Halil Buyruk – Öğretmen Emeğinin Dönüşümü

Her geçen gün öğretmenliğin değiştiğini, eğitim alanında hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmadığını öğretmenlerle sohbet edenler sık sık işitirler. Nelerin değiştiğini, bu değişim ve dönüşümlerin hangi mekanizmalarla, nasıl gerçekleştiğini ortaya çıkarma çabası beni bu kitaba konu olan araştırmaya iten temel nedenler arasındaydı. Giderek yaşamımızın her alanını bir sarmaşık gibi saran metalaşma süreciyle birlikte eğitim alanında ve öğretmen emeğinde köklü dönüşümler yaşanıyor. Kuşkusuz yapısal değişimlerden yola çıkarak eğitimde ve öğretmenlikte yaşanan dönüşümleri resmetmemiz mümkün. Ancak, “öğretmenlerin hikayesi” yalnızca onların deneyimlerine, yaşadıklarına tanıklık ederek yazılabilir. Dolayısıyla böyle bir çalışmaya yönelmemin temel nedenlerinden bir diğeri farklı okullarda, koridorlarda, öğretmen odalarında, sendikalarda anlatılan deneyimlerin, paylaşılan dertlerin ortaklaşan ve farklılaşan yönlerini ortaya koyabilmek ve böylece onların hikayesiyle birlikte kendi hikayemi de yazabilmekti. Kapitalist toplumlarda temel işlevi toplumsal ilişkiler sistemini yeniden üretmek biçiminde şekillenen eğitim, bir yandan emek gücünün toplumsal yeniden üretiminde rol oynarken, diğer yandan yeni toplumsal ilişkiler sistemine uygun 15 vatandaşların yetiştirilmesinde önemli bir işlev görür. Ancak bu işlevlerinin yanı sıra, eşitlikçi bir toplum yaratılmasında rol oynayabilme ve özgürleştirici bir süreç olma potansiyelini de içinde taşır eğitim. Bu nedenle, herhangi bir araçsal nedene dayanmaksızın öğrencilerin hem dünyayı hem de kendilerini keşfetmesini, kişisel olarak özerkleşmelerini sağlayan bir yetkinleştirme süreci olabilir aynı zamanda. Kapitalizmin değişen koşullarıyla birlikte öğretmenlerin emek süreçleri daha fazla denetim altına alınırken, sahip oldukları göreli özerkliklerinin yanı sıra mesleklerinin dönüştürücü potansiyeli de yok oluyor. Dolayısıyla özneler arası bir ilişkiye dayanması nedeniyle özel bir emek biçimi olarak tanımlayabileceğimiz öğretmenlik, tüm toplumsal özelliklerinden soyutlanarak türdeşleş(tiril)iyor ve bu süreçte toplumsal olarak ona yüklenen anlamı kaybediyor. Kapitalizmin gelişim seyri içinde yaşanan uzmanlaşma temelinde kimi işler, sahip olduğu özellikler dolayısıyla ayrıcalıklı bir konuma sahipti. Kafa emeğini temsil eden “beyaz yakalı işler” içinde değerlendirebileceğimiz profesyonel meslekler bu kapsamdadır. Endüstri sonrası toplum tartışmalarıyla öne sürülen tezlerden biri, artan kentleşme ve hizmet sektöründeki genişlemeye paralel olarak profesyonellerin sayısının giderek arttığı ve dolayısıyla “orta sınıf’ın genişlediğine ilişkindir. Oysa kapitalist üretim koşullarında yaşanan değişimlerle birlikte beyaz yakalı işleri de kapsayacak biçimde tüm emek biçimlerinde “güvencesizliği” öne çıkaran eğilimler görülmesi, meslek üyelerinin emek süreçleri üzerindeki denetimlerini kaybetmeleri, gelir ve statülerinin düşmesi bu tezin pek gerçeklik kazanmadığını düşünmemiz için iyi bir neden.


Öğretmen emeğinde yaşanan dönüşüm, eğitimde ve eğitimin içinde yer aldığı toplumsal formasyonda yaşanan dönüşümden ayrı bir biçimde ele alınamaz elbette. Dolayısıyla günümüzde öğretmen emeğinde yaşanan dönüşümün anlaşılabilmesi hem tarihsel olarak öğretmenliğin inşasının hem de günümüzde değişen kapitalist toplumsal ilişkilerle birlikte bu emek biçiminde yaşanan dönüşümün anlaşılabilmesiyle mümkündür. Bu ne16 denle kitabın ilk bölümüne, yapacağım alan çalışmasına teorik bir çerçeve çizmek amacıyla öğretmen emeği kavramsallaştırmasından hareketle bir meslek olarak öğretmenliğin doğuşu, eğitimin tarihsel gelişimi ve bu sürecin kapitalizmle olan ilişkisine odaklanarak başladım. Daha sonra ise öğretmen emeğinde yaşanan dönüşümü anlamaya dönük kuramsal tartışmalara yer verdim. Emek Süreci Kuramı öğretmen emeğinde yaşanan dönüşümü anlayabilmemiz için önemli bir yol haritası sunuyor. Eğitimin kapitalist bir emek süreci olarak analiz edilmesi gerektiğine dair bir yaklaşım geliştirme gayretiyle, söz konusu sürecin öğelerini tanımlamaya çalıştım. Eğitim emek sürecinin şekillenmesinde devletin rolünü, devlet ve öğretmen ilişkisinin karmaşık ve çatışmalı doğasını ortaya koyabilmek için devlet tartışmalarına alan açmak önemliydi. Denetimin değişen doğasına odaklanmam ise eğitim emek sürecinde ve öğretmen emeğinde yaşanan dönüşümleri daha somut boyutlarıyla ele almama olanak sundu. Çalışmada emek süreci analizini ve yaşanan deneyimleri odak noktasına oturtarak öğretmenlerin nesnel sınıf konumları ve öznel tutum alışları arasında bir bağ kurmaya gayret ettim. Bu yaklaşıma kuramsal bir çerçeve oluşturmak amacıyla öğretmen emeği ekseninde sınıf tartışmalarına ana hatlarıyla değindim. Kitabın ikinci bölümü, Türkiye’de öğretmen emeğinin tarihsel dönüşümünü ortaya çıkarmaya yönelik gerçekleştirilen nitel araştırmaya dayanıyor. Bu bölüme başlarken 19. yüzyılın ortalarından l 945’li yıllara kadar olan süreci, Cumhuriyet öğretmeninin doğuşunu resmetmek amacıyla kısa bir tarihsel değerlendirmeye yer verdim. Sonrasında ise araştırmanın yöntemini sunarak araştırmaya katılan öğretmenlerin sosyo-demografik özelliklerini tarihsel bir akış içinde betimlemeye çalıştım. Öğretmenlerin deneyimlerinden yola çıkarak emek sürecini ve tarihsel dönüşümünü, mekansal farklılaşmaları, denetim mekanizmalarını, okul sürecine yansıyan çatışma ve çelişkileri bu bölümde ayrıntılı olarak ele aldım.

Bir sonraki başlık ise öğretmenliğin tanımlayıcı öğelerine dair tartışmalara dayalı olarak şekillendi. Eğitimin politik doğası ve Türkiye’de öğretmen ör17 gütlülüğü sonuç bölümünden önceki son kısmı oluşturdu. Öğretmenlerin anlatılanna dayanarak politik yaklaşımlannı, mücadelelerini, örgütlülüklerini ve bunlann emek süreçlerindeki değişimle birlikte eğitim alanına yansımalannı ele aldığım bu bölümle birlikte Türkiye’de öğretmen emeğinin dönüşümünü farklı boyutlanyla görünür kılmaya çalıştım. BiRiNCi BÖLÜM ÖGRETMEN EMEGI VE DöNOŞOMO ÖGRETMEN EMEGI: TANIM VE KAPSAM “Öğretmen emeği” kavramlaştırması, salt iktisadi bir tanımlamayla bir üretim faktörü olarak ele alınabileceği gibi, toplumsal değişimdeki rolüyle ilişkili olarak, davranış ve alışkanlıklar kazandırmayı, yetiştirmeyi, toplumsallaştırmayı, kültürel aktarımı; insanın, insanlığın, toplumun değişmesine katkıyı ya da insanda var olan kapasitenin karşılıklı bir etkileşimle ortaya çıkarılmasını ifade eden anlamlara da gelebilir. Pek çok faaliyet gibi öğretmenlik de kimi zaman “iş”, kimi zaman “çalışma”, kimi zaman “emek” veya “meslek” biçiminde adlandırılır. Bu çok anlamlılığı aşmak için Arendt’in (1994) “emek” tanımından yola çıkarsak, öğretmen emeği, öğretmenin yalnızca maddi yeniden üretimini gerçekleştirmesinin, biyolojik varlığını sürdürmesinin, yani geçimini sağlamasının bir aracıdır ve toplumsal işbölümü içerisinde üzerine düşen rolü yerine getirmesiyle anlamını bulur ve bu nedenle de araçsallaşır. Oysa aynı yaklaşım çerçevesinde öğretmenliği bir “iş” olarak tanımladığımızda, “sonuçları hemen tüketilmeyen” ve “dünyaya nedensellik sağlayan” bir anlam ortaya çıkar. Çünkü bir “iş” olarak öğretmenlik, dünyaya kalıcı katkılar sunar. Öte yandan yi19 ne Arendt’in terminolojisini kullanarak öğretmenliği bir “eylem” olarak tanımlamamız da mümkündür. “Muktedir olma” halini anlatan “eylem”, Gambetti’nin (2007) vurguladığı gibi, zorunluluk yüzünden sürekli tekrarlanan (emek) ya da önceden tasarlanmış çeşitli kalıplara uygun olarak ifa edilen davranış (iş) değildir. Eylem, insanlar arası anlam dünyasının kurulmasında rol oynar ve özgürleşmeyi çağrıştırır. Bu anlamda bir praksis olarak öğretmenlik eylemi, bilinçli bir faaliyet olarak özgürleştirici bir praksise dönüşme potansiyelini içinde taşır. Dolayısıyla öğretmenlik, hem geçim sağlamanın bir aracı, hem “dünyaya nedensellik sağlayan” bir iş hem de yaratıcı, dönüştürücü bir eylemdir. Marx’ın emeğin ikili doğasına yaptığı vurgudan hareket edersek, öğretmen emeğinin de bu ikili doğanın karşıtlık ve mücadelesi ekseninde içerik ve biçim kazandığını görürüz. 1 Çünkü öğretmen emeği, değer yaratabilen tek meta olan emek gücünün toplumsal yeniden üretim sürecinde ve dolayısıyla soyut emeğin egemenliğinin inşasında yer alarak soyut formuna bürünür.

Diğer yandan bu süreci tersine çevirme, emeğin farklı bir şekilde gelişmesine katkı sunma gibi “somut eyleyişleri” bağrında taşır öğretmen emeği. Öğretmen emeğinin ikili doğasını açıklığa kavuşturabilmek için, eğitimin birbiriyle taban tabana zıt ama birlikte var olan iki anlamından bahsetmem gerekir. Türkçede “eğitim” anlamına gelen İngilizcedeki “education” sözcüğü, anlamlan dolayısıyla birbiriyle karşıtlık içerisinde olan ancak yazılış ve okunuşları itibarıyla birbirine benzerlik gösteren Latince iki sözcükten türemiştir ( Craft, 1984; Billington, 1997). Bu sözcüklerden biri, öğreneni bir iş ya da meslek edinimiyle bağlantılı olabilecek şekilde farklı amaçlara ulaş20 Arendt, emeği işten ayınrken ve ona olumsuz bir anlam yüklerken, bu olumsuzluğun nedenini üretime ve sömürü ilişkisine odaklanmadan, faaliyetin nerede gerçekleştiğinden bağımsız olarak ürün ortaya koyup koymaması, geçiciliği ve tüketimle olan ilişkisi çerçevesinde açıklar. Marx’ın yaklaşımında ise emek, iş ve eylem kategorileri tek bir kavram, emek ile tanımlanır. Çünkü kapitalist üretim biçimi nedeniyle yabancılaşan da, sınıf savaşımıyla bu yabancılaşmayı ortadan kaldıracak ve özgürleşmeyi sağlayacak olan da yine emektir. mak için birtakım özel beceriler edinmesini sağlayan “talim ettirme”, “kalıba dökme”, anlamına gelen “educare”dir. Bu eğitimin amacı, bireyin endüstrinin gerektirdiği niteliklerle donanmış bir emek gücü, mevcut toplumsal yapıya ve devlete uygun iyi bir yurttaş ve piyasa değerlerini içselleştirmiş bir tüketici olarak yetiştirmesi ekseninde şekillenir (Özsoy, 2002). Diğeri ise “dışarı çıkarma” anlamına gelen “educere”dir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir