Mircea Eliade – Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu

“Kutsalın tecrübesini” ifade etmek için “DİN” kelimesinden daha açık bir kelimeye sahip olmamamız esef vericidir. Kültür plânında biraz sınırlı olmakla birlikte bu kelime, bünyesinde, “çok uzun bir tarihi” taşımaktadır. Yine şüphesiz, ayırım gözetmeksizin bu kelimenin, eski Yakın-Doğuya. Yahudiliğe, Hıristiyanlığa, İslûma, Hinduizme, Budizme, Konfüçyanizme ve aynı zamanda “ilkeller” denen cemaatlere nasıl tatbik edilebileceği sorulabilir. Fakat belkide din kelimesinin yerine bir başka kelime aramak için vakit artık çok geçtir. Diğer yandan “Din kelimesi”, bir tek Tanrıya, Tanrılara veya Ruhlara iman şeklinde değilde, anlam, hakikat ve varlık fikirlerine bağlı olan kutsalın tecrübesine iman şeklinde düşünülürse hâlâ geçerli bir kelimedir. Gerçekten insan aklının, dünyada reel olarak reddedilemiyen bir şeye inanmaksızın, nasıl işlediğini hayal etmek zordur. Yine, şuurun, insanın tecrübelerine ve dürtülerine anlam vermeksizin, nasıl işleyeceğini hayal etmek imkânsızdır. Gerçek ve anlamlı bir dünya şuuru, sıkı sıkıya kutsalın keşfine bağlıdır. Kutsalın tecrübesiyle insan aklı, gerçek, güçlü, zengin, anlamlı olarak görünenle, bu vasıflardan yoksun olanın arasındaki farkı kavramıştır. Yani, anlamsız eşyanın beklenmedik tezahürü ve kaybolması arasındaki farkı kavramıştır. Daha önceki araştırmalarımda “Kutsalın diyalektiğinin” ve “Morfolojisinin” tartışmasını yaptığım için burada bu konuya tekrar dönmek istemiyorum. Burada sadece “kutsalın”, şuurun yapısı içinde bir unsur olduğunu, onun şuurun tarihi içinde bir dönem olmadığını söylemem kâfidir. Anlamlı bir dünya, kutsalın tezahürü olarak adlandırabileceğimiz diyalektik bir sürecin sonucudur. Tabiatüstü varlıklar tarafından vahyedilen “paradigmatik” modellerin taklidi ile, insan hayatı, bir anlam kazanıyor.


İnsanötesi modellerin taklidi, dinî hayatın ilk özelliklerinden birini teşkil eder. Bu yapısal özellik, tarihe ve kültüre karşı ilgisizdir. Bize ulaşmış olan en arkaik dinî dokümanlardan tutun da, Hıristiyanlık ve îslâmiyete kadar, insan hayatının yönlendirici çizgisi ve normu olarak “Tanrıyı Taklit” (imitatio dei) hiçbir zaman kesilmemiştir. Gerçekten başka türlüsü olmamıştır. Çünkü, kültürün en arkaik seviyelerinde bile, insan olarak VIII yaşamak, bizatihi dinî bir faaliyettir. Orada, beslenmenin, seks hayatının ve çalışmanın kutsal bir değeri vardır. Başka bir tabirle, insan olmak, dinî bir varlık demektir. Böylece la başlangıçtan beri felsefî düşünce, irsen ve yapısal olarak dinî olan bir anlam dünyasında karşılanmıştır. Bu durum, sadece ilkeller için değil, genel bir tarzda doğulular ve Sokrat öncesi insanlar um de böyledir. Böylece, kutsalın diyalektiği, daha sonra akıl itirafından keşfedilen bütün diyalektik hareketlerin önüne geçmiş ve onlara modellik görevi yapmıştır. Meçhul, karmaşık ve korkunç bir ıliinyada; Kutsalın tecrübesi; varlığı, anlamı ve hakikati ortaya koyarak ııslında, sistematik düşünceye de yol açmıştır. İşte sadece bu durum, din fenomenologlarının ve dinler tarihçilerinin çalışması için; filozofların ilgisini uyandırmaya yetecektir. Fakat dinî tecrübenin ilginç olan başka veçheleri de vardır. Sembollerde, mitolojilerde ve tabiatüstü varlıklarda ifade edilen kutsal’ın tezahürleri (Hierophanies), yapılar olarak kavranmış ve özel bir yorum gerektiren refleks öncesi bir ifade meydana getirmiştir. Çoktan kaybolmuş kültürlerden ve çok eski topluluklardan gelen dokunumları malzeme olarak kullanmasına rağmen; bu çalışmanın “antikacı” faaliyetle hiçbir ortak yönü yoktur.

Dinler Tarihine geçerli bir yorum uygulandığı zaman, Dinler tarihi, bir fosiller, harabeler ve modası geçmiş şeyler müzesi olmaktan kurtulacak ve her araştırıcı için, anlaşılmasını ve ortaya çıkarılmasını bekleyen bir mesajlar dizisi haline gelecektir. Pek tabiiki bu mesajlara yöneltilecek dikkat, münhasıran tarihî olmayacaktır. Çünkü, bu mesajlar, bize sadece, çoktan ölmüş bir geçmişten bahsetmezler, aynı zamanda modern insan içinde doğrudan doğruya ilgi konusu teşkil eden temel existansiyel durumları da ortaya koyarlar. Bu kitabın bölümlerinden birinde gösterdiğim gibi, mitolojilerini, sembollerini ve başka geleneksel dinî yapıların anlamını ortaya koymak için harcanan yorum çabası ile; şuur, önemli ölçüde zenginleşmiştir. Hatta belli bir manâda burada, araştıranın ve sempatizan okuyucunun (ümid edilebilir) dahilî transformasyonundan bile söz edilebilir. Fenomenoloji ve Dinler Tarihi olarak isimlendirilen disiplinin, beşerî disiplinlerin küçük bir kısmını meydana getirdiği kabul edilebilir. Bu beşerî disiplinler ise, hem manevî hem de teknik disiplinlerdir. IX Tedrici şekilde dinden uzaklaşan bir cemiyet içinde bu araştırmalar, muhtemelen daha çok bir ilgiye mazhar olacaktır, Yahudi-Hıristiyan bir perspektif içinde telâkki edilen dinden uzaklaşma, en azından kısmen yanlış yorumlanmıştır. Meselâ, orada, kutsalın kozmik hayatını ve kozmozu kesin olarak açıklamak için peygamberler tarafından girişilen savaşın, gecikmiş bir uzantısı olan mitolojiden uzaklaşmanın bir tasdikini görmek mümkündür. Fakat, şüphesiz bütün hakikat bu noktada değildir. Çünkü köklü şekilde dininden uzaklaşmış toplumlarda ve bütün putlara karşı olan çağdaş gençlik hareketlerinde (Hipi hareketinde olduğu gibi) zahiren dini olmayan belli sayıda olaylar bulabiliriz. Fakat bu hareketlerde bile, kutsalın orijinal ve yeni birtakım örtüleri ortaya çıkarılabilir. Yahudi-Hıristiyan perspektif içinde olduğu gibi kabul edilir olmasa da bu böyledir. Savaşa karşı tezahürat, sivil hukuk için yapılan faaliyetler gibi politik ve sosyal hareketlerdeki oldukça açıklıkla görünen “Dint duyguya” burada işarette bulunmuyorum. Modern sanatın, bazı önemli filimlerin, gençlik kültürüne bağlanan belli olayların dinî değerleri ve yapıları (henüz bilinçsiz) hâlâ çok önem taşımaktadır, özellikle evrende, anlamlı ve mevsuk bir beşeri varlığın dinî boyutlarının yeniden bulup ortaya çıkarılması gibi.

(tabiatın keşfi, yasaksız seks âdetleri, şimdi deki hayat, sosyal ve ihtiraslı projelerden bağımsız v.s). Kutsalın bu şekildeki keşiflerinin çoğu, Hıristiyanlığın zaferinden sonra kaybolan, sadece Avrupa köylülerinde yaşama şansı bulan bir kozmik din tipini hatırlatmaktadır. Hayatın ve tabiatın kutsal karakterini yeniden keşfetme, zaruri olarak paganizme veya putperestliğe bir dönüşü göstermez. Güney-doğu Avrupa köylülerinin kozmik dini, her ne kadar bir puritanistin gözünde bir paganizm şekli olarak görünse de o, kozmikv bir Hıristiyan liturjisi olarak görünmektedir. Buna benzer bir gelişme ortaçağ Yahudiliğinde de meydana gelmiştir. Kabal’a da bütünleşen gelenek sayesinde; Rabbinik reformundan sonra kaybolmuş görünen “kozmik kutsallık”, yeniden keşfedilmiştir. Bütün bu işaretlerimizin hedefi, çok yeni olan bazı gençlik kültür ifadelerinin, kökü bilinmeyen Hıristiyan karakterini ispat etmek değildir. Burada belirtmek istediğimiz şey, dinî kriz döneminde bu krize getirilecek olan yaratıcı cevaplarda acele etmememiz gerektiği noktasıdır. Ayrıca, tamamen yeni olan kutsalın tecrübesinin ifadeleri X olarak olan şey de, önceden söylenmemelidir. “Mükemmel bir lnsan”hiçbir zaman tamamen kutsaldan uzaklaşamaz ve kutsaldan tam olarak uzak kalma konusunda şüphe edilir. Bilinçli hayat seviyesinde din’den uzaklaşma belirginlik kazanmıştır. Yani, eski teolojik kavramlar, doğmalar, inançlar, kurallar, müesseseler v.s. tedrici şekilde anlamını kaybetmiştir.

Fakat hiçbir normal insan, sadece bilinçli, rasyonel faaliyeti ile sınırlandırılamaz. Çünkü, modern insan, hayal K/irmekten, aşık olmaktan, müzik dinlemekten, tiyatroya gitmekten, film seyretmekten, kitap okumaktan geri kalmıyor. Kısaca o, sadece tarihi ve tabiî bir dünyada yaşamıyor aynı zamanda existansiyel, özel, imajiner bir dünyada da yaşıyor. Bu konuda, bu kitapta geliştirilen fikirleri burada tekrar etmek faydasız olacaktır. Burada sadece arkaik ve exotik (yabancı ülkelere ait) dinlerin tahlillerinin önemi, onların tarihî önemleriyle sınırlı olmadığını söylersek bu delilleri özetleyebiliriz. Felsefeci, ilâhiyatçı ve edebî tenkitçi, aynı şekilde bu unutulmuş, ihmal edilmiş anlamlar dünyasının keşfinden yarar sağlayabilir, işte bunun içindir ki, az alışılmış dinlerden çıkarılmış birtakım dokümanları takdim ve tartışmaya teşebbüs ettim. Üç monoteist dinin, Buddizmin ve Hind dinî felsefelerinin anlaşılmasında son zamanlarda çok önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu konu ile ilgilenen okuyucu, bu konulara tahsis edilmiş çok tanınmış eserler bulmakta güçlük çekmeyecektir. Bu kitapta toplanmış olan denemeler sahanın uzmanları için değil, “namuslu insan” ve “akıllı okuyucu” lar için yazılmıştır, işte bunun içindir ki uzman olmayan okuyucuya yabancı olan dinler tarihçi, antropolog veya şarkiyatçıdan bilinen birtakım isimler zikretmede tereddüt göstermedim. Yine de, Batı dünyası ile, meçhul veya azbilinen anlamlar dünyasının karşılaşmasından “yeni bir Hümanizm”in meydana geleceğini ümid etmekteyim, önceki yayınlarım gibi bu “denemeler”de “Dinler Tarihinin” kutsallığını kaybetmiş bir toplumda oynayacağı kültürel role işaret niyetini taşımaktadır. Yine bu “denemeler”, kutsalın ve onların tarihi tezahürlerinin sistematik bir yorumunun gelişmesini hedef almaktadır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir