Fatih Korkmazlar – Manas Destani

Manas Destanı, Kırgız Türklerinin ulusal destanıdır. Mani dinini yaşayan Karahitaylar ile Müslüman Karahanlılar arasındaki savaşta Kırgızların durumunu ve Manas isimli yiğidi hikaye eden destan, çeşitli kaynaklardan toparlanmıştır. Destanın tarihi XV. yüzyıldan XII. Yüzyıl dönemlerinden kaynaklanmaktadır. Türkolog Wilhelm Radloff (1837-1918), Manas Destanı konusunda ilk çalışmaları, Kırgızistan’ın Tokmak kentine başlatmıştı. Kentin güney bölgesinde bulunan Sarı Bağış boyuna ait bir Manasçıdan (destanı günümüze kadar kuşaktan kuşağa aktarmış olan sözlü anlatıcılar) 1869 yılında dinlemiş ve yazılı hale getirmiştir. Dönemin insanları arasında bu tür sözlü halk edebiyatı hikayecilerine ırçı veya comokçu adı verilmiştir. Manas Destanı gerçekte bir kahramanlık destanı özelliği taşımaktadır. Çeşitli kaynaklar destanın üç bölümden oluştuğunu söylemektedir. Manas, oğlu Semetey (destanın sadece ikinci bölümünü okuyanlara Semeteyci denir) ve torunu Seytek hakkındadır. Bu üçleme hikaye 500.500 dizeden meydana gelmiştir. Manasçı anlatıcılar tarafından genişletilen anlatım ile destanın dize sayısının milyonun üzerinde olduğu söylenmektedir. Bu destan; savaş karışıklıkları sırasında meydana gelen aşk maceraları, şenlikler, düğünler, Şamanizm’in inancının detayları, gelenek, görenekler ile kâhinlerin durumlarını anlatmaktadır.


Kırgız Türkleri meydana gelen Manas destanı Kazak-Kırgız kültürünü yüceltmiştir. Manas’ın babası Cakıp Han isimli kağandır. Annesi Çığrıcı adında bir kadındır. Cakıp Han evlendikten on dört yıl sonra Manas dünyaya gelmiştir. Doğumu nedeniyle değişik yerlerden gelen kahinler onun bir kahraman olacağını hemen fark etmiştir. On yaşına geldiğinde ise Manas gerçek bir kahraman olmuştur. Düşmanlarının üzerine gitmiş ve onları darmadağın etmiştir. Onun atlarına başka atlar yetişememiştir. Oklar zırhını delememiştir. Cakıp Han, oğlunun atılganlıklarından ve kahramanlıklarından endişe etmiş ve onu koruması ve onunla arkadaşlık etmesi için Bakay adında bir başka yiğidi onun yanına vermiştir. Manas, Nogay boyundan gelen bir kahramandır. Kalmuk saldırılarına karşı Kırgız halkının birliğini, beraberliğini korumuştu ve bir kahramanlık ve özgürlük simgesi olmuştur. Manas’ın Çocukluk Dönemi 1 Çok eski dönemlerde, kervanlar döneminde, gün ışığında tulpar eşinirken, ay ışığında kemerini çıkartamamıştır. At üstünde uyuyan erler döneminde yaşadı. Aç arslan gibi suratıyla, düşmana saldırdı.

Bayrağı gökyüzünde dalgalandı. Şanı dünyaya yayıldı. Başından ak kalpağı çıkmadı. Kükreyerek yaşadı. Bunlar Kırgız denen çok eski bir ulustu. Onların bayrağı gök mavisi idi. Dostları az düşmanı çoktu. Tanrı Dağı’ndaki eski Kırgızların başında, halkının şanını duyuran Karahan isimli Han, tahta geçti. Şanı gökyüzündeki yıldızlara gitmişti. Tanrım hiçbir şeyi sonsuz yapmadı. Karahan da öbür dünyaya göç etti. Onun tahtına oğlu Oğuz Han geldi. Oğuz Han da adil ve heybetliydi. Türk eline, Kırgızlara baş oldu. O da bir gün dönüşü olmayan yere gitti.

Oğuz Han’ın ardından Babir Han, sonra Tüböy han, sonra Kögöy han baş olular. Kögöy Han’dan sonra Nogoy Han baş oldu. Bir saksağan, Nogoy Han’a uğursuz bir işaret getirdi. Kötü ve kurnaz Kara-Hitay Hanı Esenhan ona savaş açtı. Nogay Han’ın beli koptu. Ak otağı yağma edildi. Ocağı bitti. Kabileleri dağıldı. Nogay Han’ın Orozdu, Üsön, Bay, Cakıp (Yakup) adında dört oğlu bulunuyordu. Onlar kervan göçüne başladılar. Biri Altay’a biri Opal’a, biri K’şgar’a, biri Tibet’e gitti. Kırgızlar Akbalta Batır’ın korumasına girdiler. Akbalta Batır’ın he dediğini yaptılar. Akbalta aksakal bir ve kutsaldı. Onu destekleyen, ona rehberlik eden bir meleği vardı.

Kırk Kırgız ailesi Altay’a ulaştı. Aç ve açıkta kaldılar. Düşünürlerken; Akbalta boz boğayı seçip, kurban ederek halkına şunları dedi: Halkın dinginliğini bozar. Ulusların kötüsü olmaz. Kalmuklar da, Mançular da iyi uluslardır. Malın, mülkün yoksa eksik kalırsın, varsa rahat edersin. Kalmuklarla savaşmayalım. Hayvan yetiştirip, toprak sürelim. Altay’ın toprağı altın gibidir. Çalış Kırgız, belini bağla ve başını kaldır. Yurdu olmayan Kırgızlar, Akbalta’nın sözünü doğru buldular. Kalmukların Hanına Ala Dağ’dan getirilen gümüşlerle süslenmiş tulpar (kırat)ı armağan ettiler. Altay’da yaz için yeşil yayla, kış için düzlükten yere kondular. Günler geçti, yıllar geçti. Altay’daki Kırgızlar Kalmuk ile Mançuların arasında canlandılar.

Türk soydaşları ile ilgi kurdular. Malları çoğalıp, kırk aile yetmiş olunca, ordu düzüp hilâl işaretli bayrağını dalgalandırdılar ve düşmanı ürküttüler. Cakıp Bay’ın yurdunda kırk beyaz çadır kuruldu. Evlerin bacalarından çıkan duman yurdun bereketini gösteriyordu. Cakıp kır atına binerek yurttan ayrıldı. Çocukluğunda Kalmuk, Moğol ve Çinlilerin bir kölesiydi. O, Çinlilerin eziyetlerine direnebilmişti. Çinlilerin ve Kalmukların dilini öğrendi. Aklı erdi, boylu poslu oldu. Önceki şımarık Cakıp artık yoktu, kibar olmuştu. Kalmukların arasına girdi. Çıyırdı isimli hanımının üzerine Kalmuklardan Bakdöölöt isimli bir kız aldı. Cakıp, sekiz yıl sonra Altay’da kendi evini kurdu. On aileyi birleşti, bir odaya yerleştirdi. Geniş yerlerde, çiftçilik ettiler.

İyi para kazanıp, işlerini büyüttüler. Altay’da 30 yıl zaman Çinliler ve Kalmuklardan eziyet görmüş olan Cakıp Bay onlara “Han” olmuştu. Bir kızıl cins ata binecek duruma gelmişti. Ağılında bol hayvan, heybesinde bol yemek, hazinesi bol altınla doluydu ama Cakıp Bay’ın yüreğinde hala acı vardı. Sayısız sığırı ve devleti vardı. Ama kara günlerde on sahip çıkacak, ocağını sürdürecek kendine varis olacak bir evladı yoktu. Cakıp Bay’a obada “ihtiyar”, “çocuksuz ihtiyar” deniliyordu. Tanrısı Ak Taylak’a seslendi, çocuğum yok diye ağladı. Hanımı Çıyırdı’yı miskin karısını götürüp, atalarının mezarında durdu, dua edip Tanrı’ya yalvardı. Ama Tanrı onu duymadı. Bir gün dağda dertle telaşla, saçını başını yolup “Tanrım benden bir evladı neden esirgiyorsun?” diye sordu. Yanında Cakıp Bay dağdan inerken sakalı göğsünde bir derviş gördü. Derviş, Kara Önkür’e bazen gelirdi. Kıpçak soyundandı. Dünyaya zenginliğe doymuş bir adamdı.

Bu dervişle konuşmak istedi Cakıp, atından indi. Dervişe, “Yaşım kırk sekize geldi, gençliğimde mal ettim. Gördüm ki çocuğu olmayanın malı mülkü kurusun olmasın. Cakıp, Dervişe derdini anlattı. Derviş düşündü. “Bir yerden duydum. Tibet’e gidersem bir çeşit ottan yapılmış bir ilacı getireceğim. Geçmişte atalar, hanımı doğurmazsa onu küçümser, hakir görürlermiş. Eskiler böyle anlatırdı” dedi derviş. “Evliyam, sözüne, aklına sağlık” Cakıp dervişin eline altın vererek yolcu etti. Çakıp Bay’ın Çocuk Sahibi Olma Arzusu Çocuk arzusuyla kıvranan Cakıp Bay, hasret sözleri söyleyerek Altay’ın dağlarında hüzünle dolaşıyordu. Çıyırdı’nın yüreği sızladı, öleyim dedi. Yer kabul etmedi. Gözlerinden yaş dökülüp üzüntüden kıvrandı. Cakıp, büyük bir ümitsizlikle giderken bir adacıkta Mengdibay hiçbir şey olmamış gibi oturuyordu.

Hiçbir şeyden korkmayan Mengdibay, Cakıp Bay’a akla gelmedik olayları anlattı: Hayrete düşen Cakıp, avula gelip çocuktan duyduklarını sadece hanımına anlattı. Ertesi gün Cakıp, hanımları, avuldaki büyükleri ve yakınları ile danışarak gece gördüğü rüyası lâyıkıyla büyük bir ziyafet vermeye hazırlandı. Cakıp ziyafete Altay’daki on iki kabile ile birlikte, Kırgız’ı, Kazak’ı, Noygut’u, Nogoy’u Türk soydaşlarını, bunlardan başka yine Kalmuk ve Tırgoot Moğolları da davet etti. Altın hazinesinin ağzını açtı. Ziyafete gelenler Cakıp’ın bu cömertliği hakkında kendilerine göre yorum yaptılar. Kalmuklar, Moğollar basiretli halk olduğu için, kusur bularak “Kırgız’ın malı var ama devleti yok. Cakıp’ın bize yaltaklanması bize tabi olmasındandır” diye düşündüler. Cakıp Bay ise “Allah ü Te’l’ bize rüyayı boşuna göstermemiştir, bu bir hayırlı işarettir, rüyam gerçek olur mu, yüreğimdeki buzları eritir mi” diye dua edip iyi dilekler diledi. Bilgiçler, akıllılar, rehberler başlarını eğip, sarkmış uzun ak sakallarını sıvazlayıp, Cakıp’ın gördüğü rüyayı zevkle dinleyip oturdular. O zaman Cakıp şöyle dedi: “Halkım! Bir acayip rüya gördüm, rüyamda böyle bir iş gördüm. Ala dağ’da dolaşıyordum. Bir kuş yakaladım. Kuşun ötmesi çok değişikti. Kuyruğu ve başı parlıyordu, gagası çelik, ayağı hançer idi. Uçurduğum zaman göğün altını, kara yerin üstünü karıştırdı, gökteki kanatlılar, yerdeki ayaklılar ona karşı gelemediler, hiçbiri kurtulamadı.

Halkın rüyamı yorunuz. Bunun tabiri nedir? Oturanların hiçbirinden ses çıkmazken, aksakallı, görmüş geçirmiş Bay Cigit, Cakıp’ın rüyasını iyiliğe yordu: “Ey Cakıpım, hanımının ve senin gördüğün rüya çok güzel rüyadır. Millete hayırlıdır. Başına talih kuşu konmuştur. Arzuladığın erkek çocuk dünyaya gelecektir. O arslan gibi heybetli bir kahraman olacaktır, dünyaya hakim olacaktır. Başına devlet kuşu konacaktır. Rüyalarınız gerçek olsun! Niyetiniz makbul olsun! Tanrı yardımcınız olsun!” Dağılan halk Tanrıya sığınıp sevincinden hıçkıran Cakıp’a hayır dualar ettiler. Ziyafet yapıldı ve geçti. Ertesi gün, Cakıp’ın avulundakiler soğuk bir kara bulutun yer yüzünü kapladığını gördüler. Bu kötü haberin işareti idi. Nihayet söylenenler doğru çıktı, kötülük avula çabucak geldi. Cakıp Bay’ın yaptığı ziyafetin haberi Kalmuk ve Hitay hanlarına ulaşmıştı. Bu haberi aldığında Esen Han yerinde duramadı. Hitayların ve Kalmukların, Kırgızlarda ezile öcü, bitmez tükenmez intikamı vardı.

Esen Han “Kırgız hanları, bizim batı ve kuzey tarafa yaptığımız yağmaları hep engellediler. Birkaç defa ipek, kumaş, çay ve türlü eşyalarımızı, kervanlarımızı yağma ettiler. Bugün öldürsen, ertesi gün tekrar kalkan böyle inatçı halk görmedim.” dedi. Kardeşi Kara Han’a mektup yazıp mührünü bastı. Kırgızlardan, Türklerden, Kazaklardan yağmaladıkları kumaşı, pars kürkünü, bir kutu altını hediye koydu. Bunlara dört beş kahin de gönderdi. Gönderilen kahinler üç ayda geldiler. Kutsal kitapta şöyle yazılmıştı: “Kuzeydeki Kırgızlardan Manas adında bir alp doğacaktır. Onun arkasında kara mavi yelesi, omuzu üzerinde tahta gibi kızıl beni olacaktır. Manas, Kalmuk ve Hitay’ı karıştıracaktır. Gök ile yerin güzelliği olan ulu şehir Pekin’i harap edecektir. Altı ay Han olacaktır. Hitay kahramanları tutsak olup ölecektir.” “Vahşi Kırgızların hamile kadınların tümünü cezalandırın! Çocuklarını Köle edin Manas’ı bulup getirmezseniz hiçbirinizi canlı bırakmayacağım.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir