Jiddu Krishnamurti – Yaşamla Buluşmak

Bu kitabın içindeki yazıların büyük bir kısmı Krishnamurti Foundation bünyesinde yayınlanan bültenlerden alınmıştır. Yazıların bir bölümü ilkin Hindistan ve Amerikan bültenlerinde yer almış, ardından Ingiltere bülteninde yeniden basılmıştır. Yazıların numaralan İngilizce bülten esas alınarak konulmuştur. Kitap üç bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm Krishnamurti’nin dikte ettirdiği on altı yazıyı içermektedir. Üç konuşma hariç hepsi tarihlidir ve bültenlerdeki sıraya göre dizilmiştir. Bu bölüm aynca Krishnamurti’nin yazdığı üç uzun ve tarihli yazıyı da içermektedir. ikinci Bölüm Krishnamurti’nin konuşmalarının sonunda ve küçük tartışmalarda kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplardan oluşmaktadır. Bu cevaplarm ikisi hariç geri kalan hepsi tarihli olduğundan yayımlandıktan bültenlerdeki tarihler hesaba katılmaksızın kronolojik olarak sıralanmıştır. Üçüncü Bölüm Krishnamurti’nin Hindistan, Ingiltere ve Kaliforniya’da yaphğı konuşmaları içermektedir. Tarihli olan bu konuşmalar da kronolojik olarak sıralanmıştır. 7 BÎRÎNCÎ BÖLÜM KISA YAZILAR Göl /”| / er İlci yanında yükselen kayalıklarıyla göl çok de- ”-1 — 1 rindi, ilkbahar yapraklarıyla dolu ağaçların yer L aldığı diğer kıyıyı görebiliyordunuz; ve gölün bu yakası daha fazla yeşillikle kaplı daha sık ağaçlarıyla daha sarptı. O sabah durgun olan sular maviyle yeşil karışımı bir renge bürünmüştü. Kuğuları, ördekleri ve arada bir geçen yolcu gemisini görmek mümkündü. Gayet iyi bakılan bir parktaki bankta otururken sulara çok yakın oluyordunuz.


Tertemiz sulann güzelliği ve dokusu içinize işliyordu. Kokuyu alabiliyordunuz; mis gibi kokan yumuşak hava ve yeşil çimenler. Üzerindeki yansımalarla hafifçe akan suların derin sessizliğiyle bütünleştiğinizi hissediyordunuz. Garip olan şey, içinizde engin bir sevgi hissinin uyanmasıydı, birisine veya bir şeye duyulan bir sevgi değil de bizatihi sevginin taşkınlığı, önemli olan tek şey düşüncenin bitmeyen gevezelikleriyle değil sessizlikle bu sevginin dibine inmekti. Sessizlik, hayli kirlenmiş olan zihinden kaçan bir şeye nüfuz etmek için tek yol veya araçtır. Sevginin ne olduğunu bilmiyoruz. Onun belirtilerini biliyoruz, hazzı, acıyı, korkuyu, endişeyi vs. Belirtileri çözmeye çalışıyoruz, ki bu da karanlıkta dolaşmak demektir. Günlerimizi ve gecelerimizi bununla harcıyoruz ve çok geçmeden ölümle son buluyor her şey. 11 Yaşamla Buluşmak Orada bankta oturup suların güzelliğini sessizce seyrederken, bütün insani sorunlar ve kurumlar, insanın başka insanlarla, toplumla ilişkisi, hepsi yerli yerini buluyor ve sevgi denen şeye nüfuz edebiliyordunuz. Sevgi hakkında çok konuştuk. Her genç adam bir kadını, din adamı Tanrı’yı, anne çocuklarım sevdiğini söyler ve tabii politikacılar da sevgiyle oynarlar. Bizler gerçekten bu sözcüğü istismar ettik ve ona saçma anlamlar yükledik, kendi kısıtlı ve zavallı benliğimizin saçmalıklarım, işte bu kısıtlı zavallı bağlam içinde öteki şeyi bulmaya çalışıyoruz ve acı çekerek günlük kargaşamıza ve sefaletimize geri dönüyoruz. Fakat işte o suların üstünde, o yaprakta, büyük bir ekmek parçasını yutmaya çalışan ördekte, yanınızdan geçen sakat kadında size dair her şey vardı. Romantik bir özdeşleşme veya zekice bir laf ebeliği değildi o.

Bir arabamn veya geminin varlığı kadar gerçek bir olguydu. O, sizin bütün sorunlarınıza cevap sunacak tek şeydi. Hayır, cevap değil, o zaman hiçbir sorun kalmaz. Türlü türlü sorunlarımız var ve bu sorunları sevgisiz bir şekilde çözmeye çalıştığımız için azalmak yerine artıyorlar. Soruna yaklaşmanın veya onu ele almanın bir yolu yok, ama bazen bir yol kenarında veya bir gölün kenarında durup bir ağacı, bir çiçeği veya toprağı işleyen bir çiftçiyi sessizce, hayal kurmadan, am biriktirmeye çalışmadan, yorgunluğa düşmeden, tamamen sessizlik içinde seyrederseniz o zaman belki o cevap sizi bulabilir. Cevap geldiğinde ona sarılmayın, onu bir deneyim olarak değerlendirmeyin. O size bir kez dokunduğunda bir daha asla eskisi gibi olmazsınız. Bırakın o içinize işlesin, öfkeniz, açgözlülüğünüz ya da haklı sosyal isyanınız değil. O sahiden oldukça vahşi, yabanidir ve onun güzelliği hiç de saygın değildir. 12 Kısa Yazılar Fakat biz onu hiç istemiyoruz, çünkü onun çok tehlikeli olabileceğini düşünüyoruz. Bizler kendimiz için inşa ettiğimiz bir kafeste dönüp duran evdi hayvanlarız; kendimizi beğenmişliğimizi kibarca veya kabaca sömüren gurularıyla, inanılmaz politik liderleriyle, kavga ve çekişmeleriyle bu kafesi biz kurduk. Bu kafeste sonuçta kargaşaya yol açan düzene veya kaosa sahip olabilirsiniz, nitekim asırlardır olup biten de bu: sömürü, geriye dönüş ve sosyal yapı kalıplarını değiştirmek, belki orada burada yoksulluğu bitirmek. Ne var ki eğer bütün bunları elzem olarak görürseniz o zaman ötekini kaçırırsınız. Bazen yalnız kalın ve eğer şanslıysanız, düşen bir yaprakta ya da boş bir tarlada uzakta tek başma duran bir ağaçta o sizi bulabilir. Bülten 1,1968 Geçmişe Ölü Kalmak ölüm bir şeylere ve bir dinlenme yerine sahip olanlar içindir sadece.

Hayat ilişki ve bağlanma içinde bir harekettir. Bu hareketin inkân ölümdür, içsel veya dışsal anlamda bir korunağınız olmasm; bir odamz, bir eviniz veya bir aileniz olsun ama bunun bir saklanma yeri olmasma, kendinizden kaçışa dönüşmesine izin vermeyin. Zihninizin erdem edinme, batıl inanca bağlanma, akıl yürütme veya faaliyette bulunma suretiyle inşa ettiği güvenli liman kaçınılmaz olarak ölümü getirecektir. Eğer bu dünyaya, bir parçasını oluşturduğunuz topluma bağlanırsanız ölümden kaçamazsınız. Bitişikte veya çok uzakta ölen adam sizsiniz. O da sizin gibi yıllardır büyük bir itinayla ölüme hazırlanıyor. Keza sizin gibi hayatı bir mücadele, sefalet veya keyifli güzel 13 Yaşamla Buluşmak bir gösteri diye adlandırmış. Ancak ölüm her zaman orada pusuda bekliyor, ö te yandan her gün ölen adam artık ölümü aşmıştır. ölm ek sevmek demektir. Sevginin güzelliği geçmiş anılarda veya geleceğin düşlerinde yatmaz. Sevginin ne geçmişi ne de geleceği vardır; geçmiş olan anı sevgi değildir. Tutku dolu sevgi toplumun, yani sizin hemen ötenizdedir. Ölüm, orada durur her zaman. Meditasyon bilinmeyenin içinde ve ona ait bir harekettir. Siz orada yoksunuz, sadece hareket var.

Siz bu hareket için ya çok küçük ya da çok büyüksünüz. Onun arkasında veya önünde bir şey yok. O, düşüncenin dokunamayacağı bir enerjidir. Düşünce sapmadır, çünkü geçmişin ürünüdür, asırların birikimine hapsolmuştur ve bu yüzden berrak değil, karışıktır. Ne yaparsanız yapın bilinen bilinmeyene erişemez. Meditasyon bilinene karşı ölü gibi kayıtsız kalmaktır. Sessizlik içinde durup dinleyin. Sessizlik gürültünün bitmesi değildir; zihnin ve kalbin bitmeyen gürültüsü sessizlik içinde sona ermez; o ne arzunun bir ürünü, bir sonucu ne de iradenin bir eseridir. Tüm bilinç kendi yapımı olan sınırların içinde durmadan hareket eder. Bu sınırlar içinde sessizlik veya dinginlik gevezeliğin sadece geçici bir süre sona ermesidir; zamanm değdiği bir sessizliktir bu. Zaman hafızadır ve ona göre sessizlik uzun veya kısa olur; ölçülebilir. Ona yer ve süreklilik verince o da başka bir oyuncağa dönüşür. Fakat sessizlik değildir bu. Düşüncenin bir araya getirdiği her şey gürültünün alam içindedir ve düşünce hiçbir surette kendini dinginleştiremez. Bir sessizlik imgesi yaratıp ona uyabilir, ona tapınabilir, tıpkı kendi yaptığı diğer pek çok imgeye tapındığı gibi, ama onun sessizlik formülü tam da sessizliğin reddedilmesidir; onun sembolleri gerçekliğin inkârıdır.

Sessizliğin oluşabilmesi için düşüncenin kendisinin susması ge14 Kısa Yazılar rekir. Sessizlik her zaman şimdidedir, düşünce öyle değildir. Her zaman eski olan düşünce, her zaman yeni olan düşüncenin içine sızamaz. Düşünce ona değdiğinde yeni eski olur. Sessizlik içinde durup konuşun. Asıl alçakgönüllülük bu sessizlikten doğar ve başka bir alçakgönüllülük yoktur. Onları sert ve kırılgan gösteren alçakgönüllülük kisvesine hürünseler de boş insanlar her zaman boştur. Öte yandan bu sessizlikten doğan “sevgi” sözcüğü tamamen farklı bir anlam kazanır. Bu sessizlik orada, dışarıda değil, gözlemcinin gürültüsünün bittiği yerdedir. Yalnızca masumiyet tutkulu olabilir. Masum olan, binlerce deneyime sahip olsa bile acı ve ıstırap duymaz. Zihni çürüten şey deneyimler değildir, onların ardında yatan izler, yaralar, anılardır. Bunlar birikir, birbiri üstüne biner ve sonra acı başlar. Bu, acı zamandır. Zamanın olduğu yerde masumiyet olmaz.

Tutku ıstıraptan doğmaz. Istırap deneyimdir, günlük hayatın deneyimi, fani zevklerin, korkularm, kesinliklerin ve acıların hayatının deneyimi. Deneyimlerden kaçamazsınız, ama onlann zihnin toprağında kök salması gerekmez. Bu kökler sorunlara, çatışmalara ve bitmeyen mücadeleye sebep olur. Bundan tek çıkış yolu geçmişe her gün ölüm gibi kayıtsız kalmaktır. Yalmzca berrak zihin tutkulu olabilir. Tutku yoksa yaprakların arasındaki esintiyi veya suların üzerindeki gün ışığım duyumsayamazsınız. Tutku yoksa sevgi de yoktur. Görmek yapmaktır. Görmek ile yapmak arasındaki aralık enerji israfıdır. Ancak zihin dinginse sevgi ortaya çıkabilir. Bu dinginliğe hiçbir surette düşünceyle ulaşamazsınız. Düşünce sadece imgeleri, formülleri, kavramları oluşturabilir, ama bu dinginliğe asla erişemez. Düşünce hep eskidir ama sevgi öyle değil. Fiziksel organizma zevk alışkanlıklarıyla körelmiş bir zekâya sahiptir.

Bu alışkanlıklar organizamamn duyarlılığım 15 Yaşamla Buluşmak yok eder ve duyarlılığın kaybolması zihni köreltir. Böyle bir zihin dar ve sınırlı bir yönde açık olsa da duyarlı değildir. Böyle bir zihnin derinliği ölçülebilir ve imgeler ve yanılsamalarla doludur. Yüzeyselliği onun tek parlaklığıdır. Meditasyon için aydınlık ve zeki bir organizma gereklidir. Meditatif zihin ile onun organizması arasındaki karşılıklı ilişki duyarlılık içinde devam eden bir ayarlamadır; zira meditasyon özgürlüğe ihtiyaç duyar, özgürlük onun kendi disiplinidir. Yalnızca özgürlük içinde dikkat oluşabilir. Dikkatsizliğin farkına varmak, dikkatli olmak demektir. Mükemmel bir dikkat sevgidir; yalmzca o görebilir ve görmek yapmaktır. Arzu ve zevk acıyla sonuçlanır ve sevgi acı barındırmaz. Acıyı taşıyan şey düşüncedir; zevke süreklilik kazandıran düşünce. Düşünce zevki besler, güçlendirir. Düşünce sürekli zevk peşindedir ve dolayısıyla acıyı davet eder. Düşüncenin ektiği erdem bir zevk halidir ve onda çaba ve başarı yatar, iyiliğin filizlenmesi düşüncenin toprağında değil acıdan kurtuluşta olur. Acının sona ermesi sevgidir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir