M. Ertuğrul Düzdağ – Mehmet Akif Ersoy

“İstiklâl Marşı” ve “Safahat” şâiri, yazar, mütercim, İstanbul Dârülfünûnu Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Birinci Büyük Millet Meclisi Burdur Mebusu, Millî Mücâdele’nin mânevi lideri, Kahire Üniversitesi Türkçe Muallimi, yirmi yıllık baytar, büyük fikir, ahlâk ve dâvâ adamı Mehmed Âkif Ersoy… DOĞUMU 1873 yık sonunda, İstanbul’da Fâtih’te Sangüzel mahallesinde, âilesine ait evde doğdu. Doğumu, hicri 1290 senesi Şevval ayındadır. Bunun milâdî târihle karşılığı 1873 yılı 22 Kasım-20 Aralık günleri arasına rastlamaktadır.(i) Âkifin babası Tâhir Efendi, oğluna, “ebced” hesabıyla doğum yılını gösteren “Ragıyf adını vermişti. Ancak âile efrâdı ve muhit tarafından anlaşılamayan bu kelime, bir *6 (1) Mehmed Âkifin doğum yeri İstanbul olmakla beraber, nüfus kâğıdı, daha sonra bir ziyaret için gidildiğinde Bayramiç’te çıkarıldığı için, “Bayramiç” olarak kayıtlıdır. (Fergan, c. 1, s. 123/ Kuntay, s. 181/Fevziye Abdullah Tansel, “Mehmed Âkifin Doğum Yeri Bayramiç midir?”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, yıl 6, no 2. s. 40-42, Nisan 1977/M. Uğur Derman, “Mehmed Âkife Dâir İki Vesika”, Aynı dergi, yıl 6, no. 3, s. 50-53, Temmuz 1977. Damadı Ömer-Rıza Doğrul, Mehmed Âkifin doğduğu evi şöyle tarif ediyor: “Fâtih’te Ali Emîrî Efendi Sokağı’ndan Kıztaşı’na doğru inerek ve Sangüzel’e doğru ilerliyerek San Nasuh Sokağı’na vardınız mı (…) Âkifin doğduğu sırada bu ev yedi sekiz odalı, beş yüz arşın bahçeli bir konakçıktı.


” (Safahat mukaddimesi. Doğrul neşri). Midhat Cemal de evin adresini vermektedir: “Sarıgüzel’de Sarı Nasuh Mahallesi, 12 numaralı ev.” (Kuntay, s. 175) I zaman sonra “Âkif’e çevrilerek, öylece kalmış, ancak babası, vefatına kadar kendi koyduğu adı kullanmıştır.*2′ AİLESİ Mehmed Âkifin babası, Fâtih Medresesi müderrislerinden İpekli Mehmed Tâhir Efendi (1826-1888), annesi ise Emine Şerife Hanım (1836-1926)’dır. Babası tahsil için küçük yaşında Şuşisa’dan İstanbul’a gelmişti. Şuşisa, Osmanlı ülkesinin Arnavutluk bölgesinde İpek kazasına bağlı bir köydür. Tokat’ta doğan annesi ise aslen Buhâralı bir âileye mensuptu. *3′ Tâhir Efendi, Emine Hanım’ı aldığı sırada kırk beş yaşlarında bulunuyordu. *4′ Karı-kocanın, Âkiften sonra Nûriye ismini verdikleri bir de kızları olmuştur. Âkifin Birinci Safahatta ölümünü nazm ettiği yeğeni “Selmâ”, bu hemşiresinin kızıdır.*5′ Mehmed Âkif, bu şiirde daha çok annesini konuşturur: Sanldı boynuma annem, girince ben içeri Diyordu ağlayarak: Görme, Âkif im çocuğu! Senin değil, yedi kat ellerin yanar ciğeri, Ölüm döşekleri üstünde görse yavrucuğu. (2) Ragıyf veya Ragîf: “Rı, gaym, ye, fe” imlâsıyla yazılmaktadır. Arapçada bir çeşit ekmeğin adıdır.

Ebced hesabına göre harflerinin değerleri toplamı_(200 + 1000 + 10 + 80) doğum yılı olan 1290i göstermektedir. Âkif: Arapça olan kelime “ajan, elif, kef, fe” imlâsıyla yazılır. Kur’ân’ın birkaç âyetinde geçmektedir. “İbâdet eden” mânâsına gelir. (3) Ayaş, s. 516. dipnotlardaki kısaltmalar için lütfen baştaraftaki “Kısaltmalar” listesine bakınız. (4) Âkifin annesi daha öncede evlenmiş, ilk kocası ile ondan olan üç çocuğu vefât etmişlerdi. Ailenin oturduğu Sangüzel’deki ev, Emine Hanım’ın ilk kocasından kalmıştı. (Safahat, Doğrul neşri, giriş bölümü- Düzdağ, Araştırmalar. (5) Yetmiş iki mısralık manzumenin ilk neşri, 15 Ekim 1908’dedir. SM, c. 1, no. 8, s. 116.

2 Şükür, bugün azıcık farklıdır, diyorduk dün… O pembe pembe yanaklar kireç kesildi bugün! “Selmâ”mn başını beklemekte olan kızkardeşini teselliye çalışırken, yavrusunun son nefesini verdiğini gören annenin feryâdı, Âkifte bir gönül yarası olarak kalacaktır: Ne oldu, hastaya bir şey mi oldu, anlamadım… O beht içindeki kızdan kemâl-i şiddetle, Şu sayha koptu ki hâlâ enini yâdımda: “Ne taş yüreklisiniz… Âh gitti evlâdım!.” 1908’den sonra yayınladığı ilk şiir “Fâtih CâmiT’nde ise, çok sevdiği babasının şöyle hatırlamaktadır: Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: “Bu gece, Sizinle câmi’e gitsek çocuklar erkence. Giderseniz gelin amma namazda uslu durun; Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!” Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi. Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi, Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde, Ne âşıkaane koşardım hasırlar üstünde! Hayâl otuz sene evvelki hâli pişimden Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben: Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak; Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak; Mehîb yüzlü bir âdem: Kılar edeble namaz; Yanında bir küçücek kızcağızla pek yaramaz Yeşil sarıklı bir oğlan ki, başta püskül yok. îmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk! Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır; Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır! 1 Koşar koşar duramaz, akıbet denir “âmin” Namaz biter. O zaman kalkarak o pîr-i güzîn, Alır çocukları, oğlan fener çeker önde. Gelir düşer eve yorgun, dalar pek âsûde Derin bir uykuya… Âlim ve dindar bir zât olan Tâhir Efendi, bulunduğu hocalık mevkiine ve ilim derecesine tamamen kendi çalışkanlığı sayesinde yükselmişti. Medrese tahsili ve hocalığı sırasında temizliği ile tanındığı için kendisine “Temiz” lâkabı verilmiş olan bu muhterem şahsiyet, “İpekli Temiz Tâhir Efendi” diye anılmaktaydı.*® Neydi rahmetlide lâkin, o temizlik, vay vay! Azıcık benzemiş olsaydı ya mahdumu da. ■Ay? Şu babamdan nerem eksik, hadi, göster bakayım? – Ama hiddetleneceksen ne suyum var, ne sayım? Babamn kestiği tırnak bile olmazsın sen. Hoca rahmetli yetişmişti, düşün hem, nereden? Kimin oğluydu baban? Kimdi unuttun mu deden? tpek’in köylüsü,ümmî yan vahşî bir adam… Bir şey öğrenmedi elbette o ümmî babadan. Ne kazanmışsa, bütün, kendi kazanmış, kendi. 6 (6) Arapça “tâhir” kelimesi de “temiz” demek olduğuna göre, dışı gibi içi de temiz olan bu zat, hak ettiği gibi “iki kere temiz” olarak anılmakta idi.

Mehmed Âkif, babasının çalışkanlığı ile ilminden ve temizliğinden, ”Âsım”m baş tarafında uzunca bahsetmektedir: Aşağıdaki mısralar da oradan alınmıştır. 4 Zât-ı devletleri, lâkin azıcık çöplendi. Sen duâ et babadan topladığın mîrâsa, Hep onun himmetidir üç satır ilmin varsa. Annesi de hassas ve dindar bir hanım olan Mehmed Akif, babasının vefatına kadar olan hayatını, “San’atkâr” şiirinde: Çocukluğumda, evet bahtiyar idim cidden, Harîm-i ailenin farkı yoktu cennetten. Mısralarıyla ifâde ettiği bir muhit içinde geçirmişti. (7) TAHSİL YILLARI 1878 yılı Şubat ayı başlarında (1295 Muharrem) 4 yıl 4 ay ve 4 günlük olan Akif, geleneğe uyularak, Fâtih’te “Emir Buhârî” mahalle mektebine başlatıldı. Buraya iki seneye yakın bir müddet devam ettikten sonra 1879 yılı sonlannda Fâtih İbtidiâsi’ne (ilkokul) geçti. Babası bu yıl kendisine Arapça öğretmeye başladı/7 8 9′ Âkifin babası Hoca Tâhir Efendi, aynı zamanda Mühürdar Emin Paşa (vefatı 1908) âilesinin husûsi muallimi idi. Emin Paşa’nın oğulları “İbnülemin” Mahmud Kemal (İnal 1870-1957) ile Ahmed Tevfik’e ve âileye mensup öteki çocuklara ders vermekteydi. Bu dersler, kışın Bakırcılardaki Emin Paşa Konağında, yazları ise Yakacık’taki Köşk’te yapılıyordu. Bu sebeple Tâhir Efendi de âilesiyle birlikte yazın Yakacık’a giderek, köşkün bir dairesinde kalmakta idi. Akif, “İbnülemin” kardeşlerle birlikte derslere katılıyor ve yazlan onlarla arkadaşlık ederek Yakacık’ta bulunuyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir