İskender Özsoy – Mübadelenin Yas Kardeşleri

“Öldürmeyen Allah öldürmüyor işte. Yaşım neredeyse yüze dayandı. 90 yıl önce beni memlekette öldü diye bir kenara atmışlar. Ama bak yaşıyorum işte … ” Nasliç’in (Neapoli) Vilişt (Asproula)** köyünde ı9ıı yıl ında doğan Fazıley sülalesinden Lütfü Gülcan··· o zaman ölüme meydan okumuş, şimdi yı l lara meydan okuyor. Hoşsohbet, cin gibi bir Patriyor o. Geçmişi çok iyi hatırl ıyor, bugünü iyi değer lendiriyor. Tek kusuru o yaşına rağmen neredeyse 8o yıldır içtiği sigara. ” Bugünlerde ipin ucu kaçtı” diyor gülerek, “alameti farikası” fötrünü düzelti rken. Yıllara deği l de ölüme mi meydan okuyor Muratbey’in ‘lütfü Amca”sı bil inmez ama öldürmeyen Allah öldürmüyor işte. Ömrünün en güzel, en unutulmaz anlarını “Gazi”yi gördüğünde yaşamış. Lütfü Gülcan · Bu kitaptaki röportajlar 2007 ila 20ı2 yılları arasında çeşitli gazetelerde yayımlandı.. ·· Bu kitapta geçen yer adları için bknz: Kuzey Yunanistan Yer Adları Atiası : Mübadele Öncesi ve Sonrası Eski ve Yeni Adları. Derleyen:Sefer Güvenç. LMV yayını. istanbul. 2oıo. ••• Lütfü Gülcan, ı2 Kasım 20ı3 tarihinde öldü. 9 Hele onun sırtını sıvazlamas ı. Unutulacak gibi deği l. “Gözlerine bakamazdınız ha … ” diye heyecanla anlattı o karş ılaşmaları Lütfü Gülcan. Şimdi dönelim geçmişe, mübadelenin Çata lca’nın belde ve köylerindeki önemli tanıklarından Gülcan’ın geçmişine; onun ı9ıı-ı924 yılları arasında yaşadığı günlere. “Dedelerim izin anlattıklarına göre biz Arnavut ası l l ıymışız. Makendonya’dan gelmişiz Nasliç’e. Kim bilir kaç nesil geçti aradan, dededen dedeye Arnavutça unutulmuş. Şimdi ana dil imiz Rumeyka. Yani Rumca. Bizim konuştuğumuz dile Patriyotça da deniyor. Bizim köyde Türk ve Rum nüfusu yarı yarıyaydı. İ yi Rumlar da vardı, kötü Rumlar da. Gavurlarla iyi geçimlik vardı aramızda. Beraber oturuyorduk. Birbirimize gider gelirdik. O iyi Rumlardan biri hükümette memur olan Ruşe’ydi. Ruşe bizi hep korudu kolladı. Ona gavur demezdiniz, görseniz. Annemin amcası Necip, hocaydı. Bir gün biri leri ihbar etmiş hükümete ‘ Necip Hoca nuska (muska) yazıyor. ‘ diye. Karar almışlar amcamı öldürecekler. Halbuki Necip Amca nuska yazmıyordu. Kıskançlıktan ihbar etmişler. O ara Ruşe geldi. Amcama ‘Çabuk kaç seni öldürecekler.’ dedi. Hatta onu daha sonra ne yapıp edip Amerika’ya çal ışmaya gönderdi. O günlerde, aslında çiftçi babam Mustafa’ya da tekl if ettiler ama o Amerika’ya gitmedi. Necip Amca’yla yıllar sonra Muratbey’de buluştuk. Ruşe bir seferinde de ai lemizi çeteci lerin elinden kurtarmıştı. Kalabalık bir ai leydik. Dokuz kardeştik biz. İki kardeş memlekette öldü. Diğerleri burada. Şimdi sadece ben hayattayım. Ömür işte. Kardeşim Fazıl’la beraber çiçek hasta l ığına yaka lanmışım memlekette. Öldü diye bir kenara atmışlar beni. ‘ Bu nasıl olsa öldü, diğerini kurtaralım bari.’ diye 10 düşünmüş ler her halde. Etraftan biri kımıldadığımı görünce kurtuldum. Ben kurtuldum ama daha hafif hasta olan kardeşim öldü. Vaktinde, büyük dedelerimizden Halil bir Rum kızıyla evlenmiş. Ama biz bilmiyoruz o �um kızı kimdi, çocukları oldu mu? Hiç bilmiyoruz. Yıllar sonra Ruşe’nin torunu Goga geldi Muratbey’e. Dedesinden beni duymuş. Bir sevindim, bir sevindim. Ona hemen Ruşe’yi ve hatırladığım kadarıyla doğduğum yeri, komşularımızı, arkadaşlarımı sordum. Sorduklarımın hepsinin öldüğünü öğrenince çok üzüldüm.” Vilişt ana baba günüydü Lütfü Gülcan Yunanistan’la Türkiye’nin mübadele anlaşması imzaladığını, bu yüzden doğdukları toprakları bırakıp Türkiye’ye gideceklerini babasından öğrenmiş. Babası da Ruşe’den. “Bostan ekmiştik, mısır ve buğday ekmiştik, mahsulü tarlada bırakıp yola çıktığımızda aylardan nisan ayıydı” diyen Gülcan Vilişt’te başlayıp Çatalca Muratbey’de sona eren hüzün yolculuğunu da şöyle anlattı: “Yola çıkma günü geldiğinde Vilişt ana baba günüydü. Kimileri köyün camiinde son kez namaz kılmak için koşı,ıştururken, kimi leri de mezarlıkta alıyordu soluğu ölmüşlerinin ruhuna Fatiha hediye etmek için. Ağlayıp sızlamalara çocukların bağırışları karış ıyordu. Ne yapsan faydasız. Mecburduk ayrı lmaya, öyle de oldu. Büyüklerimiz köyümüzün topraklarını tırnaklarıyla kazıyıp yüzlerine süre süre yola çıktı Ruşe başta olmak üzere iyi Rum komşularımızın arkamızdan ağladığını gördüm. Bu arada Ruşe mal larımızı peşin parayla almış. Bunu sonradan öğrendim. Babam abialarımı köyden sandık içinde çıkardı Ablalarım Selanik’e sandık içinde geldi. Babam aklınca yolda kötü Rumlar ll onlara zarar vermesin diye tedbir almıştı. Köyden at arabalarıyla doğruca Selanik’e gittik. Gülcemal gemisine hemen bindik ve M imarsinan’a geldik. ” istanbul ‘un Trakya Yakas ı ‘na yerleştirilecek mübadil lerin ind irme l imanı olan Mimarsinan’da da o günlerde can pazarı yaşanmaktadır. M imarsinan açıklarında mübadi l leri getiren gem i lerle, Çatalca ve civarında son ana kadar Yunanistan’a gitmemek için direnen Rumları götürecek yelkenli ler beklemektedir. Mimarsinan’da iki vatan yorgunlarının anlamlı buluşmaları yaşanmaktadır. İ şte böyle bir ortamda yeni vatanının topraklarına ayak basar ı3 yaşındaki Lütfü Gülcan. M imarsinan’da birkaç gün zorunlu bekleyişten sonra Patriyotlar çevredeki köylere yerleştiri lir gruplar hal inde. 50 hane geldiler Gülcan ve ai lesine. yıllar sonra Muratbey adını alacak olan Rumlardan kalma Mertenik Çiftl iği düşer. Çevredeki Lahana, Keşli ve Gladina çiftl iklerine de mübadil yerleşti ril ir. Lütfü Gülcan Mertenik Çift l iği ‘ndeki ilk yıl larını anlatmaya, “Geldiğimizde ev mev yoktu burada. Sivrisinek yatağıydı. Vınnn! diye bir sivri ko nar vücudunuza. yandım Allah dedirtirdi adama.” sözleriyle başladı. Ve şunları anlattı: “so hane geldik buraya. Birer öküz, birer de saban verdi ler 20 senede ödemek şartıyla. Ahırlarda yaşadık iki ay. Sonra ‘ Nerede yaşamak istersiniz?’ diye sordular. Dedelerimiz ormanlık 12 a lan olduğu için Yeni köy’ü istedi. Bir sene oturduk, oturmadık hooop yeniden Mertenik’e döndük. Sonradan kendi imkanlarımızia ev yaptık. ı932 yıl ında amcam Murat Yılmaz’ın muhtarlığı döneminde devlet ikinci kez arazi dağıttı bize. Allah razı olsun, çevredeki yerl i köylerinde bir Sayid Ağa vardı. On hanelik Ahmediye Köyü ‘ndeki çiftliklerinde bizi çalıştırdı yevm iyeyle. Bizi o kurtardı. Onun yanında çalıştık hep. O gün kim çal ışmışsa yevmiyesini iş bitince verirdi. Hatta bizimle beraber gel ip su dağıtan çocuklara bile para öderdi. ıgıı yılında doğan Lütfü Gülcan “dalya” dediği günlerde tarlada. (FOTOGRAF Eray Önler.) Öyle merhametli bir adamdı Ağa. Ben sonra her işe girdim çıktım. Boyanmadığım boya kal madı. Kaval çaldım, koyun otlattım. Koyunları suya indirdim. Sığırtmaçlık yaptım, okulda hadernelik yaptım. Yapmayıp da ne yapacaksın? Geçim dünyası. Çok zahmetler çektim çok. Bir de ilk yıllarda Türkçe bilmemenin sıkıntısını çektik. Büyüklerimiz Türkçe bilmezdi, ben de bi lmezdim. Biz Patriyotça konuşurduk. Kasabadakiler biraz Türkçe bil irdi. Su nasıl denir, ekmek nası l denir bilmiyorduk. Çocuklarımız da mektebe başlayana kadar Türkçe bilmiyordu. Türkçe bilmiyo13 ruz diye hakaret eden de olmadı. Ama yerliler yine de ‘ Bunlar Patriyot. ‘ demekten kendilerini alamazlardı. İlk başlarda bize Patriyot denil ince kızıyorduk belki ama artık kızmıyoruz. Patriyot hemşerim, memleketJim demek, memleketten gelen demek. Kötü manası yok. Bana Patriyot denilmesinden rahatsız olmuyorum. Şimdi ara sıra akl ımdan gelir geçer köyüm. Gitsem derim kendi kendi me, gitsem de doğduğum yerleri bir görsem derim. Doğrusunu söylemek gerekirse artık geçti. Gidebilsem doğduğum evi elimle koymuş gibi bulurum.”*

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir