Jack London – Alaska Kid

Aslında Christoffer Beltew olan adı üniversiteye girince Chris Bellew oldu; daha sonraları San Fransisko’nun bohem takımı arasında dolanırken de Kid Bellew’e dönüştü. Sonunda da sadece Alaska-Kid diye anılmaya başlandı. Adında meydana gelen bu değişmelerin öyküsü, aynı zamanda onun yaşamının da öyküsüdür. Ama bu öykü, zayıf karakterli, yumuşak huylu bir annesi ve demir gibi sert bir amcası olmasaydı; hele Gillet Bellamy denilen heriften de mektup filan gelmeseydi; herhalde böylesine bir gehşim göstermezdi. Gillet Bellamy, Paris’ten yolladığı mektupta «Az önce Voge dergisini okudum» diye yazıyordu. «Bizim O’Hara büyük iş başardığı kanısında kuşkusuz. Gel gör ki bence yanılgıya düşüyor, hem de birkaç bakmadan.» (Bundan sonra da Gulet kalemine veryansın ettiriyor; kendisince monden bir dergi için zorunlu sayılan şeylerin tam bir listesini veriyordu) «Git. onu gör» diyordu. «Bu dediklerimi, kendi uyanlarm-mış gibi bir bir anlat ona. Ama sakın ha, bunların benden kaynaklandığını asla öğrenmesin. Yoksa kalkar, beni hemen Paris muhabiri yapıverir; bu da cıra gibi yandık demektir. Hiç mi hiç işime gelmez; çünkü büyük magazinlere yazı veriyorum ben,- onlar da karşılığında bana adam gibi paralar ödüyorlar. Öncelikle şunu da söylemeyi unutmayasın: Müzik ve sanat eleştirileri yazan bir adamı var ya; can sıkıcı maymunun teki bir herif; hemen dehiesin onu. Bir «ey daha: San Fransisko’nun öteden beri kendine özgü değişik bir edebiyatı olmuştur.


Bu bakımdan söy5 le, çabuk tarafından kendisine yüzü yumuşak birini bulsun; şöyle vur ensesine al ağzından lokmasını biri olsun; ama San Fransisko’nun o romantik büyüsünü, o güzelim renk cümbüşünü dile getirebilecek; hem canlı hem uzun öyküler yazabilecek biri olmalı bu bulacağı enayi!» Kid mektupta verilen öğütlere uyarak, tüm iyi-niyeti ve içtenliğiyle Voge dergisinin yolunu tuttu. Anlattıklarım O’Hara ilgiyle dinledi; sonunda da aynı görüşte olduğunu belirtti. Eleştiriler yazan cansı-kıcı maymuna da derhal yol verdi. Gelgelelim O’Hara, insanları etkilemede kendine özgü yöntemleri olan biriydi; öyle ki, Gillet bile çok uzaklarda, ta Paris’te oturduğu halde, ondan korkardı. O’Hara bir şeyi kafasına koymaya görsün, dostlarından hiçbiri bundan yakasını kurtaramazdı. Öylesine sevimli, öylesine etkileyiciydi ki deme gitsin! Tek kelimeyle karşı konulamaz bir adamdı. Nitekim Kid Bellew daha derginin yönetim odasmdan çıkmadan, yazı işleri müdür yardımcısı olmuş, uygun bir kalem bulununcaya kadar birkaç eleştiri yazmaya söz vermiş, sonunda da haftada bir sürekli yayınlanmak üzere, her biri bin satırlık, hem uzun hem heyecan verici San Fransisko öyküleri yazmakla görevlendirilmiş bulunuyordu… Üstelik de tüm bunlara karşılık tek metelik almayacaktı. Voge dergisinin henüz ödeme yapabilecek durumda olmadığını açık açık söylemişti O’Hara. Ayrıca koskoca San Fransisko’da, böyle öyküleri yazabilecek güçte, tek bir kişi bulunduğu konusunda da inandırıcı bir konuşma yapmıştı… Bu tek kişi de Kid Bellew’den başkası değildi. Derginin daracık merdivenlerinden aşağıya inerken Kid «Bak şu işe yahu» diye içini çekti; «demek ki şu yüzü yumuşak enayi benmişim.» Böylece onun O’Hara için ve Voge dergisinin doymak bilmeyen sütunları için kölelik dönemi başladı. Bütün hafta boyunca yazıişlerindeki iskemlesinde otu6 ruyor; dergiyi alacaklıların saldırılarına, karşı binbir güçlükle, ama yiğitçe savunuyor; basımevleriyle boğuşuyor ve her hafta çeşitli konularda iki bin beşyûz satır yazıyı döktürüyordu. Ne var ki günler günleri kovalıyor ama işi birazcık olsun hafiflemiyordu. Voge giderek gelişmekteydi. Artık resimli olarak yayımlanıyordu.

Gelgelelim resim basma işinin gideri çoktu. Bu yüzden de dergi Kid Bellew’e verilebilecek parayı bir türlü denkleştiremiyordu; yine aynı nedenle yazıişleri kadrosuna yeni elemanlar almak olanağı da bulamıyordu. Günlerden bir gün Kid Bellew «îyi bir adam olsa, bu iş yürür gider» diye homurdandı. «Çok şükür, iyi bir adam var!» diye baylardı O’Hara ve gözlerinde yaşlar tomurcuklandırarak Kid’in elini sıktı. «Sen, yalnız sen destek oldun bana. Kid. Sen olmasaydın, ben çoktan şapa oturmuştum. Biraz daha dişimizi sıktık mı, sevgili oğlum, bundan sonra her şey kolaylaşacaktır.» «Asla!» diye yakındı Kid. «Yazgımı şimdiden görebiliyorum. Ömrüm boyunca buraya çakılıp kalacağım.» Aradan birkaç gün geçmişti ki bu işten yakasını kurtarabilmek için bir yol bulduğu izlenimine kapıldı. O’Hara’nın da yanında bulunduğu bir sırada, bir iskemleye çarpıp tökezleme numarası yaptı. Birkaç dakika sonra yazı masasının bir köşesine tosladı ve masanın üstünde duran kola çanağım el yordamıyla aradı. «Eve geç mi döndün?» diye sordu O’Hara.

Kid gözlerini oğuşturdu; yanıt vermeden önce de korkulu gözlerle ona bir süre baktı. «Yok, ondan değil., gözlerimde bir şey var., eskisi gibi değil, iyi göremiyorum artık. Sanırım bir şeyler oldu bana.» Birkaç gün durmadan sağa sola çarptı; tökezleyip durdu; büroda bulunan hemen her şeye tosladı. Gelgelelim O’Hara’mn yüreğinde en ufak yumuşama olmamıştı. «Sana bir şey diyeyim mi, Kid» dedi günün birinde. «Bir göz doktoruna gitmelisin artık. Dr. Hass-dapple iyidir, ona git. Çok yetenekli heriftir. Hem cepten bir şey çıkarman da gerekmez. Karşılığında birkaç ilânını basarız, olur gider. Ben kendisiyle konuşurum.

» Ve sözünü tutup Kid’i doktora gönderdi. Uzun uzadıya bir muayeneden sonra doktor kararını «Gözlerinizde hiçbir şey yok» diye açıkladı. «Hem sizin gözleriniz gerçekten olağanüstü sağlamlıkta… Böylesi göz milyonda bir kişide bile bulunmaz.» «Ne olur, bundan CHara’ya söz etmeyin» diye yalvardı Kid. «Ve bana bir gözlük reçetesi yazın.» Bu girişimden elde edilen tek sonuç, O’Hara’mn daha da güleryüzlü olması ve daha ateşli bir coşkuyla derginin kendi başına ayakta durabileceği günün yaklaştığından söz etmesi oldu. Bereket versin Kid’in geliri vardı. Bu gelir gerçi — başkalarmınkiyle karşılaştınlırsa— hayli küçüktü; ama yine de birkaç kulübe üye olmasına ve sanatçılar semtinde başhbaşma bir atölye kiralamasına olanak verecek derecede de büyüktü. Voge dergisine yazıişleri müdür yardımcısı olalı giderleri de önemli ölçüde azalmıştı. Çünkü para harcayacak zaman bulamıyordu. Artık atölyesine uğramıyor; semtin sanatçı takımını da çok eğlenceli geçen, bu yüzden de hayli ün kazanmış akşam yemeklerine davet edemiyordu. Buna karşın yine de meteliğe kurşun atar duruma gelmişti. Çünkü sürekli iflasın eşiğinde duran Voge, yalnızca beynini sömürmekle kalmıyor, cüzdanını da hafifletiyordu. Para alamadıkları için kafası kızan ressamlar çizim yapmayı reddediyor; basımevleri ikide bir dergiyi basmaktan vazgeçiyor; büroda ayakişlerine bakan delikanlı bile ikidebir işi bırakacağını söylüyordu. Böyle bir aksama olunca da, her seferinde 0″Hara, işin çözümlenmesini Kid’e havale ediyor; o da kendisinden bekleneni cüzdanına el atarak yapıyordu.

Exzelsior vapuru Alaska’dan dönüp tüm ülkeyi çılgına çeviren Klondik bölgesinde altın bulunduğu haberini getirince Kid, O’Hara’ya —aslında hiç de ciddi olarak düşünmediği— bir öneride bulundu. «Baksana O’Hara» dedi. «Şimdi altm arayıcılığı çok deliliklere yol açacak, tıpkı 49’un eski güzel günlerindeki gibi. Ne dersin, dergi için ben de katılayım mı buna? Gideri filan düşünme, ben kendi cebimden öderim.» O’Hara, olmaz dercesine başını salladı. «Olacak iş değil… Seni yazıişlerinden ayıramam. Kid. Bize öykülerin çok gerekli. Hem ben bir saat kadar önce Jackson’u gördüm. Yarın Klondik’e hareket ediyor. Bana her hafta mektup ve fotoğraf gönderecek. Ağzından kesin söz alıncaya kadar bırakmadım yakasını, işin güzel yanı, cebimizden tek kuruş çıkmayacak.» Aynı gün öğleden sonra Kid kulübe geldiğinde, Klondik ile ilgili yeni haberler duydu. Kütüphanede amcasına rastladı. «Merhaba, sevgili amcacığım» diye selamladıktan sonra kendini maroken koltuklardan birine bırakıp bacaklarını uzattı.

«Benimle bir kadeh içer misin?» Amca, her zamanki gibi alkol derecesi düşük yerli şarapla yetinirken Kid bir kokteyl ısmarladı. Amca içerlemişti; ayıplayan bakışlarla ilkin kokteyli, ardından da yeğeninin yüzünü gözden geçirdi. Kid, bir fırtınanın yaklaştığını hissediyordu. «Ne yazık ki .ancak birkaç dakika zamanım var» dedi bir solukta. «Yapılacak bir yığın iş beni bekliyor; ayrıca Ellery’de Keith sergisini de göreceğim;, bu konuda yarım sütun yazı yazmam gerekiyor.» S 9 «Ne olmuş sana böyle yahu?» diye sordu amca. «Betin benzin solmuş. İyice kötülemişsin.» Kid’in yanıtı yalnızca içini çekmek oldu. «Gördüğüm kadarıyla seni de gömmek zevkine ereceğim galiba.» Kid, hüzünlü bir tavırla başını salladı. «Solucanlarla işim olsun istemem. Benim için yıkım demektir.» Kid’in amcası John Bellew, 50’li yıllarda, öküz koşulu arabalarıyla bozkırı aşmış, o demir bilekli, bedenleri çelikleşmiş kuşaktandı.

O adamların sertliğine hâlâ sahipti ve yeni ülkenin fethi sırasında geçirdiği zorlu çocukluk yıllan, kendisini daha da amansız kılmıştı. Yeğenini şöyle bir süzerek: «Hiç de uygun bir yaşamın yok Christoffer» dedi. «Senin hesabına utanç duyuyorum.» «Çünkü günah çiçekleri vadisinde dolaşıyorum, öyle mi demek istiyorsun?» diye kıkırdadı Kid. Yaşlı adam omuz silkti. Bir şey demedi. «Kan bulaşmış perçemlerini sallama, sevgili amcacığım. Ben istedim, kendim dolaştım o çiçekli vadide. Ama her şey bitti çoktan. Artık zaman bulamıyorum böyle şeylere.» «Peki neden?» «Aşın yorgunluktan.» John Bellew inanmayan bir edayla güldü. «Sahi mi?» Yeniden güldü. «Biz insanlar çevremizin ürünüyüz» diyerek amcanın bardağını işaret etti Kid, vakurca. «Senin neşen hafif cinsten; hem de tıpkı içkin gibi kekremsi.

» «Aşın yorgunlukmuş, hıh, güleyim bari! Sen ömür boyu, bir defacık olsun, çalışarak tek kuruş kazanmış adam mısın?» «İnan, çalıştım bu sefer… Ne var ki, elime para geçmedi sadece. Şu anda da haftada 500 dolar kazanıyorum ve dört adamın işini yapıyorum.» «Satamadığın tablolardan mı kazanıyorsun bu parayı? Yoksa… yoksa… hım… yoksa dalevereli bir iş mi bu? Baksana, yüzmeyi becerebilir misin?» «Bir zamanlar yüzerdim.» «Peki, at üstünde eğere oturabilir misin?» «Birkaç kez denedim.» John Bellew inanmayan bir edayla burun kıvırdı. «Babanın» dedi, «babanın seni bu halde, böyle çürüyüşünün en parlak deminde görmemiş olmasına seviniyorum doğrusu. Hey gidi, senin baban tam bir erkekti; her zerresiyle bir erkek. Bilir misin ne demektir bu? Bir erkek… Bugün sağ olsaydı, eminim, eline sopayı alır, seni bütün bu sanatmış, müzikmiş gibi budalalıklardan çekip çıkanrdı.» «Öyle ya» diye göğüs geçirdi Kid. «Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, çürümüş, yozlaşmış…» Amca konuşmasını biraz öfkeli bir sesle sürdürdü. «Bu yolla bari bir şeyler başarmış olsaydın, gam yemezdim. O zaman haline katlanır, anlayış göstermeye çalışırdım. Gelgeielim ömrün boyunca, bugüne kadar tek kuruş kazanmadığın gibi, aklı başında erkeklerin yaptığı işlerden tekine bile girmiş değilsin.» «Tablolar, oymalar ve aynalar yaptım» diye karşılık verdi Kid; sesi hiç de amcasının öfkesini yatıştırmak ister bir havada değildi. «Yaptıklannm tümü üstünkörü işler; dalgacının dikalâsısın sen.

Tablolar yapmış! Tablo da tablo olsa bari! Delice suluboyalarla duvar resimleri; hepsi de korkulu rüyalarda görülen cinsten acaiplikler. Bugüne kadar doğru dürüst tek bir tablo yaptın mı? Burda, San Fransisko’da, bir defacık olsun böyle bir çalışmaya giriştin mi?» «Unuttun mu, bir tablom bu kulübün bile tören salonunda asılı değil mi?» «Tablo mu diyorsun sen ona? Rastgele çiziktiril-miş bir şey; evet, sadece bir şey o! Ya müzik? Senin 10 11 o zıpır, sevgili annen, yüzlerce saat ders aldırdı. Sonunda ola ola dalgacının, avarenin teki oldun. Şimdiye kadar tek bir konsere katılıp beş dolar olsun kazanabildin mi? Ya şarkıların? Ya bestelerin? Çöplük hepsi; bir tanesi bile basılmış değil; yalnızca kendilerine sanatçı diyen, akh bir karış havada, birtakım döküntü heriflerin toplantılarında çalınıp söyleniyor.» Kid, saygılı bir edayla adamın sözünü. «Bir kitabım yayınlandı» diyerek kesti; «Soneler kitabı, biliyorsun.» «Bunun için de bir yığın para senin cebinden çıkmadı mı?» «Topu topu birkaç yüz.» «Peki, şöyle sonunu getirebildiğin bir işin oldu mu?» «Bir eserim açıkhava sahnesinde oynandı.» «Ne kazandın bundan?» «Ün.» «Eskiden yüzerdin ve ata binmeyi de denemiştin değil mi?» John Bellew, bardağmı büyük bir hırsla masanın üstüne koydu. «Yahu, ne biçim adamsın sen? Parlak bir eğitim gördün; ama üniversitedeyken futbol oynamadın. Kürek çekmeyi de öğrenmedin… şeyi de yapmadın…» «Boksu ve kılıç kullanmayı öğrendim ama.» «En son ne zaman boks yaptm?» «O zamandan beri yapmış değilim… Ama hep derlerdi ki, zamanı ve durumu ayarlamayı biliyormuşum… Yalnız beni biraz., biraz şey buluyorlardı…» «Ne buluyorlardı?» «Şey, ben biraz., biraz gelgeç hevesliymişim…» «Tembel desene şuna.

Benim babam, yani senin büyükbaban, Isaac Bellew, bir yumrukta bir adamı öldürmüştü; üstelik de 69 yaşmdaydı.» «Kim? Adam mı?» «Hayır, büyükbaban, anladın mı dalgacı teresi. Ya sen, sen o yaşa gelince, sivrisinekten başka bir şey öldürebilecek misin acaba?» «Zaman değişti, amcacığım. Bugün birini öldürdün mü, hapse tıkıyorlar insanı.» Amcanın dudaklarında soğuk bir gülümseyiş belirdi. «Senin baban bir dakika bile uyumadan tam 185 mil at koşturmuş adamdı; bu sırada altında üç tane at çatlattı.» «Bugün yaşasaydı, pulman koltuklu arabayla gider; borsa haberlerini okurken horuldamaya başlardı.» Yaşlı adam öfkeden nerdeyse patlayacaktı; gelgelelim kendini tutup «Kaç yaşındasın sen?» diye sordu. «Sanırım ben…» «Biliyorum. 27. Üniversiteyi 22 yaşında bitirdin. Beş yıl boş gezenin boş kalfası oldun; işin gücün türlü haltlar karıştırıp çıtkırıldım züppelik yapmaktı. Bugün için değerin ne? Ben senin yaşındayken kıçımda topu topu tek bir don vardı. Sığırlarla ta Ca-lusa’ya gittim. Çelik gibi serttim-, çıplak kayaların üzerine yan gelip uyku çekebiliyordum.

Yediğim de kurutulmuş etle ayı jambonuydu. Bugün bile bedensel açıdan senden çok daha güçlü adamım. Sen 83 kilosun. Bugün bir dövüşe kalkışsak, seni yere yıkabilirim, yumruklarımla da bir güzel pataklayabilirim.» Kid özür dilercesine «Bir kadeh kokteyl ya da bir bardak çay içmek için, beden gücü bakımından, harika çocuk olmak gerekmez» diye mırıldandı. «Sevgili amcacığım, zamanın değiştiğini görmüyor musun? Ayrıca bir şey daha var; belki de ben doğru biçimde yetiştirilmedim. Benim sevgili, zıpır anacığım…» John Bellew öfkeden irileşmiş gözlerle bakıyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir