Hans Hellmut Kirst – Çağımızın Casusu Sorge

urduna para karşılığında ihanet eden bir casustan hiç sözetmemek daha iyidir. Yabancı bir ülkede kendi hükümeti hesabına çalışan, gözüpek bir kimsedir; bir yurtseverdir. Böylelerinden binlerce kez sözedilmiştir. Fakat bir iç güç tarafından itelenen, kaygılı bir bilinçten emir alan, davası uğrunda ölmeye hazır bir ülkücü şaşılacak bir insan, her türlü ilgi ve meraka layık, olağandışı bir yaratıktır. Bu öykünün başlıca kahramanı, hem şaşırtıcı, hem korkutucu bir insandır; adı Dr. Richard Sorge’dur. Gerçi kişiliğindeki herşey alışılmış boyutların dışında görünüyorsa da o, kendi türünde tek değildir. Uzun bir zincirin bir halkasından, belki birinci halkasından başka şey değildir. Onun yaptıklarını başkaları da yapacaklardır. Büyük ihanetin birkaç durak yeri Taylar Kent’in, Alger Hiss’in, Nunn May’in, Klaus Fuchs’un, Bruno Pontecorvo’nun, Ethel ve Julius Rosenberg’in adlarını taşımaktadır. Bunlara başkaları da katılacaktır. Yapıp ettiklerinin kapsamı değişiktir; ama hepsinin de kökeni aynıdır. Vatanın ne olduğunu hepsi bilmişlerdir, fakat vatanları yoktur artık. Unutulmuş, değeri bilinmemiş, bir köşeye atılmış hissederler kendilerini. İçlerinden Bazıları Batı ile Doğu arasındaki büyük hesaplaşmanın derinliğine, kesinliğine inanmış; Doğu’yu seçmişlerdir.


5 Başkaları bütün insanlığın davasına hizmet ettiklerini sanmışlar; Yeryüzü’ndeki insan türü olarak Sovyetler Birliği’ni almışlardır. Bütün bu aşırı davranışlar da ruh ve bedenin tam bir özgürlüğü içinde; kimi zaman soğuk, kimi zaman coşkun bir tutku ile yapılmıştır. Fakat 1895’te doğmuş olan bu Alman’da, Dr. Richard Sorge’da bütün bu çılgınlıklar; bu inanılmaz büyüklük ve bu anlatılmaz bayağılık; çifte bir mesleğin verdiği klasik ustalıkla ele-avuca sığmayan bir yaratığın benliğine ve davranışlarına olan egemenliği birleşmiş bulunmaktadır. * Adam: – «Almanya’yı defterinden silebilirsin,» dedi. Bir yandan da sevimli-sevimli gülümsemeye çalışıyordu; fakat pek beceremiyordu. Onun ne dedi· ğini duymayan bir kimse, konuşma sırasında pek önemli olmayan birşey söylemiş olduğunu sanabilirdi. Adam bir yandan tabağındaki yiyeceklerle uğraşırken, öbür yandan yarı yanya boşalmış rom şişesiyle yanında duran boş kadehe bir göz attı: – «Senin Almanya, dünya tarihinin ölüler listesinde, baş köşede yer almış bulunuyor,» dedi. Sofra arkadaşı şişeyi kavradı, kadehe doğru eğerek onu silme doldurdu. Adam kadehi hemen dudaklarına götürdü. Beri yandan karşısındaki arkadaşını gözlüyordu. O ise bıçağının ucuyla tabağındaki domuz paçasının derisini ayıklıyordu. Sonra içkisini iri yudumlarla, sindire-sindire içti. Sert bir sesle: – «Ölünün şerefine!» Dedi. 6 öteki, tabağındakilerle uğraşarak: – «Biliyorum,» dedi.

«İnanmıyorsun bana. İnanmak istemiyorsun! Fakat aslında romantik. bir adamsın sen, Sorge.» Sorge cevap vermedi. Yüzünde: «Bu konuda vakit yitirmeye değmez,» anlamına gelen bir ifade belirdi. Şişeyi kılı kıpırdamadan bitirdi. Alkolün onun üzerinde hiçbir etkisi sanki yoktu. Arkadaşı yemeğini çabucak bitirdi. Sonra bir sigara çıkardı; kibrit kutusunu masanın üstüne bıraktı. Sorge kutuyu aldı; parmaklarının ucuyla aldırmaz bir tavırla oynamaya başladı. Sonra bir sigara yaktı, makine gibi bir davranışla kutuyu cebine attı. Adam: – «Şu Tokyo var ya,» dedi. «Bana haritanın gösterdiğinden daha yakın görünüyor.» Sorge yüzünde gülümseme anlamına gelen bir buruşmayla: -“- «Biz dünya çapında bir devletiz de ondan,» dedi. «Bu da ötekilere eklenmesi gereken bir kanıt.

• Sonra patrona seslenerek bir şişe rom daha getirtti. Patron: – «Benim rom hoşunuza gidiyor; bakıyorum,» dedi. «Sağlığınıza, Doktor!» Sorge oranın eski bir müşterisi ve bir kadehle gözü korkmayan neşeli bir arkadaş gibi içtenlikle: – «Senin sağlığına, Baba!» Dedi. «Baba», Tokyo’daki Alman Lokantası’nın sahi· biydi. Garnitürlü choucroute (şukrut ·lahana turşusu), küçük sosisler, tavşan kızartması gibi yemekleri çok iyi yapardı. Birası nefisti. Sofrayı 7 kendisi topladı; masanın üzerini sildi, ikinci bir şişe romla bir kadeh daha getirdi. Sorge’a dostça göz kırptıktan sonra hemen uzaklaştı. Sorge parmağıyla kadehi göstererek: – «Seni adam sanıyor, Alex,» dedi. Sonra kadehi esmer yaldız rengi romla silme doldurdu. İkisi de sessiz-sessiz içtiler. Masaları, salonun bir köşesinde, meraklı bakışlardan uzak, küçük bir locanın içindeydi. Pek fazla müşteri yoktu. Tezgahın yanında bir Japon garson kız oturuyordu. Alman, bir garson kız gibi kısa siyah eteklik giymiş, beyaz önlük takmıştı.

Esneyerek bir derginin yapraklarım çeviriyordu. Sokağın -Ginza Mahallesi’nin- gürültüleri, biraz hafiflemiş olarak içeriye giriyordu. Sorge: – «Naziler savaşı göze almak gibi bir hovardalık yapamazlar,» dedi. «Göze almak bir yana, akıllarından geçirmek bile onlar için çılgınlık olur.» Alex de herkesin çok iyi bildiği birşeyi söylermiş gibi, sakin bir tavırla: – «İyi ya, onlar da çılgın, işte,» dedi. Alex’le tartışmaya girişmek yararsızdı. Sorge bunu biliyordu. Böyle bir isteği de zaten yoktu. Üstelik vakti de yoktu. İşleri düzenlerdi, sadece. Yani bir «koordinator»dü. Apaçık olduğunu bildiği, öyle saydığı birşey üzerinde tartışarak vakit yitirecek adam değildi. Sorge: – «Münih’te ne var, ne yok?» Diye sordu. Münich aralarında bir parolaydı, Moskova anlamına geliyordu. Alex ömrünün büyük bölümü8 nü orada, Kızılordu’nun Gizli Servisi’nde geçiriyordu.

Kendisini iki nöbetçi korumaktaydı. Dış dünyadan ela on tane kadar kapı ayırıyordu. Onu gören, ilk bakışta bir kalem efendisi, ya da bir gişe memuru sanabilirdi. Pek kurnaz görünüşlü olmayan,, babacan bir yüzü; uzun seferlere çıkan bir denizci gibi masmavi gözleri vardı. Dostları, iş arkadaşları onu kısaca «Alex» diye çağırırlardı. Kızılordu’da yüksek bir rütbesi vardı. Asıl adım yalnız Stalin biliyordu. – «Pek birşey yok,» diye cevap verdi. «Haaa, dur bakayım … Haberin olsun bak, Wolfgang bizim hesabımıza çalışmıyor, artık.» Sorge cebine indirdiği kutudan değil de, başka kutudan çıkardığı bir kibritle sigarasını yaktı. Dikkatle ellerine baktı: Hafifçe titriyordu bu eller: Ellerinin titrediğini Alex de görmüştü: – «Çok içiyorsun, Sorge,» demekle yetindi. Sorge epey sert bir tavırla: – «0 benim bileceğim iş,» dedi. «Yapabildiğim hizmetleri sürdüğüm yaşam tarzıyla mı ölçüyorsun yoksa?» Alex sesini çıkarmadı. Sonra Sorge’un masanın üstüne koyduğu kibrit kutusunu kendi cebine indirdi. Sorge sordu: – «Wolfgang hayatta mı, hala?» Alex: – «Olabilir,» dedi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir