Frederick E. Smith – 633. Filo

Genç Amerika’lı gözleri parlayarak: — «Zaten dâima o olayın, savaşın en büyük öykülerinden biri olduğunu düşünmüştüm. Başlarına gelecekleri bildikleri hâlde gözlerini kırpmadan gittiler!.. Tanrım, kim bilir ne cesur insanlardı!» Dedi. Meyhanecinin gözlerinde anımsamadan doğan bir ifade belirdi: — «Evet, büyük insanlardı.» — «Black Fiyort bölgesiyle ilgili her harekât buradan başladı, öyle değil mi?» — «Evet. Üsleri Sutton Craddock’tur. Buraya 1943 Ocak ayında geldiler ve gelişlerinden hemen sonra çalışmalara başladılar.» Amerika’lı anlayışlı bir tavırla başını salladı: — «Okuldayken bile Grenville benim kahramanımdı. Günün birinde onun ve arkadaşlarının biralarını içtikleri bir meyhaneye geleceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.» Amerika’lının bakışları salonda dolaştı. Black Swan’in eski görünüşü gibi, burası da tahta kaplama duvarları, yılların dumanla kararttığı tavanıyla oldukça yaşlıydı. Her taraf, abajurlu lambaların loş ışığım, taş şöminenin alevlerini yumuşak yumuşak yansıtan pirinçten yapılmış oymalarla doluydu. Amerika’lı ile arkadaşının yaslandığı tezgâh ağaçtan yapılmıştı ve yılların izlerini taşıyordu. Tezgâhın öteki ucundaki bir vazoya konmuş zerrin çiçekleri arkadaki siyah zemin G üzerinde şaşılacak şekilde parlak görünüyordu. Vazonun arkasındaki büyük meşe raflar, barın arkada kalan kısmını gizliyordu. Fakat salonun özelliği duvarlarda asılı resimlerdi. Bu resimler uçak resimleriydi: Bir Boston uçağı: Parçalanmış bir Messerschimidt 110, ince uzun burnundaki topuyle iki motorlu bir R.A.F. uçağı. Bunların yanı sıra kimi uçuş elbisesi, kimi üniformalı havacıların resimleri vardı. Hepsi gençti ve dudaklarında mutlu bir gülümseme görülüyordu. Resimlerin arasında, sanki ötekilere aykırı düşüyormuş gibi, uzun boylu, sarışın bir deniz teğmeninin resmi bulunuyordu. Bir bakıma bu meyhane, bir resim galerisine benzetilebilirdi; meyhanecinin cesurlara; tanıdığı ve sevdiği insanlara armağan olarak bağışladığı bir sergi olabilirdi. Amerika’lı derin bir soluk aldıktan sonra tekrar meyhaneciye döndü. — «Bize onlardan söz etsene ihtiyar!. Black Fi-yort hakkında bütün bildiklerini anlat.» Meyhaneci sordu: — «Savaş öykülerini okumaz mısınız?» Amerika’lının sesinde gururlu bir ifade vardı: — «Elbette, ama o öykülerin nasıl olduklarını bilirsiniz. Öylesine soğukkanlılıkla yazılmışlardırki, insanın içini ürpertir. Oysa insanlar daha gerçekçidir… Eğitim sırasında o insanlar neler hissetmişlerdir, arkadaşlık ettikleri kızlar kimlerdir, sarhoş oldukları zaman tutumları nedir, son günde duydukları nelerdir?.. Yâni, insancıl şeyler!.. Günün birinde bütün bunlar yazılacak ve Tanrı bilir ne güzel bir eser meydana gelmiş olacak…» Meyhanecinin gözlerinde şimdi garip bir pırıltı vardı. — «Yâni, bir büyük öykünün ardındaki ayrıntıları anlatan bir biyografi demek istiyorsunuz.» — «Demek istediğim bu ihtiyar. Sen onların birkaçını tanırsın!.. Bir meyhane en iyi haberlerin alınıp verildiği yerdir. Bildiklerini bize anlatmaya ne dersin?!» Amerikalı, genç İngiliz hava subayını işaret etti: — «Ben ve arkadaşım Danny Johnson, 633’ün-cü Filo’ya karşı çok yakınlık duyuyoruz. Birkaç hafta önce bu meyhaneyi öğrendik ve elimize geçen ilk fırsatta buraya gelmeye karar verdik. Açılıştan hemen sonra geldiğimiz takdirde bize birkaç dakikam ayırabileceğini düşünmüştük. Yarın geri dönmek zorundayız. Bunun için bizi reddetme, lütfen.» Şişmanca yapılı ve biraz miyop olan meyhaneci, dikkatle karşısında duran iki gence baktı. Her iki adam da yirmi iki ya da yirmi üç yaşlarındaydı. Gülerek kendini Malcolm Daly olarak tanıtan Amerikalı ince yapılı, esmer bir gençti ve sırtında U.S.A.A.F. üniforması vardı. Amerikalının arkadaşı R.A.F.’den olan İngiliz Danny Johnson, daha topluca, sarışındı ve dört köşe yüzünde sevimli bir ifade vardı. Her iki subay da kahramanlığın anlamını kavrayamayacak kadar gençti ve salondaki resimlerin onların üstündeki etkisi büyük olmalıydı. Meyhaneci saat’e bir göz attıktan sonra başıyle olumlu bir işaret yaptı: — «Pekâlâ. Ortağımın Highgate bölgesinden dönüşüne kadar, yâni saat sekize kadar meyhaneye ben bakacağım. Fakat kısa bir süre için işi kızıma devredebilirim, itiraz edeceğim sanmam… Pazartesi günleri özellikle salonda işler sıkışık ol- maz.. Ben ona haber verinceye kadar siz biralarınız: masalardan birinin üstüne koyup oturun.» İki havacı biralarım, şöminenin yanındaki masalardan birine götürdüler. İki dakika sonra meyhaneci döndü. Kolunun altında kalın bir dosyayla albüm vardı. Meyhaneci bunları masanın üstüne, iki pilotun önüne koydu. Daly’ye: — «İşte. Biyografi burada… Birkaç resim daha var.» Dedi. Daly, dikkatle meyhanecinin yüzüne baktı. — «Biyografi mi?!» Meyhaneci gülümsedi: — «Evet.. Söylemiş olduğunuzu ben çoktan yapmıştım… Black Fiyort’ta ya da Norveç dilinde Svartfjord’daki 633’üncü Filo harekâtının biyografisini yazmıştım.» Amerikalı bir an için çok şaşırdı .Dosyayı eline aldı ve anlamsız anlamsız baktı. İlk konuşan İngiliz havacısı oldu. Heyecanlı bir sesle: — «Dosyayı bizimle birlikte okuyacak mısınız?» Diye sordu. Meyhaneci sandalyelerden birine oturdu. — «Evet. Ivy’yle anlaştık. Çayını bitirdikten sonra her iki salona da bakacak. Söylediğim gibi, Pazartesi geceleri fazla kalabalık olmaz;…» İki havacının istekli tutumları meyhaneciyi kamçılamış gibiydi. Karşısındakiler onu ne kadar istekle dinliyorlarsa, o da onlar kadar istekle arılatıyordu. Albümü açtı ve bombalanmış iki uçağın resmini gösterdi: — «Bergen’den dönüşlerinde iki uçağın durumu.. Dörtyüz mil bu durumda uçtular!..» 8 Bu sırada, dışarıdan bir araba sesi duyuldu. Motor önce durmak istemiyormuşçasına homurdandı, sonra sesi kesildi. Birkaç dakika sonra da salona bir adam girdi. Meyhaneci oturduğu yerden şöyle yarım dönüp gelen adama baktı, ama Ivy’nin onu karşılamak üzere barın arkasından çıktığını görünce dikkatini yine iki havacının üzerinde topladı. Başında yumuşak bir fötr şapka, sırtında belden bağlı eski bir yağmurluk olan adam tereddütle kapıda durdu. Salonun atmosferi karşısında şaşırmış göründü, salonun bir köşesindeki masada oturan üç kişi de kararsızlığına yardımcı olmuş gibiydi. Tam dönmek üzereyken öfkeyle başım salladı, sonra tezgâhın arkasında duran Ivy’ye yaklaştı. İki subayla konuşan meyhaneciye şöyle bir baktıktan sonra, pek dostça olmayan, alçak bir sesle bira ısmarladı. Sarışın, dolgun vücutlu Ivy, karşısındaki müşteriyi ilgiyle süzdü. Adam otuz yaşlarında vardı ve yakışıklı sayılabilirdi. Ivy’nin tahminine göre, ticaretle uğraşan biri olmalıydı ve kötü giden işlerin acısını biraz olsun unutmak için içiyordu. Ivy, birasını kapının köşesindeki bir masaya götüren adamı izledi, sonra omuz silkerek işinin başına döndü. Adam, salonun karanlık köşesinde oturmuş, başını hafifçe eğmişti ve kaçamak bakışları gözlüklü meyhaneciyle, duvarda asılı resimler arasında gidip geliyordu. Meyhaneci albümü kapayıp bir kenara itti. Genç Amerika’lı gülümsedi: — «Bu sadece iştahımızı artırmak içindi öyle değil mi? Şimdi asıl öyküye gelelim. Daha fazla bekleyemeyeceğim… Burası beni fazlasıyle duygulandırıyor!..» 9 Meyhaneci birden salonun havasının nasıl değişmiş olduğunu fark etti. Bu gece geçmiş çok canlıydı… Görünmez bir güç anılarını zorluyor ve damarlarındaki kanın akışım hızlandırıyordu. Dosyayı kendine doğru çekerken, yeni geleni hatırlamış olacak ki, o tarafa doğru baktı. Miyop gözleri zaten gölgeye sinmiş olan adamı şöyle böyle seçebildi. Bir an onu da masaya davet edip etmemek arasında tereddüt etti. Sonunda bu düşüncesini kafasından çıkarıp attı; savaşın herkesin üstünde ayrı ayrı etkisi olabilirdi. Nasıl olsa, eğer ilgilenmiş olsaydı, kendiliğinden gelip onlara katılırdı. Ayrıca, salonun sessizliğinde konuşulanları da oturduğu yerden duyması mümkündü. Tekrar havacılara doğru döndüğünde, duvarlardaki resimler gözlüklerinin üzerinde şekilsiz bir biçimde yansıdı. Salonun havasına uyan zihni, hiç gerekmediği hâlde gülümsemesinin nedeni oldu: «Hayaletler gibi… Onların hayâletleri sessiz dostlar gibi çevremize toplandılar. Fakat neden bu geceyi seçtiler… Onların böylesine hevesli olmasının nedeni ne olabilir?» Diye düşündü. Tahayyülünden ötürü hem neşelenen hem de öfkelenen meyhaneci Amerikalıya döndü: — «Savaş öykülerinde her şeyden söz etmediklerini düşünmekte çok haklısın.. Gerçeklerin çoğu öykülerin dışında kalmıştır. Gerçekte, bu biyografiyi yazabilmek için izin almam yıllar sürdü. Bu haber-alma islerinin ve baskının arkasındaki örgütten başka, 633’üncü Filonun içinde geçenlerden de söz eder… Bergen yöresinde neden hemen hemen tümüyle yok olmalarının ve oradaki binaya Grenville’in saldırmasının nedenlerini açıklar… Hattâ Gillibrand’ın üstün hizmet nişanını kazanmasını bile açıklayabilir… Elbette, bir savaş bu10 nalımı içinde bir insanın düşüncelerini tümüyle anlayabilmek mümkün olamaz, ancak gerçekler bazı yakın tahminlerin yürütülmesine yol açabilir. Öyle sanıyorum ki, bütün bu gerçekleri dosyada bulacaksınız…» Dinleyicilerinin yüzlerinde hem sabırsız hem de saygılı bir ifade vardı. Daly mırıldandı: — «Hepsi bu dosyada mı yazılı?» — «Evet bu yazılar, harekâtın tam bir öyküsüdür. G3?’üncü Filo’nun yeni havaalanına gelişinden başlar ve Focke-Wulfs’la Black Fiyort’un kanatları arasında son bulur..» Meyhaneci dosyayı açarken salonda çıt çıkmıyordu. Hayaletler birbirini dirsekleriyle dürterek biraz daha sokuldular… Dinleyecekleri bu öykü, o zamana kadar duyduklarından çok daha ayrıntılı olacaktı.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir