İtalo Calvino – Varolmayan Şövalye

Masallarımızın kapısını aralayan «bir varmış, bir yokmuş» deyişi îtalo Calvino’nun bu yapıtına pek uygun bir başlangıç olurdu: Bir varmış, bir yokmuş, bir varolmayan şövalye varmış; soylulardan soylu, yiğitlerden yiğitmiş, ama hem varmış, hem yokmuş. Derken bir gün bu şövalye…» Masalın gerisini anlatıcısına, bırakıp, biz öncesine, yazarının yaşam ve sanat öyküsüne değinelim. îtalo Calvino kültür, özellikle bilimsel kültür düzeyi yüksek bir ailedendi; Küba’da meslekî çalışmalar yapmakla görevli Liguryalı bir baba ile Sardunyah bir anneden, Havana yakınlarında Santiago de Las Vegas’da 1923’te doğdu. İki bilimci, çocuklarına ulusalcı çağrışımlar yapan îtalo advnı uzaklardaki ülkesini unutmasın dileğiyle vermişlerdi, ama o daha iki yaşına basmadan yurtlarına, baba toprağı Sanremo’ya döndüler. İtalya’da Faşizmin tırmanarak yerleştiği, özgürlüklerin kısıtlanıp sömürgecilik sevdasının körüklendiği, rejimle Kilisenin uzlaştığı yıllarda, yazarımız aile ocağında herhangi bir dinsel eğitim almadan, vicdan özgürlüğüne ve büimsel düşünceye saygıyle yetiştirildi, ilkin doğaya, ardından İnsana araştırarak, çözümleyerek, her gün yinelenen bir merak ve ilgiyle bakmayı öğrendi. Bu tutum ömürboyu karakterinin temel çizgisini oluşturacaktı. Calvino yüksek öğrenimini, babası gibi, tanm dalında yapmaya karar vermişti ki, Müttefiklerin alaşağı edip Almanların kurtardığı Mussolini’nin Kuzey İtalya’da kurduğu İtalyan Sosyal Cumhuriyetince askere çağrıldı. Çağrıya uymak yerine ondltı yaşındaki kardeşiyle birlikte Direnişçilere katıldı. 7 Döndüğünde, ikinci önemdi kararını vererek, edebiyat fakültesine yazıldı, 1947’de mezun oldu ve Direniş deneyimini bir çocuğun gözleriyle anlattığı ilk romanını yayımladı. ^Yapıtı, özellikle ünlü İtalyan yazan Cesare Pavese beğenerek, genç yazarın şaşırtıcı düşgücünü ve kalem ustalığım vurguladı. y Savaş ve Direniş konulan daha sonra Ultimo viene ü corvo (En Son Karga Gelir / 1949) ve L’entrata in guerra (Savaşa Giriş / 1954) başlıklı öykü kitaplarında, giderek derinleşen bir sorunsallıkla yinelendi. Ama Calvino sıradan insanın güncel, somut sorunlarına ağırlık veren Yeni-gerçekçüik akımının sımrlanna ulaşmış, düşgücünün zorlamasıyle günteli ve somutu aşma peşindeydi. Bu gelişmeyi kendisi şöyle anlatır: «Ben, önceleri, o zamanlar dedikleri gibi ‘yeni-gerçekçi’ öyküler yazıyordum. Yani, benim değil de başkalannm başından geçmiş olan ya da geçmiş olduğunu ya da olabileceğini düşündüğüm öyküler anlatıyordum, ve bu başkaları da ‘halktan’ denen kişilerdi, ama kep biraz düzensiz, garip tip* lerdi, düşünceleri ve duygtdanyle öyle pek fazla uğraşmak- sıztn, yalnız söyledikleri sözlerle, yaptıktan şeylerle anlatılabümeleri gerekiyordu. Kısa kısa cümlelerle, çabuk çabuk yazıyordum.


«İşe Direniş öyküleriyle başlamış olmam rastlantı değil. Bu öyküler iyi oluyordu, çünkü serüven öyküleriydiler, baştan sona hareketli, vurdukırdilı, biraz zalimce, dönemin havasına uygun, atıp-tutan türden, anlatının tuzu biberi sayılan suspence de eksik olmuyordu. ‘46’da bir de kısa roman yazmıştım, II sentiero del nidi di ragoo (Örümceklerin Bürüdüğü Patika), Yeni-gerçekçiliğin acımasız hoyratlığıyle var gücümle girişmiştim konuya, oysa eleştirmenler ‘masalsı’ olduğumu söylemeye basadılar. Ben bile büe lâdes dedim: çök iyi anlıyordum ki, marifet işçi sınıfından, gündelik şiddet olaylarından söz ederken masalsı olabilmekti, şatolar8 dan, kuğulardan dem vururken masalsı olmak herkesin harcıydı. «Böylece, o yılların halk yaşantısından alınma konular üstüne yeni-gerçekçi romanlar yazmayı denedim, ama ba- şanlı olmuyorlardı, ben de onlan daktiloya çekmeden çekmeceye tıkıyordum. Anlatmaya neşeli bir tonla girişirsem yalan oluyordu; gerçek çok daha karmaşıktı; her biçemleş- tirme eninde sonunda özenti oluyordu. Daha düşünceli, daha kaygılı bir tonu benimseyecek olsam, herşey bozarıyor, hüzünleniyordu, benim olan o havayı, yani yazanın bir başkası değil de ben olmamı haklı gösterecek tek özürü yitiriyordum. Değişmiş olan aslında çevrenin müziğiydi: Direniş döneminin ve savaş ertesinin başı sonu belirsiz yaşantısı zaman içinde uzaklaşıyordu, olağanüstü öyküler anlatan bütün o garip tiplere rastlamaz olmuştunuz ya da rastlıyordunuz da, artık onlarla özdeşleşmek, anlattıkları öyküleri benimsemek gelmiyordu içinizden. Gerçek daha başka, uzaktan bakıldığında daha normal gözüken raylara oturuyordu, kurumlaşıyordu; halkı kurumlannın aracılığı olmadan görmek güçtü; zaten ben de belirli bir kategoriye sokulmuştum: Büyük kentlerin gri giysili, beyaz gömlekli aydın kesimine. Ama, suçu dış etmenlere yüklemek çök kolay, diye düşünüyordum; belki de gerçek bir yazar değüdim ben, birçoklan gibi, bir değişiklik döneminin dalgasına kapılarak yazmıştım; sonra da esinim tükenivermişti. «Böylece, kendime ve herşeye içerledim, kişisel bir heves olarak, 1951’de II visconte diraezzato’yu (İkiye Bölünen Vikont) yazmaya koyuldum. Bir yazış biçimine bir başkasını yeğlemek, ya da bir ahlâksal allegori yaratmak gibi bir niyetim yoktu, dar anlamda politika yapmak da değüdi amacım. Kuşkusuz, pek bilincinde olmamakla birlikte, o yılların havasından etkileniyordum. Soğuk savaşın ortasındaydık, havada bir gerilim, bir sağtr parçalanış vardı: Görüntüye dönüşmüyorlardı ama, ruhlarımıza egemendi bunlar. Ve İşte, 9 tümüyle duşgücümden kaynaklanan bir öykü yazarak, hiç farketmeden, o belli anın actstm düe getirmekle kaîmtyor, ondan sıyrûmayı sağlayacak atılımı da anlatmış oluyordum; yani olumsuz gerçeğe edilgenlikle boyun eğmiyor, ona Direniş edebiyatının özellikleri olan hareketliliği, atıptutuculu- ğu, çiğliği, biçemsel tutumluluğu, amansız iyimserliği Icatma- yı başarıyordum».

Böylelikle, boylu boyunca ikiye ayrılan ve her parçası kendi hayatım süren adamın öyküsü ortaya çıktı; çağdaş düşünürlerin «yabancılaşmış» ya da «baskı altında» diye tanımladıkları, yanm kalmış, sakatlanmış, bütünlükten yoksun, kendine düşman çağdaş insanın masallaşmış görüntüsüydü İkiye Ayrılan Vikont. Onu Î956-57 yıllarında bir başka soylu izledi: Çocuk yaşta evinin gidişine ve kendine zorla benimsetilmek i&tenen davranış kurallarına karşı çıkarak ağaçlara tırmanan, bir daha yere ayak basmayan, kendi yaşantısına verdiği düzeni tutarlılıkla ölümüne değin sürdüren Ağaca Tüneyen Baron* (İl barone rampante). «Bu kahramanımla başıma alışık olmadığım birşey geliyordu» der Calvino, «onu ciddiye (diyordum, inantyordum ona, kendimi onun yerine koyuyordum. Başkişi baron Cosimo di Rondo olaytn güldürü çerçevesinden çıkıyor, belli kültür ■özellikleri taşıyan bir ruhsal portre oluşturuyordu.» Calvino bu arada uzun bir çalışma sonunda çeşitli lehçelerden derlediği masalları İtalyancalaştırarak yayımlamıştı (Le fiabe İtatiane/İtalyan masalları). Son İki romanına bu deneyiminin de eklenmesiyle, masal >öğeleriyle örtülü, masal yapılarına dayanan** II cavaliere * Ağaca Tüneyen Baron (Çev. Aydın Emeç), E yayınlan, İstanbul 1871. ** Vladimir Propp’un masal yapılan üzerindeki araştırmasında belirlenen temel yapılar bu romanda gözlemlenebilir (Bkz, V. PROPP, Masalın biçimbilimi, Fr. dan çev. Mehmet Rifat – Sema Rifat, B/F/S yay., İstanbul 1985).

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir