Hüseyin Haydar – Yıldız Tutulması

Ölüm bir ırmak gibi taşmadan önce Kristal bir yağmur kuşuydum Yurdum adanmış bedendi saf iyiliğe Çarpa çarpa dağıldı kanatlarım Işığında, acımasız ışığında yittim Konduğum yerlere tüyler bırakıyorum şimdi Anasonla, yaseminle, yıldız öbekleriyle Radyasyon yüklü kanımda yükselirsin Girer çıkarım tarihin evine günde üç kez G ünde üç yüz sala verilir intihar kulesinden Karanlık bir yerden gelen türküyle uslanırım Görürüm gözlerinde zamansız, sırasız acıyı Elma çiçeklerinin dökülüp, savrulduğu an Gizledim tehlikeler içinde geçen ömrümü Kara bir örtü çektiler üstüne adımın Sevişmenin en derin yerinde bitti düş Nefretin çizgisi üstünde zaman döndü Geçtiğim yerlere kanımı bırakıyorum şimdi 8 Gül soldu, ses eridi, kurudu deniz Kendi etini yedi yoksulluk ordulan Bıçak paslandı, davullar sustu, tutuştu atlas Bırakıldı inançlar, tutkular, bağlılıklar Sesim uzaklaştı, değişti, yok o ldu… Ölüm bir ırmak gibi taştı ey ülke Kanlı umutlarla mühürlendi çıkış yolları Lanetlendi türkü, lanetlendi masal, lanet Lendi mübarek bedenler üstünde yeni hayat Aç kapıyı, süzülsün ufkunda ömrümün dolunayı Aç kapıyı, gülen bebeğin yüzü için Ak bedende oynaşan günışığı için aç kapıyı Kolunda üzüm sepetiyle akşam yollarından dönsün kız Sıra ormanların derin uykusu için, şiirin adı için Bilge yel sensin, deniz sensin, ey ağulu beden Geldim, gidiyorum işte, aklım sende… Yarım kalmış bir sevda serüveni, kesilen ses Birden bire gözakından ağır ağır geçen mermi Gidiyorum işte, dönmek için sadece ey serseri… Ok atılır, bir türkü yükselir, düşer! ADAN1Ş I ve ADANIŞ II, ozanın Acı Türkücü ve Kara Şarkılar adlı kitaplarının başında yayımlandı. 9 KORKUYU ASLA Küçücük bir çocukken ben Dans edip dönen türkücü kadın Kızların deste başı, annem, söylerdi: En büyük düşmanın korkudur oğlum. Açıyorum yüreğimi işte Orada her şeyi görebilirsiniz, ama Korkuyu asla! K Ü ÇÜ K İŞARET FİŞEĞİ Dönüyor kaynağına Sonra yeniden atılıyor Körpe kollar salarak daha ıraklara Dönüyor kaynağına Kaynağın sıcaklığına, buğusuna, büyüsüne Kendi kanından bir türküyü göğsünden fışkırtarak Fırlatarak içindeki tüm batıkları kıyılara 13 Dönüyor yatağına esmer ateşin Olgunlaşmış acının, lanetin canevine Yaralı bir göğsün güçlenmiş soluğuyla Işık kuşlarının akan soluğuyla Koşuyor mısır züm rütünün yeşil sesiyle Ateşli ezgisiyle yükselen ırmakların Arıyor kendini soğuyan cesette Karayelin yüreğinde, dağın içinde Dalga uçlarında, tuz zerresinde… Gelin uyandırın ülkenin oğulları yeniden Donatın anayı, daha doğurgan o Gelin ülkenin koynuna, ülkenin oğulları Yeşim taşlarında uyuyan gecenin… Sabah kuşu vazgeçmiyor türküsünden! 14 AKŞAMI BEKLE Akşamı bekle, kendi zamanını Karanfilin kapandığı saatleri Kana bakmaktan kurtulduğun anı bekle Cinayetlerin masalarda bölüşüldüğü G ün boyu süren yağmanın geçişini bekle Göklerin açıldığı düş saatlerini Yeni görüntülerin belirdiği anları bekle istasyona koş sıyrıl kalabalıktan U nutulm uş çocuklar vagonuna atla Bekle sözcüklerin yağacağı havayı Senin olan sözcüklerin, senin dilinle Konuşacağın güleceğin dinleyeceğin 15 Beklesin Güneyeş güneşin eşiğinde O na koş kucağına sığın; yeni bir anne Yeni bir dost, her gün yeni bir sevgili sana Deniz geçmiş ayaklarından, başından karayel O na koş göğsüne atıl; körpe su yelpazesine Akşamı bekle her gün yeniden İkiye bölünmüş günün ikinci yarısı senin İkiye bölünmüş ruhun bedenin gözün Beklenmedik sevincin ikinci yarısı… Başlasın göklerin gizli senfonisi Yeniden doğ, yeniden kurulsun yoksul ülke Küçük kızlarını yanına al, ört üstlerini, kokla Akşamı bekle, on beş ırmağın damarda akışını Akşamı bekle, mucizenin kanat açışını!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir