Halit Ertuğrul – Canan

Bir duygu seli daha… Elinizdeki bu kitap sizi sizden geçirecek ve çok ibretli sahneler sunacaktır. Yaşanmış bir olayı konu eden “Canan” ismindeki bu kitabımda gerçek isimler değiştirilmiş, ifadeler de tarafımdan düzeltilmiştir. Canan tarafından baştan sona, gözyaşları içinde anlatılan bir hayat öyküsüdür. Bu yüzden de gözyaşları içinde kaleme alınmıştır. Bu kitabı okurken yalnızca hayatın esrarengiz dünyasında seyahat etmeyecek, aynı zamanda hayretler içinde kendinizden geçeceksiniz. Her okuyucunun bu kitapta bir sahnesi, bir kesiti vardır. Bir anlamda herkesin hayatı bu kitapta ortak olarak ele alınmıştır. Bunun için de bu kitapta Canan Hanımla birlikte, siz de yer alacaksınız. Kitabı okuduğunuzda “Böylesi görülmemiştir, ben böyle bir olay duymamıştım!” diyeceksiniz. Çünkü aynı hayreti ben de ifade ettim, aynı şeyleri ben de söyledim. 12 CANAN Daha da önemlisi, bu kitabı bitirir bitirmez, kendinizi hesaba çekme, yanlış ve doğrulan gözden geçirme ihtiyacı hissedeceksiniz. Ve çok acilen de bu kitabı en yakınınızdan başlayarak, dost ve arkadaşlarınıza tavsiye etme ihtiyacı hissedeceksiniz. Sabır dolu, elem dolu, çile dolu, azim, iman ve sevda dolu bir hayat destanına buyurun… Unutmayın ki, bu kitap bittiğinde hayatınızda çok şeyler değişecek… Saygılarımla… Halit ERTUĞRUL BU HAYAT ÖYKÜSÜ KARŞISINDA AĞLAMAYA BAŞLADIM Gencecik pırıl pırıl bir hanım… Yaşı henüz yirmi dört… Ama hayatın dayanılmaz acıları karşısında sanki bir ateş topu haline gelmiş. Âdeta yer gök ateş olmuş, onu alev alev yakıyor. Göz kapakları her iniş kalkışında, sanki akan yaş değil de elem ve hüzün süzülmekte… Hayatın baharındaki bu hanım, bahar adına hiçbir şey yaşamamış… Dünyasını karartan o dayanılmaz olaylar yüzünden, güzellik adına hiçbir şey görememiş.


Anlattığı hayat öyküsü öylesine yakıcı, öylesine şaşkınlık ve hayret verici ki, dinlemek bile insana dayanılmaz acı veriyor. Kaybettiği sevdiklerinin ardında inanılmaz bir hasret yaşıyor. Bu hasret dil ile ifade edilecek gibi değil… Bu sevda, bütün dünyasını kuşatmış, ondan başka hiçbir şeyi görmüyor, hiçbir şeyi düşünmüyor. Bu kısa ömrü acılarla örülmüş bu hanımın anılarını dinlerken mendilimi kaç kez gözlerime götürdüğümü hatırlamıyorum. Artık öyle bir hale geldim ki, bütün 14 CANAN bütün metanetimi kaybettim ve onunla birlikte ağlamaya başladım. Çünkü bu hayat öyküsü, bütün direncimi kırmıştı. Okuyucularıma örnek olsun, ibret olsun diye kaleme aldığım bu hayat hikâyesi, önce beni vurdu. Karşımda oturan hanımın, bunca yaşadığı olaylara rağmen hâlâ ayakta kalabildiğine şaşmıştım. İyiliklerle kötülüklerin, doğruluklarla eğrilerin, iman ile imansızlığın kıyasıya çarpıştığı bu hayat öyküsünde, öylesine ibret dolu sonuçlar vardı ki, bunları herkesin okuyup, düşünmesi lâzımdır. Zaten bu hanımefendinin de amacı buydu. – Benim yaşadıklarımdan ibret alsınlar da aynı hatalara ve aynı yanlışlıklara düşmesinler, diyordu. İlk elden, bütün tazeliği ve acısıyla dinlediğimiz bu hayat hikâyesini okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Ben bu hatıraları göz yaşlarıyla yazdım. İnanıyorum ki, siz de gözyaşlarıyla okuyacaksınız. Dayanabilen yüreklere… .

Buyurun… p_p__ __o oo oo BABAMLA ANNEM AYRI * * € DİNLERE MENSUPTU *^ yı dinlerde olan anne ve babam birbirlerini ölesiye sevmişlerdi. Bu sevgiden olan tek evlâdan da bendim. Bu ölümsüz sevda uğruna çekmedikleri kalmamıştı. Hatırladıkça hâlâ ürperirim. ANNEM YAHUDİ, BABAM DA HIRİSTİYANDI Canan Hanım, gözyaşlarıyla anlattığı hayat öyküsüne; – Ailemin geçmişi çok maceralı ve çok karışık, diyerek başlamıştı. Annem Yahudi, babam ise Hıristiyan… İkisinin de aile büyükleri İstanbul’da yaşamışlar. Ancak babamın dedesinin dedesi Fransa’dan gelmiş ve Osmanlı hizmetine girmiş. Annemin büyükleri de İzmir’den gelerek İstanbul’a yerleşmiş. İki aile de uzun yıllar İstanbul’da kalmışlar. Babamın dedesi, İsrail Devleti’yle iş yapmaya başlamış. Babam da bundan dolayı İsrail’de dünyaya gelmiş. Annemin dedesi de bir vesileyle İsrail’e göç etmiş. Bunun için de, annem İsrail’de doğmuş. Kader hem annemi, hem de babamı İsrail’de buluşturmuş. Ancak annem Yahudi, babam da Hıristiyan olarak hayata başlamışlar.

Her iki aile de, hiçbir zaman Osmanlı hoşgörüsünü, Osmanlı’nın iyiliğini ve Osmanlı’nın kültürünü 18 CANAN unutmamışlar. Her zaman Osmanlı’yı takdirle yadet-mişler. Annem ilkokulu, İsrail devlet okulunda okumuş. Babam ise, bir Hıristiyan okuluna gitmiş. Ortaöğretimde ise, ikisi de aynı okulda buluşmuş… Farklı sınıflarda okudukları için tanışmaları da okulun biteceği yıl olmuş. Annem çok güzel bir kızmış… Ki hep öyle kaldı. Herkes ona çok güzel bir hanım olduğunu söylerlerdi. Babam da atletizmde başarılarıyla dikkati çeker-miş. Annemle babamın aşkları okul biterken başlamış ve daha da sönmemiş. Babam Fransa’da ekonomi okumuş. Annem de İsrail’de kalmış, anaokulu öğretmenliği yapmış. MÜTHİŞ AŞK Babam Fransa’ya gitmeden önce annemle evlenmek istemiş. Ama dinlerinin farklı olmasından dolayı bu evlilik gerçekleşmemiş. Fakat annemle babam birbirlerini çok sevmişler. Bunun için de birbirlerine şu sözü vermişler: “Ya evleniriz, ya da ömür boyu birbirimizi bekleriz.

” Babam okulu bitirdikten sonra Türkiye’ye gelmiş ve bir Fransız firmasında çalışmaya başlamış. Annem de bütün ipleri koparmış, her şeyi göze almış, o da Türkiye’ye gelmiş. CANAN 19 f*: Nihayet annemle babam, İskenderun’da evlenmişler. Ama bu evliliği ne babamın, ne de annemin ailesi onaylamamış. Bu yüzden de hem babamın, hem de annemin ailesi tamamen ilişkiyi kesmişler. Hatta annemin ailesi o kadar kızmış ki, birkaç defa annemi öldürmek istemiş. Ama Mevlâm korumuş işte… Bu evlilikten ben doğmuşum. Hıristiyan bir baba ve Yahudi bir annenin kızı olarak… Annem, babamı çok sevdiği için Hıristiyanlığı kabul etmiş. Bu davranışı, anneannem ve dedem üzerinde öyle bir şok etkisi yapmıştı ki, derhal annemi miraslarından reddetmişler. Annemle babam evliliklerinin üçüncü yılında babamın çalıştığı şirkette ortaya çıkan bir hırsızlık olayından dolayı, babam sorumlu tutularak hapse atılmış. Ancak babamın asla bu işte bir ilgisi yokmuş. Tamamen iftiraya uğramış. Sonunda babamı işten atmışlar. Annem çok zor günler geçirmiş. Ben o zaman iki yaşmdaymışım.

Yakınları; kollayıp, koruyanları çıkmadığı için; gerek annem, gerekse de babam kuruşsuz kalmışlar, bazen de bir ekmeğe muhtaç olmuşlar. Annem durumu gizlice babasına iletmiş. Babasından gelen cevap onu büsbütün yıkmış. “Kocanı ve o çocuğu bırakıp, gelirsen seni kabul ederiz. Yoksa sakın gelme…” 20 CANAN CANAN 21 HAPİSHANEDEN GELEN HABER Babam hapishanede tanıştığı bir öğretmenden etkilenerek Müslüman olmuş. Öğretmen de çıkınca anneme çok yardımlarda bulunmuş. Annem o öğretmenden övgüyle söz ederdi. Ama öğretmen oralardan gidince yine yokluk ve kıtlık dönemi başlamış. Babam hapishanede bir türlü aydınlanmayan karanlık bir ölüme kurban gitmiş. Sağlıklı, sıhhatli ve günü az kalan babam aniden ölmüş. Annem görüşmeye gittiğinde, babamın cenazesiyle karşılaşınca perişan olmuş, bitmiş, tükenmiş. Annem ölümüne kadar her an babamdan söz eder, ona olan aşkını ve hasretini dile getirirdi. Ben ise rahmetli babamı hiç görmedim. Yalnızca bir resmi var yanımda… Babam öldüğünde çok küçüktüm, o resme ne kadar baktım, ne kadar öptüm, ne kadar bağrıma bastım anlatamam. Halen de o hasret bitmiş değil.

Ah babam ah… DAYANILMAZ GÜNLER Annem babamı kaybedince, hayatı kararmış, dünyası çökmüş. İki yaşımda ben ile başbaşa kalmış. Hiçbir yerden ümit yok, kimseden destek ve yardım yok. Dünyada küçük bir kızla tek başına… Çok denemiş annem tekrar İsrail’e dönmeyi. Ama her seferinde babamı rüyasında görüp, – Sakın yapma, cevabını almış. Daha sonra da her türlü güçlüğe göğüs gererek, babamın hatırası için Türkiye’de kalmış. Ama inanılmaz zorluklarla… Babam hapishanede Müslüman olunca, anneme de Müslüman olmasını söylemiş. Annem de; – Ben Müslümanlığı bilmiyorum. Sen hapishaneden çık, niçin Müslüman olduğunu bana da anlat, eğer hazır olursam ben de Müslüman olurum, demiş. Ama babam hapishanede ölünce, ne babamın ne de annemin bu arzusu gerçekleşmiş. Babam ölünce annem yoksulluğa, kimsesizliğe ve perişanlığa düşmüş. Aç kalmamak ve beni doyurabilmek için neler yapmamış ki… En son bir bayan terzisinin yanında iş bulmuş. Ama ben çok küçük olduğum için çok zorluk çekmiş. Annemi asıl rahatsız eden çevresindeki insanlar… Dul, genç ve güzel bir hanım için akla gelen her tehlike vardır. Hele bir de Allah korkusu olmazsa, bunu tahmin etmek, hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

Annemin önünü kesenler… Sarkıntılık edenler… Çok ciddî evlenme teklifinde bulunanlar… Kadın ticaretine katmak isteyenler… Neler, neler… Annem bütün bunlara babamın hatırası için göğüs germiş. Yoksa yüz defa, bin defa İsrail’e dönebilirdi. O sönmez, o bitmez aşk, her güçlüğe karşı müthiş bir direnç oluşturmuş. 22 CANAN BU KADAR DA OLUR MU? Annem bir taraftan açlık, öbür taraftan da kirli niyetli ve pis arzulu insanlarla boğuşurken, hiç de hesap etmediği bir felâketle karşılaşmış. Ben olayı hayal meyal hatırlıyorum. Oturduğumuz mahallede bir birahane sahibi, orta yaşlı bir adam oturuyormuş. Bu da, babam öldükten sonra anneme göz koymuş. Kaç defa haber göndermiş, benim ikinci hanımım ol, diye… Kaç defa annemin yolunu kesmiş… Ve kaç defa gelip anneme bizzat evlenme teklifinde bulunmuş… Ama her seferinde de annem şiddetle reddetmiş ve kesin bir dille evlenmek istemediğini iletmiş. Adam hem zengin, hem zorba, hem de pis işlerle uğraştığı için, belâlı bir adammış. Annem ise, kendisini koruyacak ve kollayacak bir yakını ve imkanı olmadığı için canavar kurtların Önünde bir masum kuzu gibi felâketleri beklemeye başlamış. Birahane sahibi annemin “evlenme teklifini” reddetmesinden sonra o adi ve o hain plânını uygulamaya koymuş. Çünkü annem de çok iyi biliyormuş ki, kendisini gerçekten bir hanım olarak değil, birkaç günlüğüne gönül eğlendirmek için istiyormuş… Sonra da atacak ortaya… Bir gece zorla iki adamıyla beraber evimize girmiş… Ben o panik ve bağrışma anını çok zayıf da olsa hatırlıyorum. Zavallı annemin çırpınışları hayalime ufak tefek geliyor. CANAN 23 Annem kendini korumak için bağırmış, çırpınmış ve mücadele etmiş. Her tarafı kanlar içinde kalmış… Üç adama karşı korumasız bir kadın… Kendini zorla dışarı atıp; – Kurtarın, evimi bastılar, bizi öldürüyorlar! Diye bağırmış… Tabiî adamlar kaçmışlar.

Olay duyulunca da birahane sahibi: – Bizi eve davet etti. Bizden çok para istedi. Biz de vermedik. Onun için bağırıp, çağırdı, demiş… Tabiî kime inanırlar? Annem savunmasız, kimsesiz, yalnız bir hanım… O adam zengin, güçlü, tanınmış bir esnaf… Bu olayda hem adam kendini aklamış, haklı çıkmış, hem de annemin adı çıkmış… Artık annem mahallede, namusunu parayla satan bir kadın durumuna düşmüş. Bu ne kadar acı… Ne kadar dayanılmaz ve ne kadar iğrenç değil mi? Bu olaya maruz kalan annem, Hıristiyan; bu ihaneti yapan da Müslüman. Tabiî ki İslâm’ın bununla bir ilgisi yok. Ama bir Müslümanm da böyle bir iğrençliğe teşebbüs etmesi, annemi İslâm’a karşı da, Müslümanlara karşı da isyan ettirmiş. Bu olay annemi o kadar etkilemiş ki, annem kaç defa intihar edip, bu lekeden kurtulmak istemiş. Çünkü artık dışarı çıkamıyormuş. Herkes anneme namu- 24 CANAN sunu satan bir kadın gözüyle bakıyormuş. Aylarca kendini eve hapsetmiş. Tam bir bunalıma düşmüş. Aklımda az da olsa kalan o günlerde annem, sabahlara kadar çığlık çığlığa bağırır, ağlar ve gözyaşı dökerdi. Bir türlü bu tecavüzü hazmedemiyordu. – Allah’ım bunları gör, neredeysen gel bizi kurtar, aciz kaldık, kimsemiz yok, diye bağırdı.

Annem günlerce aç kalmış… Kendisi su içmiş, bana ekmek kırıntıları yedirmiş… MÜTHİŞ BİR RÜYA Sanıyorum o günlerde bir gece, annem rüyasında bir adam görmüş… O adam anneme; – Kızım, merak etme, yalnız değilsin. Allah hiçbir kulunu yalnız bırakmaz, sabret, bekle demiş. Bir gün sonra bizim evimizin kapısı çalınmış… Annem kapıyı açmış ki, “rüyasında gördüğü adam”, çok şaşırmış… Hatta şaşkınlıktan neredeyse bayılacak-mış… Yanında da tertemiz, nur yüzlü bir hanım varmış… O mübarek insan rüyasmdaki sözleri tekrarlamış. – Kızım, demiş. Üzülme, merak etme…. Allah kimsesizin, mazlumun yanındadır. O insanların Müslümanlıkla, İslâmiyet’le alâkaları yok. Yalnızca adı Müslüman o kadar. Çok yakında belâlarını bulacaklar. Allah hiçbir kulunu zulümde bırakmaz. Anneme bir zarf uzatmış. CANAN 25 Annem: – Siz kimsiniz? Demiş. O mübarek adam da: – Ben bir Allah kuluyum, demiş. Bu mahallenin imamıyım. Size geldiğimi kimseye söyleme.

Bu da hanımım. Biz size zaman zaman uğrayacağız. Bununla şimdilik ihtiyaçlarınızı karşılayın. Bir hayal gibi gelen o iki insan, bir hayal gibi de kaybolmuşlar. Tabiî ki bu olay, annemin Müslümanlar hakkındaki menfî görüşünü de değiştirmiş. Annem zarfı açmış. Bir miktar para… O parayla ihtiyaçlarını almış, evin biriken kirasını vermiş. Ama annem artık dışarı çıkamıyormuş. Kimsenin yüzüne bakacak hali yokmuş, ihtiyaçları da yan komşunun hanımı sağlıyormuş. Annemin bu olaydan sonra psikolojisi bozulmuş, sık sık düşüp bayılıyor ve sinir krizleri geçiriyormuş. Ki daha sonra bu artarak sürdü. Ben o dönemleri çok iyi hatırlıyorum. İNTİKAMIN BÖYLESİ Aradan çok geçmemişti. O mübarek insanın gelişinden sonra olmuş o olay… Evimize zorla giren o birahane sahibi adam trafik kazası geçirmiş, araba ayaklarından geçmiş, felç olmuş.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir