James George Frazer – Altın Dal (Büyü ve Din Üzerine Bir Çalışma)

Altın Dal, toplumsal insanbilim üzerine bugüne kadar yayımlanmış yapıtların en etkili olanlarından biridir. Sir James ‘-< Frazer’ın, araştırmacıların geçmişte kesin diye bakılan şeyleri sorguladıkları, insanın düşüncelerini ve inançlarını açıklama yolları aradıkları bir dönemde yazılmış olan on iki ciltlik bu başyapıtı, büyünün ve dinin kökenlerinin araştırılmasında bir dönüm noktasıydı. Frazer’ın, Nemi’nin kutsal korusunda Diana rahiplerinin garip ve kanlı öyküsünün anlamının araştırılması olarak başladığı şey, bütün dünyadaki geleneklerin, ritüellerin ve inançların daha uzak erimli ve ayrıntılı betimlemesine dönüştü. Çalışması onu dinin, Frazer’ın sözcükleriyle “doğayı ve insan yaşamını denetleyen ve yöneten” güçlerle uzlaşma girişimi olduğu düşüncesine götürdü. Frazer’ın çalışmalarının dünya kültürü üzerinde, kitaplarının okurlarının çok ötesinde bir etkisi oldu. İnancın tarihi ve gelişimi üzerine yaptığı buluşlar, Darwin, toplumsal insanbilimci E.B. Tylor ve kendi arkadaşları olan öteki genç düşünürler çevresinde yaygın kültürel değişme akımlarına girdi. Frazer’ın insan inancının tarihi konusundaki görüşü temelde evrimci ve ruhbilimseldi. İnsanı, çevreyi denetlemenin bir aracı olarak büyüye inançtan, tanrıları ve ruhları yatıştıran dinsel inanca doğru ilerler biçimde tanımlıyordu o: Frazer’a göre, bu süreç içinde mantıksal üçüncü aşama bilimsel düşünceydi. 7 Onun çalışmaları ilk kez insani inanç konularının, içeriklerinden çok ruhbilimsel anlamları bakımından önemli olduğunu açıkça ortaya çıkardı. Toteıp.cilik olgusunu aydınlatan ilk kişi, tabu konusunu ciddi olarak ele alan ilk modern yazar oldu o. Sigmund Freud, Altın Dal’ın ilk versiyonunun yayımlanışından yirmi iki yıl sonra Totem ve Tabu’yu yayımladı. Daha sonra ruhbilimci Cari Jung insan yaşantısının temelinde yattığına inandığı kolektif arketipleri belirlerken, Frazer’ın geleneklere ve inanç tarihine duyduğu ilgiyi kullandı.


T.S. Eliot ve D.H. Lawrence gibi yirminci yüzyıl yazarları Altın Da/’daki betimlemelerden ve fikirlerden esinlendiler. Frazer (1 854-1941) lskoçya, Glasgow’lu varlıklı bir aileden geliyordu. Önce, Charles Darwin’in kuramlarının kabul edilir olduğu ve düşüncede liberalleşmenin başladığı bir dönemde Glasgow Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Frazer klasikler, felsefe ve doğa felsefesi okumuş, öğrenimini Cambridge Üniversitesi’nde sürdürmüş ve Londra’da Middle Temple’da hukuk öğrenimi görmüştü. 1907’de Liverpool Üniversitesi’nde bir toplumsal insanbilim kürsüsüne girdi, fakat çok geçmeden oradan ayrıldı. Arkadaşı William Robertson Smith’in eskil dinler konusundaki öncü çalışmasından esinlenerek folklor ve insanbilim üzerine yazılar yayımlamaya başladı. O zaman, Encyclopedia Britannica’nın dokuzuncu baskısı için makaleler yazarak yoğun araştırmalara başladı; bu makalelerden ikisi tabu ve totemcilikle ilgiliydi. Büyük yapıtında bunlar egemen olacaktı. 8 Bundan sonra Frazer Altın Dal adında bir kitap yazmaya koyuldu; 1890’da iki cilt halinde yayımlandı bu çalışma. 1915 yılında tam boyutuna ulaşacak ve 1939’a kadar hala ek ciltleri yayımlanacak olan aynı adlı yapıtın yalnızca ilk taslağıydı bu. Aynı izlek üzerine Psyche’s Task adlı küçük bir kitap daha yazdı; bu kitapta “sahte kanı” olarak tanımladığı boş inancın, yetkeye karşı saygısını yükseltmede ve bu yolla birçok şiddet biçimini önlemede insanlığa yardımcı olduğu sonucuna varıyordu.

Çağdaşları her zaman onun yorumlarıyla aynı düşüncede olmasa da, Frazer’ın çalışmaları daha kendisi YJ!Şarken alkış:. landı, ünlendi. Bütün dünya üniversitelerinden onursal doktoralar kazandı. 1914’te şövalyeliğe yükseltildi; British Academy’nin ve Royal Society’nin üyeliğine seçilen ender kişilerden biriydi. Batılı kafaları, doğa konusunda, insan kültüründe inancın işlevi konusunda katı dogmalardan kurtaran düşünce devriminin bir parçası oldu. Dünya tarihini, zengin etnografik materyali ve klasikler üzerine geniş bilgisini kullanarak bir bütün olarak ele alıyordu. Frazer’ın iki örnek özelliği daha vardı: yetersiz olduğunu gördüğü anda bir varsayımı değiştirmekten korkmuyordu ve aşırı uzmanlaşmadan yana değildi. Altın Dal yaygın ününe karşın, uzunluğu yüzünden yalnızca uzmanlar tarafından okunur olmaya doğru gidiyordu. Bu konuda bir şeyler yapacak ilk kişi Frazer’ın karısı Lilly’ydi. 1924’te, kuramı tümüyle bir kenara bırakıp folklor üzerinde yoğunlaşarak resimli bir çocuk kitabı yapmak amacıyla Altın Dal’dan Yapraklar’ı yayımladı. Ertesi yıl, Frazer’ın kendisi yapıtını tek cilde indirerek yayımladı, fakat hala ufak puntoyla 750 sayfalık bir kitaptı bu. Benim burada özetlediğim, yapıtın bu baskısıdır. Frazer aslında bir ondokuzuncu yüzyıl düşünürüydü, toplumsal insanbilime yaklaşımlarsa değişmiş durumda. İlkel dü9 şünce tarzları konusundaki değerlendirmesi zaman zaman kaba bulunuyor, görüşlerinden bazıları zamanımız düşüncesiyle uyuşmuyor artık. Bununla birlikte, Altın Dal kültür tarihimizin canlı bir parçası olmayı sürdürüyor.

O biricik belge hazinesi ve edebiyat yapıtıdır; Frazer’ın görkemli düzyazı biçemi ise zevkle okunmaya değer. Onun yapıtını sıradan okurun okuyabileceği ve resimli bir kitap haline getirmekle, her zaman hak etmiş olduğu geniş okur kitlelerini onun bilgeliğinden yararlandırmış olacağımızı umuyorum. Robert Temple 10 Birinci Bölüm ÜRMANIN KRALI ]oseph Mallord Turner Altın. Dal’ı ilk kez ı834’te sergiledi. Buradaki detay Cumae’li kadın bilicinin Aeneas’ı ruhlar dünyasına sokacak olan altın dalı havaya kaldırmış durumda gösteriyor. Geride Nfmİ Gölü vır’ — … /. korus� . gorunuyor. Tate Gallery, Londra. _ Resimseverler Turner’ın Altın Dal tablosunu mutlaka bilirler. Turner’ın olağanüstü aklının en sıradan doğa görümünü bile içine daldırıp yücelttiği, imgelemin altın parlaklığıyla kaplı sahne, eskilerin “Diana’nın Aynası” dediği Nemi’deki küçük orman gölünün düşe benzer görünümünü verir. Alban Tepelerinin çevrelediği . yemyeşil bir çukurdaki bu sakin suyu gören biri, bir daha unutamaz onu. Kıyılarında uyuklamakta olan tipik iki İtalyan köyü ve yine teraslanmış bahçeleri göle dimdik inen İtalyan sarayı, sahnenin sessizliğini, hatta yalnızlığını hiç bozamaz. Diana’nın kendisi de hala bu tenha kıyılarda oyalanıyor, hala bu vahşi ormana gelip gidiyor olabilir.

Eskil çağlarda bu orman görünümü, durmadan yinelenen garip bir trajedinin yaşandığı sahneydi. Gölün kuzey kıyısında, bugün Nemi köyünün üzerinde konumlandığı dimdik uçurumların hemen altında Diana Nemorensis ya da Orman Diana’sının kutsal korusu ve tapınağı bulunuyordu. Göl ve koru kimi zaman Aricia Gölü ve korusu olarak bilinirdi. Ama Aricia kasabası (bugünkü Ariccia) beş kilometre uzakta, Alban Dağı’nın eteklerinde bulunuyordu ve dağın kenarında küçük bir kratere benzeyen çukurdaki gölden dik bir bayırla ayrılıyordu. �&kutsal koruda bir tür ağaç yetişirdi; bu ağacın çevresindeyse, günün her saatinde, belki de gecenin geç saatlerine kadar, garip bir figürün gizlenmeye çalışarak dolaştığı görülürdü� Elinde kınından sıyrılmış bir kılıç taşırdı, sanki her an üzerine bir düşmanın saldıracağını bekler gibi dikkatle çevresini gözlerdi. Bir rahip ve bir katildi o; görmek için bakındığı adam, er ya da 13 Hayvanların sahibesi olarak betimlenen Yunan tanrıçası Artemis kanatlı ve aslanların eşliğinde görülüyor. Roma döneminde Diana diye bilinirdi. Artemis Ay’ı, erkek kardeşi Apollon ise Güneş’i simgeliyordu. Mô yedinci yüzyıla ait, Rodos’ta_ bulunmuş olan altın gerdanlıktan detay. British Museurn, Londra. geç onu öldürecek ve rahipliği onun elinden alacaktı. Kutsal yerin kuralı buydu. Rahipliğe ·aday olan, ancak rahibi öldürerek o yere geçebilirdi; onu öldürerek geçtiği bu yerde de daha güçlü ya da daha zeki biri tarafından öldürülünceye kadar kalırdı. Bu tehlikeli ayrıcalıkla elde ettiği görev, beraberinde krallık unvanını da getirirdi ona; fakat tacı olan bir baş hiçbir zaman dertsiz kalamaz, ya da onunkinden daha belalı düşler peşini bırakmazdı. Çünkü yıl boyunca, yaz olsun kış olsun, hava iyi olsun kötü olsun, o tek başına nöbetini tutmak zorundaydı, ne zaman tedirgin bir uykuya dalsa, yaşamı tehlikeye girerdi.

Uyanıklığında ufacık bir gevşeme, kol ve bacak gücünde ya da kılıç kullanma ustalığında en küçük bir azalma onu tehlikeye sokardı; saçlarının ağarması onun ölüm fermanı demekti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir