John C. Condon – Kelimelerin Büyülü Dünyası

Bir ders kitabına, konunun kısa bir tanımıyla başlamak adettendir. Anlambilim hakkındaki bir kitap ise anlambilimin ne anlama geldiğini sorarak başlayabilir. Bu, öyle laf olsun diye sorulmuş bir soru değil. Veya, yazar mahcubiyet içine giriyor, ya da cehaletini öne sürüyor da değil. Eğer soruya dürüstçe cevap verirseniz;, bu kitabın ne hakkında olduğunu anlama yolundasınız demektir. Diyelim ki, bir anlambilim dersi görüyorsunuz veyahut anlambilim hakkında konuşan birisiniz. O zaman cevabınız şöyle birşey olur: “Anlambilim, bir konuda anlaşamayan ve sonra da kelimelerin anlamına ilişkin (semantik) problemleri olduğunda anlaşan kişilerin kull andığı kelimedir.” Veya: “Anlambilim, kelimeler hakkında konuştuğumuz dersteki bir kelimedir.” Hatta: “Anlambilim, neler olup bittiğini anlamadığım dersin adıdır.” Bu cevapların hepsi (bazı hocaların sınavlarında kabul edilebilir olmasa da-o bakımdan, bu kitapla nelerin altını çizdiğinize dikkat edin) soruyla ilgilidir, çünkü hepsi de anlarnbilim kelimesine cevap teşkil ediyor. Evet, anlambilim incelem esi, insanlann kelimelere ve diğer sembollere nasıl karşılık verdiklerinin incelenmesidir. • 11 • KELlMELERlN BÜYÜLÜ DÜNYASI Şimdi, galiba bir önceki cümlenin; yani, anlaınbiliınin kısmen belli bir karşılık demek olduğunu söyleyen cümlenin altını c;izdi�ıiz. Kitabın son sayfalarına doğru, (zihinde ya da sayfada) metrelerce altı çizilmiş cümlelerle birlikte, konu, bazı tavır değişikliklerine; ola ki can sıkıntısına ya da vecdle kendinden geçmeye yol açacak (ümid edilir ki, ikisi de olmaz). Buradaki konu, bir tanımlar ve özlemler listesi değil, daha çok dile, gerçekliğe ve insan davranışına yönelik bir tavırdır. İşte, kitaba özet bir tanımla başlamanın hikmetsiz oluşunun bir başka nedeni: Böyle yapmak asıl noktayı gözden kaçırırdı. Bir zamanlar, kendisine “Zen Budizm nedir?” diye sorulan birisinin verdiği karşılığı ele alırsak, her şeyden önce, bu, böyle bir soruya cevap teşkil etmez ki! Belki de konunun ne olmadığını göstersek daha iyi olur, çünkü anlam (bilim) kelimesi konuşmalarda çok çeşitli biçimlerde kullanılıyor ve kafa karıştırabiliyor. Yaşlı kuzeni retorik gibi, anlambilim kelimesi de çoğu kez, anlamı bozularak, konuşmalarda geçen nüansları ve kılı kırk yaran ayrımları belirtmek için kullanılıyor. “Hadi, kelimelerin anlamına (semantiğe) takılıp kalmayalım;” veya “Hiçbir şey yoktu, sadece kelimelere farklı anlamlar yüklenmesi problemi (semantik problemi) vardı.” Bu tür ifadeler nadirattan değil. Fakat az sonra göreceğimiz gibi, birşeye “sadece anlam (semantik) problemi” demenin kendisi de bir başka ç�şit anlam (semantik) problemidir: Bu etiket çoğu kez “önemsiz-sıradan problem” veya “saded harici” olduğu, dolayısıyla gözardı edilebileceği anlamına geliyor. Besbelli, bizim ilgileneceğimiz anlam problemleri türleri önemsiz veya saded harici görülenler değil. Daha ciddi kullanıldığında, anlambilim (semant�k) terimi, “anlamların incelenmesini” 1 tanımlar. Ve “anlam”a çok sayıda yaklaşu;n bulunduğundan, bunların hepsi bizim ilgi alanımıza girmiyor. Bazı bilginler kelimelerin tarihi gelişiminin (etimoloji) peşindedir; dilbilim bilginleri kelimelerin sosyal ve coğrafi bir bölgedeki dağılma ve yayılmasını araştırarak bölgesel farklılıklara dikkat çekerler. ANLAMBILIM VE GÖSTERGEBILIM Yıllar önce, Charles Morris, göstergebilim (semiotics)2 denilen, sembolik davranışın genel incelemesi olacak yeni bir disiplin ortaya attı. Konuyu üç bölüme ayırdı. Bunlardan birisine anlambilim (semantics) ismini verdi, yani kelimelerle (ve diğer sembollerle) bu kelimele- • 1 2 . BlR TUTUMA GlRlŞ rin temsil ettikleri arasındaki ilişkinin incelenmesi. Mesela, kitap kelimesi şu anda baktığınız şeyi temsil eder. lşaretbi.li.mi.n ikinci kısmı syntactics’di, yani. kelimelerin diğer kelimelerle, sembollerin diğer sem� hollerle arasındaki i lişkinin incelenmesi. Bu açıdan, syntactics imla, sözdizimi, mantık -kısaca bir ifadenin tüm kurallarını-‘- içine alır. “Bu bir kitaptır”ı bir ifade türü, “Bu bir kitap mı?”yı bir başka ifade türü ve “Kitaptır bu bir”i bozuk bir kelimeler grubu yapan bu kurallardır. Morris, konunun üçüncü kısmına pragmatics dedi, kelimeler (ve diğer sembollerle) insan davranışı arasındaki ilişkinin ve kelimeler ile diğer sembollerin hareketlerimizi etkileme şekillerinin incelenmesi. Bugün, anlambilim, yaygın biçimde, aşağı yukarı Morris’in tanımladığı anlamda kullanılıyor; yani sembollerin ve onların temsil ettiklerinin araştırılması anlamında. Fakat bu kitap bütünüyle bunun hakkında değil. llgimiz bizi daha genel bir anlambilime, yalnızca kelimelere ve şeylere değil, aynı zamanda sembollerin belli şekilde kullanılmasından doğan insan davranışına da bakan bir anlambilime götürüyor. Morris’in göstergebilim tanımı açısından, sembollerin anlam (semantik) yönünün yanısıra uygulama (pragmatik) yönüne de aynı derecede ilgi duyuyoruz. Gerçekten, kelimenin nasıl kullanıldığını ve davranışımız üzerinde hangi etkiyi yapar göründüğünü gözlemlemeden çoğu kelimelerin anlamların� söyleyemeyeceğimizi ileri sürebiliriz. Bu ise ilgimizi, genellikle di llerin sözdizim (syntactic) boyutunu ve kendi başına bir sistem olarak dili incelemekten hoşlanan dilbilimcilerin alanından hayli farklılaştırıyor. Ve yakın zamanlara kadar, çoğu dilbilimciler, böyle bir inceleme onları sistemin dışına ve “gerçeklik” e götüreceği için anlambilime dar açıdan dahi yaklaşmaya isteksizdi. Bu ilgiyi en fazla duyan dilbilimcilerin çoğu sosyo-dilbilimciler, etno-dilbilimciler veya psiko-dilbilimciler gibi melez disiplindekiler olmuştur. Genel anlambilim terimini icad eden Alfred Korzybski _(1877-1950) “sırf keliıneler” kadar, felsefe ve psikolojiyle de ilgilenmişti. Bilim ve mühendislik eğitimi alan Korzybski bilim dilinin kesinliğinden ve tarafsız, görgü1’ eir gerçeklik kurulmasında sembollere duyulan ihtiyaçtan etkilenmişti. Daha sonra ise, I. Dünya Savaşından hemen sonra Milletler Cemiyeti’nde çevirmen olarak çalışırken karşılaştığı siyaset ve diplomasi dili ümitlerini yıktı. Korzybski, dilin sadece düşünüşü değil, tüm insan davranışlarını etkilediğineJnanıyordu. Ona göre, bu etki sinir sistemlerimi::in parça- ‘ 13. KEUMELERlN B(JYÜLÜ DÜNYASI sıydı. Bu açıdan, eğer dil alışkanlıklarımız olgunlaşmamış veya bozuksa, davranışı mız da olgunlaşmamış ve bozuk olacaktır. Gerçekten de, Korzybski’nin bakış açısından insan davranışlarının çoğu “tutarsız”dı. İnsan sinir sistemlerinin dili yönünden yeniden eğitilmesiyle evrensel bir terapi geliştirmeye çalışan Korzybski’nin önemli eserinin başlığı, Science and Sanity (Bilim ve Akıllılık), onun hedefini açıkça ortaya koyar.3 (Maalesef, kitabın geriye kalan kısımları o kadar açık değil.) John Dewey ve o dönemin diğer yazarları gibi, Korzybski de yüksek idealler besledi ve modern çağ için yetersiz gördüğü belli düşünme tarzlarını kökten değiştirecek muğlak bir program teklif etti. Belki de bir gün davranışçı anlambilim bir başka sahaya; belki psiko-dilbilime, belki göstergebilime, belki sözsüz dilleri• -müzik, film, sanat veya ne olursa- kelimelere ilişkin geleneksel ilgiyle tamamen birleştirecek henüz gelişmemiş bir disipline kayacak. Öyle ya da böyle, anlambilim, neden bu şekilde, yani hikmetli veya aptalca, aklıbaşında ya da “çılgınca” davrandığımızı açıklamaya gayret eden davranış bilimleri arasındaki yerini alıyor. SEMBOL YÜKLÜ KÜLTÜRÜMÜZ Milyonlarca Amerikalı güne yaklaşık olarak şöyle başlar : Önce muhtemelen müzik, sonra ise haber veren bir radyo alarmlı saat onları uyandırır. Modaya ve hava raporunun tavsiyesine uygun giyinirler; hapishanelerdeki ayaklanmaların, kendilerinden çok uzaklardaki savaşların, ülkenin dört bir yanındaki spor müsabakası sonuçlarının haberini dinler ler. Ü nlü bir adam ölmüş, milyonlar üzüntüye boğulmuştur, kısaca söylenirse. Bir vitamin hapı yutar, ondan sonradır ki kahvaltıya atlar, çabucak dişlerini fırçalar, ve işyerine gitmek üzere alelacele çıkarlar. Eğer arabalarıyla gidiyorlarsa, bir yandan kanuni sınırın altında kalmak için hızölçerlerini gözlerler, diğer taraftan ise gidecekleri yere zamanında ulaşmaları için ne kadar zamanlan kaldığını takip ederler. İşte gün böyle başlar. Bir güne bu tarzda başlanması (ve devam edilmesi) için bu milyonların çok gelişmiş ve karmaşık bir semboller dizisini kabul etmiş olması gerekir, çünkü yukardaki tasvirde sembolle dolu olmayan çok az şey var. Birisini uyandıran saat: Günlerin mevsimden mevsime hayli değiştiği sonucuyla güneşin doğuşunun veya bir horozun aynı işi yaptığı devrin üstünden çok fazla asır geçmeden çıkan devrimci bir değişiklik. • 1 4 . BİR TUTUMA GlRlS Saatin bulunmasıyla birlikte, soyut zaman anlayışı keyfi bi çimde kullanışlı birimlere bölündü. Giysi tercihi -resmi ya da gündelik, erkekler için palto ve kravat, kadınlar için topuklu ayakkabı , paltoda kaç tane düğme bulunacağı ve topukların ne kadar yüksek olacağı- keyfidir ve vücudu rahat tutma pratik amacıyla oldukça ilişkisizdir. Bu demek değildir ki, bu milyonlara, “Geçen senenin tarzında görünmektense ölü .. rüm daha iyi!” diyen gençlere giysi tarzı hiçbir şey ifade etmiyor. Milyonları, hiç- tanımadıkları insanlara, hiç bilemeyecekleri olaylara , hiç bulunmadıkları yerlere kızdıran veya üzen lıaberleı: Ancak yine de, bu milyonlar için haberlerdeki isimler komşularının isimlerinden fazla anlam ifade ediyor. Vitamin hapı diğer binlerce hap gibi görünür, fakat şişenin üzerindeki etiket etkileyicidir: “RDA oranı: Thiamine mononitrate -yüzde 5 ,000, Riboflavin- yüzde 4,410. Pyridoxine Hyrochloride yüzde 3,750 . . . ” Mecburen dişlerini fırçalarlar, çünkü fırçalamanın (çoğu bunun nasıl olduğunu gerçekte bilmese de) diş çürümelerini önlediğine inanırlar. Cüzdanları ve keseleri diğer sembollerle doludur: Kredi kartlarıyla, Marshall McLuhan’ın “fakirlerin kredi kartı” dediği paralar,. ehliyetler, ve sembol-yüklü kültürümüzde onların kim olduğunu ispatlamaya pek yaramayan kimlik kartları. Arabalarını yolun sağından sürerler, çünkü böyle yapmak için anlaşmışlardır. Arabalarını, trafik işaretlerinde görünen hız sınırında sürmeyi kabul ederler ve hız göstergesindeki ibre o rakamı gösteriyorsa, hızlarının doğru olduğunu varsayarlar. Milyonlarcası gidecekleri yere alelacele koşarlar, çünkü saat dokuzda işe başlamayı kabul etmişlerdir; çok erken gitmek meslektaşlarına (belki de kendilerine) hoş olmayan birşey mesajı verir, çok geç kalmak da patronlarına. Milyonlara duyduğumuz saygıdan ötürü, hikayemizi mesai başlamadan bitireceğiz. lnsan medeniyetinin tarihi, hayatın sembolik boyutunun artan öneminin tarihidir. Sanayileşmenin ilerlemesi, bu boyuta ilave sembol sistemleri getirdi. Tam anlamıyla anlamasak da, birçok dili öğrenmek zorundayız; insanlar yalnızca kelimelerle yaşamaz. Susanne Langer şöyle demekte: “Sembol-üretme fonksiyonu insanın başta gelen faaliyetlerinden birisidir; tıpkı yemek, bakmak ve yürümek gibi. ,, 4 Buna , sembollerimizin başta gelen diğer faaliyetlere hükmettiğini ekleyebiliriz: Neyi, ne zaman ve ne kadar yediğimiz; neyi görüp neyi görmediğimiz; ve nereye yürüdüğümüz gibi.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir