Jack el-Hai – NAZİ ve Psikiyatrist

Kelleyler, California’daki Berkeley şehrinin kuzeyindeki Kensington tepelerinde, Highgate Road’da yer alan geniş bir Akdeniz-tarzı villada yaşıyorlardı. Kırmızı kiremitli çatısı, körfezin dizginsiz sularından uzakta yükseliyordu fakat daha yakında bulunan tepedeki dört sıra ev ve taşlık yolların ötesinde, sekoya ve meyve ağaçlarıyla dolu bir bayırın aşağılarında Güneş Manzarası Mezarlığının mezar taşları dikeliyordu. Kelleylerin U şeklindeki evlerinin avlusunun ortasında küçük bir atlıkarınca ve bir çocuk havuzu vardı. Ön kapı, sol tarafında doktorun büyük fırını, fast-food ızgarasını ve kıyma makinesini kullanarak aileye yemekler yaptığı mutfağın bulunduğu koridora açılıyordu. Mutfak, derin donduruculu bir kilere bağlanıyordu. Evin en büyük oğlu, bir keresinde bu uğuldayan m akinenin üzerine oturup babasını bir baltayla öldürmeyi düşünmüştü. Giriş koridoru, sağ taraftan -1958’in ilk gününde tüyler ürpertici bir sahnenin gerçekleştiği- bir banyoya çıkıyordu, daha ilerisinde bir şömine, uzun bir kanepe ve doktorun yeşil derili koltuğu bulunan oturm a odası vardı. Odaya hah döşenmişti ve misafirlere yer açmak için mobilyalar duvara dayanmıştı. Dr. Kelley bazen burada en büyük oğluyla oyun oynardı. Çocuk odadan çıkar ve doktor orta sehpadaki bir kalemi oynatırdı. Çocuk odaya geri geldiğinde neyin değiştiğini bulması gerekirdi. Oturma odasının ilerisinde Dr. Kelley ve Dukie’nin yarım dönümlük arsaya bakan yatak odaları vardı. Çocuklar, koridordan geçerek gizlice girdikleri küçük bir gömme dolaptan ebeveynlerinin kavgalarını dinlerlerdi.


Oturma odasındaki kara lekeli merdivenler ikinci kata çıkıyordu. Yukarıdaki kilimin altına gizlenmiş mermi deliği, uzun pencerelerden giren güneş ışığıyla parlayan bir koridorun ahşap zeminini yaralamıştı. Dr. Kelley’nin ofisinde biten koridorda, doktorun gösterilerinde kullandığı sihirbazlık num aralarını ve aksesuarlarını gizlediği bir dolap vardı. Ofisin penceresinden Golden Gate körfezinin görkemli m anzarası ve Alcatraz Adasındaki hapishane kulesi görünüyordu. Dr. Kelley manzaraya bakmak için sandalyesini çevirdiğinde, Alcatraz’a gözlerini diker ve bir başka hapishanede, Nürnberg’de çalıştığı aylarını hatırlardı. Masası düzenliydi. Dolaplarda ve küçük bir laboratuvarda kemik testereleri, bir laboratuvar masası, havanlar, alkol yakıcılar, dereceli silindirler ve beherglaslar, kristal koleksiyonları, lamlar üzerine konulmuş bitki örnekleri, iki insan kafatası ve çoğu zehirli olan çeşit çeşit kimyasal vardı. Çocuklar zemin kattaki odalarda uyurlardı. Dr. Kelley’nin beklenmedik gece ziyaretlerinden korkuya kapılırlardı. Merdivenden inerken çıkardığı gıcırtı sesini duyduklarında birbirlerine sarılmak için birkaç saniyeleri olurdu; çünkü doktorun nasıl bir ruh halinde olacağı belli olmazdı. Son tartışma, mutfakta başladı. Dr.

Kelley ve Dukie kavga ettiklerinde, kadın sık sık çantasını toplar ve günü dışarıda geçirirdi. Bu defa Dr. Kelley mutfaktan bağırarak fırladı ve merdivenleri bir hışımla çıkıp ofisine gitti. Kapıyı çarptı ve kapının porselen tamponu parçalara ayrılarak merdivenlerden aşağı saçıldı. Birkaç dakika sonra ofisten çıktı, elinde bir şey gizliyordu. Merdivenlerden inip merdiven sahanlığında durdu; buradan oturma odasının tamamı bir sahne gibi görünüyordu. Karısını, babasını ve çocuklarını dehşete düşüren ve şaşırtan bir şeyler bağırdı. Ardından ağzına bir şey atıp yuttu. MONDORF-LES-BAINS* üçük bir Piper L-4 modeli olan uçak, yerinden kıpırdayamadı. Tek yolcusu olan -Birinci Dünya Savaşı aslarından, bir dönem korku salan Hava Kuvvetlerinin başında bulunan Nazi Almanyası’nın yaşayan en üst rütbeli subayı- Hermann Göring, güvenli bir kalkış için çok ağır geliyordu. Göring için bu alışılmadık bir hareketsizlikti. Haftalar boyunca sürekli hareket halindeydi, belirsizlik ve tehlike içindeydi. Çok sevdiği av evi ve parti mülkü olan Carinhall’dan çıkarılmıştı. Nazi hüküm etinin kontrolünü -kendisine göre kahramanca bir şekilde- ele geçirme denemesinin ardından, Adolf Hitler’in emriyle zorunlu hapiste tutulmuştu. Kısa süre sonra, Alman güçlerinin onu öldürmesi için M artin Bormann’ın emir verdiğini öğrendi ve Koruma Timi (SS) hapsinden kaçtı.

Almanya’nın teslim olduğu gün olan 7 Mayıs 1945’te, Piper’ın havalanmasından kırk sekiz saat kadar önce, Göring dağılan savaş hattı üzerinden ABD komutanlığına bir mektup gönderdi. Nazi Almanyası’nın çöküşünü kabullenip Müttefik Kuvvetlerinin Reich’ın yeni hükümetini kurmalarına yardım etmeyi önerdi. ABD Ordusu * Mondorf-les-Bains, 1930’larda Nazi Almanyasf ndan gelen göçmenler tarafından işgal edilen, güneydoğu Lüksemburg’daki bir komün ve kasabadır, (ç. n.) Tuğgenerali Robert I. Stack, mektubu gönderenin cesaretine hayret etmişti ve çok geçmeden Göring’i yakalamaları için ciplerle bir konvoy asker gönderdi. Avusturya kasabası Radstadt yakınında, Göring’in kendi araç konvoyunu yakaladılar. Göring, kurşungeçirmez camları olan bir Mercedes-Benz kullanıyordu. Şoför, Göring’i dürterek, “İşte Amerikalılar, Sayın Reich Mareşali,” dedi. Göring, karısı Emmy’ye doğru eğilerek, “Bununla ilgili içime iyi şeyler doğuyor,” dedi. Stack, ABD Ordusu aracından çıktı ve adamlar karşılıklı selam verdiler. Bir zamanlar Avrupa’daki en güçlü çiftlerden olan Göring ve eşi, kendi savaşlarının sonuna gelmişlerdi. Emmy ağlıyordu. Mültecilerle dolu bir yolda, düşman askerleriyle karşılaşmak, “kesinlikle çok acı verici bir andı bizim için,” diye yazmıştı kadın daha sonra. Stack, Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı General Dwight D.

Eisenhower’ın saha ofisini aradı ve Göring’in yakalandığım haber verdi. Kendini en karizmatik ve en çok uluslararası beğeni gören Alman lideri gibi düşünen Göring, Eisenhower’ın çok geçmeden onu serbest bırakacağına inanıyordu. Amerikan askerleri, Göring’e ve ailesine Zell am See yakınlarındaki Fischorn Kalesine kadar eşlik etti; ailesi ikinci kattaki odalara yerleşirken, Göring kendini esir alanlarla şakalaştı ve Stack’le akşam yemeği yedi. Göring, Emmy’ye ertesi gün Eisenhower’la görüşmek için ayrılacağını ancak çok geçmeden döneceğini söyledi. “Bir ya da iki güne dönmezsem endişelenme,” dedi Emmy’ye. Biraz düşündükten sonra, “Aslında her şeyin yoluna gireceğini düşünüyorum. Sen de öyle düşünmüyor musun?” dedi. Göring, geceyi Kitzbühl’deki ABD Yedinci Ordu Karargâhında geçirdi; burada da tekrar geçiş izni ve Eisenhower’la görüşme talep etti. Göring’i esir alanlar, böyle bir buluşmanın kesinlikle mümkün olamayacağını söylediler. Yine de Stack ve ekibi, Göring’e epey kibarlıkta bulundular: Amerikan askerlerinin yanındaki Nazi lideri kabul törenleri boyunca şampanya içti, fotoğraf çekilmek için pozlar verdi ve bir basın konferansı düzenledi; devletin en üst rütbeli son temsilcisi olduğuna inanıyordu ve son kez buna uygun karşılandı. Ertesi sabah, inci rengi Hava Kuvvetleri üniformasını giyen Göring, yakınlardaki bir hava pistine, Piper’ın dar kabinine götürüldü ve uçağın 120 kiloluk cüssesini taşıyamayacağı anlaşıldı. Başka biri, biraz daha büyük bir uçak buldu: Nazi tutsağını taşıyacak beygir gücüne sahip bir Piper L-5. Göring uçağa binip arka koltuğa yerleşti ancak güvenli uçuşa başka bir mani daha ortaya çıktı. Emniyet kemeri beline yetişmiyordu. Göring gevşek kayışı kaldırıp omzunu silkerek, “D a s g u t dedi kontroldeki ABD Hava Kuvvetleri pilotu Kaptan Bo Foster’a.

Ardından Foster uçağı kalkış pistine kadar sürüp havalandırırken, soğukkanlılıkla dirseğini pencereden çıkarıp uçak gövdesinin üzerine dayadı. Elli beş dakika sonra Piper, Yedinci Ordu Amerikan istihbarat memurlarının bekledikleri, Almanya’nın Augsburg şehrine ulaştı. Yol boyunca Göring ve Foster, Almanca ve İngilizce karışık konuşarak aşağıdaki manzaralardan bahsettiler. Göring, tanıdığı havaalanlarına ve sanayi sitelerine işaret etti. Başka şeyleri de konuştular. Foster, Almanya’nın ne zaman jet motoru geliştirmeye başladığını sordu; Göring, “Çok geç,” diyerek güldü. Reich Mareşali esprili ve neşeliydi. Foster’ın omzundaki kılıfta 45’lik bir tabanca vardı ancak uçaktaki uzman pilotun tutsağı, aralarındaki yakın mesafeden istifade edip uçağın kontrolünü eline almaya kalkarsa, Foster’ın bir elini aletlerden çekip kendini savunması imkânsızdı. * (Alm.) “İyi böyle.” (ç. n.) Kendisi ve dünyanın en ünlü savaş tutsağı, birbirlerine karşı savunmasızdılar. îniş yaptıktan sonra Foster, Göring’den boş bir uçuş raporunu imzalamasını istedi. Göring’le yaptıkları bir saatlik samimi uçuş, onu rahatsız etmişti.

“Sanki bizim kendi askerlerimizden biri gibi olduğunu görebiliyordum; tutuklanmış bir askerimiz gibiydi,” diye hatırlamıştı onlarca yıl sonra. “Bunun savaş görüşümü değiştirdiğini söyleyemem ancak gösterdiği üzere bazı şeyler. Cümleyi tamamlamadan, havada bıraktı. “Pekâlâ,” diye devam etti, “bu kötü insanlarla ilgili bildiğimiz her şeyden şüphe ettim.” Reich M areşalinin karısı Emmy ve beş yaşındaki kızı Edda Göring, Veldenstein Kalesine, ailenin Franconia’da sahip olduğu mülke nakledildiler. Augsburg’da, Göring’in ayrıcalıkları elinden alındı. Gardiyanları, iki kiloluk fildişi sapla, altın kartallarla, platin haçlarla ve 640 elmasla süslü ve kendisine 1940’ta Hitler’in armağan ettiği değerli Reich Mareşali bastonuna el koydular. Ancak yine de memur yemekhanesinde zevkle yiyecek ve likör tüketmeye, Amerikan askerlerinin korkunç bakışları önünde, uluslararası basının ilgisinden memnun bir şekilde devam etti (belki de sorgulamalarda daha çok iş birliği yapması içindi). Savaş sırasında Çek direnişçilere eşlik eden ve ezilen Yahudilere sık sık yardımda bulunan Nazi karşıtı küçük kardeşi Albert’la son defa konuştu. Albert’a göre, Göring uzun süre gözaltında kalacağını biliyor gibiydi. Söylenilenlere göre, “Sen yakında çıkarsın,” dedi Albert’a, “karıma ve çocuğuma iyi bak. Hoşça kal.” Eisenhower, Göring’in “erkek erkeğe” görüşme taleplerini görmezden gelmeye devam ediyordu; çok geçmeden tutsak, 20 Mayıs’ta bir başka nakle hazırlanması gerektiğini öğrendi. Bir yaverini yanında getirmesine izin verilen Göring, emektar uşağı Robert Kropp’u seçti. Göring’in varış yeri, Amerikalıların Çöp Kutusu kod-adlı bir sorgulama merkezi kurduğu Lüksemburg’daki Mondorf-les-Bains’di (Aynı saygısızlıkla, İngilizler de düşman gözaltı merkezlerine Çöp Kovası adını vermişlerdi).

Göring gideceği yeri öğrendiğinde keyiflenebilirdi; zira Lüksemburg’un Fransa ve Almanya sınırları arasında kalan Mondorf, üzüm bağlarıyla, parklarıyla, çiçek tarlalarıyla ve iyi otelleriyle ünlü, eski bir spa kasabasıydı. Ancak Göring varmadan önce, Nazi tutsaklarının gelmesine hazırlanan ABD askerleri, süslü ama düşüşte olan Palace Otel’in mobilyalarını almışlardı; misafir odalarında sadece katlanan yataklar ve hasır şilteler bırakmışlardı. Kasabanın büyüleyici manzarasına yakışan pencere çerçeveleri ve avizeler, metal çubuklar ve kırılmaz plastik camlarla değiştirilmişti. Askerler aynı zamanda otelin etrafını kazık çitlerle çevirmişlerdi, makineli silahlarla kontrol edilen dört gözetleme kulesi vardı ve yakında projektörlü ışıklandırma, elektrikli dikenli teller ve ek makineli tüfek noktaları olacaktı. Böyle dekoratif dokunuşların ardından, Çöp Kutusunun yeni kum andanı ABD Ordusundan Albay Burton C. Andrus için eski otelin amacını gizlemek zordu. Ancak diğer önemli Naziler buraya gelirken bile gizlemeyi denedi. İlk gelenler arasında Nazi Almanyası’nın son Devlet Başkanı Oramiral Kari Dönitz (Hitler, Göring’e karşı halefi olarak onu son derece hoşnutsuzluk içinde seçmişti); Silahlı Kuvvetler Kumandanı Wilhelm Keitel ve vekili Alfred Jodl; bir esir olarak yeme içmeyle ilgilenmeyen ancak acilen bir kadın refakatçi isteyen akli açıdan dengesiz Nazi İşçi Direktörü Robert Ley; tutukluyken iki başarısız intihar girişiminde bulunmuş olan Polonya’nın eski Reich Valisi Hans Frank; savaş sona erdiği sırada içki içerken ayağını burkmuş olan Nazi felsefesinin yazarı Alfred Rosenberg; Alman merkez bankasının müdürü olan ve savaş sırasında Hitler’e karşı geldiği için bir toplama kampına gönderilen Hjalmar Schacht; kötü şöhretli Yahudi aleyhtarı gazete Der Stürm er in özgürlüğünün son günlerini Bavyera Alpleri’nde manzara ressamı olarak geçiren yayıncısı Julius Streicher vardı. En nihayetinde Andrus, M ondorf’taki elli iki üst rütbeli Alman ordu mensubu ve hükümet memurundan sorumluydu. Alman tutsaklara dışarıdan gelecek saldırılardan, “ya esirleri kurtarmaya çalışacak fanatik Naziler ya da sırf [savaş sırasında] zulüm gördükleri Nazilerden değil, tüm Almanlardan nefret eden Lüksemburg yurttaşları tarafından gelebilecek saldırılardan” korktuğunu hatırlıyordu. Bunlar arasında, Dachau toplama kampının dehşetinden sağ çıktıktan sonra M ondorf’ta yeniden sağlığına kavuşan ve yüz yetmiş altı Lüksemburgludan oluşan bir grup vardı ki Nazi liderlerini linç etmek istedikleri için suçlanamazlardı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir