Ibrahim Canan – Aile Reisi ve Baba Olarak Hazre

llahu zülcelâl Hazretleri Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’de, Resûlullah’ı (aleyhisselam) her hususta bize en iyi örnek olarak tanıtıyor. Biz pek çok sahada iyi örneğe muhtaç isek de, ailevi hayatta daha çok muhtacız. Çünkü, ferdî hayatımız, cemiyet hayatımız hep ona bağlı. İnsan medenî bir varlıktır. Bu sebeple insan ailenin bir ferdidir, aile de cemiyetin bir bölümüdür. Öyle ise, ferdî ve içtimâî pek çok meselemiz doğrudan veya dolaylı olarak aileye bağlıdır. Bugün cemiyetimizi ve hatta bir bütün olarak insanlığı bir kısım ızdırap ve problemler huzursuz etmektedir. Bizler bundan kurtulmak için bir arayışta isek, hareket noktası olarak aileyi seçebiliriz. Biz Müslümanlar için, “En iyi, en ideal aile nasıl olmalıdır?” gibi çözümü zor bir problem yoktur. Zira, Resûlullah’ın (aleyhisselam) şahsında teferruatına kadar aydınlatılmış olarak kaynaklarımıza intikal etmiş “İslâmî aile örneği” mevcuttur. Üstelik bu, nazariyatta da kalmamış, safha safha, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından yaşanmış, ashab tarafından görülmüş, yaşanmış ve bize eksiksiz olarak intikal edecek şekilde anlatılmıştır. Bize düşen, bu “örnek İslâmî aile”yi önce öğrenmek, sonra da yaşamaktır. Şu halde bu çalışmanın gayesi, Resûlullah’a (aleyhissalatu vesselam) bir aile reisi, bir baba olarak bakıp, O’nun fiilen yaşamış olduğu sünnetleri çerçevesinde bu İslâmî aileyi ve onun işleyişini ortaya koymaya çalışmaktır. İncelememizi iki kısımda yapacağız: Birinci kısımda Hz.


Peygamber’e (aleyhissalatu vesselam) aile reisi olarak bakıp ailenin diğer fertleri ve bilhassa zevce-i pâkleri (tertemiz hanımları) ile olan münasebetlerini inceleyeceğiz. İkinci kısımda ise, Hz. Peygamber’e baba olarak bakıp çocuklarıyla olan münasebetlerini inceleyeceğiz. İncelememizde Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) hadislerinde geçen, konu ile ilgili düsturlardan ziyade, fiilen yaşamış olduğu sünnetler ve örnekler üzerinde durulacaktır. Bu vesile ile Rabbimize hamd, rahmeten li’l-âlemîn olan Resûlullah Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) ve mutahhar âline ve güzide ashabına salât ve selam ederiz. İ 1. BÖLÜM AİLE REİSİ OLARAK HZ. PEYGAMBER ANA HATLARIYLA İSLÂM AİLESİ slâm dinine göre aile; anne-baba, evlât ve hizmetçi(ler)den müteşekkildir. Bu durumu ana hatlarıyla Nur Sûresi’nin 58-61. âyetleri tespit eder. Âyet, evlerinde ayrı veya toplu yemek yenebilecekleri sayarak ailenin genişleyebilecek nihâi hududunu belirtir:1 “Babalar, anneler, halalar, teyzeler, dayılar, amcalar, erkek-kız kardeşler, yeğenler…” Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de azatlıları, halifleri2 de aileden saymıştır.3 Kur’ân-ı Kerîm’e göre, İslâm ailesinde reis babadır. Çünkü Allah mahlukatın bazısını bazısına üstün kılmıştır ve erkek, malından kadın için harcamaktadır.

4 Ailenin ahenk ve huzuru, Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) teşriatına göre, aileyi meydana getiren fertler arasındaki karşılıklı hak ve vazifelerin ifasına bağlıdır. Ailede kadının rolü ayrı, erkeğin rolü ayrıdır. Çocuklar ise, anne babaya tabidir. 1) Erkeğin Vazifesi İslâm, aile efradının maddî ihtiyaçlarını (gıda, yiyecek, mesken ve tedavi) karşılamak, terbiye, talim ve himayelerini sağlamak vazifesini erkeğe yükler. Hadislerde buna ilâveten “kadının yüzüne vurmamak, kötü sözlerle tahkir etmemek, ayıplamamak, evini terk etmemek” gibi başka temel hususlar da zikredilir.5 2) Kadının Vazifesi Kadın, kocasına karşı şu vazifelerle mükelleftir: Erkeğin yatağını başkasına çiğnetmemek, eve razı olmadığı kimseyi almamak, kocası arzu ettiği zaman nefsini men etmemek, izni olmadan evinden hiçbir şey vermemek, evinden izinsiz ayrılmamak, meşru emirlere itaat etmek.6 Şu halde Hz. Peygamber’i (aleyhissalatu vesselam) ailesine karşı reis, evlatlarına karşı baba olarak, yukarıda çizilen çerçeve dahilinde inceleyeceğiz. 3) Hz. Peygamber’in Ailesi Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), ilk evliliğini 25 yaşlarında iken kendisinden on beş yaş büyük, dul bir hanımla, Hatice Binti Huveylid validemizle (radıyallah anhâ) yaptı. İbn-i Sa’d’ın verdiği bilgiye göre Hz. Hatice, Kureyş’in nesepçe vasatlarından ise de şerefçe en yücesi, malca en zengini, dirayetli, metin bir kadındı. Birçok iyi vasfa sahipti.7 Hz.

Peygamber (aleyhisselam), bilâhare ümmetine, buluğdan itibaren evlenmeyi tavsiye edecekse de, maddi sıkıntı sebebiyle evlenmesi gecikmiştir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Hatice (radıyallah anhâ) ile mesut bir aile hayatı geçirmiştir. Bu ilk hanımı vefat edinceye kadar bir başka evlilik düşünmemiştir. Peygamberlik hayatının en sıkıntılı dönemi, Hz. Hatice ile olan beraberlik yıllarına rastlar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), kavmi tarafından reddedildiği, işkence ve hakaretlere maruz kaldığı Mekke döneminde Hz. Hatice’nin maddî ve manevî desteğine mazhar olmuş, en büyük teselliyi onunla teşkil ettiği huzurlu aile yuvasında bulmuştur. Hz. Hatice (radıyallahu anhâ) hicretten üç yıl önce, nübüvvetin onuncu yılında vefat etti.8 Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) risaletin onuncu yılında Ramazan ayında, daha Medine’ye hicret etmezden önce Mekke’de iken Sevde Binti Zem’a ile evlendi. Sevde (radıyallahu anhâ) Hz. Ömer’in hilafetinin sonunda vefat etmiştir.9 Resûlullah’ın (aleyhissalatu vesselam) çok evliliği Medine’de başlayacaktır. Mekke’de iken Hz.

Âişe ile nişanlanmış olan Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) İbn-i Hacer’in tahkikine göre, sırayla şu evlilikleri yapmıştır: Hz. Âişe, Ümmü Seleme Binti Ebi Ümeyye, Hafsa Binti Ömer, Zeynep Binti Huzeyme, Zeynep Binti Cahş, Reyhâne Binti Zeyd, Cuveyriye, Safiyye Binti Huyey, Ümmü Habibe Binti Ebi Süfyân, Meymûne Binti Haris (radıyallahu anhünne). Bunlardan son üçü hicri yedinci, Reyhâne ve Cuveyriye altıncı, Zeynep Binti Cahş beşinci, diğerleri daha önceki yıllarda nikâhlanmıştır.10 4) Hz. Peygamber Niçin Çok Evlenmiştir? Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) çok kadınla evliliği Medine döneminde başlar. Bu dönemde, Resûlullah’ta (aleyhissalatu vesselam) iki şahsiyet galebe çalar: Siyasî şahsiyet, teşriî şahsiyet. Bütün faaliyetlerinde ve hususen evliliklerinde bu iki şahsiyetin rolünü aramak gerekir. Binaenaleyh Medine’deki evlenmelerde bu durum mevcuttur. Sözgelimi, Hayber’deki Yahudilerin liderlerinin birinin kızı olan Safiyye (radıyallahu anhâ) ile evlilik, Yahudilerle münasebetleri düzeltmeye yöneliktir. Bir kabile reisinin kızı olan Cüveyriye (radıyallahu anhâ), keza pek çok harp esirinin azat edilmesine sebep olmuş, böylece kabilenin kazanılmasını sağlamıştır. Mekke’nin lideri Ebû Süfyan’ın kızı Ümmü Habibe (radıyallahu anhâ) ile olan evlilik, Ebû Süfyan’ı Medine’ye getirebilecek, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ile görüşebilecek kadar yumuşatmış, düşmanca hissiyatı kırmıştı. Ümmühâtu’l-Mü’minîn’den (radıyallahu anhünne) her birinin Resûlullah’ın başarısına getirdikleri siyasi katkıları ayrı ayrı tahlil etmek bizi mevzudan uzaklaştırabilir.

11 Ancak şu kadarını belirtmekte fayda var: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), bütün ısrarlara rağmen ensardan kız almamış ve ensara kız vermemiş; böylece ensar arasında çıkabilecek bir münâfeseyi (sen ben ihtilafını) önlemiştir. Şayet kız alsa veya kendi kızlarını verse idi, “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) nezdinde biz daha sevgiliyiz, biz O’na daha yakınız.” diye bir ihtilaf çıkabilirdi. Hâlbuki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), onların arasında yaşıyordu, eşit şekilde hepsinin desteğine muhtaçtı. Evlilik müessesesini Hz. Peygamber’in siyasi maksatla kullanışını anlamada en iyi örnek, İslâm’ın ilk dört halifesiyle kurduğu sıhrî bağdır. Evet, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), İslâm’ın, kendisinden sonra gelen dört ana rüknünü, adeta evlilik bağlarıyla kendi etrafında perçinlemiştir: Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) ve Hz. Ömer’in (radıyallahu anh) kızlarını almıştır. Hz. Ali (radıyallahu anh) ve Hz. Osman’a (radıyallahu anh) kızlarını vermiştir. Hz. Ali ile olan kan bağına damatlık, ikinci bir perçin olmuştur.

Hz. Osman’a iki kızını vermekle onunla olan bağını da Hz. Ali ile olan bağı gibi ikiye katlamıştır. Teferruatı bilenlerce malum olduğu üzere Resûlullah (aleyhisselam), Hz. Ömer’in kızı Hafsa (radıyallah anhâ) ile evlenmek suretiyle Hz. Ömer’in, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Osman’a karşı bozulan tavrını düzeltmiş, Hafsa (radıyallahu anhâ) yüzünden çıkmakta olan tatsızlığı, fevkalâde tatlıya bağlamıştır. Neticeden sadece Hz. Ebû Bekir ve Hz. Osman değil, Hz. Ömer de ziyadesiyle kârlı ve memnun çıkmıştır. Hz. Peygamber’in, Hz. Ebû Bekir, Hz.

Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali ile aradaki dostluk ve samimiyet bağlarını son derece kuvvetlendirmeye şuurlu bir şekilde ehemmiyet verdiğini, evlilik bağlarını bu maksatla titizlikle kullandığını gösteren başka hususlar da vardır: Sözgelimi, esas gayesi muhacirlerin ekonomik durumunu telâfi etmeye yönelik olan muâhâtta (kardeşleme aktinde) Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), kendisine Hz. Ali’yi (kerremallahu vechehû) seçmiş ve O’na “Sen benim kardeşimsin. Ben sana, sen de bana, birbirimize varis olacağız.”12 demiştir. Hz. Osman’a verdiği ikinci kızı Ümmü Gülsüm’ün de vefatı üzerine: “On kızım olsa Osman’a verirdim.”13 iltifatı da kuvvetlenmesi istenen bu bağa yönelik bir iltifat olarak değerlendirilebilir. Evliliklerde teşriî yön de mühimdir. Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) aile içi hayatıyla ilgili sünneti, hanımlar vasıtasıyla gelmiştir. Değişik yaşta, değişik huyda, değişik mizaçta, değişik kabiliyet ve kültürde, değişik menşeli kadınların bir araya gelmesi çok farklı ailevî hadiselerin doğmasına sebep olmuş, böylece çok daha zengin bir sünnet hazinesinin bizlere intikaline zemin hazırlamış ve bu kadınlar tarafından da rivayet edilmiştir. Şerîat-ı ğarrâmızın mühim bir bölümünün bize intikalini ümmühâtu’l-müminîn (müminlerin anneleri) gerçekleştirmiştir. Allah (celle celâluhû) hepsinden razı olsun.

5) İki Asıl Örnek: Hz. Hatice ve Hz. Âişe Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetindeki ideal olan ailevi değerleri (karı-koca münasebetleri, terbiyevî, irşâdî, tedibî siyaset, maddî-manevî ihtiyaçların karşılanması vs.) tespitte, öncelikle bu iki evliliğin esas alınması gerektiği kanaatindeyiz: 1. Hz. Hatice 2. Hz. Âişe. Çünkü, Hz. Hatice (radıyallahu anhâ) ile olan evlilikte siyasî ve teşriî mülahazalardan ziyade, beşerî mülahazalar hâkimdir. Normal olarak evlenmelerde birinci derecede rol oynayan hissiyat-ı garîziyyenin insan üzerinde müessir olduğu gençlik döneminde Hz. Peygamber (aleyhisselam), sadece Hz. Hatice ile yetinmiş, ikinci bir evlilik ne yapmış ne de düşünmüştür. Hz.

Âişe’ye (radıyallahu anhâ) gelince, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) en çok onu sevmiş, onu takdir etmiş ve onu tercih etmiştir. Üstelik ailevî hayatla ilgili pek çok teferruat onun vasıtasıyla rivayet edilmiştir. 6) Ailevî Vazifeler 1- İnfak a) Mehir Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), daha evlenirken hanımlarına vermesi gereken mehri ihmal etmemiş, hepsine o zamanın örfüne göre mehrini vermiştir. Sadece Hz. Safiyye’ye vermemiş, ona da “Tahrir”in (hürriyete kavuşma) mehrindir.”14 buyurmuştur. Ümmü Habibe’nin (radıyallahu anhâ) nikahı Habeşistan’da kıyılırken, o da ihmal edilmemiş, Necâşi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adına 400 dinar mehir vermiştir.15 Müstedrek’in bir rivayetine göre, Medine’ye hicretten sonra Hz. Âişe’ye mehrini vermede Resûlullah (aleyhisselam) zorluk hissetmiş ve bu yüzden gerdek gecikmiştir. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) gecikmenin sebebini sormuş, mehir ödeme sıkıntısı olduğunu öğrenince 12 okıyye ödünç para vermiş, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bundan sonradır ki Hz. Âişe’yi evine getirmiştir.16 Günlük ihtiyaçlar: “Erkeğin hanımına harcadığı her şey sadakadır.

”17 “Erkek hanımına su bile içirse onun ecri vardır”18 “Kıyamet günü kişinin mizanına konacak ilk şey, ailesinin nafakası için harcadıklarıdır. “19 prensipleriyle ailenin maddi ihtiyaçlarını görmede darlığa, cimriliğe düşülmemesi gerektiğini tâlim eden Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem), eşlerine karşı geniş davrandığı, kendisi “fakr-i ihtiyârî’yi tercih etse bile ailesinin bir yıllık yiyeceğini iddihâr etmek suretiyle20 hanımlarına geniş davrandığı bilinmektedir. Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) İfk Hadisesini anlatırken ‘’az yediği için” zayıf olduğunu söylerse de21 bu, o sıralarda müştereken yaşanan umumi darlıktan dolayı idi. Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yiyecek hususunda ailesine kısıtlı davrandığına dâir herhangi bir şikâyet, müracaat olmamıştır. Üstelik, Ebû Süfyan’ın hanımı Hind, kocasını şikâyet ederek, “kendisi ve çocukları için cimri davrandığını söylemiş”, “gıyabında malından alıp alamayacağını sormuş, bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “Mâruf üzere al.” buyurmuştur.22 b) Giyim ve Tezyin Giyecek hususunda da aynı şeyleri söyleyebiliriz. İmkânlar ölçüsünde giyecekte rahatlık esâs olmuştur. Hatta kadınlara, bilhassa giyim ve süs eşyalarında cömert davranıldığı görülmektedir. İbn-i Sa’d’ın bir rivayetinde “Korunma ve güzelleşme vesilesi olan libâs hususunda Resûlullah’ın ashabı hanımlarına geniş (cömert) davranırdı.” dedikten sonra kaydedilen misâle göre, Hz. Osman, hanımı Nâile için 200 dirhem değerinde ipek elbise almış ve “Bunu O’na giydirip sevindireceğim.” demiştir.23 Kadınların giyeceğinde ashapta görülen bu cömertliğin, Hz.

Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) tatbikat ve nasihatından hariç olması mümkün değildir. Yeri gelmişken, giyim-kuşamın bir parçası sayılan tezyine de temas edebiliriz. Dinimiz kadınların zînet takınmalarını tecviz ve teşvik eder. Kur’ân’da muhtelif âyetler bu konuya temas eder.24 Hz. Âişe’nin (radıyallahu anhâ) bir değil, birçok altın yüzük taktığı,25 kolye kullandığı bilinmektedir. Hatta sefer sırasında bile taktığı bir kolyesinin kaybolması İfk Hadisesine sebep olmuştur.26 Necâşi’den hediye gelen ud, vers, amber, zebâd gibi tîbleri (sürünme maddeleri) Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) kadınlarına taksim eder. Ümmü Habibe (radıyallahu anhâ), payına düşenleri kullandığını, Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bunları gördüğünü ve fakat menfi bir müdahalede bulunmadığını belirtir.27 İlerde temas edeceğimiz üzere Hz. Fâtıma’nın (radıyallahu anhâ) evliliği sırasında tespit edilen mehrin üçte ikisinin “tîb”e, üçte birinin elbiseye ayrılmasının şart koşulması bu konuya Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) verdiği ehemmiyeti gösterir. Ancak şu da bilinmelidir, İslâm kadını, gerek süsünü, gerekse kokusunu yabancı erkeğe ihsas etmeyecektir. Nitekim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), baldızı Esmâ’yı Hz. Âişe’nin yanında koku sürünmüş olarak görünce, “Kadın kocasının gıyabında koku sürünmemeli!” diye müdahale etmiştir.

28 Yabancılar görecek şekilde, kadının altın ve gümüşle süslenmesinin haram olduğu, erkeklerin hissedeceği şekilde koku sürünmenin “zina” sayılacağı, rivayetlerde gelmiştir.29 Ehemmiyetine binâen bu yasağa âyet-i kerime de temas etmiştir.30 c) Mesken Nafakanın mühim bir bölümünü teşkil eden meskene gelince, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) her hanımı için müstakil bir “dâire”yi esas almıştır. Resûlullah (aleyhisselam) Medine’ye hicret edince, yedi ay kadar Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evinin alt katında ikamet etti ise de31 Mescid-i Nebevî’nin inşaatının tamamlanmasıyla birlikte avluda tanzim edilen hücrelere taşınmıştır. İlk inşaat sırasında iki hücre mevcut idi. Sonradan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yeni evlilikler yaptıkça her hanımı için bir hücre ilâve edildi.32 Hücrelerin, bugünün tabiriyle müstakil bir dâire gibi ihtiyâcı karşılayacak temel unsurları ihtiva ettiğini muhtelif rivayetler göstermektedir.33 2- Sohbet Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) aile reisi olarak en ziyâde ehemmiyet verdiği bir husus, aile fertleriyle olan sohbetidir. Bunun ihmâl edilmemesi için hususi gayret gösterdiği, tedbir aldığı bile söylenebilir. Hele dokuz tane zevcenin beraber bulunduğu bir ailede ufak bir dikkatsizlik, bir kısmının ihmaline bile müncer olabilirdi. Rivayetler, Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) ailevî sohbeti iki istikamette telâkki ettiğini göstermektedir: a. Aile fertlerinin her biri ile şahsen teması ve başbaşa husûsi sohbeti.

b. Aile fertlerinin tamamının birbiriyle temas ve sohbeti. Bu her iki sohbetin, günlük siyâsi ve irşâdî faaliyet ve diğer meşguliyetler içerisinde ihmâle uğramaması için Aleyhissalatu Vesselam birkaç tane kesin prensibe yer vermiştir: 1. Hanımlarıyla geçireceği gece, belli bir esâsa bağlanmış, kur’a ile tespit edilen bir sıra ile her gece birinin yanında kalmak prensip yapılmıştır. Nevevî’nin açıklamasına göre, Efendimiz’in eşleri hayızlı halde de olsa sohbet nöbetinde atlama yapılmamıştır.34 2. Ayrıca her sabah mescitten çıktıktan sonra 35 ve her ikindi vakti namaz kıldıktan sonra36 kadınların her birine teker teker ziyaretler yapar, alışılan muayyen bir müddet boyunca onlarla sohbet ederdi. 3. Bilhassa aile fertlerinin topluca bir araya gelmesini sağlamak maksadıyla da her akşam, bütün hanımlar, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) o gece kimin yanında geceleyecek ise, topluca oraya gelirler, sohbet ederlerdi.37 Bu toplantılarda Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zevcelerine “hurâfa” (خرافة (denilen ibretli kıssalar bile anlattığı, hepsinin güldürücü şakalar yaptığı rivayet edilmiştir

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir