İbn Teymiyye – Allah’ın Velileri İle Şeytanın Velileri Arasındaki Fark

ALLAH’IN VELİLERİ İLE ŞEYTANLARIN VELİLERİ ARASINDAKİ FARK “Haberiniz olsun ki- Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar asla…” (Yunus: 10/62) Yalnız Allah’a hamdederiz. Sadece O’ndan yardım bekler, doğru yola götürülmeyi yalnız O’ndan talep ederiz. Günahlarımızın bağışlanmasını yalnız O’ndan niyaz eder; nefislerimizin şehvetlerinden ve sapmalarından doğan kötü ve çirkin hareketlerimizin belalarından sadece ve sadece O’na sığınırız. Allah bir kimseyi doğru yola getirmişse, onu o doğru yoldan ayıraca yoktur. Kimi de eğri yola saptırmışsa, o eğri yoldan doğru yola getirecek güçte hiç kimse bulunmaz. Allah’tan başka itaat edilecek hiçbir merciin bulunmadığına iman ederiz. O birdir. Eşi ve ortağı yoktur. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Bundan hiçbir şüphemiz yoktur. Allah, onu, bütün dinlerin tamamlayıcısı ve dosdoğru yola götürücü bir önder olarak göndermiştir. Böyle olduğuna Allah da şahittir, ben de kesinlikle şehadet ederim!. Allah, dinleri tamamlayıcı olarak gönderdiği kendi Ra-sulü’nü, kıyamete yakın bir zamanda tebşir edici, kötü sonuçlardan sakındırıcı, Allah’ın doğru yoluna çağına olarak göndermiş ve onu, karanlıkların perdesini yırtan bir meşale, alemi aydınlatan bir parlak güneş kılmıştır. İnsanlara, sapık yollardan kurtulup doğruyu bulma çarelerini göstermiş, ilmini öğretmiş, azgınlıklardan kurtulmanın prensiplerini onunla göstermiş; kör gözleri onunla açmış, sağır kulakları onunla duyar hale getirmiş, gerçeklere kapanmış kalpleri onunla parlatıp açmış; hak ile batılın, doğruyla eğrinin, sükûnetle azgınlığın, imanla küfrün, cennet ehli talihlilerle cehennem ehli talihsizlerin, Allah düşmanları ile dostlarının arasını onunla ayırmış, gerçekleri onunla tebliğ etmiştir.


O hak ile batılın arasında tek terazi, tek şablondur. Allah’ın Rasulü Muhammed, kime Allah’ın dostu gözüyle bakarsa, o kimse gerçekten de Allah’ın dostu, kime de düşmanı gözüyle bakarsa o da Allah’ın düşmanı olur; şeytanın ise dostu olur. Yüce Allah kendi kitabı olan Kur’an-i Kerim’de buyurmaktadır: “Allah’ın insanlardan dostları vardır, fakat şeytanın da insanlar arasında dostları vardır” Yüce Allah bu ve buna benzer ifadeleri kerelerce kullanmış, kendi dostları ile, şeytanın dostları arasındaki farkı kerelerce ayırmıştır: “Haberiniz olsun ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar asla mahzun da olmazlar “Onlar Allah’a gerektiği biçimde iman etmişler ve O’na karşı gelmekten kesinlikle kaçınmışlardır. Dünya hayatında da ahirette de bütün müjdeler onlaradır. Allah’ın sözlerini değiştirecek de yoktur. Bu büyük bir başarıdır*’ (Yunus: 10/62) “Allah kendisine iman edenlerin dostudur ve O dostlarını karanlıklardan aydınlığa götürür. İnkar edenlerinse dostları tağutlardır. Ve onları aydınlıklardan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir ve onlar orada ebediyen kalacaklardır” (Bakara: 2/257) “Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları kendinize dost edinmeyin. Çünkü onlar ancak birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse onlardan olur. Doğru su ya» Allah zalim bir topluluğu asla doğru yola eriştirmez. Kalplerinde hastalık onların “Bize bir fenalık dokunmasından korkuyoruz” diyerek onlara koştuğunu görürsün. Umulur ki Allah bir zafer verir, veya katından bir emir getirir de onlar içlerinde gizledikleri şeye karşı pişman olarak sabahlarlar. İman edenler derler ki: “Sizinle birlikte olduklarına dair bütün güçleri ile Allah’a yemin edenler bunlar mıdır? Onların bütün amelleri boşa gitmiş ve büyük zarara uğrayanlardan olmuşlardır.

Ey iman edenler! Sizden kim diniden dönerse, bilsin kî, Allah, sevdiği ve onların da O’nu sevdiği, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı güçlü ve şiddetli, Allah yolunda savaşan ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan bir millet getirir. Bu Allah’ın büyük iüfudur ki, onu istediğine verir. Allah, ihsanı çok geniş ve herşeyi hakkıyla bilendir. Sizin dostunuz, ancak O’nun Rasulü ve namaz kılan, zekat veren, rüku eden mü’mînlerdir. Kim Allah’ı, Rasulü’nü ve mü’minleri dost edinirse, bilsin ki, Allah’ın safını tutanlar mutlaka üstün olurlar, mücadelelerini kazanırlar. Ey iman edenler! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden dininizi alay ve eğlenceye alanları ve bir de kafirleri asla kendinize dost edinmeyin. Eğer Allah’a inanmışsanız, korkun O’ndan” (Maide: 5/51) Gerçek dost şöyle anlatılıyor ayetin mealinde: İşte burada hakiki dostluk ve kudret Allah’ındır. Mükafatlandırma bakımından da hayırlı olan O’dur” (Kehf: 18/44) Şeytanın dostlarından da şöyle bahsetmektedir Ulu Allah ayetlerinde mealen: “Kur’an-ı okuyacağın zaman huzurdan kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. Şeytanın, inananlar ve sadece Rabbine tevekkül edenler üzerinde hiçbir etkisi ve nüfuzu olmayacağı muhakkaktır. Onun emrini dinleyenler, onu kendilerine dost edinenler sadece Allah’a eş koşanların arasında bulunur” (Nalh: 16/99) “İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkar edenler ise tağut uğrunda savaşırlar. O halde siz şeytanın dostlariya savaşın. İşin aslına bakılırsa, şeytanın hile ve düzeni çok zayıftır” (Nisa: 4/76) “Meleklere, “Adem’e secde edin” demiştik de, o kendini beğenmiş iblisden başka bütün melekler secde etmişti. O şeytan cinlerdendi ve Rabbinin buyruğu dışına çıkmıştı. Ey insanlar! Beni bırakıp da, onu ve soyunu kendinize dost mu ediniyorsunuz? Halbuki o sizin apaçık bir düşmanınızdır.

Zalimler için bu ne korkunç sonuçlar doğuracak bir değişmedir” (Kehf: 18/50) “İnsanlar o gerçekten mü’min olmuş seçkinlere: “Düşmanınız olan insanlar size karşı büyük bir ordu topladılar, onlardan korkun!” dediler; bu tehdid onların imanını artırdı da “Allah bize yeterli bir destektir, o bizim için ne güçlü bir vekildir!” dediler. Bu teslimiyetleri yüzünden kendilerine hiçbir zarar dokunmadan, Allah’ın nimeti ve bereketi ile geri döndüler. Allah’ın rızasına uygun yerde durdular. Allah bitmez nimetlerin sahibidir” (Al-i İmran: 3/173) “İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Bana iman etmiş iseniz onlardan değil, sadece benden korkun!” (Al-i İmran: 3/175) İbrahim (a.s.) babasına şöyle demekteydi: “Babacığım, şeytana tapma! Çünkü şeytan Rahman olan Allah’a isyan edip başkaldırmıştır. Babacığım! Doğrusu sana Rahman olan Allah tarafından bir gazabın ve azabın dokunmasından korkuyorum ki, bu gazab seni şeytanın dostu olarak bırakır!” (Meryem: 19/45) “Ey iman edenler! Benim de, sizin de düşmanınız olanları kendinize dost edinmeyin. Onlar size gelen hak ve gerçeği inkar ettikleri halde onlara sevgi gösteriyorsunuz. Habuki onlar, Rabbiniz olan Allah’a inandığınızdan ötürü sizi ve Rasulümüz’ü yurtlarınızdan çıkarıyorlar. Eğer sizler benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çalışmışsanız onlara nasıl sevgi beslersiniz? Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da çok iyi bilirim. İçinizden onlara kim sevgi besliyorsa, bilsin ki doğru yoldan çıkmıştır” (Mümtehine: 60/1) İnsanlar arasında Allah dostları bulunduğu gibi, şeytanın da dostları olmaktadır. Keyfiyetini iyice anladıktan sonra, bunların arasındaki farkı bir iyice belirtmek gerekmektedir. Aynen Allah’ın Rasulü nasıl ayırmışsa, beyanlarıyla apaçık belirtmişse öylece belirtelim. Allah’ın dostları sadece Allah’tan gereği gibi korkan ve hiçbir ard niyetsiz emirlerine itaat eden mü’minlerdir.

Allah böyle olan dostlarını övüyor: “Haberiniz olsun Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar. Onlar Allah’a Allah’ın belirttiği biçimde inanmışlar ve O’na karşı gelmekten kesinlikle kaçınmışlardır” (Yunus: 10/62) Buharı ve diğer hadisçilerin rivayet ettikleri gerçek bir hadisde, Ebu Hureyre Allah’ın Rasulü’nden şunları nakleder: “Yüce Allah’ım bana buyurdu ki: “Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse bana karşı savaş açmıştır. Kulum bana ancak emrettiğim ve farz kıldığım ibadetle yaklaşır. Ve devamlı nafile ibadetlerle bana yakın düşer. Öyle ki ben de onu sevmeye başlarım. Onu sevince de, duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Artık o benimli duyar, benimlegörür, benimle tutar, benimle yürür. Ben’den bir şey isterse elbette ki veririm. Bana sığınırsa onu korurum. Yaptığım hiçbir işte terddüt etmedim. Yalnız, mü’min kulumun ruhunu almakta tereddüt ettim. O ölümden tiksinir, ben de onun hoşlanmadığı şeyler den hoşlanmam. Fakat ölümden kurtuluş yoktur[1] Bu hadis, Allah dostları hakkında rivayet edilen sahih bir hadistir. Yüce Rasul bu hadislerinde, Allah dostlarına düşmanlık yapmanın Allah’a savaş açmak anlamına geldiğini beyan ediyor. Korkunç bir suç olduğunu belirtiyor.

Bir başka hadisde şöyle buyrulmaktadır: “Ben dostlarımın intikamını düşmanlarımdan alırım, öfkeli bir aslanın intikam almasına benzer bir biçimde” Evet durum budur. Çünkü Allah’ın dostları, Allah’ın istediği biçimde iman eden ve O’nu kendisi için yegane sevgili olarak kabul eden, sevdiğini seven, sevmediğini sevmeyen, rıza gösterdiğine rıza gösteren, hoşlanmadığından hoşlanmayan; O’nun emrettiklerini emreden, yasakladıklarından kaçındıran bahtiyarlardır. Allah kime iyilik yapılmasını isterse, bu dostlar onlara iyilik ederler, kime de emretmezse, ona engel olurlar. Rasulullah (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “İman konusunda en sağlam tutamak, Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir”[2] Ebu Davud’un kaydettiği bir hadisde buyrulmaktadır: “Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, ve Allah için menederse, gerçekten de o kimse imanını tamamlamıştır”[3] Bazıları “Allah dostlarına veli denmesinin sebebi, bu dostluğa erişenlerin Allah’a karşı eda edilmesi gerekli olan itaati eksiksiz ve kesintisiz yaptıkları içindir” demişler’se de, az yukarda yapılan tarif daha uygun bir ifadedir. Yani veli, Allah’a yakın kimse demektir. Veli, Allah’ın sevdiği, hoşnud olduğu, buğzettiği, emrettiği, menettiği şeylerde, Allah’a uygun bir yol tutturan kimse olduğuna göre, ona düşmanlık eden Allah’a düşmanlık etmiş sayılır normal olarak. Nitekim Yüce Alan mealen buyurmaktadır: “Ey iman edenler. Ben’im de, sizin de düşmanınız olanları kendinize dost edinmeyin. (Mümtehine: 60/1)[4] Allah Dostlarının En Üstünleri Allah dostlarının en yücesi ve en üstünü hiç kuşkusuz nebi ve rasullerdir. Nebi ve Rasul arasında da en üstünü elbette ki Rasullerdir, Rasullerin en üstünleri de, ulu’1-azm olan Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Rasulullah’dır (s.a.v.

). Allah şöyle işaret buyurmaktadır bu durum için: “Allah’ın Nuh’a buyurduğu şeyler size de din olarak seçilip verilmiştir. Sana vahyettik; İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya buyurduk ki: Dine gereği gibi bağlı kaim ve onda ayrılığa düşmeyin” (Şura: 42/13) Diğer bir ayette de mealen şöyle buyrulmaktadır: “Hani ya nebi ve Rasullerimizden kesin söz almıştık. Senden de (ey Muhammedi) Nuh’dan, İbrahim’den Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan da sağlam bir söz almışızdır. Allah doğrulardan doğruluklarını sormak ve kafirlere can yakıcı azab hazırlamak için bunu yapmıştır.”(Ahzab: 33/7-8) Rasullerin üstünü, nebi ve Rasullerin en son halkası, kötülüklerden sakınanların önderi beşeriyetin efendisi, nebi ve Rasul ruhlarının imamı ve haşr günündeki toplantı gününün hatibi Rasulullah’dır (s.av.). O Önce gelenlerin de sonra gelenlerin gıbta ile baktıkları, Makam-ı Mahmud’un sahibidir. Livaul hamd ile Havzi Kevser’in sahibi zuhurudur. Kıyamet günü, yaratılmışların şefaatçısıdır. Vesile ve fazilenin gözeticisidir. Allah onu en yüce ve en kıymetli kitabıyla göndermiş ve kendi dininin en üstün ve kapsamlı perensiplerini ona nasip buyurmuştur. Ona ve ümmetine, gelmiş geçmiş ümmetlere verdiği faziletler, şeref ve iyiliklerin iki katını vermiştir. Onun ümmetini insanlar arasında çıkan en hayırlı ümmetlerin de üzerinde saymıştır.

Allah Rasulü’nün ümmeti en son yaratılan ümmet olmasına rağmen, tekrar dirilme esnasında en önde dirilecek olan ümmettir. Rivayet edilen bir hadis bu konuya açıklık kazandırır: “Bizler en son ümmetiz. Fakat kıyamet günü önde yürüyenleriz. Onlara bizden önce, bize de onlardan sonra kitap verilmiştir. İşte bu gün, onların çekişme konusu yaptıkları cuma günüdür. Allah bizi buna irşad etti. İnsanlar bunda bize uyacaklar. Cumartesi yahudilerin, arkasından gelen pazar da hıristiyanların günüdür[5] Bir başka hadisde de: “Kıyamet günü yer, en önce bana yarılır. Cennetin kapısına gelerek açılmasını isterim. Cennetin bekçisi melek sorar: “Kimsiniz?” “Ben cevap veririm: Ben Muhammed’im!” Bfikçİ melek der: “Sizden daha önce hiç kimseye açmamakla emrolundum”[6] Allah Rasulü Rasulullah (s.a.v.) ve onun ümmetinin faziletleri burada sayılamayacak kadar çoktur. Allah onu ilk gönderdiği an, kendi dostlarıyla düşmanları arasında onu tam bir ayırım noktası kıldı. Beşerden hiçbir kimse, onun getirdiği gerçeklere inanmadıkça ve ona bütünüyle bağlanmadıkça, Allah’ın dostu olamaz.

Bu sebepten ötürü, Allah’ın Rasulü’nü sevip saymadan Allah dostu olduğunu iddia edenler yalancıdırlar. Rasule düşmanlık edenler ise, muhakkak ki, Allah’ın düşmanı, şeytanın has dostudurlar. Şanı büyük Allah mealen buyuruyor ki: “De ki: “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun! Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici ve çok merhamet sahibidir” (Al-i İmran: 3/31) Hasan Basri buyuruyor ki Bir millet Allah’ı sevdiğini iddia etmiş onlara imtihan maksadıyla şu ayet indirilmiş: “Kim Rasule uyursa, Allah onu sever” Evet, anlaşılıyor ki, Rasulü sevmeden, ona uymadan, takipçisi olmadan hiç kimse Allah’ın dostluğunu kazanamaz… Çok kişi bunun aksini düşünür ve itikad ederler. Halbuki, Allah’ın dostluğundan uzak kimselerdir bu kişiler. Yahudi ve hiristiyanlar da Allah’ın dostu olduklarını iddia e-derler. O’nun sevgili kulları olduklarını ileri sürerler. Şanı yüce olan Allah, bunlara şöyle cevap veriyor mealen: “Yahudi ve hıristiyanlar “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” dediler. Öyleyse günahlarınızdan ötürü size niçin azab ediyor. Siz sadece Allah’ın yarattığı insanlarsınız, de. Allah dilediğini bağışlar, dilediğine azab e-der. Göklerin ve yerin ve her ikisinin arasında bulunanların hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş ancak O’nadır” (Maide: 5/18) Başka ayetlerde de bu konu üzerinde durumaktadır: “YahudüerCennete ancak yahudiler, hıristiyanlar ancak hristiyan olanlar girecek” dediler; bu onların boş kuruntularıdır. Ey Rasul! Sen de de ki: “Sözünüz doğru ise delillerinizi getirin. Hayır öyle değil; iyilik Rabbinin katmdadır.

Onlara hiçbir korku yoktur, onlar asla muhzun da olmazlar.” (Bakara: 2/111-112) Puta tapıcı oldukları halde, Araplar Mekke’de kaldıkları ve Kabe’ye yakın oldukları için, Allah’ın dostu ve yakını olduklarını ileri sürerlerdi ve kendilerine hiçbir faydası olmayan bu durumlarından Ötürü başkalarına karşı üstünlük taslamaya çalışırlardı. Allah Kur’an’da onların bu budalaca böbürlenmelerine karşılık şöyle buyurmaktadır mealen: “Ayetlerim size okunurdu. Fakat siz büyüklük taslayıp gece ağzınıza geleni söyleyerek ardınıza dönüyordunuz” (Mü’minun: 23/66) “İnkar edenler seni bir yere kapamak veya öldürmek, yahut da sürmek için hile ve tuzak kuruyorlardı. Allah onlar düzen kurarken düzenlerini boşa çıkarıyordu. Allah düzen ve tuzak kuranların en hayırhsıdır. Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman “işittik, işittik; istesek biz de aynını söyleyebiliriz. Bu sadece eskilerin bir masalıdır” derler” (Enfal: 8/30-31) Bu ayetlerle, müşriklerin, yani Allah’a ortak koşanların, Allah dostları ve Allah evinin gerçekten komşuları olmadıkları beyan ediliyor. Gerçek dostların, Allah’tan gereği gibi korkanlar olduğu ifade ediliyor. İtibar edilebilir hadis kitaplarımızdan Buhari ve Müslim’de, Ömer b. Abdülaziz’den şöyle nakl o Ummaktadır. Allah’ın Rasulü’nden duydum. O dedi ki: “Doğrusu, falan soy benim dostlarım değildir. Benim gerçek dostlarım Allah ve salih müzminlerdir”[7] Bu hadis-i Şerif Allah’ın şu yüce buyruğuna uygun düşmektedir: “Bilin ki Allah, kendi Rasulü’nün dostudur; bundan sonra da Cebrail, salih mü’minler ve melekler onun yardimcısıdır” (Tahrim: 66/4) Salih mü’minler, takva sahibi olup Allah’ın dostluğunu kazanan gerçek bahtiyarlardır. Bunlar arasında, Bekir, Ömer, Osman, Ali ve ağaç altında Allah’ın Rasulü’ne biad edenleri zikretmek gerekir.

Bu biad’a katılanların sayısı bin dörtyüze yakındır ve hepsi de cennetliktir. Nitekim Allah’ın Rasulü buyurmuşlardır: “Ağaç altında bi’ad edenlerin hiç biri cehenneme girmeyecek”[8] Bu hadise benzer bir de hadis-i kudsi vardır: “Benim dostlarım nerede olurlarsa olsunlar ve ne hal üzere bulunurlarsa bulunsunlar takvadan ayrılmazlar” İnkacilardan öyleleri vardır ki, Allah’ın dostu olduklarını söylerler. Gerçekte ise, bu dostluktan fersah fersah uzaklardadırlar. Tersine, Allah’ın düşmalığını kazanmışlardır. Münafıklar da böyledir. Zahirde Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde, Allah’tan başka ilah yoktur, tevhid kelimesini söylerler. Fakat gerçekte, içlerinden bunun aksine inanmışlardır. Mesela, içlerinden; “Allah’ın Rasulü’nün itaatkar bir melek olması gerekir, yahut Rasulullah (s.a.v.) sadece ümmilere, gönderilmiş bir paygamberdir ve kitap ehline gönderilmemiştir” dedikleri halde, dışlarında itikadlarını saklarlar. Yahudi ve hıristiyanlar böyle olan topluluklardır. Sözleri şudur: “O insanların sadece avam kısmına elçi olarak gönderilmiştir, Allah’ın veli kullarına değil. Zira velilerin elçilere ihtiyaçları yoktur. Onların tanrıya gidecekleri özel yollan vardır.

Nitekim, kendine has bir yoldan Allah’a giden Hızır’ın da Musa’ya ihtiyacı yoktu” Gene: “Biz de muhtaç olduğumuz bilgileri doğrudan doğruya Allah’tan alırız” iğrenç sözlerini tekrarlar dururlar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir