Kristin Cast – Kehribar Dumani – Firar 1

Eskiler onları Furia, adalet gardiyanları olarak bilirdi. Onlar insanlığın sonunu getirmekle tehdit edip masumların ruhundan beslenen tutsakları zindancı olarak denetleyen üç kız kardeşti. Kardeşlerin her biri kadınlığın üç evresinden birini temsil eden bir yüze sahipti: Bâkire, Valide ve Kocakarı. Bu güçlü ve ruhani varlıklar köpüren hiddet, hastalık ve şiddeti Ölüler Diyarı nin en alt katında kilitli tutarlardı. Ölüler Diyarı Tartarosun kalbindeki kristal mağarayı kendi evleri olarak benimsemişlerdi. Alçıtaşıyla kaplı mağaraları, kırılgan avizelerin ışığında güneşin vurduğu yağmur gibi ışıldardı. Kız kardeşler birbirlerinden başka kimseleri olmadan, gözcülük ettikleri Tartaros mahkûmlarıyla birlikte yaşarken yüzyıllar geçti. Ta ki bir gün, aşk Ölümlüler Diyarından süzülüp Bâkire nin kalbinde çiçekler açtırana dek… “Yalnız iki çeşit ölümlü vardır.” Valide zengin elbise dolabını karıştırırken küçümsercesine konuşuyordu. “Hükümlüler ve kurtarılmışlar.” Çekip yatağa fırlattığı eşarp, bir yığın halinde Bâkire nin yanına düştü. Bâkire, eşarbın yumuşak, mor kadife kumaşına dokundu. “Peki, ya yanılıyorsan? Ya ölümlülerin sonsuz çeşitleri varsa ve göründüklerinden daha karmaşık yaratıklarsa?” Bâkire ye sert bir bakış atmak için dönen Validenin kısa kahverengi saçları omuzlarını süpürdü. “Nasıl öyle olabilirler? Onların doğmasıyla ölmesi arasında geçen süre ancak en basit bir kararı alman için geçen süre kadardır.” “Dünyada geçirecek bu kadar az zamanları olduğu için onları suçlayamayız.


Ben kendi yaşamımı deneyimlediğim gibi onların yaşamını da deneyimleyebilmeyi dilerdim. Çok kısa bir süre için bile olsa.” “Bu mümkün değil,” diye tersledi Valide. “Anlıyor musun? Biz onlar gibi değiliz. Biz, kısacık yaşam süreleri boyunca onları güvende tutanlarız.” Bâkire somurtarak, “Bütün canlılar er ya da geç ölür. Biz de onlara katılmalıyız,” diye homurdandı. “Biz farklıyız.” Valide kar rengi bir şal çekip geniş omuzlarına sardı. “Döngümüz sona erdiğinde biz daha yüce bir amaç için yükseleceğiz. Bizi kimse yargılayamaz ve sonsuzluğumuza karar veremez.” “Ama…” “Yeter, Bâkire.” Valide aynalı kapıları kapadı. “Ölümlüler hakkında saçmalıklar uydurarak zamanımızı harcama. Bütün dikkatimizi Tartarosa vermeliyiz.

” “Sen ve Kocakarı burası canlı bir yermiş gibi konuşuyorsunuz. Burası yalnızca Ölüler Diyarı nin diğer katları gibi odalardan ve koridorlardan oluşan bir yer.” Bâkire, elbise dolabındaki yansımasını görünce gevşek duruşunu düzeltti. “Sence ölümlüleri koruyan ve bu dünyanın kötülerini kilit altında tutan bizim güzelliğimiz mi?” Bâkire uzun kumral saçlarının ucunu kıvırarak omzunu silkti. “Sanmam.” “Bir an için, tutsak ettiğimiz gerçek kötüleri düşün.” “Nesini düşüneyim?” Valide iç geçirip Bâkire’nin yanına oturdu. “Bu yaratıklardan biri serbest kalsa ve yukarı çıksa kendimizi onların intikamından nasıl koruruz? O kadar değer verdiğin ölümlüleri nasıl koruruz? Yuvamıza saygı göstermeliyiz. Burası hem bizi hem de Ölümlüler Diyarını yıkımdan koruyan canlı bir yer.” Bâkire parmaklarını boynundan sarkan tılsımlı kristalin üzerinde gezdirdi. “Ama bu mümkün değil. Tartaros’tan hiçbir şey kaçamaz.” “Bir şey ancak olana kadar imkânsızdır.” Bâkire nin alnı kırıştı. “Anlayamıyorum.

” “Kardeşim, her şey mümkündür. Bu zindandaki kötülük Ölümlüler Diyarına sızarsa biz yok oluruz ve dünya cehenneme döner. Tartaros olmazsa insan ırkında gördüğün bütün iyilik çürüyüp gider.” “Ben hâlâ insanları sınıflandırmak için neden bu kadar aceleci davrandığınızı anlayamıyorum.”. Valide içini çekti. “Bazen öğrenemeyeceğinden korkuyorum.” Bâkire nin bacağını okşadı. “Sana bütün tarihimizi ve amacımızı bir günde öğretemem ama gerçekleri görmeni sağlayabilirim. Benimle gel.” Bâkire yataktan kalkıp Validenin peşinden aydınlık koridora çıktı. Yerler ve duvarlar cam gibi beyazdı, Bâkire dar koridor boyunca yürürken şekli bozulmuş yansımasını hayranlıkla izledi. Valide aniden durunca Bâkire arkadan ona çarptı. “Özür dilerim.” Kıkırdıyordu.

Ablasının yüzündeki sert bakış gülümsemesini soldurdu. “Tam’ şu kapının arkasında Nihai Karar veriliyor.” Valide’nin bakışlarını izledi. Tartarosun kötü hisler yayan giriş kapısından yere karanlık gölgeler vuruyordu. “Nihai Kararı izleyemeyeceğimi sanıyordum.” “Doğruluğunu bildiğim şeyi kendin görmelisin. Ölümlüler ya Elysium’da sonsuz özgürlük kazanmak ya da verilen hükümle bağışlanmak için yakarırlar. Sıradaki Nihai Karar’ı izle. Ölümlülerin ne kadar basit yaratıklar olduğunu kendi gözlerinle gör. Belki o zaman hikâye uydurmayı bırakırsın.” Valide hışımla kız kardeşinin yanından geçip koridorda gözden kayboldu. Bâkire kollarını kavuşturarak yeşil gözlerini çarpık çurpuk gölgelere çevirdi. “Daha fazlasına sahip olduklarını düşünmek yanlış değil. Üstelik bütün hikâyeler gerçeğe dayanmaz mı?” dedi çıplak ayakları kaygan zeminde kayarak ilerlerken. Büyük kapıya yaklaştıkça sanki dar koridor giderek kü-çülüyordu.

Akheron Nehrinden gelen çürük kokusu etrafa yayılırken Bâkire öğürmemek için burnunu kapattı. “Kharon, bize Son Karar için sıradaki ruhu getir,” diye gürledi bir ses Akheron un ağzındaki yüksek arkalıklı üç platin sandalyenin birinden. Oturdukları yerlerden kim oldukları görünmese de o sesin sahibini tanımıştı. “Aiakos,” diye fısıldadı adımlarını hızlandırırken. Kapıya ulaştı ve işlemeli desenlerinden içeriyi görebilmek için parmak ucunda yükseldi. Kharonun külüstür sandalı Akheronun sularında sarhoş gibi yalpalıyordu. Kharon sandalını kıyıya yanaştırırken tek yolcusu dengesini sağlamak için kollarını iki yana açmıştı. “Zamanın geldi.” Kharonun kemikli kolları sandalyeleri işaret ediyordu. “Git, kaderinle yüzleş ama ödememi yapmayı da unutma.” Uzun sakalı onu aşağı çekiyormuş gibiydi, omuzlarının arasında küçük bir kambur vardı. Ruh ayağa kalkıp ücretini Kharonun ayaklarının dibine attı. Para sandalın dibine düşerken tok bir ses çıkardı. “Al paranı, Kharon,” dedi karaya çıkmadan önce iyice eğilip ona selam verirken. “Galen Argyris, Ölümlüler Diyarındaki yaşamın sona erdi.

Ruhun şimdi Son Karar’ın karşısında. Senin için sadece iki seçenek var; Elysium ya da Yeraltı Dünyası. Sence ruhunun rengi nedir?” diye gürledi Aiakos. “Ben masumum.” Nehrin pis kokusunda eğilmeyecek kadar mağrur olduğundan jürinin karşısında dimdik duruyordu. “Ama Elysium’da da yerim yok. Ölümlüler Diyarında ruhumu oğlumunkiyle takas etmek için bir anlaşma yaptım.” “Ruhunun Elysiuma girme hakkından oğlununkinin bağışlanması için feragat mi ediyorsun?” İkinci bir ses bölmenin arkasından yankılanıyordu. “Feragat ediyorum, Rhadamanthys. Kâhin bana yaptığımız bu anlaşmanın geçerli olduğunu ve kabul edileceğini belirtti,” dedi Galen. “Kaderini değiştirmek istemediğin takdirde kabul edilecektir. Ölümlüler Diyarında yapılan anlaşma kolayca bozulabilir,” dedi Aiakos. Rhadamanthys öne eğildi. “Oğlun bir kır evi yakmış, dört ölümlünün can vermesine neden olmuş. Can almanın bedeli ağırdır.

Başkasının cezasını çekince daha da ağır hissedilir.” “O canlar bilerek alınmadı.” Galenin sesinde hüzün vardı. 0 “Oğlum ikinci bir şansı hak ediyor. Sözümden dönmeyeceğim. Seçtiğim kader bana ne getirirse kabul edeceğim.” Bakirenin baldırları ağrımaya başlamıştı, dengesini sağlamak için kapının kıvrımlı demirlerine tutundu. “Galen Argyris, Ölüler Diyarı senin yuvan olacak. Bu kapıların ardında sonsuza dek kapalı kalacaksın ve burası, içindeki bütün mutluluğu ve umudu emecek. Bunu anlıyor musun?” dedi üçüncü bir ses gürler gibi. Galen başıyla onayladı. “Evet, Minos.” Minos, “Kaderine karar verildi. Tartaros a gir ve gardiyanını bekle. Bu karardan ne kaçabilirsin ne de bunu değiştirebilirsin.

Bu karar nihai ve bağlayıcıdır,” diye devam etti. Kapı sarsılarak açılırken Bâkire de gölgelerin içine saklandı. Sarsıla sarsıla açılan kapıdan Galendin ayak sesleri kıza yaklaşıyordu. Kızın yanından geçerken omuzları düşmüştü, Bâkire kendini ona seslenmekten alıkoyamadı. “Galen!” Adam korkuyla dönünce Bâkire aydınlığa çıktı. “Neden böyle bir şey yaptın?” dedi kendini tutamayarak. Adamın şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. “Böylesi bir güzelliğin Elysiuma girecek kadar saf olmayabileceği aklımın ucundan geçmezdi.” Bâkire kızardı. “Gerçekten o kadar güzel miyim?” “Ölümlüler Diyarındaki bütün yaratıklardan daha güzelsin hem de.” “Ama ben senin dünyandan değilim. Bcıı Bakireyim, Valide ile Kocakarının kız kardeşiyim.” “Sen Furia mısın?” Adamın sesinde mahcubiyet vardı, saygiyla eğilip selam verdi. “Özürlerimi sunarım. Güzelliğiniz aklımı başımdan aldı.

Huzurunuzda bulunmak benim için onurdur.” Kız ona yaklaşıp elini sırtına koydu. “Lütfen, özür dileme. O onur bana ait.” Adamın parlak gri gözleri Tartaros un titreşen ışığını yansıtıyordu. “Onur duymanızı gerektirecek bir şey yok. Ben mahkumiyetimi bekliyorum.” “Gördüm ve sonucu biliyorum.” Ellerini önünde birleştirdi. “Keşke ablalarım da yargılanışını görebilseydi.” Gülümsedi ve başını salladı. “Furiaların üçü de şahitken bu kadar cesur davranabilir miydim bilmiyorum.” “Ben hiçbir şeyin senin fikrini değiştirebileceğini sanmıyorum. Bununla birlikte seni görmek savımı güçlendirdi ve onların düşüncesinin yanlış olduğunu kanıtladı.” “Hangi düşünce bu?” “Onlar Ölümlüler Diyarındakilerin seçebileceği yalnızca iki yol olduğunu düşünüyor.

Elysium a götüren iyilik yolu ve buradan başlayan lanetlenme. Onlar için başka yol yok.” Galen başını salladı. “Her zaman başka yollar vardır. Biz bu yol ayrımlarıyla her gün sınanıyoruz.” “Bunun doğru olduğunu içten içe biliyordum ama ablalarımı hiçbir zaman ikna edemedim. Oysa seçtiğin yol Elysiuma girmeni sağlayan iyilik yolu olmalı.” “Ölüler Diyarı kanunlarına göre Elysiuma girmemi engelleyen bir şey yapmadım ama gıpta edilecek bir hayatım da olmadı.” Galen in gülümsemesi soldu ve bakışlarını indirdi. “İyi bir baba değildim. Oğlum benim başarısızlıklarım yüzünden pek çok hata yaptı.” “Ne tür başarısızlıkları kastediyorsun?” “Tüccardım ve mallarımı satmak için çok seyahat ettim, oğlum için para kazanmak ve ona rahat bir hayat sunmak amacındaydım.” “Bu kaderi hak etmene neden olacak bir şey söylediğini duymadım,” dedi Bâkire. “Gerçekte bencildim.” Hüzünle dolan gözlerinin ışığı söndü.

“Karım Elysiuma geçtikten sonra oğlumdan ayrı kalmamalıydım. Acımı unutmak için kendimi kadınlara vermiştim. Oğlumun acısını hiç düşünmedim ve onun için ihtiyacı olan güçlü bir baba olamadım.” Kız onun elini tutup nazikçe sıktı. “Burada yaptığın seçimle kendini kanıtladın. Elysium’da özgür olabilecekken bu armağanı oğluna sakladın. Yaptığın hiçbir şey bu karardan daha önemli olamazdı.” “Ona onurlu biri olmayı öğretebilirdim. Yaşadığım sürece ona sağlayamadığım sonsuz mutluluğu oğlum hak ediyor.” “Galen Argyris.” Cüppeli bir karaltı koridorun başında belirmişti. “Zaman geldi. Beni takip et.” “Teşekkür ederim, Bâkire.” Sıcak dudaklarını kızın eline değdirdi.

“Ölüler Diyarında böyle bir mutluluk ve ışığın var olduğunu bilmezdim.” Bâkire, elini göğsüne koydu, Galen kaderine doğru yürürken içini hüzün kapladı. Haftalar geçtikçe, Galen’in acı çektiği düşüncesiyle Bâkire nin yüreği burkuluyordu. Öyle ki sık sık gizlice adamın cezasını çektiği kata kaçıyordu. Hem kendi kalp ağrısını azaltıyor hem de adama kaybettiği mutluluğu veriyordu. “Seni görmediğim günlerim azap içinde geçiyor,” dedi adam dikkatini önlerindeki kır evi görüntüsüne odaklamış-ken. Binanın çevresini duman sarmıştı ve alevler dış duvarları yalıyordu. “Senden ayrı kalamıyorum, bunu istemiyorum da,” dedi kız ona sokulup yatarken. Adam el yordamıyla kızın elini buldu ve hafifçe sıktı. “Birlikte geçireceğimiz zamanı burada harcamayalım. Benimle gel.” Kız kolunu çekiştirirken adam kıpırdamadı bile. “Gelemem,” dedi duygusuz bir ifadeyle. “Benden bıktın mı? Bana bak, Galen,” diye yalvardı kız. Adam kıza bakmak için kendini zorlayarak başını çevirdi.

“Ben… Anlamıyorum,” diye kekeledi kız.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir