıl ortaya çıkartacağı meselesi üzerinde önemli çalışmalar yapan a ı a şi ır m ac ı l a r . klasik psikolojiye de bambaşka b i r çehre getir19 misler ve parapsikolojinin de katkılarıyla yepyeni anlayışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamışlardır. Yurdumuzdaki psikolog ve psikiyatristlere de bu konuda büyük bir iş düşmektedir ama maaalesef özellikle bazı psikiya-t r is t l e r g e liş en yeniliklere karşı büyük b ir in a t la ayak direyişlerine devam ediyorlar… Ruhsal kültürden habersiz, parapsikolojiden bi haber sözde ruh hekimleri, insanların başına merhem sürmeye çalışıyorlar… Merhemleri olsa kendi başlarına sürerler… İÇ DEĞİŞMEDEN DIŞ DEĞİŞEMEZ İçine düşülen bir başka yanılgı da, değişimin hep dışarıda aranmaya çalışılmış olmasıdır. Değişim hep dışarda aranmaya başlanmış ve asıl değişimin insanın içinde meydana gelmesi gerektiği üzerinde durulmamıştır. İnsanın kendi kökenini farketmesi. kendi sırlarını anlayabilmesi için; öncelikle teorik bilgilere ihtiyaç vardır. Ancak bunları sadece zihnen bilmemizin yeterli olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Neler yapılması gerektiğini bilmek bu alanda yeterli değildir. Kendini içsel güçlerimizi ortaya çıkartabilmek iç in çalışırken; teorik bazda bilinenlerin, uygulamaya geçirilme mecburiyeti vardır. Yaşama geçirilmeyen ve kendi üzerimizde uygulanamayan pratik metodların, iç gelişimimizde bize hiç bir yararı olmayacaktır. İnsanın bu yolda ilerleyebilmesi için öncelikle kendisinde değiştirmesi gerektiği bazı yönlerin mevcut olduğunu farketmiş olması gerekir. Gerek bireylerde, gerekse toplumlarda bu alanda görülen en büyük zorluk, değişimlere karşı gösterilen dirençlerdir. Yeniliklere kolay uyum sağlayamayışımız ve gelen her bir yeniliğe önce b ir direnç göstermemiz; çoğunlukla eskide yaşamanın kolaylığını tercih etmemizden kaynaklanmaktadır.

Çünkü eskide yaşamak yeni bir araştırmayı ve yeni bir atılımı gerektirme20 “KENDİNİ BİLMEK” diği için çoğunlukla daha kolaydır. Kendimize göre oluşturduğumuz belli bir düşünce sisteminin gölgesindeki serinlik bize hep hoş gelir. Ama bu gölgedeki serinlikte uyukladığımız müddetçe, yeni yerler keşfedebilme imkanını da kendi kendimize kapatmış oluyoruz… Bu hareketlerimizi haklı göstermek için de, şimdiki davranışlarımızın bizi bu günkü düzeyimize getirdiğini söyleriz. Bu kesinlikle doğrudur. Ama şimdi artık yeni düzeyde kişisel iç gelişimimizi gerçekleştirebilmek için yeni düzeye uygun şartları oluşturmamız gerekmektedir. Bunu yapabilmek için önce korkularımızın tüm engellerini aşmak ve zihinsel konsantrasyonumuzun kontrolünü elimize almak gerekir. Eski alışkanlıklarımızın zihnimizin sorunlara e-MI olmasına izin verişimiz, derhal kırılmalıdır. Onların yerine ömür boyunca sürecek yeni bir görüş açısı gerekmektedir. O da: Çözümlere odaklanmak ve bu yolda yeni adımlan cesaretle ıiiabilmc başarısını gösterebilmeye bağlıdır. Peki bunu nasıl başaracağız?… Konunun asıl önemli yönü de zaten burada düğümlenmekledir. Yaşamınızı daha zengin, daha dolu, daha neşeli ve daha heyecanlı kılmak için pek çok güçlü araçlar ve stratejiler öğrenebilirsiniz. Ama eğer bu öğrendiklerinizi uygulamazsanız, bu iıp k ı çok güçlü bir bilgisayar alıp, onu hiç kutusundan çıkarmamaya ya da lüks bir araba alıp bahçeye park etmeye, onu toza ve çürümeye terk etmeye benzeyecektir. Neye, nasıl ve nereden başlamalı?… Gerçekten kendimizde bir şeyler değiştirmek istiyorsak; öncelikle günlük yaşantımızda bir takım davranış kalıplarımızla, kendi kendimizi nasıl kısıtlamış olduğumuzu çok iyi gözlemlememizde büyük faydalar vardır. Şimdi, bir günlük yaşantınızı şöyle bir gözden geçirirmisiniz?… Sabah yatağınızdan kalkıp, tekrar akşam yatağınıza 21 yatıncaya kadarki geçen süreyi, gözünüzde şöyle bir canlandırmanızı rica ediyorum. Bu geçen süre içinde karşılaştığımız belirli olaylara dikkat edersek, çoğunlukla hep aynı tepkileri gösterdiğimizi görürüz.

Yani belirli davranış biçimlerini hep aynı tarzda kullanırız. Hep aynı şekilde sevinir ve hep aynı şekilde üzülürüz. Yaşam içinde karşılaştığımız olaylara, çoğunlukla duygu ve düşüncelerimize hakim olamadan bir takını tepkiler gösterir dururuz. Bu halimizle yani “otomatik vaşam biçimimizle” doğrusunu ifade etmek gerekirse: Biyolojik robotlardan pek farkımızın kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Düğmelerine basınca gülen, bir başka düğmesine basılınca ağlayan halimizi değiştirmeden, gerçek anlamda özgür olmaktan sözetme-miz mümkün değildir… Bunun böyle olması duygu ve düşüncelerimiz üzerinde kalıcı bir hakimiyetin tarafımızdan sağlanamamış olmasından dolayıdır. Bu yüzden de biz yaşam içinde genellikle aynı tür olaylara, hep aynı tür karşılıklar veririz… Ve bir türlü istemediğimiz yönlerimizi sırf bu özelliğimizden dolayı değiştirenleyiz. İşle gerçek anlamdaki bir değişimi içimizde gerçekleştire-meyişimizin en önemli sebebi, bu göstermiş olduğumuz ota-matik davranış biçimlerimizdir. Hep aynı şekilde davranmakla yeni bir davranış biçimini oluşturmamız adeta imkansız bir hale gelmektedir. Dolayısıyla sanki hep aynı olayların içine kendimizi kısıtlayarak yaşamaya çalıştığımızı, dikkatlice kendimizi gözlediğimizde farketmenıiz. mümkün olacaktır. ENGELLER GÖRÜLMEDEN ENGELLER AŞILAMAZ Her şeyin başı insanın kendisiyle i l g i l i gerçekleri farket-ınesidir. Aslında ne denli güçlü b i r ruhsal yapıya sahip olduğunu ancak otomatik ya şamın tercih edilmesinden dolayı haliha zırda bunları kullanamadığını farkeden b i r k iş i i ç i n yolun yansı a ş ı l m ı ş durumdadır. Bu nedenle insan ö n c e l i k l e kendi eksik22 “KENDİNİ BİLMEK” İlklerini büyük bir cesaretle, kendi kendisine itiraf etmeyi ba-şarmaladır. Karamsarlığa kapılmadan kişi kendi eksikliklerini önce kabullenmeledir ki, bunların üstesinden gelecek çalışmaları başarıyla gerçekleştirebilsin. Yaşamımız aslında çeşitli dengelerden oluşan bir süreç olarak karşımıza çıkar.

Ancak ne var ki çoğunlukla bu dengeleri yine biz kendi kendimize ürettiğimiz düşüncelerle bozarız. Eğer bahçemizde kök salmakta olan yabani otları görmeyi reddedecek kimseler haline gelmemize izin verirsek, kafamızın içinde yarattığımız hayeller, sonunda bizi mahvedecektir… A-ma bir o kadar yıkıcı olan bir şey daha vardır: O da, korkudan sürekli olarak yabani ot bürümüş bir bahçeyi düşünüp duran insanlara olanlardır. Kendi üzerinde çalışanların yolu, bir denge yoludur. Kendi üzerinde çalışanlar otları görür, onlara yüzünde bir gülümseme ifadesiyle bakar. Çünkü onları görmüştür artık. Derhal eyleme geçip onları yok edecektir… Az sonra ele alacağımız “konsantrasyon çalışmaları” size bu çemberi kırmanızda büyük bir avantaj sağlayacaktır. Zaten kitabın başına da söylemiştik: Sizlere Ruhsal Güçlerinizi geliştirmeniz için vereceğimiz teknikler, aynı zamanda sizleri yaşama şuurlu bir şekilde bağlayacak köprülerin de oluşmasına zemin hazırlayacaktır… Yabani otlar konusunda endişe duymak zorunda değiliz. Onlar da hayatın bir parçasıdır. Onları görmemiz, varlıklarını kabul etmemiz, çözümlere odaklanmamız ve hayatlanmızdaki etkilerini yok etmek iç in ne gerekiyorsa hemen yapmamız gerekmektedir. Ve şunu kesinlikle unutmayınız k i: Onları yok f’arzetınekle onları yok edemeyiz. Bunları yok edebilmek için, “kendi kendine telkin ve kon-sdiıtnısyoır metotlarının bilinmesi ve kuralına göre uygulanması gerekir. Aksi takdirde bu yabani otlardan kurtulabilmek hemen hemen mümkün değildir. 23 Varlıkları karşısında ateş püskürüp, küplere binmek ya da korkudan pısırıklaşmak; onların bahçemize girmesini daha da kolaylaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Yapılması gereken şey: Onları kuralına göre söküp atmaktır. Ve bunu, bir oyun anlayışı içinde,yaşam içinde neşe içinde yapabiliriz.

Ömrünüzün geri kalanında, emin olun, yeni yeni otlar hep gelecek, boy gösterecektir. Eğer her sorun çıktığında dünyaya karşı bir tepki duyarak yaşamak istemiyorsanız, onların da hayatın önemli bir parçası olduğunu hatırlamanız gerekir. Onlar sizi güçlü ve dikkatli tutar. Bahçenizi sağlıklı ve zengin durumda korumak için neler yapılması gerektiğini hep görebilmenizi sağlar. Zihnimizin içindeki yabani otlar temizlenmeden, gerçek varlığımızla yani kendimizle başbaşa kalabilmemiz mümkün değildir. Sadeleşmek, saflaşmak ve bizi saran fazlalıklardan kurtulabilmenin ilk adımı, zihnimizdeki bize ait olmayan otlan temizlemektir. Ancak bu otların temizlenmesi için buna hazır ve istekli olmak ve belli bir mücadeleye hazır olmak şarttır. Çünkü bu otların temizlenmesi belli bir süreyi ve çabayı gerektirir. Ve belirli teknikleri ve kuralları vardır… Bu yolda çabasız hiç bir şey elde edebilmek mümkün değildir. Yıllardır zihnimizde oluşturma alışkanlığı kazandığımız olumsuz bütün davranış biçimlerimiz, bizim için birer yabani ottur. Bu yabani otlardan dolayı içimizdeki filizler gelişip bü-yüyememektedir. Bunlar, “Ruhsal Güçlerimiz”i kulanmamıza-da engeller oluşturmaktadır… Ne yapmak istediğinize karar vermek zorundasınız. Eğer gerçekten hayatınız üzerinde bir kontrol duygusu hissetmek istiyorsanız, ki şu anda yapabileceğiniz bir sürü şey varken oturup da bu satırları okumayı seçmiş olduğunuza göre, ne istediğinizi biliyorsunuz demektir; istediğiniz gerçek özgürlük, içsel güçlerinizden yararlanmak ve dünyada daha bilinçli yaşamaksa doğru adrestesiniz… Ve emin olun ki arzu ettiğiniz hedeflere ulaşacaksınız… 24 “KENDİNİ BİLMEK” Bu yolda ilerleyebilmek için öncelikle içsel bir özgürlük duygusuna ihtiyaç vardır… Nedir bu içsel özgürlük? İçsel özgürlük nasıl yakalanabilir? İçsel özgürlük gerçek özgürlüktür… İçsel özgürlüğün ilk filizleri ise değişim arzusu içinde yeşerir… Peki değişecek olan şey nedir?… Gelin “Ruhsal Güçleri Geliştirme Teknikleri” metotlarına girmeden önce bu mesele üzerinde kısaca duralım…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir