İbrahim Canan – Tıbbi Nebevi

Bu kitap, “Kütüb-i Sitte Muhtasan Tercüme ve Şerhi” adlı 18 ciltlik eserimizin 11. cildinde yer alan tıbb-ı nebevî ile ilgili bahisten ibarettir. Orada çıkmış olmasına rağmen, müstakilen neşrine niye ihtiyaç duyulduğu sorusu, haklı olarak, birçok okuyucunun hatırına gelecektir, açıklayalım: Tıb çevrelerinde bilindiği üzere, son zamanlarda, alternatif tıb adı altında, yeni tedavi metodlan arayışlan gündeme gelmiştir. Bu, sâdece memleketimizde değil,bütün dünyada aktüaliteyi işgal etmektedir. Akapuntur’la, şifalı otlarla tedavi meselelerinin basın ve yayın organlannda ne derece yer aldığını, hele şifalı otlann hususî dükkânlarda ve hatta eczanelerde nasıl rağbet görmeye başladığını bilmeyen kalmamıştır. Bir başka ifâde ile, düne kadar koca karı ilacı diye tel’in edilen, halkımızın an’evî tedâvî usulleri iâde-i i’tibara mazhar olmuştur. Bu gelişmelere paralel olarak piyasada, tıbb-ı nebeviye dâir neşriyat da bir hayli artmıştır. Bu hengamda, sâdece ticarî maksad-larla, rastgele kaleme alınmış, gayr-ı ciddî kitapların tıbb-ı nebevî adı altında yaygınlık kazanmasının hem dinimize ve hem de sağlığımıza bir kısım zararlar getireceği düşüncesinden hareketle, bu konuya ilgi duyanları uyarmayı gerekli bulduk. Esasen mezkur kitabımızın hazırlanışı sırasında, tıbb-ı nebevî bahsini işlerken, I 10 PROF. DR. İBRAHİM CANAN HZ. PEYGAMBERİN SÜNNETİNDE TIP 11 geçmiş asırlarda yazılmış olan meşhur “tıbb-ı nebevî” kitaplarında bile Hz. Peygamber aleyhisselâtu vesselam’m getirdiği tıbbın tam olarak yansıtılmadığı dikkatimizi çekmişti. Bu sebeple, o bahsin hazırlanmasında, hususî bir çalışma yaparak: 1- Uzun asalar boyu insanlığa hâkim olmuş Galinos tıbbı’nın esaslarım tanıttıktan sonra, bu tıbbı, tıbb-ı nebevî adı altında eser veren ciddî îslarn müelliflerine nasıl te’sîr ettiğim örneklerle gösterdik. 2- Meşhur tıbb-ı nebevî kitaplarından bazılarını tahlil ederek, nerelerde, niçin hata yaptıklarına örneklerle dikkat çektik.


3- Gerçek tıbb-ı nebevî’ye rıeler girebileceğini, sırf hadîslere dayanarak gösterdik, 4- Günümüz şartlarında hakîki bir tıbb-i nebevî çalışmasının nasıl olabileceğine dâir kanaatlerimizi, konunun içine az çok giren biri olarak, dermeyan ettik. Bu müstakil neşirde yeni bir ilavede bulunmadığımızı hemen belirtmek isterim. Ancak, yukarıdaki mesajların, ulaşılması gereken kişi ve çevrelere Kütüb-i Süte Muhlasarı Tercüme Ve Şerhi adıyla piyasaya çıkan 18 ciltlik bir külliyât içerisinde, ulaşılması zordur ve o da tesadüfe kalmıştır. Bu sebeple eserin, Tıbb-ı Nebevî adıyla müstakil olarak neşredilmesinin zaruretine inandık. Okuyuculardan en azından bir kısmının: “Geç bile kalınmış” hükmünü vereceğini tahmin ediyoruz. Okunduğu vakit görüleceği üzere, eserde, geçmişle ilgili bir kısım tenkîd, gelecekle de ilgili bir kısım tekliflerimiz var. Bunlar, şahsî yorumlardır ve münakaşaya açıktır. İlmin ve bilhassa tıbb-ı nebevî’nin, iyi niyetle yapılacak münakaşalarla gelişeceğine inanıyoruz. … “Rabbimiz, kasda makrun olmayan hatalarımız ve unutmalarımız sebebiyle bizi hesaba çekme, bağışla!” diyoruz. Şubat 1995 Şanlıurfa İbrahim Canan 12 PROF. DR. İBRAHİM CANAN TAKRÎZ-l Bismillahirrahmanirrahim Sen olmasaydın…, Sen olmasaydın…, Sen olmasaydın… Âlemleri yaratmazdım, şeklindeki ilâhi lütuf ve ihsana muhatap . olan sevgili peygamberimiz, mekarımı ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiştir. Burada sözü edilen ahlak, yaratılan insanla yaratıcısı olan Allahü Teâla arasında, insanı oluşturan maddi ve manevi her türlü zerresinin sorumlu olduğu idrak ve davranışlan ile ilgili disiplinlerdir, işte en üst düzeyde, ahlakın sembolü olarak yaratılan peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam efendimiz, insanla ilgili tüm ilmin, bizatihi kendisinde yoğunlaştığı, en büyük insandır.

Bu manada, bir hadisi şerifte kendisini “ilmin şehri” olarak sembolize ederek anlatmıştır. Bu ilim şehrinde, tüm insanlığın ihtiyacı bulunan her türlü ilim sergilenmiş bulunmaktadır. Bu ilim şehrine iman kapısından girildiğinde, her türlü ilim ve hikmet ücretsiz alınabilmektedir. Aksi takdirde, buna benzer ilimleri almak, çalışmaya, denemeye, çile ve ücrete tabidir. Şöyleki, onun peygamberliğine iman etmeyen insanlar. O’nun vahiy yoluyla insanlığa ulaştırdığı bilgiye, öncesinde itibar etmese de daha sonra çeşitli şekilde geliştirdiği deneme ve yanılmalarla, dünya ile ilgili bildirilen bu bilgilere ulaşacak ve O’nun doğruluğunu tastık edici olacaktır. Ahiretle ilgili hiçbir ilme ise O’nsuz ulaşmak, asla mümkün olmayacaktır. Bunun yanında yüzyıllarca çekmiş bulunduğu çile ve kayıplar zarar hanesine işleyecektir. Biz bu ifadeleri, insanı ilgilendiren her türlü ilim dalı için, genelleme olarak HZ. PEYGAMBERİN SÜNNETİNDE TIP 13 söylüyoruz. Tıp, hukuk, iktisat, sosyoloji ve psikoloji yanında akla gelebilecek diğer bütün ilim dallan da sayılabilir. Bu ilk paragrafımızın son sözü şudur: Ahsen-i takvim üzerine yaratılan insanın en yüksek ve en iyi ahlak ve ilmi elde edebilmesi için ve bu sıfatını muhafaza etmek için O’nu (A.S.V.) iman çerçevesinde tastık edici ve izleyici olması gerekir.

Sevgili peygamberimiz, sağlığın korunmasına daha çok önem vermiştir. Bunun için dış etkenlerden korunmamız gerektiğini belirttiği gibi, fizyolojik bütünlüğümüzü bozabilecek bütün konulan da işaret etmiştir. Zararlı şeylerden perhiz yapmamız ve bunlan hiç kullanmamamız istenmiştir. Bu zararlı şeyler, yenilmesi ve içilmesi haram veya mekruh olan maddelerdir. Bunun yanında, mideyi ve sindirimi fesada uğratacak gıda almanın zararlarından da söz etmiştir. Genelde bu kuralların bilincinde depiz. “Her türlü hastalığın küpü midedir” ve “insanoğlu midesinden daha kötü bir kab doldurmamıştır” hadisi şerifleri ile, tıbbın temel dayanağı olan genel bilgiyi vermiş bulunmaktadır. Bu hadisi şerifleriyle, gereğinden fazla gıda almanın, vücuttaki dengeleri bozacağını belirterek, hastalıklara karşı açık olacağımızı anlatmaktadır. Günümüz tıbbı ise bu gerçeği yakalamakta çok geç kalmıştır. Yeme-içme disiplinini henüz verememiş bulunan günümüz tıbbının gelişmişliğini iddia etmek çok büyük saflık olur. “Allah dermanını yaratmadan bir derdi yaratmamıştır” ve “her derdin dermanı vardır” hadisi şerifleri ise, insanlığı araştırmaya teşvik etmektedir. Bu yönü ile hasta ve hekime bütün ümit kapılarını açık tutmaktadır, işte bu ümit sayesindedir ki, hasta, şifa bulabileceği ümidi içinde, hastalığını büyük bir sabır ve metanet içinde karşılarken, hekim de ümit içinde yeni araştırmalar peşindedir. 14 PROF. DR. İBRAHİM CANAN Elimizdeki bu çok kıymetli ve büyük emeğin mahsulü olan “Tıbb-ın Nebevi” adlı kitabı hazırlayan ve neşrine sebep olan Prof.

Dr. ibrahim CANAN bey’i takdirlerimle kutlarım, ilmi kaynağından alarak bizlere aktardığı için minnettarız. Dünya tıbbına büyük katkılarının olacağı inancıyla çalışmalarının makbul ve ecrinin bol olması için dua ederim. Sayın Canan’ın yapmış olduğu ikinci ve en önemli hizmetlerinden birisi de, bu eserde kütüb-i sitte’deki kitabüt tıp kısımlarını yanyana getirmiş olmasıdır. Bu bölümlerdeki mükerrer olan hadisi şeriflerden birini alarak bir bütünü ortaya koymuş ve konuyu daha zenginleştirmiş olmasıdır. Eserdeki bu özellik, okuyucu açısından olduğu kadar araştırmacı yönünden de çok çok önemli bulunmaktadır. Elimizdeki bu eşi bulunmaz eser, ilmî bir disiplin içinde incelendiğinde, günümüz tıbbının bazı olayları henüz kavrayamadığı anlaşılmaktadır. Hatta bazı olay lan kavrayabilmek için eldeki imkânların yetersiz ve teknolojinin henüz tam gelişmemiş olduğunu iddia etmek mümkündür. Şahsen bazı hadisi şeriflere baktığımda, günümüz tıbbının, henüz işin başlangıcında olduğunu söylemek cesaretini kendimde bulmaktayım. Halbuki, Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) kıyamete kadar gelecek bütün zaman ve ilimlere nüfuz ederek, insanlığın ihtiyaçlarına cevap vermiştir. Bu işin bir peygamber tarafından, bu şekilde aydınlatılmasının herhangi zor bir tarafı da bulunmamaktadır. Çünkü, zamanın ve ilmin gerçek hâkimi olan Allah-ü Teala hazretleri Kur’an-ı Kerim’inde, “Siz O’nu kendiliğinden mi konuştuğunu zannediyorsunuz” diyerek, peygamberimizin lisânından doğacak her türlü ifade ve hikmetin Allah-ü Teala tarafından garantilendiği anlaşılmaktadır.

Özellikle peygamberin yanlış üzere kaim olup devam edemeyeceği gerçeği gözler önüne alınırsa, peygamberimiHZ. PEYGAMBERİN SÜNNETİNDE TIP 15 zin her konuda olduğu gibi, tıp konusunda da en büyük söz sahibi olduğu kolayca anlaşılır. işte bu mana ve mantık çerçevesinde, on yıldır, özellikle tıp ve ilahiyat talebelerine “Tıbb-ı Nebevi” konusunda “Tıbbın Çıkmazları ve Geleceği” adı altında seri konferanslar vermekteyim. Bu konferanslarımı “Gelmiş, geçmiş ve gelecek tabiplerin ve cerrahların en şereflisi, en büyüğü ve en sevgilisi Hz. Muhammed Aleyhisselâm’d?r” cümlesi ile tamamlıyor ve bunu kısa bir açıklamadan sonra sonlandınyorum. Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâm (A.S.V) gelinceye kadar hekimlerin üstadı Hz. Lokman Aleyhisselâm idi. Peygamberlerin efdalı olan sevgili peygamberimiz (A.S.V) tıp ilmin-deki bütün, disiplinleri de tamamlayıcı olduğu için üstadlık makamının, kıyamete kadar, gerçek sahibi olmuştur. Sayın ibrahim Canan beyin gayretleriyle ortaya çıkmış bulunan elimizdeki şu eser, yukarıdaki ifadelerimizin bir teyitidir. Tıbbi Nebevî konusu hekim olmam hasebiyle özellikle ilgi alanıma girmektedir.

Son on yıl içinde bu konu üzerinde çalışmalarım olmuştur. Bu konuda iyi bir arşiv oluşturmaya çalışmaktayım. Bu çalışmalarımın yanında, Türkiyemizde ve dünyada bu konu ile ilgilenen ilim adamlarının artması, şahsımı zamanla ‘Tibb-m Nebevî Araştırma Vakfı” adı altında yeni bir müessese kurma fikrine ulaştırdı. înşallahü Teâla, nasip olursa pek yakında vakfı kurmak için teşebbüslerimiz olacaktır. Bu vakfın amacı, Sevgili Peygamberimizin (A.S.V.) tıp ile ilgili bildirmiş bulunduğu hadisi şerifleri toplamak, zamammızdaki tıbbi bilgilerle karşılaştırmak, ispatlanmış olanları belirlemek, ispatlanmamış bulunan hadisi şeriflerle ilgili araştırma projeleri geliştirmek ve bunların finansmanını sağlamak olacaktır. 16 “Tıbb-ı Nebevî” derken, Kütüb-i Sitte’yi oluşturan kitaplardaki, sadece, “Kitab- üt Tıp” denilen bölümlerdeki bilgiler anlaşılmamalıdır. Bugünkü tıbbi bilgilerimiz bu bölümlerin dışında kalan birçok hadisi şerifinde tıpla ilgili olduğunu göstermektedir. Bu tip hadisi şerifleri, namaz, gusül, abdest, yemek, içecek, elbise, temizlik ve adabü muaşeret bölümlerinde de görmek mümkündür. Ancak, bu hadisi şerifleri tesbit etmek, oluşturulacak bir hekimler kurulunun işidir. Çünkü bu hadisi şeriflerdeki tıbbi ifadeleri, dalında mütehassıs bulunan hekimin sezinlemesi ve anlaması mümkündür. Tabiki, bu çalışmaların tam bir disiplin ve verimlilik içinde olması için îslâmi ilimlerde matehassıs bulunan hadis, tefsir, arap lisanı ve edebiyatındaki ilim adamlannında bulunması gereklidir. Elimizdeki bu eser uygulamadaki bütün disiplinlere ve tavsiyelere uyduğumuz müddetçe sağlığımızı en güzel şekilde korumuş oluruz.

Dolayısıyla, hekime, hastaneye ve ilaca ihtiyacımız kalmaz. Hayatımızı, sihhat ve afiyet içinde sürdürebiliriz. Ayrıca, Sevgili Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın sünnetine uymuş olmanın kazandıracağı engin mutluluğu da ele geçirmiş oluruz. Prof.Dr. Zeki Çıkman İstanbul-1991 HZ. PEYGAMBERİN SÜNNETİNDE TIP 17 TAKRÎZ-2 Bugünkü anlamda tababetin batıda Hippokrat, doğuda Lokman Hekim ile başladığı söylenebilir. Bu iki tıp ustasından bu yana tababet büyük bir gelişme göstermiş, son yüzyılda ise gittikçe artan bir şekilde müsbet bilimlerin verilerine dayanan bir sanat haline gelmiştir. Bu gelişme sürecinde tıp bilimleri -insanı daima fiziki yönden ele almak temayülünde olmuştur. Gerçi son yüzyılda psikoloji ile psiko-somatik tababet gibi bilim dallan ortaya çıkmasına rağmen, psikoloji ruhu tam manasıyla kavrayamamış, psiko-somatik tababet ise ruhî hayattaki dalgalanmalann bazı organlar üzerindeki tezahürlerini tespitten öteye gidememiştir. Bu sebepten bugünkü tıp anlayışına karşı istikbalde bir alternatif tıp anlayışı gündeme gelebilir. Zira bugün tıpta yeni tedavi metotları ortaya çıktığı gibi, eski tedavi metotlanna da dönülebiliyor. Eski tedavi metotlarının bazısı bugün geçerli olmayabilir. Ama yeni bir tedavi metodunun da tıptaki gelişmeler sebebiyle yann değişebileceği kabul edilmelidir. Ancak bu değişmenin daha çok uzvi hastalıklara dair tedavi metotlannda olabileceği, telkin ve dua gibi tedavi me-totlannda büyük bir değişme olamayacağı söylenebilir.

Gerçekten son yüzyılda büyük gelişmeler gösteren tababet bu sonunculan hiç dikkate almamıştır. Bunun asrımızda her sahada olduğu gibi hadiselere maddi açıdan bakıştan kaynaklandığı ifade edilmelidir. Bugün tüm tıp ustalarının mirası olan eski ve yeni tıp bilgilerini yeniden değerlendirmek bir sonuç verebilir mi? Alternatif tıp meseleyi halledebilir mi? Bence bu iki tıp anlayışının tıpkı beden ve ruh gibi birlikte mütalaa edilmesi gerekiyor. Tıbb-ı Nebevî’de bu ikisinin örneklerini bir arada gördüğümüzü söylemeliyim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir