Midhat Cemal Kuntay – Sarıklı İhtilalci Ali Suavi

Mektep ve müessese olarak, İstanbul’da Davutpaşa iskelesi rıişdij’^e mektebinden çıkan Suavi Serasker kapısmda «Dersaadet Yoklama Kalemi»ne kâtip oldu. Ve üç yıl oraya gidip geldi. Ondan sonra Bursa rüşdiyesinde muallimi evvel oluyor, ve «bir aralık Sofya Mahkemei Ticaret reisliği ettim» diyor. Edirne. vilâyeti teşkil edildiği sırada ahbabı Filibe kaymakamı Atâ Beyin (sonra Filibe mutasarrıfı olan bu Atâ Beyle Suavi bozuşacak ve bunun tarafından Filibe rüşdiye hocalığından attırılacak) ve kadısı Celâlettin Efendi’nin ısrarları üzerine, Suavi, Filibe’de tahrirat müdürlüğü edecek. Din ilimleri arasında en sevdiği hadis ilmidir. On yedi, on sekiz yaşlarında Hicaz’a giden Suavi Mısır’da Suyûtî’nin, üçte biri eksik olan Elcâmi – üs – Sagîr isminde eserini beş kuruşa alacak, ve Hicaz yollarında bu kitabı ezberliyecek. Mekke’de bu eserin noksan olan üçte birini yazıp onu da hıfzına aldıktan sonra Menarî’nin şerhine bakarak her hadisin yanma, sahih ve yahut zayıf olanlarını işaret edecek. Hafızasının kuvvetİA^le tanılan Suavi aynen şöyle der: «İzmir’e çıktığımda yedi bin kadar ehâdîsin mertebeleri hıfzımda idi.» Ondan sonra Firdevs-i Dilmenî’yi ezberliyecek. Bursaya rüşdiye hocalığiyle gittiği zaman «Haraççı Öğlu Kütübhanesi» nde «Sahih-i Buharı» yi inoeden inceye okuyacak, tetkik edecek, ve tekerrür eden hadisleri (1) hulâsa edecek (2). Tapılan Suavilerden sövülen Suavilei’ daha çoktur. Bu Suaviler lâfa ve j^azıya muhtaçtır. Yazısız, lâfsız ayakta duran bir tek Suavi vardır ki, İstanbul’da ilk sivil ihtilâlin ilk şehidi olan Suavidir. Bu ölümün tek mükâfatı dört sayıdır: 3495.


Suavinin bir asker şehidi gibi resmini Askerî Müzenin duvarına asan el bu resmin arkasına o numarayı koydu. Bu el Askerî Müze Müdürü rahmetli Muhtar Paşanındır: Bazan bir milletin borcunu bir kişi öder. Fakat Suavi, Askerî Müzeye girmesine rağmen askersiz bir ihtilâlde öldü. Ve bu sivil ölümün hususiyetini bozmamak ister gibi, onu mavzerle ve kasatura ile değil, sopa ile öldürdüler. Suavi medenî kahramanlık tâbirini, türkçeye, kendi kanile tercüme etti. Bu ölümün destanını şiirin büyük sesine bırakıyorum. Benim yazdığım vesikaların Suavisidir. CERRAHPAŞADAKİ EV Kâğıtçı Hüseyin Ağanın Cerrah paşadaki evinde Hicrî 1255 yılının şeker bayramında bir oğlu oldu. Adı Ali idi. İleride Suâvî diye bu ismi kendisine yine kendisi takacak olan bu çocuğun hayatı, baştan başa, maddî ve manevî talisizliklerle geçecekti. Ve bu bakımdan, onun şeker bayramında doğması, takvimin, onunla bir nevi alayıdır. Suavi’nin babası ümmî idi, annesi okur yazar. Ve babası, annesinden biraz okumak öğerndi (1). Babasının asıl farikaları vardı: İlim sahiplerine saygı göstermesi, evinin idaresini pek iyi bilmesi, temizliği sevmesi… Fakat kâğıtçı Hüseyin Ağanm en mümtaz farikası haksızlığa isyandı. Oğlunun Çırağan sarayında şehit olarak biten hayatına, bu mukaddes isyan duygusu, babasından geçecekti.

Hüseyin Ağanm bugün bir gölge kadar mevcut olmıyan yüzünü güzelleştiren bu heyecanı Suavi şöyle anlatır: «Haksızlık gördüğü, ya işittiği anda sabrı yanar, ateş kesi- «lir. Hattâ haksızlık eden bazı ahibbasma tokat atmış, bazısın,m «kafasını yarmış (2),:. Kendisinin çocukken bile, zulme isyanını. Suavi, yine kendisi su yolda yazar: «Bir damla vücudum ile zalime hücum etmeğe ve mağlûp «olduğum halde, tarafından katlolunmağa razı olurdum. Ve «bu yolda mağlûbiyeti ber mûcib-i ehâdîs-i şerife efdal-i şehâ- «det itikat eylerdim (3).» Bu bir damla çocuk, isyan duygusiyle manevî hacmi artarak daha o j’asta bir ^e\ a büyük adamdı. Zulüm aleyhindeki hadisleri Inplııyordu, ve gözünde Peygamberimizin «Birinci mucizesi» zulüm aleyhinde gösterdiği şiddetti (4). Suavi, ölünciye kadar, bu temiz çocuktur. Bu çocuğu, hâdiseler bazan örtecek, fakat hiç bir zaman mahvedemiyecek. Vc hak kah: t manı olan bu bir damla çocuk Simav’da Yörük Hüseyin’le başlar, Çırağan’da Ferik Hasan’la biter (5). Abdülâziz devrinde Maarii Nazırı Abdurrahman Sami Paşa 11] m_aarifte bir müsabaka imtihanı açtı, rüşdiye mekteplerine muallimler seçilecekti. Müsabakaya sarıklı bir çocuk da girdi; Vücudu yaşından küçüktü, hayat boyunca hiç bir zaman tamamen çıkmayacak olan bıyığı henüz terlemişti, sakalı damla damla çıkarak pek az belli oluyordu. Bu çocuk, kö.se olduğunu, ileride, Ebuzziyanm yazacağı Ali Suavi idi f-i(Suavi müsabakada birinci geldir7Nazır, küçük sarıklıyı imtihanda zaten beğenmişti. Fakat imtihandan sonra onunla konuşunca malûmatına şaştı; ve bu sefer, Suaviyi yalnız beğenmedi, üstelik bir de benimsedi.

Halbuki nezaretteki «efkârı umumiye», Suavinin yüzüne bakarak, rüşdiye muallimuiğini ona çok görüyordu! Efkârı umumiyenin kabahatı’yoktu, kabahat Suavinin suratında idi: Bir taraftan gençlik, bir taraftan köselik yüzünü fazla çocuklaştırıyordu. Fakat, Mısırdan İstanbula iki yüz bin altınla gelmesine, arsalarına mahalleler yapılan konaklarda ve köşklerde oturmasına rağmen, vezir Abdurrahman Sami, İranlı derbeder Safâ Hoca ile bir hizada resim çıkartacak kadar devrinin dışında adamdı, ve genç Suaviyi Bursa rüşdiyesine muallimi evvel yaptı. Güzel tokatlar vardır. Genç Suavinin muallimliği de, kendini «efkârı umumiye» sanan «görenek» in suratma atılan tokattı. Fakat, Maarif Nezaretinin resmî «efkârı umumij’e» sinden sonra, bir de Bursanın taşralı bir «efkârı umumiye» si vardı; Bursa halkı için «muallim» demek «yaşlı adam» demekti ve Bursalılar genç Suaviyi, biraz sonra rüşdiye muallimi e\r\’-elliğinden attırdılar ‘3] . (Ali Suavinin en son talihsizliği Çıraganda şehit olduktan sonra, aleyhinde yazılan bir makaledir. Bu pis yazının en fena yeri de Suavinin Bursa rüşdiye muallimi evvelliğinden atılmasının sebebi olarak edilen çirkin iftiradır Ayrı adamı, muhitinin bu, ilk hazmetmeyişidir. Bursa ona tahammül edemezdi, çünkü Suavi ismindeki genç rüşdiye mualliminin içyüzü kendinden daha gençti, vef/5ört beş hocaya yetecek kadar büyük olan sarığına rağmen bu Suavi Efendi çok ayrı adamdı. Ve ayrı adam, hayatının daha ilk yıllarında, o zamanın tâbirile «sabık muallim» oldu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir