Henrik Nordbrandt – Her Sozcugu Bir Ask

Bugün yaşayan İskandinav şairleri arasında özel bir yeri olan Henrik Nordbrandt, 1945 yılında Oanimarka’run başkenti Kopenhag’da doğdu. Çocukluğu il. Dünya Savaşı’nı izleyen Soğuk Savaş’ın sürdüğü kültür karamsarlığı ve toplumsal çözülme yıllarında kentsoylu bir çevrede geçti. Bu dönem, hiç şüphesiz kişiliğinde ve dünyaya bakışında izler bırakmıştır. Nitekim Danimarkalı yenilikçi şairlerden çok, Ezra Pound, William Carlos Williams ile Wallace Stevens’ın etkisi görülen ve 1966 yılında Digte (Şiirler) başlığı ile yayımlanan ilk şiir kitabında izlek olarak kentlerdeki toplumsal çözülme işlenmiştir. Miniaturer (Minyatürler, 1967) başlığını taşıyan ikinci şiir kitabında da gene ölüm ile çözülme izleği bu kez bir masal alemi havasında ele alınmıştır. Aynca ilkin bu kitapta -şairin sonraki şiirlerinde büyük önem kazanacak olan- Yunan motifleri kendini gösterir. Üçüncü şiir kitabı olan Syvsovenıe’deki (Yediuyurlar, 1967) şiirler ise acayip düşleri ve bir yakın-uzaklık duygusunu yansıtır: Dil aracılığıyla, dilsel betimlemelerle yakına gelen bir uzaklıktır bu ve şair bu yolla bir özlemi gidermeye çalışmaktadır. 1960’1arda Kopcnhag Üniversitesi’nde Türkçe, Arapça, Çince derslerini izleyen Nordbrandt’ın Omgivelser (Çevre) başlığını taşıyan dördüncü şiir kitabı, şairin uzunca bir süre Türkiye ile Yunanistan’da kalmasından sonra, 1972 yılında yayımlandı. Antalya’ya bağlı Side (Selirniye) köyü halkına hem ıs Danca hem Türkçe kısa bir sunu ile başlayan bu kitapla, Nordbrandt’ın o güne kadarki deyişinde bir değişiklik görülür: Deyişte baştan beri gösterdiği ustalığa şimdi yeni bir ezgisellik eklenmiş, aynı zamanda Ege Denizi’ndeki adalar, Türkiye ile Yunanistan, motif ve kulis olarak, vazgeçilmez bir önem kazanmıştır. Bu yerlerdeki renklerin, kokuların, seslerin, insanların, konuşulan dillerin, müziğin, şarabın büyüsünün yarattığı sürekli bir esriklik, şaire özlediği şiiri yazma olanağı vermiştir, denilebilir. Bu büyülenme, 1974-76 yılları arasında yayımlanan üç şiir kitabında doruğuna erişir: Opbmd og Ankomster (Ayrılışlar ve Yarışlar, 1974), Ode til Blceksprutten og andre k<Erlighedsdigte (Mürekkepbalığına Övgü ve Başka Aşk Şiirleri, 1975), Glas (Kadeh, 1976). Bu üçlüden özellikle ikincisinde tasavvuf felsefesinin etkisi açıkça görülür. Örneğin, “Konya” başlığını taşıyan dört dizelik şiirde Nordbrandt, lşte doldurdu beni ey Celaleddin o sözünü ettiğin aşkın deryası demekte ve bunu kanıtlayan dörder dizelik aşk şiirleriyle okura unutulmaz bir şiir-yaşantısı sunmaktadır. Şairin “Yediuyurlar”da yakın-uzaklık duygusuyla dile getirdiği özlem, şimdi uzak-yakınlık duygusuyla dile gelen bir özleme dönüşmüştür.


Bu yeni tinsel durumun kapsamı şöyle özetlenebilir: Ege-Akdeniz ortamının gi:line bütünüyle varabilmenin ve bu özlemin bütünüyle giderilmesinin olanaksızlığı, bu olanaksızlığın yarattığı karamsarlık, kişiliğin bölünmesi! Ya da Nordbrandt’ın deyişiyle, Her gün biraz daha uzağa gitmem gerekli, geriye kendime dönebilmek için. Nordbrandt, Breve fra en ottoman (Bir Osmanlıdan Mektuplar, 1978) adlı denemeler kitabında, Türkçeye aşık olduğunu ama Türkçeyi okuyup konuşabilmesine karşın, istediği gibi hiç öğrenemeyeceğinden de büyük üzüntü duyduğunu yazar. Kimi şiirlerinde geçen Türkçe sözcükler, yer ya da kişi adları, onun Türkçe tutkusunun göstergesidir. Çok farklı bir yenilikçilik sergileyen bu Danimarkalı şai16 rin şiir anlayışının gelişmesinde, Yunan şairi Kavafıs’in olduğu kadar, Yunus Emre ile Orhan Veli’nin etkisi de görülür. Altı bölümden oluşan “Mürekkepbalığına Övgü ve Başka Aşk Şiirleri”nde, her bölümün başında Yunus Emre’nin şiirlerinden kendisinin Dancaya çevirdiği parçalar vardır. Ama 1977 yılında yayımlanan Istiti (Buz Çağı) başlıklı kitabındaki şiirlerde, deyişindeki coşkunun yittiği, karamsarlıkla çağını eleştirdiği gözlenir. Gene aynı yılda yayımlanan ve Danimarkalı kimi eleştirmenlerce küçük bir başyapıt sayılan Guds hus (Tanrı’nm Evi) ise Yunanistan’da esinlenmiş, gizemci bir felsefe ile yazılmış bir şiir kitabıdır. l978’de çıkan Spugelseslege (Hayalet Oyunları) başlıklı kitapta da “Buz Çağı”ndaki bunalım sürmekte, deyişte yıkıcı bir alaycılık görülmektedir. l 980’li yıllarda okurla buluşan yedi yeni şiir kitabının başlıkları ise şunlardır: Forsvar for ilinden under deren (Kapının Altından Giren Rüzgarın Savunması, 1980), Amıenia (Ermenistan, 1982), 84 digte (84 Şiir, 1984), Violinbyggernes by (Keman Yapımcıları Kenti, 1985), Hdndens ska!lven i no1.1emb� (Kasımda Elin Titremesi, 1986), Under mausolceet (Gömütün Altında, 1987), Vandspejlet (Su Aynası, 1989). Yukarıda anılan yedi kitaptan “84 Şiir” admı taşıyanı Danimarkalı eleştirmenlerce Nordbrandt’ın o güne dek çıkan en yetkin şiir kitabı olarak değerlendirilmiştir. Bu kitaptaki şiirlerde, özellikle Batı’da 1980’lerde ortaya çıkan gelişmelere karşı bir öfke de sezilir. Kulis olarak İtalya’yı kullandığı “Keman Yapımcılan Kenti”ndeki şiirler ise karamsar, ironik ve mizahi bir biçimde, bir aşk özlemini dile getirirler. Ömer Hayyam’ın bir rubaisi ile başlayan “Kasımda Elin Titremesi”, dörder dizelik başlıksız 91 şiirden oluşmuştur. 1990’dan bugüne dek yayımlanan öteki şiir kitapları da şu başlıkları taşımaktadır: Glemmesteder (Unutma-Yerleri, 1991), St9vets tyngde (Tozun Ağırlığı, 1993), Onnene ved himlens port (Cennetin Girişindeki Kurtçuklar, 1995), Drommebroer (Düş Köprüleri, 1998), Fralandsvind (Karadan Esen Rüzgar, 2001 ), Pjaltefisk (Yırtık Balık, 2004), Besegstid (Ziyaret Saatleri, 2007), Vi danskere (Biz Danimarkalılar, 2010).

Nordbrandt’ın kişiliğinin başlıca yönlerinden biri, nereye giderse gitsin hep içinde taşıdığı bir yabancılık duygusudur. 17 Goethe’nin uDort ıvo du nicht bist, dort ist Paradies” (Nerede değilsen, Cennet oradadır) sözüyle, Nordbrandt’ın da, Benim özlediğim yer yaratılmadı daha dizeleriyle dile getirdiği bu amansız yabancılık duygusunun yarattığı tedirginlik, şairin yaşamını büyük ölçüde etkilemiştir. Ama bu duygunun onu çok duyarlı kıldığı, Danimarka gökçeyazınında benzeri olmayan şiirlerini yazabilme olanağı sağladığı da yadsınamaz. Çeşitli tinsel durumların betimlemesi niteliğindeki pek çok şiirini Nordbrandt, Wittgenstein’ın “Wovon ınaıı nicht sprechen kann, darüber muss man schweigen, n (Söylenemeyene gelince, susmak gerekir) savını çürütmek, söylenemeyeni okura sezdirerek yaşatmak için yazmış gibidir. Kendisi ise bu konuda şunları söylüyor: “Karmaşık duyguları, bölünmüş bir kişiliği yansıtsalar bile, hem kendine özgü dizemi hem kendine özgü bir sesi olan güzel bir şeyler yazmaya çalışıyorum.” Aslında dilin sınırlan ve neyin nasıl ne kadar söylenebileceği sorunu, şair olarak Nordbrandt’ın ana sorunlarından biridir. Bu soruna çözüm getirme araştırmaları, ona bulguladığı çeşitli teknikleri uygulama olanağı vermiştir. Bu tekniklerin en ilginçlerinden biri, “karmaşık bir duyguyu şiir yoluyla okura sezdirebilmek, karmaşık bir dille sağlanabilir” görüşüyle, kimi şiirlerini uzun karmaşık tümcelerden oluşturmasıdır. Örneğin, on dizeye bölünmüş bir tek tümceyi içeren ve Wittgenstein’a bir gönderme ile biten “Fırat” başlıklı şiir bu yöntemle yazılmıştır: Şu düz çatılar üzerinde gidip gelerek ay ışığında çarşafları kurutmaya asanlar da yeni yıkanmış çamaşır kokusuyla esrik böyle akşamlarda, çiçeklenmiş elma ağaçları arasında belki bir yere tutturulmuş bir iğnenin her şeyin uçup gitmesini önlediğini düşünmüş ve neyin söylenemeyeceğini bilmenin acısını, bulunmak isteğiyle yanıp tutuşan 18 bulununca da bulucusunun parmaklarını yakan o özel tekniği herhalde duyumsam�lardır. Gene tek bir ezgisel düzyazı tümcesinden ol�an “İkimiz Arasında” adlı şiir de, özellikle 1970’1i yıllarda uyguladığı arabesk yönteminin en belirgin örneklerinden biridir: Rüzgarın çimento tabanda sürüklediği ve cafe’nin masaları altında biriken tozdan; yabancı bir dilde bağrışan çocuklardan; ikindi sularında gittikçe zayıflayan ışıktan; paslı güneşliklerde hışırdayan rüzgardan; ve masadaki boş şarap şişelerini ışıldatan birdenbire mavileşivermiş yapılardan; akşam karanlığında, çoktan ölmüş bir prensesin mermer gömütündeki duvarları anımsatan, çarşının çevresindeki kireçlenmiş duvarlardan; ve hafif rüzgarda dökülen çiçek yapraklarının renkleri, kokulan ve ara sıra acılık sınırına varan tatlılığını ve gömütteki prensesi besleyen uzaklığa duyulan aşktan büyük bir aşkı hiç yaşayamayacak ve hiçbir zaman kav�arnayacak iki sevgiliyi de kapsamına alan o eşsiz, o süsten uzak ve acayip ikonlardan başka şeyler de var aramızda sevgilim. Nordbrandt’ın şiir tekniğinden söz ederken vurgulanması gereken önemli bir nokta, şiirlerinde sık sık paradokslardan yararlandığıdır. Uyguladığı paradoks yöntemini bir şiirde, gene bir paradoks aracılığıyla şöyle açıklar: Bir dizede öne sürdüğümü, yadsıyorum bir sonraki dizede. Ama elimi Dünya yönettiğine göre, aynı ölçüde doğru onların ikisi de. Üç deneme kitabı, iki polisiye roman, iki çocuk kitabı, bir anı kitabı, bir yemek kitabı, bir yıl süreyle Türkiye’de tuttuğu günlük gibi kitapları da yayımlanmış olmasına karşın, Nord19 brandt’ın Danimarka yazınındaki asıl önemi, şairliğinden kaynaklanır. Kendisine verilen birçok ödül arasında özellikle şu ödülleri anmak gerekir: Det Danske Akademis Store Pris (Danimarka Akademisi Büyük Ödülü, 1980), Küçük Nobel Ödülü diye de bilinen Svenska Akademiens Nordiska Pris (İsveç Akademisi’nin Kuzey Ülkeleri Ödülü, 1990) ve yalnız Kuzey ülkelerini kapsamına alan Nordisk R�ds Litteraturpris (Kuzey Kurulu Gökçeyazın Ödülü, 2000).

Her yeni şiir kitabı Danimarkalı eleştirmenlerce bir gökçeyazın olayı olarak algılanagelen Nordbrandt’ın şiirlerindeki büyüleyici ezgisellik, dili kullanışındaki çarpıcılık, paradokslarla işleyen şaşırtıcı şiirsel mantık şiirlerin başlıca özelliklerindendir. Bu saydığımız özelliklerin 1980’den sonra yazmaya başlayan Danimarkalı genç şairlerin deyişi üzerinde etkisi büyük olmuştur, çünkü bir eleştirmenin de belirttiği gibi: ” Nordbrandt’ın şiirlerinden sonra Danca şiir dili, artık eski şiir dili değil, eski şiir dilinden çok daha fazlasıdır.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir