Gohar Homayounpour – Tahran’da Psikanaliz Yapmak

Bu kitabı okumaya başladığımda beni etkileyen ilk şey, Gohar Homayounpour’un psikanalitik mercek altında keşfe çıktığı dünya ile benim kameramın merceğinden gördüğüm dünya arasındaki büyük benzerlikti. Kendimi gülümserken yakaladım. Sonra fark ettim ki, eski bir Iran deyişini düşünüyorum: “Jana sokhan az zabane ma migooi.” “Canım, benim kalbimden konuşuyorsun!” Gerçek şu ki, ikimiz de dünyamızı en ufak bir anlaşmazlığın hoşnutsuzluk doğuracağı kişisel bir alan olarak görmüyoruz. Başkalarının kişisel trajedilerini yargılamaya oturduğumuz bir halk mahkemesi de değil bizim dünyamız; biz sadece gündelik hayatın yanılsamalarla dolu dünyasını çoklu merceklerin ardından gözlemliyor, düşünerek ve analiz ederek ona bir anlam katmayı umut ediyoruz. Dar fikirli gözlemciler olmamak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Dünyamız mahallemizle, şehrimizle, hatta anavatanımızla dahi sınırlı değil. “Acı her yerde acıdır.” Gohar Homayounpour, Tahranda ve Amerika Birleşik Devletleri’nde psikanaliz yapmak üzerine yazarken bunu söylüyor. Yıllardır ben de aynı mesajı aktarmaya çalışıyorum. Filmlerim herhangi bir topluluğu veya kişiyi yerelleştiren belli birtakım şartlar veya maskeleri değil, insanlık durumlarını ifade etme çabasındadır. Bu varoluşsal durumu klişelerin, statükonun, hem “normal”, hem de engelleyici bir biçimde “gerçek” olarak kabul ettiğimiz şeylerin tuzağına düşmeden araştırmanın ne kadar zor olduğunu deneyimlerimden biliyorum. Bu hiç kimse için kolay bir iş değildir ve eminim Gohar Homayounpour için de klişelerden arınmak, basmakalıp düşünce ve kavramların güvenli sığınağını terk etmek, basit düşünen zihinlerin ürettiği “ötekilik” imgelerine bağlanmanın zevkinden kendisini mahrum bırakmak kolay olmamıştır. Elbette şu günlerde İran ve İranlıları stereotipik bağlamlarda anlatan filmler ve kitaplar için iyi bir pazar var. Homayounpour, insanların îranlılara dair önyargılarını besleyecek çağrışımlarla dolu, tutkulu bir oryantalist karikatür çizerek popülarite kazanma yolunu kolaylıkla seçebilirdi.


Bu şekilde işini çoksatarlar listesine bile sokabilirdi. Böyle bir seçimin cazibesine direnmek hiç şüphesiz ki asaletin, onurun, içtenliğin ve en önemlisi de, bağımsız ve özgün bir zihnin işaretidir. Bu önsözü yazmaya beni teşvik eden şey de yazarın bu özelliği oldu; cesaret dolu bir samimiyet, özgün yazım tarzı ve hakikaten de övgüye ve takdire değer bir söylem seviyesi. Beni özellikle büyüleyen şey -k i eminim başka okuyucular da aynı şekilde etkileneceklerdir- onun dünyasını onun kelimeleriyle, zor ve çetrefilli psikanalitik karşılaşmalarını onun incelikli, derinlikli ve alçakgönüllü anlatımıyla deneyimlemek oldu. Tahrandaki hastalarıyla ilişkilerini anlattığı kendi kişisel hikâyesi, beni de kendi ilişkilerimin hikâyesiyle temas ettirdi. Bu noktada, sizi kesinlikle temin etmek isterim ki, bu kitabı ülkemin “turistik cazibelerinin peşinde olan insanlara tavsiye etmem. Neyse ki, o insanlar için, o tarz kitaplar, resimler ve fotoğraflardan bolca var! Ancak, Homayounpour un kitabı insanların acılarını varoluşsal bir olgu olarak gören insanlara tavsiye edilebilecek olağanüstü bir çalışma. Acı hiç şüphesiz her yerde acı; ben asla Batılı veya Doğulu bir kanser türü duymadım, ya da hastanın milliyetini, dinini veya kültürünü gösteren bir röntgen filmine rastlamadım. Bu kitap İrandaki insanlık durumunu tespit eden bir röntgen filmidir, İranlıları gösteren turistik bir fotoğraf değil. Gohar Homayounpour kolay yolu seçmemiş ve kitabın ismine sadık kalmış: “Tahranda Psikanaliz Yapmak.” Bu gerçekten de günümüz Tahran’ında çalışan bir psikanalistin deneyimlerinin hikâyesi. Size kendisini gittikçe sevdiren, yazarı bir analist olarak tanımanızı sağlayan, sizi şaşırtan, kendi varsayımlarınızı sorgulatan bir hikâye. Kitaptaki İranlı kadınların günümüz toplumunda karşı karşıya kaldıkları adaletsizlikleri ve ezici baskıları anlatmak yerine —dünya üzerindeki herhangi bir kadın gibi— kendi kadınlıklarıyla karşılaşmalarında yaşadıkları içsel çelişkileri, çatışmaları ve ikilemleri anlattıklarını görmenin beni nasıl da keyifli bir şaşkınlığa sürüklediğini bir hayal edin. Gohar Homayounpour’un başarısını kesinlikle sıradışı buluyorum. Biyografi formatını ve psikanalitik serbest çağrışım tekniğini kullanarak, pencereleri ardına kadar açıyor ve insan ruhunun karanlığına ışık tutuyor.

Freud’un tüm zarafetiyle tavsiye ettiği o ödevi yerine getiriyor: “Artık netlikle görmemiz mümkün olmadığına göre, gelin karanlığa ışık tutmaya çalışalım.” Tüm bu sebeplerden dolayı, Dr. Homayounpour’u söyleminin tazeliği ve otantikliğinden dolayı tebrik etmek, ona “dünyama hoş geldin” demek istiyorum.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir