John Updike – S.

Çok Sevgili Charles, Kalemim duraksadığı halde aramızdaki mesafe artıyor. Motor vızılbları sözcüklerin arasında, kilometreleri yiyor, kanatların altındaki büyük kahverengi ve yeşil kareli dönümlerce yassı çiftlikler santim santim geçiyorlar. Gözlerimi kapatıyorum ve beyaz evimizi görüyorum, iki kapılı verandası, carnlarla kaplı uzun limonluğu, denize göz kırpışı ve koydaki kayalıklar -o gri kayalarda sen, Peari ve ben bilmem kaç kez: piknik yaphk; güneşin ısıttığı damarlanndan şubatta bile sıcaklık verirler- ve dalgalanan çayırın kucağında, arhk bahar geldiğine göre, çiçek soğanları mutlu ve yapraklada dürtülrnüştür. Yarın çimenieri kesrnek için gelecek çocuklara çim kesme makinalarını bir çentik yukarda ayarlamalarını muhakkak bir notla bildir, zira geçen salı güllerin çevresindeki çıkınhnın derisini yüzdüler. Onlarla bu konuyu kaç kez konuştum, ama sonuca bak! Tabii, her sene gelenler aynı çocuklar olmuyor. En az bir ay rahat kahvalh edebilmen için senin elmalı tahılından ve döğülmerniş kepekten ikişer kutu fazla aldım. Bayan Kimball’a haftada bir kereden fazla gelmesini istediğini söyleyebilirsin. Bildiğin gibi Perşembeleri gelir. Ben de o gelmeden ortalığı biraz toplamaya çalışırım, özellikle mutfak ve yatak odarnızı. Öğlende gelir. Yatağı yapmak istemezsen en azından çarşaflan çek ve yorganı şişir. Geldiği günler yapılacak en merhametiice iş, beden kokularırnızın çıkması için pencereleri açıp yorgan ve çarşafları çıkarıp yatağı havatandırmak olur ama belki böylesine anlamadığı inceliklerle zaman kaybediyordum. Bir de, ön kapının anahtarının çöp tenekesinin kapağının altında saklı olduğunu biliyor ve eve dönerken yerine geri koyuyor, ama sabahları işe gitmeden önce sakm hırsız alarmmı açık bırakma -ben bir kez açık bırakmışbın belki hatırlarsın, hani Irving yoga derslerinin saatlerini perşembe sabahına değiştirmişti çünkü ç�rçevecide yanında çalışan çocuk büyükannesinin cenazesine mi gidecekti neydi ve polisler gerektiği gibi gelmişlerdi (sonradan duydum ki pek de dakik değillerrniş) ve 7 zaten ağır kapaklı eğri gözleri onu yeterince güvenilmez kılan zavallı bayan K. açıklamaya çalışırken zor anlar yaşamış, bundan sonra ona anahtan emanet ettiğim halde alarm sisteminin şifresini emanet edemedim- bu çok mahrem gibi geldi. Bize inanılınayacak gibi görünse de, onun da bir cinsel yaşarnı var, ve kimbilir ne tür adamlar böyle bir bilgiyi ondan rahatlıkla alırlar? Oysa soğukkanlılıkla anahtarı bir nalbur dükkanına götürüp o kötü sesli küçük makinada eşini yaptırmak gerçekten bilinçli bir ihaneti gerektirir.


Pazartesileri de gelebilir mi diye sorabilirsin. Erkeklerin anlamadığı birşey varsa o da toz ve kirin öylece durmadığı ve bir eşyanın içine işleyerek girdiği. Defterlerini bulduğum ortak hesaplanmızdaki paranın yansını çektim-vadesizde %5 1Jı, vadeli hesaplarda %61 lı ve Bostan’daki ana hesapda %7 1j 4 (sanıyorum). Aslında yarıdan birazerk fazla aldım çünkü altı ay vade bağını bozmadım ve bütün Keogh hisseleri sende kaldı ve senin her zaman gayet kurnaz ve gizemsel davranıp sakladığın hastalık-emeklilik parası, bir de Ducky Bradford’un yıllar önce sana aldırdığı gelir vergisi indirimli emlak ortaklığı, ki sen Vergi Bürosunu uyandırıp başına iş açınamalan için ikimizin adına almadığını söylemiştİn -sanırım her zaman içeriediğim ama kendime bile söyleyemediğim şey nasıl birlikte kazandığımız paranın “senin” olduğunu söylemendi, ben sadece bizim sevgili evimize bakıp senin hastalarına ve diğer doktorlara karşı itibannı arttırmıyordum bir de bizim kızımızı senden hiç yardım görmeden büyütüyordum, çünkü zavallı saflığımla yıllarca hiç anlamadığın nedenlerden dolayı sen hep ofisindeydin, tabii sen kahramanca (hep bunu söylediler) ağır ağır tıp fakültesinde ilerlerken; yüksek öğrenim şansını kaybedip iki senelik üniversite eğitimini bırakan ben oldum -mutlaka unutmuşsundur Descartes’tan Sartre’a Fransız felsefesi okuyordum- bir zamanlar bildiğim ve unuttuklarım beni şaşırtıyor: bütün o varlık ve hiçliklcr, co,gito ergo sum, şimdi tck hatırladığım içerik varoluşu önceler yoksa tam tersi miydi? Her neyse, o zaman çok seviyordwn ve kendimi Simone de Beauvoir veya Simone Weil olarak düşlüyordum ama bunun yerine Somerville’deki ürkütücü manastır okulunda Fransızca ve dikiş derslerinde yedek hocalık yaptım. Şehvet düşkünü davranışları olan yapışkan suratlı rahibeler ve rahipler vardı. O günlerde onların böyle şeyler yapacağına kimse inanmazdı. Porter meydanında onlan bütün gün ayakta bekledikten sonra; küçük tarbalann içinde ot sattıklarını gördüm. Ve hiç şüphesiz yine unutmuşsundur ki se8 nin okul ücretinin bir kısmı babamın benim için açtırdığı hesaptan öden di. Hisse senetlerine gelince: sadece yarısını satmaya yeltendim ama sonra hangilerini satınarn gerektiğine karar veremedim ve herkesin hemfikir olduğu gibi piyasa şimdiki gibi devamlı yükselmeyeceğine göre Shearson Lehman’daki komisyoncuya hepsini elden çıkarmasını söyledim. O da, ikimizin imzasını gerektiren formlar yollamış. Her zaman kullandığın siyah kalın uçlarını bulmak için çalışma masanın altını üstüne getirdim- reçetelerde, çeklerde ve hatta o aralar yattığın beyinsiz hemşireye yazdığın aşk mektubunda kullandığın zorba C karalaması, ona aldığın Noel hediyesini (Wedgwood çobankızı porseleni-kuşkusuz ufacık nonoşuna yaptığın özel bir erotik şakaydı) golf klübündeki dolabında bulmuştum- o imzayı öyle iyi tanıyordum ki, ta içime damgalanmıştı; aşağıya baktığımda böğrüme yakılmış bir Charles için char görürsem hiç şaşmam. Bütün o koyu umursamaz okunamayacak erkek otoriten ile bir saniye için sen olmak şahane bir duyguydu. Miktarı bölmeyi düşünüyordum ama Shearson Lehman, konuştuğum genç adamı uyarınama rağmen, bir büyük çek yollamış -Midge’in dediğine göre, artık bebek suratlı komisyoncuları Tufts ve Northeastern Üniversitelerinden ahyorlarmış; Harvard ve Brandeis’li akıllı oğlanlar büyük paranın olduğu Hong Kong’a veya doğrudan Wall Street’e gidiyorlarmış- neyse işte, bir tek çek geldi ve bende piyasa düşeceğine göre, ki düşecektir (astrolojik verilere dayanarak, geçen gün, Irving bile aynı şeyi söyledi) sonuçta ikimiz için karlı bir iş yaptığımdan kendime komisyon hediye etmem gerekirdi. Ben de ettim. Neyse sevgilim, ev ve eşyası, artı Cape’de ki ev ve inşaatlar o yöne kayarsa diye yatınm için aldığımız New Hampshire’daki arsa sana kalıyor.

Mücevherlerimi almaının dışında- buna hiç karşı çıkamazsın çünkü bazıları büyük büyükannem Perkins’den kalma, diğerlerini de sen bana verdin, beşinci yıldönümümüzde aytaşı broş, onuncu yılımızda elmas kolye, onbeşinci yıl da oldukça çirkin ama biliyorum ki pahalı olan diktörtgen zümrüt küpeler (koyu saçlanmla ve cildimle, firuze parçaları takmış bir Navajo kızılderilisine benzediğimi düşünürdüm) -büyük bir kasa kiraladım ve içine kapağı yana kaymış gümüş çaydanlığı, P amblemli ve halat motifli kenar kabartmaları olan uzun tepsiyi, yemek takımını, Peabodys’den alınan yılan oymalı şamdanları, babamın deri işini öğrenmek için gittiği ama öğrenmediği Londra’da çok para harcaması ile ailede skandal olmasına neden olan para kolleksiyonunu ve 9 Milton’un eski baskılarını ve ayrıca şimdi hatırlamadığım birkaç eski aile eşyasını koydum. Ekmek kutusundan çok daha büyük bir kasa ile bankadaki kızla birlikte yeraltında bir çift cılız mezarcı gibi homurdanarak ve zorlayarak yerine iterken güçlük çektik. Anahtarların ikisi de yanımda, boşuna arama. (Burası biraz ısiandı çünkü hostes ikinci içkileri getirdi. Ufak tefek ve kıkır kıkır tam senin tipin, sanırım Filipinli. Prefabrik daiquiri kokteyli, genelde içtiklerim kadar tamamen şekerli değil. Bana öyle geliyor ki daiquiri, her zaman “kendini koyuverme” içkim oldu-bir tatilde, Saint Martin’e uçuşumuzu hatıriadın mı?) Emektar Charles’ım -seni ne çok sevdim ve hala seviyorum! Geceleri yatakta, bütün gün koşuşturan bir canavannki gibi, heyecanlandıracak kadar sert yanağın, daha sonra gidip dünyayı iyileştirmen için sabahları seni öpüp uğurladığımda heyecanlandıracak kadar yumuşak olurdu. Traş losyonu, kolalı yaka ve sabunlu- antiseptik-pembe ellerinle harika saygıdeğer kokardın. Tenis oynadıktan veya seviştikten sonra sadece sana özgü bir biçimde terlerdin. Bazen (itiraf edebilir miyim?), yıllar geçip aramızdaki mesafe çoğaldığında bile seni çok özlerdim; önümde öyle suskunca uzayan evdeki yalnız ikindiler, saat dörtte deniz parlak metalik mavi olmasına rağmen kayalar erkenden gölgelenirdi, içimdeki boşluğu ve endişeyi iyileştirmek için dolapta asılı pijamalarına giderdim ve onları koklardım- uçuk ve bayat terini bulmak için yüzümü yumuşak pazene gömerdim. Boynunun sürttüğü yerlerin etrafı en keskini olurdu: bunu çok dokunaklı bulurdum. Her nedense, biz Amerikalı kızlar, evde erkek kokusu duymak için büyütülmüşüz. Hatta idrar kokunu ve sözü edilmez başka şeyleri sabahın bir saatinde banyonun ortasında bulmak rahatlatıcı olurdu; kendi bedenine benzer bir bedene, çaresiz bir bedene, dolayısıyla başka bir varlığa giriş. Sosyo-ekonomik açıdan da, maddi avantajlarımız hakkında, Midge, Ann Tumer ve Liz Bellingham’ın yaptığı gibi, ben hiçbir zaman alaya olmadım. Rahatımız beni utandırmadı.

Seni yüce ağırbaşlı bir adam yapmak için birlikte ne çok çalıştığımızı biliyorum, kulaklarının üzerinden dışa dönen tam kıvamında gümüşleşmiş saçlarınla, başarırmza gölge düşüren iğrenç hastalarının şikayetleri ve maraziarını üzerimize çeviren simya senin için ne kadar önemli idi hep biliyorum. Bazıları gibi (Liz bu konuda susmalı, babası bar çeklerini imzalamaktan başka parmağını bile kaldırmamıştır) çift Mercedes’lerimizde, veya sırtın ve fazla kilolarım için limonluğa lO yerleştirdiğimiz ısı ayarlı yüzme havuzunda komik ya da adi hiçbir şey göremiyordum. Bana öyle geliyordu ki bu, idareli bir sağ/ı. idi: en az diğerleri kadar çekici. Truro evi, hem çarnların altındaki o hiç ahşamadığım küflü ıslak fare kokusu (North Shore’daki, sade ve kalın meşe ağaçları, baldıranlar ve granit dolu eve hiç benzemiyordu), hem de kışın sineapiarı kavalamaca ya da daha önce kalanların mutfakta yaptıkları kızarmış istiridye ve soğan kokuları yüzünden, belki beklediğimiz değeri bulamadı. Ve tabii Pearl ve arkadaşları aklımda kalan eski mutlu çağrışımları yıkblar (tepeciklerin içindeki göletlerde çıplak yüzüldüğü zamanlar, yol dediğimiz yerler o zamanlar sadece toprak izleriydi) artık rock, bira, sigara ve geri kalan korkunç şeyleri yapacak yaşa gelmişlerdi. Son yıllarda otobüs durağı işietiyar gibiydim; Wellfleet’e bir ton daha sosis ve sivilceli suratların en beğendiği garip isimli cipslerden almak için yolu bilmem kaç kez gidip geliyordum. Amerikalılar niye sahip oldukları şeyler için daima suçluluk duymalan gerektiğine inanırlar? Ben sahip olduğum her şeyi severdim. Onları elde etmek için çabalıyoruz, havada bulunan bütün dalgalar da bize çabalamamızı söyler –düşlerimiz onlarla dolu ama Adem ile Havva gibi elmayı yutmaktan suçluluk duymamıı beklenir. Ben suçluluk duyduğumu sanmıyorum. Otuzlanmda kendim olmaktan, ikimizin bir parçası olmaktan, utanmazca mutluydum. Yaptığımız yenilikleri seviyordum: birleşik hizmetçi odaları, verandanın altına oyulmuş garaj, mutfağın mermer tezgahı ve beyaz-benekli limonluk camının gerisinde yankılanan ve sıçrayan yüzme havuzu. Güllerin üstünde yer eden bitlerle ve aşağı kattaki tahtakurulan ile, kulaklık takan tembel ayyaş sırtarık bahçıvan oğlanların, her yaz, çimleri yolup tohumlan bıraktıkları için bahçeyi zehirlerneleri ile savaşmaktan gaddarca zevk alıyordum. Hatta, herkesin korkunç bulduğu o kenar mahalle kokteyl partilerini de severdim: arabaya birlikte binip kapıdan geçince ayrılan, sonunda tekrar buluşup kapıdan çıkan; Charles Addams karikatürleri gibi ağacın etrafındaki iki kayak izine benziyorduk. Fırtınalı ev kadınlığırnın sessiz ve varlığı hissedilmez merkezi, kendini beğenmiş bilgece baş sallayan, yüksek katlı acılar sarayında doktorluk satan, benim ebedi flörtüm, seni seviyordum.

Yeterince felaketle uğraşttğın zamanlar takındığın o züppece komik sert hissizlik, veya dolgun kazancına kesinti getireceğine inandığın sağlık planianna duyduğun kudurmuş tepkisel politik tavır, veya su üstüne çıkan hemşire düzmen -kaç kez yıkamana rağmen ellerinde onların kokulall nnı duyardım ve benimle hiç olmadığın kadar sert olurdun-bir yanda benden pek fazla yaşlı olmayan şımarık haylaz bir Boston dnsiydin öbür yanda beni bu kayalıklı yeşil manzaralı deniz kenanna, sessiz ikindilere ve eşyanın ortasına (babamın isteyerek, annemin ise istemeden verdiği ve Dedham’daki evi satıp o çirkin Aorida aparbnanını alınca geri almaya çalıştığı eşyayı kast ehniyorum) getiren yaratıcımdın. Charles hayatım, senin hatan değildi. (Uzun ara. Tepsi ile yemeğimi getirdiler- tavuğa benzer katlanmış komik birşey . Çatal, bıçak ve peçete de katlanmış. Yanımda uyuyan adamı dirseklerimle rahatsız ebnemek için zor açıyorum. Yazmamdan, kaşınıp durmarndan ve arada sırada durup gözyaşlamm silmemden daha şimdiden nefret ediyor. İsteri nedenimin sırnnı ona açarım diye ödü patlıyor ve bu yüzden uyur numarası yapıyor. Tipik erkek korunma manevrası. Yarım şişe vin rose californien içtikten sonra uyku bastırdı. Kız kahve fincanımı doldurur doldurmaz uçak, beyaz burunlu sıradağların üzerinde bir aşağı bir yukarı zıpladı. Aslında kız sayılmaz -benim yaşımda bir kadın, bize dalaşan dağların tepesinde, gökyüzünde zıplamak için her ikimiz de fazla yaşlıyız. Sonra uyukladım. Senin Filipinli nereye gitti bilmiyorum- birinci mevkide çok meşgul görünüyordu ama sonra pilot kabininde kayboldu. Bu otomatik pilotlar sayesinde her türlü iş oluyormuş – hiç kimse, gerçekte uçağı kullanmıyor.

Aynı evren gibi.) Belki de senin hatandı. Bunca birikmiş değerli eşyanın ortasında beni çok fazla yalnız bıraktın, hayatımın kuruntu, maya, olduğunu hissebnem için zaman verdin. Sadece egzersiz ve vakit doldurmak için katıldığım Midge’in yoga grubu, bana yeni sözcükler kazandırdı. Sonsuz değişmez pııruşa’da küçük hareketsiz bir benek olan ruhum, bütün o parlaklığın, bütün o akıalığın olduğu prakriı ile sabırsız olmaya çağnlmıştı. Dördüncü kafeinsiz kahve fincanırnın kenarlarına bakıp battığımı hissederdim, küvetin suyuna takılmış bir böcek gibi döne döne boğulurdum. Pearl’ın Ingiltere’ye gitmesi bunun bir parçasıydı. Senin duygusal terkedişin ve cinsel yaşamımızın solması da bir başka parçasıydı. Ama bütün bu doğal görünüm altında ve çok ötesinde mutsuzluğumu bile asılsız kılan birşey vardı. Hiçliği temsil eden minyatür ağaçlar ve bahçeler arasında kağıt bir evde oturan, pirinç-pudra sürülmüş yüzlü ve iki parmaklı çorap giyen, dünyanın öbür ucunda yaşayan, bir narin Japona benziyordum. Ve sevgi bu kağıt dünyayı yıktı. 12 Bu kadarını bilmen gerekir. Seni bir başkasının aşkı için terk ettim. Senin soylu gaddar soğukluğun ve körlüğün kendi başına yeterli değildi. Fazla kayıtsız, fazla Püriten ve tek başına isyan ederneyecek kadar bu toplurnun varlığı id im.

Bir başkasına gereksinim vardı. Onun kim olduğunu ve nerede birlikte olduğumuzu araştırmamanı salık veririm. Küçücük ve önemsiz bir süsü olduğum o vakur ve kullanışlı yaşanhn, dedektifler, avukatlar ve arama tezkereleri gibi adice çirkin taşkınlıkları elbette kabul edemez. Sonunda, senin için bir hiçlik olmama izin ver. Adımı değiştireceğim. Varlığımı da değiştireceğirn. Artık senin “bildiğin” ve “sahip olduğun” kadın yok. Onu yok ediyorum. Kişisel ‘başanlar” ve maddi varlıklarla çöp yığınına çevirdiğimiz Avrupah/Hıristiyan/Batılı korunma manevrasını geride bırakıp, ulu ve güzel boşluğa kayıyorum. Ego düşman. Sevgi ise hedef. Belki biraz acernilikle ve yeniliğin duyarlılığıyla ama hiç acı ve pişmanlık duymadan seni bir deri atar gibi atıyorum. Yaşantının çoktan ölmüş bir kısmı için nasıl pişmanlık duyarırn (duyarız)? Gerçekte, tüm bağldığımız zaten ölü olanlara değil midir? Evi veya herhangi bir ortak mülkümüzü satmaya karar verirsen, yasal hakkım olan yarısını tabii ·ki bekliyorum. Zaman içinde tekrar evlenmeyi düşünürsen (ve sanırım düşünürsün, aşırı evlilik meraklısı olduğundan değil, sadece bir an gelecek ki temel umursamazlığın kudurmuş kadın sürüsüne yenilecek; kadınlara karşı en iyi siper bir kadındır ve özellikle şımarık ve meşgul orta yaşlı erkekler için de en kullanışiısı evinin kadınıdır) özgürlüğüne karşı uygun bir hesaplaşma isterim. Herhangi bir akıllı mahkemede, seni terk ederek gururuna ve rahatına yaptığım hakaret, senin antiseptik ürperti ile çektirdiğin yirmiiki yıllık zihinsel ve duygusal zalimliğin yanında hafif kalır.

Yirmiikiden de fazla! Çünkü köleliğimin tarihi, o soylanca şeffaf, coşkun ve fazlası ile resmedilmiş King kilisesindeki ağustos düğünü değildi de, sevgili küçük Myron Stern’a olan “uygunsuz” bağlılığımdan beni “kurtardığınız” zamandı aslında. Ama yeter, benim ilk ve tek kocam. Kin yok. Aramızdaki terazi dürüstçe dengede. Uçağımız güneşle birlikte batıya ileriediği ve yavaş çekimli bir günbatışı verdiği halde karanlık nihayet çöktü ve bilinmeyen küçük şehirler aşağıda parlıyor. İniyoruz. İnsan pilot kontrolü ele aldı ve minik güzel Filipinli tekrar ortalıkta ve mutluluğumuz için alaya bir ilgi ile emniyet kemerlerini gözden geçiriyor. Şişko adam uyuyor görünmeyi bıraktı ve hacimini üstüme yı13 ğarak penceremden dışarı bakmaya çalışıyor. Ölmeye korkuyor. İğrenç sesi ile tepsiyi yukarı kaldırmaını söyleyecek delice cesareti buldu. Umarım bu cümleyi okur. Elim titremiyor, bunun nedeni hava ile metalin yakışıksız karışımından uçağın sallanması. Hayır – aniden sensiz yaşamak beni dehşete düşürdü (kesinti: indik ve taksilere dağıldık) düzenli yemek saatimiz geldiği halde seninle olamamak: koyda dolaşan yalnız kayığın ışığının vurduğu pencerelerimiz dışardaki porsukağaçlan ile kararır, otomatik garaj kapısı senin Mercedes’ini almak için açılır ve merdivenler senin hırslı ayakseslerinle dolar ve sen gelirsin, sağlam, yetenekli, emin ve yemek öncesi martinisini bekler halde. Fakat şimdi anlıyorum ki bunlar (karanlık sana geldi: evi boş bulup korkunç düşüncesizce yazılmış notumu okudu n) başka bir zaman diliminde, saatler önce oldu. Çok Sevgili Pearl, Sevgiler, s.

22 Nisan Belki şimdiye kadar babandan duymuşsundur. O, her zaman transatiantik telefondan, iplik gibi peşpeşe gelen sayılar ve çahrdı dolu yabancı aksanlardan benim kadar korkmamışhr. Eskiden yazım için karalama derdin. Sen iki yaşında iken ve hala Brighton’daki evimizde otururken, kucağıma tırmanıp masamın üzerindeki birlikte mum boya ile yapbğımız resimleri arardın ama yerine benim eğri bir çizgi üstünde tek renk ile yazılmış karalamalanını görünce hayal kırıklığına uğrardın. Neyse hayatım, şimdi bu karalamaları Los Angeles’daki bir matelden yazıyorum ve babanı terk ettim. Onun veya benim birdenbire yaptığımız birşey için değil -daha çok ikimizin de senelerdir yaptıklarımızın (daha doğrusu yapmadıklarımızın) birikimi- arhk umursamaz olmuştuk. Hahrlar mısın, akşam sofrada, ona günümü nasıl dürüstçe anlahrdım? Kuyruk sallayan küçük köpek-ev kadını, mırıldanarak ve ağzı sulanarak, ısınlmış kemiklerini acıklı acıklı sunar: Boston’a alışveriş için yapılan yolculuklar, Wenham’daki fidanhkta yapılan yürüyüş, tenis oyunları, yoga dersleri, daha dün tenis oynadığı kadınlarla klüpte öğle yemekleri, büyük adam-doktoruna “Bak sevgilim, senin şık mülkünü güzelleştirmek için ne çok çalışıyorum” der gibi, ya da “Bonwit’de alacak bir tek 14 şey bile bulamadım, bak param ne iyi idare ediyorum” ya da “Her saatin faturası: hayal kurmaya, tembelliğe veya bugün büyük boruyu açmak için gelen yakışıklı esmer yabancı erkeklerle yatmaya bir dakika bile vakit yoktu!” İşte ben de bir deney yaphm. Babana o gün yaphğım hiçbir şeyi anlatmadım. Ve o da, hiç somuıdı. Günlerce dilimi ısırdım ama o bir kez bile farkına varmadı. Bu iş bu kadar dedim. Algılarında hiç yerim olmadığına göre, en doğrusu �amamı ile yok olmamdı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir