Mircea Eliade – Mitlerin Özellikleri

Yarım yüzyıldan daha uzun bir süredir, Batılı bilginler mitlerin incelemesini, sözgelimi XIX. yy’ınkiyle açıkça çelişen bir bakış açısı içine yerleştirmişlerdir. Tıpkı kendilerinden öncekilerin yaptığı gibi, miti, terimin yaygın anlamıyla yani “fabl”1, “uydurma”, “kurmaca” olarak ele almak yerine, onu, arkaik toplumlarda anlaşıldığı biçimiyle benimsemişlerdir; bu gibi toplumlarda mit, tersine, “gerçek bir öykü’ yü belirtir, üstelik de kutsal sayıldığı, örnek oluşturduğu ve anlamlı olduğu için son derece değerlidir. Ancak “mit” sözcüğüne yüklenen bu yeni anlamsal değer, onun gündelik dildeki kullanımını oldukça anlaşılmaz kılar. Nitekim, bu sözcük günümüzde “kurmaca” ya da “hayal” anlamında olduğu kadar, özellikle etnologlar, toplumbilimciler ve din tarihçileri arasında yaygın olan “kutsal gelenek, en eski vahiy, örnek gösterilecek model” anlamında da kullanılır. Biz ileride, “mit” teriminin Antik dünyada ve Hıristiyanlık aleminde kazandığı değişik anlamlar üstünde duracağız (bkz. bölüm VIII-IX). Ksenophanes’ten (yaklaşık 565 -470) bu yana, Yunanlılar’ın, mythosu yavaş yavaş, dinsel ve metafiziğe ilişkin her türlü değerden arındırdıkları herkesçe bilinir – Homeros ve Hesiodos’un Tanrı ile ilgili olarak kullandığı mitoloj iye ilişkin anlatımları ilk eleştiren ve reddeden Ksenophanes’tir. Logosa karşıt olduğu kadar zamanla historiaya da 11 12 MiTLERiN ÖZELLiKLERi ters düşen mythos en sonunda “gerçek olarak varolamayan” her şeyi belirtmeye başlamıştır. Öte yandan, Yahudi-Hıristiyan anlayışı da, iki Ahit’ten biri tarafından doğrulanmayan ya da geçerli sayılmayan her şeyi “yalan ” ya da “hayal” alanına itmiştir. Oysa biz “mit”i bu anlamda ele almıyoruz (zaten bu anlam gündelik dildeki en yaygın olandır). Daha kesin konuşmak gerekirse, mitin bir “kurmaca” durumuna geldiği akıl evresi ya da tarihsel an bizi ilgilendirmiyor. Bizim araştırmamız, öncelikle mitin “yaşayan” mit olduğu -ya da son zamana kadar bu özelliği koruduğutoplumlarla ilgili olacak; yaşayan mit deyişinden insan davranışı için model oluşturması ve bu yolla yaşama anlam ve değer kazandırması olgusunu anlıyoruz. Söz konusu geleneksel toplumlarda mitlerin yapısını ve işlevini anlamak, insanın düşünce tarihinin bir evresine yalnızca ışık tutmak değil ama aynı zamanda çağdaşlarımız arasından bir kategoriyi de daha iyi anlamaktır. Burada bir örnek vermekle yetinip sözgelimi Okyanusya’ daki “kargo kült”2leri ele alalım; bütün bir dizi garip davranışı, mit içindeki doğrulamalarına başvurmadan açıklamak güçtür.


Kehanete inanan ve binyılcılığı3 benimsemiş olan bu kültler, masallara özgü bir bolluk ve sonsuz mutluluk çağının pek yakın olduğunu açıkça söylerler. İnanışa göre yerliler, yeniden kendi adalarının efendileri olacak ve artık hiç çalışmayacaklardır; çünkü, ölüler, tıpkı Beyazların kendi limanlarında karşıladıkları yük gemilerine benzer, mal dolu görkemli gemilerde geri döneceklerdir. İşte bu nedenle de söz konusu “kargo kültler” in pek çoğu, bir yandan evcil hayvanlarla alet edevatın yok edilmesini buyururken öte yandan da ölülerin getirdiği yiyecek ve araç gerecin konacağı geniş ambarların yapılmasını ister. Bir anlayış İsa’nın yük gemisiyle gelişini vahiy yoluyla bilir; bir başkası “Amerika”nın gelişini bekler. Cennettekini MiTLERiN YAPISI andıran yeni bir çağ başlayacak ve kültün üyeleri de ölümsüzlüğe kavuşacaklardır. Bazı kültlerde cinsel zevk ve eğlenceye dayalı eylemlerin de yeri vardır; çünkü geleneğin benimsediği yasaklar ve adetler, var oluş nedenlerini yitirecekler ve yerlerini mutlak özgürlüğe bırakacaklardır. Oysa, bütün bu eylem ve inanışlar, Dünyanın yok olması, bunu yeni bir Yaratılış’ın izlemesi ve ardından Altın Çağ’ın kuruluşunun gelmesini anlatan mitle açıklanır: bu mite ilerde değineceğiz. Yukarıda anlatıklarımıza benzer olgular 1 960’ta Kongo’da ülkenin bağımsızlığı dolayısıyla olagelmiştir. Gerçekten de köyün birinde yerliler kulübelerinin çatılarını, atalarının yağdıracağı altın paraların içeri düşmesi için kaldırmışlardı. Bir başka yerdeyse, her şey yüzüstü bırakılmış, yalnız mezarlığa giden yollar, ataların köye ulaşabilmelerini sağlamak amacıyla bakımlı tutulmuştu. Cinsel zevk ve eğlenceye dayalı eylemlerdeki aşırılıkların bile bir anlamı vardı, çünkü, mite göre, Yeni Çağ’ın başladığı gün bütün kadınlar bütün erkeklere ait olacaklardır. Büyük bir olasalılıkla, bu tür olgular giderek daha seyrekleşecektir. “Mitsel tutum”un, eski sömürgelerin siyasal bağımsızlığa kavuşmalarından sonra ortadan kalkacağı varsayılabilir. Ama az ya da çok yakın bir gelecekte olup bitecek şeyler bizim şu olup bitenleri anlamamıza yardımcı olmayacaktır. Bizim için önemli olan, her şeyden önce, bu garip davranışların anlamını kavramak, bu aşırılıkların nedenini ve açıklamasını anlamaktır.

Çünkü bunların anlaşılması, yine bunların -içgüdülerin patolojik bir yoğunlaşması, hayvanlara özgü ya da çocukça davranışlar olarak değil de- insana özgü olgular, kültür olguları, düşünceden doğan yaratı olarak kabul edilmesi gerekir. Bu durumda başka seçenek yoktur. İnsan, ya bu gibi aşırılıkları, kabileler “uygarlaştığında” tümüyle ortadan kalkacak tek tük “vahşilik” 13 14 MllURlN ÖZELLiKLER! durumları olarak kabul edip yadsımaya, önemsizmiş gibi göstermeye veya unutmaya çalışacaktır; ya da bu tür aşırılıkları açıklayan, doğrulayan ve onlara dinsel bir değer veren mitsel geçmişleri anlama sıkıntısına katlanacaktır. Bu sonuncu tutum, kanımızca benimsenmeye değer tek tutumdur. Benzeri davranışlar, yalnız ve yalnız tarihsel-dinsel bir bakış açısı içinde kültür olguları olarak ortaya çıkabilirler ve taşıdıkları, çocuk oyununa ya da salt içgüdüsel eyleme özgü aptalca olma veya korkunç olma özelliklerini yitirirler. “İLKEL MİTOLOJİLER”İN iLGİNÇLiGi Akdeniz ve Asya’daki bütün büyük dinlerin mitolojileri vardır. Ancak mit incelemesine, sözgelimi Yunan ya da Mısır veya Hint mitoloj isinden başlamak gerekir. Yunan mitlerinin büyük bölümü, Hesiodos ve Homeros tarafından, rhapsodoslar4 ve mitograflar tarafından anlatılmıştır, dolayısıyla da değişikliğe uğratılmış, eklemli hale getirilmiş, istemli kılınmıştır. Yakın Doğu ve Hint mitoloj i gelenekleri, özenli bir biçimde, yine ilgili tanrıbilim ve ritler alanında çalışan uzmanlar tarafından yeniden yorumlanmış ve işlenmiştir. Kuşkusuz, bu durum şu iki nedenden kaynaklanmaz: 1. Söz konusu Büyük Mitoloj ilerin “mitsel özler”ini yitirmiş olması ve artık “edebiyat”tan başka bir şey olmamaları; ya da 2. Arkaik toplumların mitoloj i geleneklerinin rahipler ve ozanlar tarafından değişikliğe uğratılmamış olması. İlk gezginler, misyonerler ve etnografların sözlü evrede tanımış oldukları “ilkel” mitoloj ilerin de, sonunda yazılı metinlerle kuşaktan kuşağa aktarılmış olan Büyük Mitoloj iler gibi bir “tarih”i vardır; bir başka deyişle, bunlar, çağlar boyunca, üst düzeydeki başka kültürlerin etkisiyle ya da son derece yetenekli bazı bireylerin yaratıcı dehaları sayesinde, dönüşüm geçirmiş ve zenginleşmiştir. MITI.ERIN YAPISI Bununla birlikte, mit incelemesine, tarihte önemli bir rol oynamış halkların mitoloj ilerini daha sonra ele almak koşuluyla, arkaik ve geleneksel toplumlardan başlamak daha yerinde olur.

Böyle yapmak gerekir, çünkü zamanla uğradıkları değişikliklere karşın “ilkel”lerin mitleri hala başlangıçla ilgili bir durumu yansıtır. Zaten burada mitlerin, henüz yaşamakta olduğu, insanın tüm davranış ve etkinliğini temellendirdiği ve açıkladığı toplumlar söz konusudur. Mitlerin rol ve işlevi etnologlar tarafından titizlikle gözlemlenmeye ve betimlenmeye elverişlidir (ya da son zamana kadar böyle olmuştur). Arkaik toplumlardaki yerliler her mit konusunda olduğu kadar her dinsel tören konusunda da sorgulanabilmiş ve yerlilerin bunlara yükledikleri anlamların hiç değilse bir bölümü öğrenilebilmiştir. Alan çalışmasında gerçekleştirilen soruşturular sırasında kaydedilmiş bu “yaşayan belgeler”, karşılaştığımız güçlüklerin tümünü çözmekten uzaktır kuşkusuz. Ama, sorunu doğru biçimde ortaya koymamıza, yani miti başlangıçtan gelen toplumsal-dinsel bağlamına yerleştirmemize büyük ölçüde yardımcı olma üstünlüğüne sahiptir. MİTİ TANIMLAMA DENEMESİ Bütün bilginlerin kabul edebileceği ve aynı zamanda uzman olmayanlara da yabancı gelmeyecek bir mit tanımı bulmak güç olacaktır. Zaten, tüm arkaik ve geleneksel toplumlardaki mitlerin bütün tür ve işlevlerini içerebilecek bir tek tanım bulmak olanaklı mıdır ki? Mit, çok sayıda ve birbirini bütünler nitelikteki bakış açılarına göre ele alınıp yorumlanabilen son derece karmaşık bir kültür gerçekliğidir. Bana göre en geniş kapsamlı olduğu için en az kusurlu olan tanım şudur: Mit kutsal bir öyküyü anlatır; 15 16 MiTLERiN ÖZELLiKLERi en eski zamanda, “başlangıçtaki” masallara özgü zamanda olup bitmiş bir olayı anlatır. Bir başka deyişle mit, Doğaüstü Varlıklar’ın başarıları sayesinde, ister eksiksiz olarak bütün gerçeklik yani Kozmos olsun, isterse onun yalnızca bir parçası (sözgelimi bir ada, bir bitki türü, bir insan davranışı, bir kurum) olsun, bir gerçekliğin nasıl yaşama geçtiğini dile getirir. Demek ki mit, her zaman bir “yaratılış”ın öyküsüdür: Bir şeyin nasıl yaratıldığını, nasıl varolmaya başladığını anlatır. Mit ancak gerçekten olup bitmiş, tam anlamıyla ortaya çıkmış olan şeyden söz eder. Mitlerdeki kişiler Doğaüstü Varlıklar’dır. Özellikle “başlangıç”taki o eşşiz zamanda yaptıkları şeylerle tanınırlar. Demek ki mitler, onların yaratıcı etkinliğini ortaya koyar ve yaptıklarının kutsallığını (ya da yalnızca “doğaüstü” olma özelliğini) gözler önüne serer.

Sonuç olarak, mitler, kutsal( ya da doğaüstü) olan şeyin, dünyaya çeşitli, kimi zaman da heyecan verici akınlarını betimlerler. İşte Dünya’yı gerçek anlamda kuran ve onu bugün içinde bulunduğu duruma getiren de kutsalın bu akınıdır. Dahası, insan bugünkü durumunu, ölümlü, cinsiyetli ve kültür sahibi bir varlık olma özelliğini Doğaüstü Varlıklar’ın müdahalelerinden sonra edinmiştir. Giriş niteliğindeki şu birkaç bilgiyi ileride tamamlama ve en küçük incelikleriyle belirtme fırsatını bulacağız, ancak bize göre temel sayılan bir olguyu hemen burada belirtmenin de gerekli olduğuna inanıyoruz: Mit, kutsal bir öykü olarak kabul edilir, öyleyse, “gerçek bir öyku ‘dür, çünkü her zaman gerçekliklere başvurur. Kozmogoni miti “gerçek”tir, çünkü Dünya’nın varlığı da bunu kanıtlamaktadır; ölümün kökeni miti de “gerçek”tir, çünkü insanın ölümlülüğü bunu kanıtlamaktadır ve bu böyle sürüp gider. Mit, Doğaüstü Varlıklar’ın gesta5’larını ve onların kutsal güçlerinin belirtilerini anlatmasından ötürü, bütün MiTLERiN YAP Si anlamlı insan etkinliklerinin örnek gösterilecek modeli haline gelir. Misyoner ve etnolog C.Strehlow, Avustralyalı Aruntalar’a neden bazı törenleri kutladıklarını sorduğunda onlar her zaman şöyle yanıt veriyorlardı: “Çünkü atalar bunun böyle yapılmasını buyurdular6.” Yeni-Gineli Kailer yaşam ve çalışma biçimlerini değiştirmeyi reddediyorlar ve bunu şöyle açıklıyorlardı: “Nemular (Mitsel Atalar) böyle yapmışlardı biz de aynı şeyi yapıyoruz7.” Bir törendeki herhangi bir ayrıntının nedeni konusunda kendisine soru sorulduğunda Navaho ozanı şu yanıtı veriyordu: “Çünkü, Kutsal Halk bunu ilk kez bu biçimde yapmıştı8.” Aynı açıklamaya, ilkel bir Tibet ritüeli sırasında okunan duada da tam olarak rastlarız: “Dünyanın yaratılışının başlangıcından beri aktarıldığı için, biz de uymak zorundayız ( … ) Atalarımız böyle yaptığı için, biz de böyle yapıyoruz9.” Bu aynı zamanda Hindu tanrıbilimciler ve rit alanında çalışan uzmanların başvurdukları açıklamadır. “Bizler, Tanrıların başlangıçta yaptığı şeyleri yapmak zorundayız.” (Satapatha Brahmana, Yii, 2, 1, 4.) “Tanrılar böyle yaptı; insanlar böyle yapıyor.

” (Taittiriya Brahmana,l, 5, 9, 4 10.) Bir başka yerde11 gösterdiğimiz gibi, insanın din dışı davranış ve etkinliklerinin bile örnekleri Doğaüstü Varlıklar’ın hareketlerinde yer alır. Navaholar’da “kadınlar, bacaklarını altlarına alıp yanda tutarak, erkekler bacaklarını önde kavuşturarak oturmak zorundadırlar, çünkü başlangıçta Değişken Kadın ile Canavar Öldüren Adam’ın bu biçimde oturdukları söylenir12• Bir Avustralya kabilesi olan Karaceriler’in mitsel geleneklerine göre, bütün adetleri, bütün davranışları (sözgelimi, falanca tahılı pişirme ya da bir hayvanı sopayla avlama biçimi, çiş yaparken nasıl durulacağı, vb. 13) iki Doğaüstü Varlık yani Bagacembiri tarafından “Düş Zamanı”nda yaratılmıştı. 17 18 MiTLERiN ÖZELLiKLERi Örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Le Mythe de l’ Eter, nel Retour’da da gösterdiğimiz gibi ve ileride daha iyi görüleceği gibi, mitin başlıca işlevi, bütün ritlerin ve bütün anlamlı insan etkinliklerinin (beslenme ya da evlilik olduğu kadar çalışma, eğitim, sanat ya da bilge, lik de) örnek oluşturacak modellerini ortaya koymak, tadır. Bu görüş, arkaik ve geleneksel toplum insanının anlaşılmasında hiç de önemsiz değildir; ileride de buna değineceğiz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir