Ibrahim Canan – Hz. Peygamberin Sunnetinde Terbiye

1-Istılahî tabirler için sona bir lügatçe eklenmiştir. Çoğu kere metinde koyu harflerle yazılan bu tabirler için lügatçeye bakmak gerekecek. Bilhassa günlük lisanımıza giren kelimelerin istilahî kullanılışı iltibasa sebep olabilir. Mesela hadisi tashih etti deyince “hadisin sahih olduğunu kabul etti” şeklinde anlamak gerekir. 2- Müellifinin ismiyle meşhur olan kitapları meşhur olduğu şekilde verdik. Ancak kısaltmalar kısmında, müellifin ismiyle hangi kitabını kastettiğimizi belirttik. Keza, bir kısım kitaplara da müellifini zikretmeksizin atıfta bulunduk, bunları da kısaltmalar kısmında gösterdik. 3- Atıf yapılan kitap tek cilt ise sayfa demek için “s” dediğimiz halde birkaç cilt ise sadece cilt ve sayfa rakamlarını verdik. Keza el yazmaları için “varak” kelimesini kullanmaksızın varak numarası ile “a” veya “b” yüzünden hangisine tekabül ettiğini belirttik ki bu hal onun el yazması olduğunu göstermeye kâfidir. 4- A. İstifade edilen hadisleri belirtirken umumiyetle alınan kaynağın sadece cilt ve sayfa numarası verildiği halde Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce’de sırayla şu bilgiler verilmiştir: 1- Bölüm (kitap) ismi, 2- Bab numarası 3- (parantez içerisinde) cilt, sayfa ve hadis numaralan. Hadis numarasına tekabül eden rakamdan sonra nokta ve en son olarak da nokta ile bağlanan “H” harfi gelmektedir. Mesela Tirmizî, İlm 19 (7. 329, 2688. H.


) formülünden sunu anlayacağız: Camiu’t-Tirmizî’nin Kitabu’l-İlm bölümünün 19. babında 2688 numaralı hadis ki bu 7. cildin 329’uncu sayfasındadır. B. Elimizdeki baskısında hadisleri numaralı olan bazı kitapların de çoğu kere cilt ve sayfa numarasından sonra hadis numarası da konmuştur. Ancak bu durumda hadis numarasından sonra behemehal “H.” işaretini koyarak, bunu belirttik. C. Buhârî ve Nesai için hadis numarası verilmemiştir D. Müslim ve Muvattâda kitap (bölüm) isminden sonra gelen rakam bab numarası olmayıp, o hadisin bölüm (kitap) içerisindeki sıra numarasıdır. Müslim’de parantez içerisinde en son yer alan hadis numarası ise hadisin umumî sıralanıştaki numarasını gösterir. İhtisar için bazen bu bilgilerin bazılarını vermedik. Verilen rakamların nelere tekabül ettiği kolayca anlaşılacaktır. 5- Sıkça, geçmiş veya gelecek bir sayfaya atıfta bulunduk. Bu durumda dipnotta “bak” tan sonra verilen sayfaya müracaat gerekecektir.

6- Vefat tarihleri hicrî takvime göredir, nadir istisnalar belirtildi. 7- Ekipçe hazırlanan kitaplar kitap adına göre verilmiştir. Not: En sona alfabetik sıraya göre mevzu fihristi konmuştur. Aradığımız her mesele kitabın nerelerinde geçmişse sayfa olarak gösterilmiştir. ÖNSÖZ Hadisle ilgili çalışmaları, hadis tarihçileri, başlıca dört safhada mütalâa ederler: 1- Hz. Peygamber devrinde, ezber ve yazı yoluyla, Sünnetin tesbîti, 2- Tabiîn devrinde tedvini, yani, kitaplar hâlinde toplanıp, kaybolmaktan kurtarılması, 3- Etbau’t-tâbiîn devrinde tefrîdi, yâni önceki devirde karışık olarak cemedilmiş bulunan hadislerin çeşitli maksatlara göre tanzimi; fıkhî bablara ayrılması, sahihlerinin zayıflarından tefrik edilmesi vs. 4- Müteakip asırlarda tehzîbi, yani şerh, cem’, zevâid, mukârene vs. çalışmaları. Bu farklı devirlerde yapılan hadis çalışmalarının muhtevaları, görüldüğü gibi, farklı olmakla beraber gayesi birdir: Sünnete hizmet etmek, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini muhafaza etmek, Müslümanların istifade edebileceği şekle koymak, anlaşılmalarını kolaylaştırmak vs. Günümüze kadar gelen ve “müteakip asırlar” diye ifade ettiğimiz ve pek çok asrı içine alan tehzîb devri çalışmaları da aynı gayeye matuf olarak, her asırda karşılaşılan yeni şartlara göre sünnetin anlaşılması ve yaşanması gayesini gütmüştür. Bu noktada şu söylenebilir: Yapılan her bir değişik çalışmayı, o asrın içtimaî şartları gerektirmiştir. Hadis âlimleri, içinde yaşadıkları devrin siyasî, içtimaî ve ilmî durumlarına tâbi olarak, sünnete hizmet hususunda ne çeşit bir çalışma gereksiyorsa onu yapmışlardır. Asrımızda da sünnetten istifadeyi kolaylaştıracak bazı teknik çalışmalar ortaya konmuştur: El yazması hâlinde kalan bir kısım hadis mecmualarının, hadise müteallik değerli te’lîflerin tahkikli neşri, mütedavil mecmualarda aranacak olan hadislerin kolayca bulunmasında yardımcı olacak mu’cemler, miftâhlar vs. nin tanzimi gibi.

Kanaatimizce, teknik yönü ağır basan bu çalışmaları -şümulünü daha da arttırarak- devam ettirmekle beraber, bunlarla yetinmemek gerekmektedir. İçtimaî buhranların had safhaya ulaştığı, manevî huzursuzlukların beşeriyeti iyice yiyip bitirdiği bir asırdayız. Binaenaleyh, insanlara dünyevî ve uhrevî saadet vaad eden, bunların formülünü getirdiğini söyleyen Hz. Peygamber’in sünnetini, günümüzde bütün insanlığı fikren meşgul eden problemler açısından incelemek, çeşitli meselelere nasıl bir çözüm yolu göstermektedir, araştırmak icâb etmektedir. Böylece farklı sistemlerin ortaya attığı görüşlere yenilerini eklemekle, beşeriyetin fikir repertuarını zenginleştirmiş, münakaşa ve mukayese imkânlarını artırmış olacağız. Tarih sahnesine yeni çıkan bir Afrika milleti değiliz. Asırları içine alan, her çeşit tecrübelerle dolu, parlak bir mazinin sahipleri olarak hep hazır fikirleri benimsemekle insanlığa karşı hizmet borcumuzu eda edemeyiz. Üzerimizde tarihin yüklemiş olduğu bir mes’ûliyyet var, ondan kurtulamayız. Bu mülâhazalardan hareketle, günümüzün en mühim meselesi olan terbiye mevzuunda, kısmen mukayeseli bir çalışma ile, sünnetin nokta-i nazarını belirtmeyi faydalı bulduk. Böylece, doktora tezi olarak incelediğimiz, “Peygamberimizin Tebliğ Metodları” 1 (Les Méthodes de I’Enseignement du Prophète Muhammed) mevzuunu tamamlayan bir çalışma da yapmış olacaktık. Çalışmamızın, terbiye ve ahlâk konularında yazılmış olan kitaplardan farklı olması için mukayeseli olmasını zarurî gördük. Günümüz Batı dünyası, terbiye ve telkin konularındaki çalışmalara en az bir asırdan beri son derece ağırlık vererek aktüalitenin birinci meselesi yapmış, çocuk fıtratı, terbiye, ahlâk, temel eğitim, temel eğitim müfredatı gibi ana meselelerde yepyeni görüşler geliştirmiştir. Bir taraftan Batı’ya açılmış olmamız, bir taraftan yayın vasıtalarının ulaştığı bugünkü ileri seviye sebebiyle, bu fikirler çok geçmeden, bize intikal ederek tesir, münakaşa ve hatta tatbik imkânları bulmaktadır. Şu hâlde, bu meselelerdeki İslâmî görüşü mukayeseli olarak bilmekte çok yönlü olarak fayda ve zaruret vardır. Bu çalışmamızı öbür ahlâk ve terbiye kitaplarından ayıran diğer bir husus, onlarda rastlanmayan veya çok kısa olarak temas edilen, cinsî terbiye, mesken-terbiye münasebetleri gibi bazı konulara genişçe yer vermiş olmamızdır.

Bunun sebebi, mezkûr konuların devrimizde son derece aktüel olmasına rağmen memleketimizde -ve en azından dindar muhitlerde- henüz bir problem olarak hissedilmemiş olmasıdır. Son olarak kaydedelim ki bu çalışmamızın yeterli ve mükemmel olduğunu, arzu edilen hedefe ulaştığını iddia etmiyoruz. Birçok noksanlıklarının farkındayız. Kaçamadığımız bazı tekrarlar ve fazlalıklardan ayrı olarak, farkına varamadığımız bir kısım hatalar bile mevcut olabilir. Bunların müsamaha ile karşılanacağını ümit ederken her çeşit samimî tenkitlere şimdiden teşekkür ederiz. Prof. Dr. İbrahim CANAN Eylül–1977 1 Yeni Akademi Yay. İst. 2007 GİRİŞ Günümüzün medeniyet yarışında, bütün dünya milletlerinin, hedefe ulaşmak için, en müessir vasıta olarak eğitim ve terbiyeyi seçtiklerini görüyoruz. Terakki, beşeriyetin, geçmiş asırlarda elde ettiği ilim, teknik ve maharet nevinden her çeşit müktesebâtına yenilerini ilâve etmenin, edebilmenin sonucu olarak ortaya çıkan beşerî bir hâdise ise, milletlerin şuurla talep ettikleri bu hedefin, en tabiî ve en zarurî vâsıtasının terbiye olacağı açıktır. İnsanoğlu, terbiye vasıtasıyla, sâdece iktisâbî terakümleri kazanmakla kalmaz, yaratılışında mevcut imkân ve kabiliyetlerinden en iyi, en şümullü ve en müsmir faydalanma yollarını öğrenir. Sanatkârın, elindeki hammaddeyi işleyerek, değerini son derece artırması gibi, kişi de kabiliyetlerini terbiye vasıtasıyla inkişaf ettirerek cemiyetten aldığı geçmişe ait müktesebata, yenilerini ekleyerek son derece yüksek, son derece kıymetli bir seviye kazanır. Terakkiye bu açıdan bakınca, karşımıza bir terbiye yarışı olarak çıkar. Tarihîn, izahı zor hâdiselerinden biri kabul edilen, İslâm’ın bidayette gösterdiği süratli inkişafı, büyük çapta, Hz.

Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ilme, insan terbiyesine ve terbiye müesseselerine verdiği ehemmiyette aramak icap etmektedir. Şüphesiz terbiye deyince, kısaca ahlâk kelimesiyle ifade edilen bir kısım fazilet ve erdemlerin insan ruhuna kazandırılması anlaşılmayacaktır. İnsanı maddî ve manevî terakkide en yüksek mertebeye ulaştıracak faaliyetlerin, iktisabların tümünü anlayacağız. 1. Konunun Kavramı Terbiyenin mahiyeti, ehemmiyeti, Hz. Peygamber’in terbiyeye atfettiği kıymet gibi konuların açıklanmasını ilerideki bahse bırakarak, burada, mevzuumuzun işleniş tarzına yön veren, sünnetteki terbiye anlayışı ile ilgili birkaç noktayı açıklamak gerekmektedir. 1- Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) tebliğât ve terbiyesinde insan; ruh, akıl ve cesediyle ayrılmaz bir bütündür. Birinin lehine diğeri feda edilmemektedir. Rûhî ve manevi kemal talep edilmekle beraber, cesedin ihmal edilmemesi de ihtar edilir. Her birisine karşı vazifelerin âdilâne bir muvazene içerisinde yerine getirilmesi İslâmî tebliğâtta esastır. “Rabbinin senin üzerinde hakkı var, nefsinin senin üzerinde (yeme, içme, giyme, mesken, evlenme, gibi Allah’ın mubah kıldığı şeyler)den 1 hakkı var. Ehlinin de senin üzerinde hakkı var, her hak sahibine hakkını ver.” 2 Kur’ân-ı Kerîm, Rabb’e karşı vazife olan namaz kılmayı emrederken pek çok yerde, dünyevi bir vazife olan zekat vermeyi de beraber emreder. 3 Müslüman ferdin aklî terbiyesine de ehemmiyet verilmiş, bunun vasıtası olan ilim talebine ısrarla teşvik edilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9), “Allah’tan, kulları içerisinde ancak âlim olanlar korkar.” (Fâtır, 35/28), “De ki: “Rabbim benim ilmimi arttır.” (Tâhâ, 20/114) gibi âyetleriyle âlimi tafdil ve ilme teşvik ettiği gibi, Hz. Peygamber de “Âlimler peygamberlerin vârisleridir.”, 4 “Alimin âbid (yani kendini ibadete veren kimse) üzerine üstünlüğü, benim sizden birinize üstünlüğüm gibidir.”, 5 “Allah kimin hakkında hayır murad ederse onu dinde âlim kılar.”, 6 “Bir din alimi (fakih), şeytana bin âbidden daha ağır gelir.”, 7 “İlim talep etmek için yola çıkana Allah cennetin yolunu açar.”, 8 “Kıyametin alametlerinden biri de ilmin kalkmasıdır.”, 9 “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” 10 gibi pek çok hadislerle ilme teşvik etmiş, ilim adamlarının Allah katındaki üstünlüğünü, âbid, emir, zengin vs. sınıflar arasındaki mümtaz mevkiini belirtmiştir. Hadis kitaplarının hemen hemen hepsinde yer verilen ilimle ilgili bölümlerde (Kitâbu’l-İlm) sadece bu çeşitten hadislere değil, ilim talebinde takip edilecek metotlar, ilmin yazılması, hoca talebe münasebetleri, hafızanın sıhhati, tefekkürün ehemmiyeti gibi çeşitli konulara temas eden hadislere ve rivayetlere de rastlanmaktadır. Bütün bunlar, sünnette müminin aklî terbiyesine vermesi gereken ehemmiyete dikkat çeker. Sünnete uymayı Müslümanların kendilerine şiar edindikleri ilk asırlarda ilmin ve ilim müesseselerinin inkişafını, bu çeşit tebligatın bir sonucu görmek gerekmektedir.

2- Keza Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) tebligatında ahiret hayatı için dünya hayâtını istiskal etmek, ihmâl etmek, beşerî vazifelerini terke giden bir zühde sülük etmek de yoktur. Ehemmiyetine binaen bu hususa Kur’ân’da da hadiste de yer verilmiştir. Âyet şöyle der: “Allah’ın sana verdiği mal ile âhiret yurdunu (cenneti) ara, dünyâdan nasibini de unutma.” (Kasas, 28/77) Burada “terk edilmemesi” 11 emredilen “dünyâ nasîbi”nden kastedilen şey hususunda müfessirler farklı fikirler ileri sürmüşlerdir. Bazıları dünyada âhiret için yapılan, âhirete kalacak amel vs. demiş, 12 bazıları Allah’ın helâl kıldığı yiyecek, içecek, giyecek, mesken ve nikâhtan ihtiyaca kifayet edecek, dünyevî hayatı düzeltecek miktarı anlamıştır. 13 Diğer bir kısım müfessirler, her iki manaya da yer vermişlerdir. 14 Dünyadan nasibin “nihayet bir kefen” olduğunu söyleyerek sadece birinci görüşü iltizam eden Türk müfessirlerinden Elmalılı Hamdi Yazır merhum gibi düşünenler için de ikinci görüşü dahî kabul etmek, Hz. Peygamber’in tebligatında kaçınılmaz bir zarûrettir. Zira uhrevî maksat için ciddî çalışmak da dünyevî hayatın istikrar ve huzuruna bağlıdır. Bu manayı anlamaya, kanaatimizce, âyetin kendisi bizi zorlamaktadır. Zira verilen malla âhiret yurdunun aranması emredildikten sonra dünyadaki nasibin terk edilmemesi istenmektedir. Ayrıca, bu âyetin tefsirinde, Taberî, Hz. Alî’den şu rivayeti kaydeder: “Sıhhatini, kuvvetini, istirâhatını, gençliğini, canlılığını (neşât), zenginliğini unutma.

Zira bunlarla ahireti talep edeceksin.” 15 Zamanımız müfessirlerinden Seyyid Kutub da yeryüzünde insan hilâfetinin tahakkukunu, Allah’ın dünyâ için yarattığı nimetlerin talebi için yapılacak çalışmada görür ve dünyâyı da ihmâl etmeyen bu hayat görüşünü “itidalli ilâhî yol” (İ’tidâlu’l-Menheci’l-İlâhî) olarak tavsif eder. 16 Dünyevî hayatın ihmal edilmemesi gerektiği hususunda Hz. Peygamber’den -sened yönüyle zayıf olmakla beraber- şu rivayete de yer verilmektedir: “Hiç ölmeyecek zannıyla çalışan kişi gibi (dünyâ için) çalış, yarın ölmekten korkan kişinin kaçındığı gibi (mâsiyetten) kaçın.” 17 Münâvî, bu hadisten muradın, “kendinden sonra yaşayacak olanların istifâde etmesi için dünyanın imarına ve öldükten sonra istifâde için de âhiret ameline çalışmaya teşvik olduğunu belirtir. 18 Keza Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) “Helâl rızık için çalışmak da farzdır.”, 19 “Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yiyemez.”, 20 “Kişinin, kendisi için ehli için, çocuğu ve hizmetçisi için harcadıklarının hepsi sadaka (vermiş gibi ibadet değeri kazanacak)tır.” 21 “Küçük çocuğu, yaşlı anne-babası ve nefsinin iffeti için yapılan bütün gayretler Allah yolunda yapılmış ameldir.” 22 gibi Müslümanı çalışmaya, helâl rızka, çoluk çocuğunun meseleleriyle ilgilenmeye teşvik eden pek çok sözleri, Müslüman terbiyesinde dünyâ hayâtının ihmâl edilmemesi gerektiğini ifâde eden kesin delillerdir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir