Giovanni Boccaccio – Decameron

Dekameron’dan bazı parçalar, özet olarak, evvelce türkçeye çevrilmiştir. Biz, eserin tamamını sunuyoruz. Bu tercümeden güttüğümüz amaç şudur: Dekameron, ortaçağın sonuna yaklaştığı devirde yazılmıştır. Eser, o devri anlatmaktadır. Bu, tam manasıyla bir düşme devridir. Beşeri sapıklıkların ön plânda olduğu, dinin, ahlâkın devletin bozulduğu, perişan bir devirdir. Bu devir anlaşılmalıdır ki, büyük Fatih’in İstanbul’u alarak dünyaya açtığı yeni ve aydın ufukların mânası daha iyi anlaşılsın. Onun içindir ki İstanbul’un fethi bir «Feth-I mübin» kutsal fetihtir. Eser, o devirde bilhassa katolikliğin ne derece bozulmuş olduğunu, hıristiyanlık adına yapılan zulümleri, kilise ve manastırlarda işlenen ahlâksızlıkları gösteren örneklerle doludur. Bunları anlamak, hıristiyanlıkta, protestanlık denen reform hareketinin sebeplerine nüfuz etmek bakımından da lüzumludur. Nihayet, insanlığın ne elim sergüzeştler geçirerek bugüne gelmiş olduğunu hissetmek bakımından da çirkin gerçekleri görmenin acılıklarına dayanmak gerektir. Kitap, yer yer, binbir gece masallarını anlatan bir roman dekorunu ihtiva etmesi dolayısıyla ortaçağ’ın edebi eserleri arasında yer almış ve bütün dillere, pek çok defalar tercüme edilmiştir. Biz de eseri bu düşüncelerle tam olarak dilimize çevirmeyi faydalı bulduk. Ord. Prof.


Dr. Sadi Irmak DEKAMERON ÖNSÖZ Yazan: Eserin Almanca Mütercimi Von Günther Giovanni Bokaccio, 1338 yılının paskalya günü Napoli’de Senronerzo kilisesinde dini merasim esnasında Kont Akino soyundan güzel Maria’yı gördüğü an, şiirin kader saatlerinden birisi çalıyordu. Çünkü o anda büyük bir kalp, ilk defa olarak derin bir heyecan ve deruni bir ritimle ihtizaz ediyordu. Bu sayede, o kalbin sahibi, modern Avrupa’nın ilk büyük şairi oluyordu. Bokaccio 1313’te Paris’te doğmuştu. Babası Floransalı tüccar ve diplomat Bokaccio di Şhellino, annesi güzel ve Parisli Gionna idi. Çocuk nikâhsız doğmuştu. Babası genç Bokaccıo’yı Floransa’ya almış ve on üç yaşından itibaren onu tüccar olarak para kazanmaya sevk etmişti. Bu işte çocuk, altı yılım kaybetti. Bu sırada çocuk ustasının hizmetinde Napoli’ye yerleşmişti. Burada 21 yaşına girmiş olan delikanlıya babası yeni bir meslek seçmeye izin verdi. Ama bu meslek şiir olmayacaktı. İlerde zengin olması için hukuk tahsil etmeye zorlandı ama, genç bu iş için doğmuş değildi, bu yüzden de altı sene daha kaybetti. Akino soyundan güzel Maria Napoli kralı Robert’in gayrimeşru kızı idi. Aşk masulü idi.

Gerçi bir saray adamıyla evliydi, fakat 1338 yılının paskalya günü iki genç karşılaşınca dans eden bir yıldız doğmuştu, öyle bir yıldız ki asırlarca sonra bile yıldızlı göğü süsleyecekti. Bu genç kadın Bokaccio’nun Fiametta’sı (Alercik) olacaktı. Büyük bir aşk başlıyordu. Bu saadet ve bu ızdıraptan İtalyan neslinin 3 büyüklerinden birisi doğuyordu: Dante — Petraka — Bokaccio. Bu üç şairin hayatındaki kadınlar: Beatince — Lavra — Fiametta idi. Daha 1340 yılında babası Bokaccio’yu Floransa’ya. çağırdı. Babası 1348 yılında vebadan öldü. Daha o tarihte Bokaccio milli bir şair olmuştu. Dekameron’u yazmaya o tarihlerde başlamış olması tahmin edilir. Bokaccio daha bir sürü kitaplar yazmıştır. Fakat onlar Dekameron’un (10 günlük hikâye) yanında silik kalmışlardır. Bazan parlak bazan sönük geçen hayatı boyunca bir çok seyahatlar yaptı, pek çok yer tanıdı. Bokaccio 21 aralık 1375’te Celtaldaki köyünde, küçük malikânesinde öldü. Filipo Vilane, Bokaccio’yu, biyografisinde şöyle anlatır.

Şair, güçlü kuvvetli idi. Uzun boylu yuvarlak yüzlü basık burunlu, kalın dudaklı idi. Alt çenesinde bir çukurcuğu vardı ki, gülerken güzellik verirdi. Daima neşeliydi, konuşmasını severdi. Kibir ve gurur ondan uzaktı. Keskin bir müşahedesi vardı. Gerçi aşk ihtirası onu şairliğe sevketmişti. Amma başka şairler gibi lüzumsuz hayallere kapılmazdı ve hiç bir zaman karamsar olmadı. Taşkınlıktan uzaktı, öyle ki Settembirini ve Godruci gibi ünlü yazarlar onun eserine Dante’nin ölmez şiirinin aksine olarak «İnsani komedi» adını vermişlerdi. Dante’nin «İlâhi komedisi» bu insanın ve insan üstünün cehennemde ve cennetdeki tasviri başka eserlerle kıyaslanamaz. Ama büyük yazarlar, Bokaccio’nun Dekameron’unu İlâhi Komediye eş paralel bir İnsani komedi saymışlardır. Niçin bu hikâyeler menşeini hayattan almıştır. Halk, saray, asil-., zadeler, askerler, papalar, tüccarlar, kutsallar, çiftçiler ve haydutlar bu eserde dile gelir, olayların yeri de değişir. İngiltere, Akdeniz adaları, Floransa, Bu eserde bir insan, insanlara hitap eder, ne din ve ahlâk bu eserde baş rolü oynar.

Günah ve sevap bu eserde sadece birer olaydır. Asıl mesele bunların anlatılış tarzıdır. En küçük olay bile itinalı düşünülmüştür. Başından sonuna kadar dikkatle işlenmiştir. Hikâyedeki adamlar demirden veya kartondan kahramanlar değildir. Yaşayan insanlardır, iyi veya fena onların ihtiraslarıdır. Bokaccio gülebildi mi, ayaklarının altında zemini bulmuş demektir. Ağlamak istedi mi, kendisini biraz zorlaması lâzımdır. Amma gülünce yine o olur. Bokaccio’dan kimler faydalanmamıştır ki? Molier, Lafonten, Şekspir, Wiland Puşkin. Aşk, bir insan tipi idi ve âşıklar için yazılmıştı, bu da şaşılacak bir şey değildi. Onu, şiire aşk götürmüştü. Dekameron’da en ziyade şen aşk hikâyeleri yer alır. Ama bu hikâyeleri ahlâksızlığı yaymak için yazmış değildir. Bokaccio, kilisenin düşmanı denmiştir.

Çünkü eserinde papazları çekiştirir, ama papazlardan dostları da vardır. Buna rağmen asrımızın başında esere ahlâka mugayir damgası vurulmuştu. Dekameron’un nüshaları pek çok defa teksir edilmiştir. Eser, 1470’de ilk defa olarak basılmış ve baskılar birbirini takip etmiştir. Bir çok papazların iddialarına rağmen papalar kitap hakkında bir şey dememişlerdir. Gerçi Tirient toplantısında papazlar eseri aforoz etmişlerse de bazı prens ve kontların eserin güzelliğinden bahsetmeleri üzerine aforoz karan kaldırılmıştır. Kitap mütaddit sansürler ve kısaltmalar geçirmiştir. Monlu’er der ki, Bokaccio, bu eserinde muhtelif zamanlarda yazdığı hikâyeleri toplamak istemiştir. Hikâye Floransa’da veba salgını ile başlar. Yedi kadın ve üç erkek, vebadan kurtulmak için bir köye kaçarlar ve hikâyeler anlatarak vakit geçirirler. Hikâyelerin her birinin başında gününün programını çizen bir kral veya kraliçe vardır. Meselâ bir gün bir talihsiz adamdan bahis açılır. Ama iş sonunda tatlıya bağlar nır, ertesi gün işgüzar adamın emeline nasıl muvaffak olduğu bahsi açılır. Başka bir gün mesut veya talihsiz aşklardan konuşulur. Bu iş on gün böyle sürer.

Bu onar kişilik gruplar, sanatın kanunlarını bilen rehberler tarafından sevkedilir. Müzik de iyi tertiplenmiştir. Başlangıç da bir yas marşı (veba) sonra bazan gamlı bazan neşeli nağmeler, nihayet kahramanlık sesleri veren borazanlar. Bokaccio’nun sunacağımız tercümesi, en eski metinlerden birisi olan ve 1782 de basılan Meissner’in kitabından nakledilmiştir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir