Jane Casey – Üçe kadar say

Partiler devam ediyordu, tipik bir Port Sentinel gecesiydi: çoğu kostümlü ve eğlenmeye kararlı bir sürü insan, büyük pahalı bir evi tıka basa doldurmuştu. Port Sentinel’de yaşadığım beş aylık süre boyunca öğrendiğim bir şey var ise, o da herhangi bir sebebin parti yapmak için yeterli olduğuydu. Bu akşam için en geçerli sebep bugünün Cuma gecesi olmasıydı. Dönem sonuna bir hafta kala ve Noel tatilinin başlangıcında bir parti kaçınılmazdı ve tabii ki tema Noel’di. Port Sentinel’in hoş körfezine bakan büyük camların üzerine sahte kar taneleri yapıştırılmıştı. Dekoratif süsleme ışıkları şöminenin etrafinı çevreliyordu ve merdivenin başında duran üç metre altmış beş santimlik Noel ağacı, insanlar mutfağa giderken önünden geçtikçe hafifçe sallanıyordu. “Jess.” Ev sahibi birden karşıma çıktı ve kollarını boynuma doladı. Gözleri tam olarak odaklanamıyordu ve ağzı pembeye boyanmıştı: çok fazla Noel kokteyli içmiş olmalıydı. “Geldiğin için teşekkür ederim.” “Bunu kaçırmazdım.” Acaba kusar mı ve ne zaman kusar diye merak ederken sırtını sıvazladım. “Nasıl gidiyor Claudia?” 5 Jane Casey ‘Bilirsin.” Şöyle bir etrafına baktı. “Herkes eğleniyor gibi görünüyor ama kesin bir şey söylemek mümkün değil.


” “Herkes harika zaman geçiriyor.” diyerek onu ikna ettim. Doğruydu. Müziğin sesi, Tanrı’nın kalp atışından daha yüksekti, gereğinden fazla içecek vardı ve çok tatlı bir kar tanesini öpen ren geyiği görmüştüm. İşler ters gitmeye başlamadan önce, ortam böyleydi. Çok şüpheci olduğumu fark ettim ve kendime bunun için kızdım. Herhangi birinin problem çıkaracağını düşünmek için bir sebep yoktu; tabii, bunun Port Sentinel’in sosyal hayatında müzik kadar doğal ve sık rastlanılır bir şey olması dışında. Port Sentinel, zengin ve şımarık çocuklarla dolu bir kasabaydı ve tartışmalar, aynı aşk ilişkileri gibi, birden başlayıp alevlenebiliyordu. Görmek istemediğiniz insanlardan kaçmak çok zordu. Bu durum benim yerimde olsaydınız, uzun süre beladan uzak kalmanızı imkansız hâle getirirdi. Claudia, “Noel ağacı üstündeki peri” kostümüyle ışık saçarak bana yaslandı. Ona yardım ederek kanatlarını düzelttim. “Çok rahatladım.” diye fısıldadı. “Bu akşam parti vermeye karar verdiğimde ne düşünüyordum bilmiyorum.

Baskı.” “Tahmin edebilirim.” “Hepsi bu, biliyorsun değil mi?” Bardağından bir yudum almak için başım çevirdi, hâlâ bana tutunuyordu. “Yılın son büyük partisi. Herkes Noel ve yeni yıl için bir yerlere gidiyor.” “Herkes değil.” dedim. “Ben bir yere gitmiyorum.” “Ne demek istediğimi biliyorsun.” Eliyle bana vurdu. “Önemli olan herkes.” “Çok teşekkür ederim Claudia.” Ellerini boynumdan çektim. “Tek başına ayakta durabilirsin.” “Darılma.

” diye karşı çıktı. “Bir sürü insan.” “Bir sürü boş insan.” diyerek onu onayladım. 6 Üçe Kadar Say “Genellikle Barbados ve St. Lucia’ya gidiyorlar.” Claudia kaklarını çattı. “Babacığıma söyledim. Bu yıl Karayipler popüler dedim. O gitti, kahrolası Cape Town’dan yer ayırttı.” “Aman Tanrım, ne büyük şok!” dedim. “Kimse Cape Town’a gitmiyor. Sam, Belinda ve George dışında ama onlar da önce Garden Route’a gidecekler.” İç geçirdi. “Ne yapalım, tatilden en iyi şekilde faydalanmaya çalışacağım.

En azından güzel bronz bir tene sahip olabilirim.” “Şükürler olsun. Yoksa ne işe yarardı bu tatil.” “Kesinlikle.” Claudia arkamdaki birine bakıyordu ve gözlerini kısarak: “Aman Tanrım, o kızı kim içeri soktu?” dedi. Arkamı dönünce, gözlerindeki haleleri ortaya çıkarmak için kalınca çekilmiş koyu göz kalemiyle narin bir melek gördüm. “Immy mi? Siz hâlâ kavgalı mısınız?” “Henüz özür dilemedi.” Claudia ve Immy’nin bu sefer ne için kavga ettiklerini tam olarak hatırlayamadım. En aptalca şeyler için hep birbirleriyle küsüyorlardı ama ikisinden biriyle tartıştın mı her ikisiyle de tartışmış oluyordun. Onları tanımak bana çok şey öğretti; görünüşün aldatıcı olabileceği, varlıklı olmanın, zengin olmanın yanı sıra mutlu veya popüler olduğun anlamına gelmediğini onlardan öğrendim. Ve insanları sadece ayrıcalıklı oldukları için hayatımdan çıkarmamam gerektiğini öğrendim. Bu onların engel olabileceği bir şey değildi. “Belki de affetme ve unutma zamanı.” dedim. “Noel yaklaşıyor.

” Claudia sözlerimi onaylamayan gözlerle uzunca bana baktı. “Neden çaba göstermesi gereken ben olayım. Bu onun hatasıydı.” 7 Jane Casey “Biliyorum.” dedim. Oysaki bunun doğru olup olmadığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. “Ama şu anda Immy burada.” “Onu dışarı atacağım.” Claudia bir Noel perisi ne kadar korkutucu görünebilirse o kadar korkutucu görünüyordu. “O senin en iyi arkadaşın, Claude.” “Arkadaşımdı. ” “Ve yeniden öyle olacak.” Kolunu sıvazladım. “Hadi git, ba- » rış. “Neden ilgileniyorsun ki?” Omuzlarımı silktim.

“Hayat kavga etmek için çok kısa.” İnsanların birbirlerine nefret adına neler yaptıklarını görmüştüm. Aşk adına yaptıklarını da görmüştüm. Bazen hangisinin daha kötü olduğunu ayırt etmek zordu. Claudia tek kaşım kaldırdı ve bana yan yan baktı. “Bu konuşan sen değilsin.” “Ben kimseyle kavga etmem.” dedim ciddi bir ses tonuyla. “Bazen insanlar benimle kavga eder…” “Ve pişman olurlar.” diye sözümü tamamladı Claudia. “Bela aramam.” “Ama bela seni bir şekilde bulur.” “Yıllardır olmuyor.” diye itiraz ettim. “Neyse, önemli değil.

” “Ve sen bunu özlüyorsun.” “Hayır, özlemiyorum.” Ama bunu söylerken gerçekten inanarak mı söylüyorum diye kendimi sorguladım. Diğer insanların acılarından zevk almazdım, gerçekten almazdım, insanların problemlerini çözmek için olaylara dâhil olmak tamamen bir tesadüftü, gerçekten. Kuzenim Freya’nın ölümü hem onun anısının hattına, hem de kendi akıl sağlığım için çözmem ge8 Üçe Kadar Say reken bir gizemdi. Ve Seb Dawson’in küçük kız kardeşi bana, ağabeyini kimin yan ölü bir şekilde bıraktığını bulmasına yardımcı olmam için yalvardığında, çok fazla bir seçeneğim yoktu. O zamandan beri, hiçbir şeye karışmıyorum. Hayat sakin. Sessiz ve öngörülebilir. Huzurlu. Sıkıcı. Ama bu şekilde düşünmemeliydim. Claudia mn dikkati yine Immy’ye döndü. “En iyisi gidip onunla konuşayım.” “Kibar davran.

” dedim ve odanın diğer tarafındaki Immy’ye doğru zik zak yaparak gidişini izledim. Immy kızgın bir şekilde onu görmezden geliyordu. Bir sonraki sahneyi göremeden kulağıma bir ses: “Hayal kırıklığına uğradım Bayan Tennant. Bu nasıl bir Noel kıyafeti?” dedi. Ryan Denton m masmavi ve alaycı gözlerine baktım, sonra da sade ve siyah elbiseme. “Ah arkasını henüz görmedin.” Kendisini tüm arkadaşlarının modacısı olarak görevlendiren Darcy’nin sırtıma yapıştırdığı gümüş yıldızı görebilmek için beni çevirdi. Darcy bana diğer birçok şeyin yanında, ölen kuzenimden yadigârdı. Freyanın en yakın arkadaşıydı ve şimdi de benim en yakın arkadaşım olmuştu. “Gece Gökyüzü temalı bir kostüm mü?” diye tahminde bulundu. “Bir Noel yıldızı.” “Ben bir cin kostümü bekliyordum.” “Üzülme. Belki Noel Baba sana bir tane getirir.” “Kastettiğim o değildi.

” “Biliyorum.” dedim. “Her neyse, sen benim kıyafetimi eleştirecek durumda değilsin.” 9 Jane Casey Boynuzlarım vardı.” Ryan sanki birden ortaya çıkacaklarmış gibi etrafına baktı: “Biri onları aldı.” Daha önce gördüğüm ren geyiğini düşündüm. “Sanırım onları bir kar tanesi ile birlikte yukarı çıkarken gördüm.” Omuzlarını silkti. “Zaten o görüntüm çok da içime sinmemişti.” “Çok şık ve havalı göründüklerinden eminim, dedim. Ve bir Prancer* ** *** havası yarattığına.” * Noel Baba nın geyiklerinden birine verdiği ad. ** Noel Baba nın geyiklerinden birine verdiği ad. *** Noel Baba nın geyiklerinden birine verdiği ad. Sırıttı.

“Eğer bir ren geyiği olsaydım, Dancer olurdum. Hey, istersen sen de benim Vixen’im olursun.” “Sanmıyorum.” “Will burada mı?” Sanki cevabın önemi yokmuş gibi umursamaz bir şekilde söylemişti, belki de artık önemi yoktu. Ryan’ın benimle ilgilendiğini söylemesinin üstünden çok zaman geçmişti; en az beş kız arkadaşından önceydi, tabii doğru bir şekilde takip edip listeyi düzgün tutabildiysem. Eğer beni düşünmeyi bıraktıysa bu çok iyiydi çünkü kalbimin her atışında, gözlerine, elmacık kemiklerine, dudaklarına hayran kalabilirdim ama Will’in sadece adının geçmesinin bile yarattığı heyecanı ve gerginliği bedenimin her hücresinde ve sinir ucunda hissettim. Ne hissettiğimi çok belli etmemiş olmayı umarak içkimden bir yudum aldım. Will hakkında hissettiklerim, benimle onun arasındaydı; bizim yaşadığımız, şu anda uzakta yatılı okulda olduğu için birbirimize dokunmadan, iletişim kurabileceğimiz her türlü araçla, mesajla, e-postayla ya da telefon görüşmeleriyle 10 Üçe Kadar Say paylaştığımız bir şeydi. Sanki tüm ilişkiyi ben icat etmişim de Will benim hayal ürünümmüş gibiydi ve onun geri döndüğünü düşünmek beni heyecanlandırdığı kadar endişelendiriyordu da. Tabii bunların hiçbirini Ryan’a anlatmayacaktım. “Gelecek haftaya kadar okulda olacak.” “Yazık.” dedi Ryan, pek içten söylemiş gibi görünmüyordu. “Peki ya dans?”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir