Marcus Sedgwick – Canavar Dağları

Dünyayı kurtarma işi çok da iyi gitmiyordu. Kuzgun Oğlan ve Cüce Kız evlerini çok gerilerinde bırakmışlardı ve onlara çok uzun gelen bir süredir geniş ve boş bir düzlükte dolaşmışlardı. Aslında sadece yarım gündür yol alıyorlardı ama onlar şimdiden bıkmışlardı. Hem de çok. “Şuna bak!” diye bağırdı Kuzgun Oğlan. “Görünürde tek bir ağaç bile yok!” 9 “Ormanı terk ettiğinde işte böyle olur,” dedi Cüce Kız hızlıca. “Senin suçun,” dedi Kuzgun Oğlan. “Bu yoldan gelmeyi sen istedin.” “Sadece daha kısa olduğu için. Diğer yoldan gitseydik beş kat daha uzun sürecekti.” “Evet, ama en azından orada ağaçlar vardı.” En sevdiği çam ağacını düşündü çocuk, orada, ağacın en tepesinde olmayı ve esintiyle birlikte hafifçe sallanmayı istedi. Ama Kuzgun Oğlan, Cüce Kız’ın haklı olduğunu biliyordu. Dünyayı kurtarmak istiyorlarsa gidip ormanlarını yok etmesi için bir canavar yollayan şeytani Gulyabani Kralı bulmaları gerekiyordu. Canavarı yenerek Gulyabani Kral’ın çok uzaklarda, denizin karşısında yaşadığını öğrenmişlerdi.


Denize ulaşmak demek, kuzey ya da güneydeki büyük, karanlık ve kasvetli sıra dağların etrafından dolanmak demekti. “Yine de,” demişti canavar onlara, “üçüncü bir yol daha olabilir.” “Neymiş o?” diye sormuştu Kuzgun Oğlan. “Doğruca dağların üzerinden geçebilirsiniz. Bu daha hızlı olur. Ama bunu yapmak isteyeceğinizi sanmıyorum.” Cüce Kız konuşmanın tamamını dinlememişti ve hemen 11 fikrini söylemişti, “Kısa yoldan gideceğiz! Kaybedecek zaman yok!” Hatta Kuzgun Oğlan’in, dağların üzerinden gitmelerinin neden iyi bir fikir olmadığını öğrenmek için yeterince uzun kalmasına bile izin vermemişti. Sadece dağlara bakmak bile Kuzgun Oğlan’ı tedirgin etti. O andan itibaren ikisi de aceleyle küçük bir çanta hazırladılar, içine biraz yiyecek ve havanın soğuk olma ihtimaline karşın bir şapka koydular. Cüce Kız’ın ailesiyle vedalaştıktan sonra yola koyuldular. Kuzgun Oğlan’m bir ailesi yoktu ama o da üç tane baykuşa, bir saksağana, on yedi serçeye veda ederek ve bir porsuğa sarılarak uzunca bir vakit harcadı. “Günlerdir yürüyoruz,” diye sızlandı Cüce Kız. Uzaklarda dağları görebiliyorlardı ama sanki asla yaklaşamıyorlardı. “Öğle vaktiydi,” diye mırıldandı Kuzgun Oğlan. “Ne?” diye sordu Cüce Kız.

“Ne ne?” diye sordu Kuzgun Oğlan. “Ne öğle vaktiydi?” “Ah,” dedi Kuzgun Oğlan. “Biz evden ayrıldığımızda öğle vaktiydi.” 12 “Olabilir ama bana günler geçmiş gibi geliyor.” “Cüce Kız, buna alışsan iyi olur. Daha yeni başladık.” Bu konuşmanın üzerine Fare başını Kuzgun Oğlan’ın cebinden çıkarıp ciyakladı. “Biliyorum,” dedi Kuzgun Oğlan Fare’nin kulaklarını gıdıklarken. Cüce Kız, çocuğa şüpheyle baktı. “Ne?” diye sordu. “Bir şey yok,” dedi Kuzgun Oğlan. I 13 “Bir şey var. Ne dedi?” “Hayır, hiçbir şey demedi, gerçekten,” dedi Kuzgun Oğlan yeniden. Cüce Kız’m kulak uçları pembeye dönmeye başladı. Sonra da kırmızıya.

“O ne söyledi?” dedi, sesi artık çok sinirli çıkıyordu. Kuzgun Oğlan durup dik dik baktı. “Madem bilmek istiyorsun, dedi ki, “çok sızlanıyor değil mi?” Fare ciyakladı ve çabucak Kuzgun Oğlan’ın cebine girip gözden kayboldu. “Peki, ‘o’ derken kimi kastetti?” diye sordu Cüce Kız. İki kulağı da kıpkırmızıydı ama Kuzgun Oğlan umursamayacak kadar çok sinirlenmişti. “Sence kim olabilir? Burada başka bir ‘o’yok, değil mi?” “Ya, deme öyle!” diye bağırdı Cüce Kız ve aynı anda dağlara doğru iki kat hızla ilerlemeye başladı. Fare başını yeniden Kuzgun Oğlan’ın cebinden çıkardı. Ciyakladı. “Evet,” dedi Kuzgun Oğlan. “Artık güvendesin.” İçini çekti. “Hadi, onu yakalayıp özür dilesek iyi olur.” Kıza yetiştiler ve o anda aniden bir dizi ufak tepeye ulaştıklarını fark ettiler. Ayaklarının altında yer yükselip alçalıyordu ve yolun yanından bir derenin sesi işitiliyordu. Suyun üstündeki taş köprüde bir şeyler içmek için durdular.

“Dağlara çok yaklaştık,” dedi Kuzgun Oğlan içeceklerini içerken. Cüce Kız sırıttı. “O zaman kimin fikri daha iyiymiş? Çay zamanı dağları geçmiş olacağız, ondan sonra Gulyabani Kral’ı aramaya başlayabiliriz.” Kuzgun Oğlan bundan o kadar da emin değildi. Tam bir şeyler söyleyecekti ki bir ses duydular. “Çabuk,” dedi çocuk, “biri geliyor. Köprünün altına saklan.” “Neden?” diye sordu Cüce Kız. “Kötü birileri olabilir!” “Ama iyi birileri de olabilir!” “Her iki durumda da köprünün altına saklanmaktan zarar gelmez. Ama gelenler iyi niyetli değillerse ve biz köprünün altına saklanmazsak…” “Ah,” dedi Cüce Kız. “Anladım.” Ellerinden geldiğince hızlı bir biçimde köprünün altına gizlendiler. “Bak!” diye tısladı Cüce Kız. “Bunlar troller!” 15 “Onlar troller değil,” diye fısddadı Kuzgun Oğlan. “Onlar sadece üç adam.

” “Kuzgun Oğlan! Bak! Onlar Korkunç Orman’daki troller, sadece şu anda gündüz. Bu yüzden insan şeklindeler.” Kuzgun Oğlan dikkatle baktı. “Haklısın,” diye bağırdı. “Heyyy! Bizi takip etmiş olmalılar.” Üç trol-adam köprüyü geçerken, korkuyla titrediler ve iyice eğildiler. “Kokularını alabiliyorum,” dedi büyük olan. “Sadece sana öyle geliyor,” dedi orta boy olan. “Yok, kokularını alabiliyorum, gerçekten.” “Gündüz vakti sorunumuz da bu,” dedi küçük olan. “Ben tam bir trol olduğumda daha iyi koku alabiliyorum. Gün içinde göründüğüm halindeyse o kadar iyi değilim.” “Evet,” dedi orta boy olan. “Haklısın.” “Ama ben yine de onların kokusunu alabiliyorum,” diye üsteledi büyük olan.

“Bak, şimdilik bunları aşalım tamam mı?” dedi küçük olan. “Onları yakalayacağız ve yakalar yakalamaz pişireceğiz.” “Ve yiyecek miyiz?” diye sordu ilk ses. “Onlarla satranç oynamayacağız, değil mi?” Bu sözün üzerine üçü de uzun, yüksek sesli ve pek de 16 hoş olmayan kahkahalar attılar ve sonra ayak sesleri yolun üstünden dağlara doğru uzaklaştı. Cüce Kız, Kuzgun Oğlan’a baktı, gözleri fal taşı gibi açılmıştı. “Ne yapacağız?” diye ağladı. “Aç troller önümüzdeler ve tam da bizim gitmek istediğimiz yöne gidiyorlar.” Kuzgun Oğlan ne cevap vereceğini dikkatle düşündü. Nihayet ağzını açtı. “Heyy!” dedi. 17 44 “X Tayını doğru kullanmayı sadece sen X biliyorsan,” dedi Kuzgun Oğlan, “şu trollerin icabına bakıp yolumuza devam edebiliriz.” “Yayımı nasıl kullanacağımı biliyorum,” dedi Cüce Kız. “Biliyorum sayılır. En azından daha önce bununla başımızı beladan kurtardım, değil mi?” “Evet,” dedi Kuzgun Oğlan. Sonra sessizce ekledi, “Kazayla…” “Eh, son zamanlarda senin öldürücü ya da cesurca bir şey yaptığım görmedim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir