Bizim Ömer’in söylediğine bakılırsa, Kıztaşı dört yol ağzından Sofular’a doğru, mezarlığı sağınıza alarak yürüyünce az ileride bir çeşmeye rastlarsınız. Bu çeşme, mahalleliyi bunca zamandır diğer uzak çeşmelerden faydalanmak zorunda bırakmadığı için gururlanmış gibi dimdik durmaktadır. Çeşmenin hemen karşısında hayli uzun bir sokak görülür. İşte bu sokak, Nurettin Dergâhları’ndan birinde son bulur. Dergâhın sol tarafındaki eğimli yoldan ilerleyecek olan kişi; kendini uzunluğu ötekinden fazla olan Çelebi Sokağı’nda bulur. Bu sokağın sonundaki taş mektebin önünden sola dönülünce görülecek yokuş Saraçhanebaşı’na çıkar. Bir gün o yokuştan iniyordum. En çok sevdiğim uzun hırkam üstümdeydi. Bu hırkayı, dört tane cebi olduğu için pek severdim. Cepler yemiş ve ufak tefek oyuncak koymaya çok elverişliydi. Diğer hırkalarımda ikiden fazla cep bulunmazdı. Giyme sırası dört cepli hırkaya gelince yüzüm gülerdi. O kadar sevinirdim ki hemen ellerimle hırkanın göğsüme gelen iki tarafını okşamaya ve “Oh! Oh!” diye diye odanın içinde dans ederek dönüp dolanmaya başlardım. Neyse, ine ine okulun hizasına geldim. Bir iki adım daha atarak, eve gitmek üzere Çelebi Sokağı’na saptım. Birdenbire karşıma kuyruğu kesik bir köpek çıktı. Havlayarak üzerime atladı. Beni mektebin duvarına sıkıştırdı. Pençelerini göğsüme doğru atmaya kalkıştı. Ben ağlayıp haykırmaya başladım. Bir taraftan da kendimi kurtarmaya çalışıyordum. Şaşırmıştım. Kimden yardım isteyeyim? Sokakta köpekle benden başka kimse yok. Caddeden de geçen bulunmuyor. Besbelli feryadım işitilmiş. Okulun karşısındaki konağın alt katında bir pencereden iri bıyıklı bir adamın başı göründü. Bir yahut iki kere “Hoşt!” dedi. Köpek benimle uğraşmaya devam ediyordu. Nasılsa bir ara önünden gizlice kaçmaya çalıştım. Arkamdan yetişti. Omuzlarıma doğru sıçradığını hissettim. Feryadı arttırdım. Pencereden bakan adam, bir kere daha “Hoşt!” diye bağırdı. Hayvanın pençeleri sırtımdan sıyrılarak indi. Korkudan arkama dönüp bakamıyordum. Sesim de kesilmişti. Hem ağlıyor, hem koşuyordum. “Kurtuldum!” diyecek kadar koştuktan sonra, soluk soluğa durdum. Arkama baktım. Köpekten eser yok. Bir parça kendime geldim. Köpeğin bir şey yapıp yapmadığını anlamak için sağ elimi sevgili hırkamın ensesine doğru uzattım. Ense yok! Meğer köpek hırkanın yakasından tuttuğu gibi eteğine üç dört parmak kalıncaya kadar yırtmış. Hırkayı sırtımdan çıkardım. Zavallının hâline baktım. Gözlerimden yeniden yaşlar boşandı. Ne hüzünlü manzara! Ne büyük keder! Hırka, koltuğumun altında, eve ulaştığım zaman ağladığım için içimi çekmekteydim. Annem beni o hâlde görünce telâşla: – Sana ne oldu oğlum! Ne ağlıyorsun. Hırkanı niye çıkardın? Vah vah! Nedir bakayım söyle, demeye başladı. Hırkayı koltuğumun altından aldığı sırada, dedim ki: – Köşe başında kuyruksuz bir köpekle karşılaştım da… Üzerime atıldı. Annem, daha fazla üzüntülü görünerek beni kucakladı, işte asıl o vakit ağlamaya başladım. Felakete uğramış bir insanı en fazla dert ortağı ağlatır. Bu olay bana o köşe başını hiç unutturmaz. Şu adama ne dersiniz? İnsaniyetli adam değil miymiş? Susmadı… İnsaniyetsiz adam değil miymiş? Yardıma koşmadı. Behey adam! Gözünün önünde bir köpek zavallı bir çocuğu paralamaya çalışıyor. O köpeğin kuduz olma ihtimali de var. Çocuk ağlıyor, feryat ediyor, yardım istiyor. Ortada zavallıyı kurtaracak kimse yok. Sen pencereden “Hoşt!” demekle yetiniyorsun. İnsan değil misin? O, sana göre belki köpek yavrusu kadar değeri olmayan çocuğun bir gün olup seni sorguya çekeceğini düşünecek kadar da mı beynin yok? Korkma! İsmini bilsem de yazmam. Senin beni koruduğun kadar ben de seni koruyabilirim… Şurasını da söyleyeyim: Sen o zaman bana gerçekten insanca bir yardımda bulunmuş olsaydın, ben seni şimdi böyle mi yazardım? Bilmem bu azarlamada haksız mıyım? Ah! İnsan böyle gafil olmasa da daima herkese iyilik etse ne kadar kazanacak! Yine bir gün eve dönerken Saraçhanebaşı’ndan Kıztaşı’na giden sokakta birtakım yük hayvanlarına rastlayarak duvar dibine varmıştım. Yanımda kır sakallı bir kişi göründü. Elimden tuttu. “Korkma oğlum!” diyerek vücuduyla beni korudu. Hayvanlar geçtikten sonra gülümseyerek “Haydi, şimdi git oğlum!” dedi. Büyük bir ihtimalle o kişi ölmüştür, fakat iyiliği benim gönlümde yaşıyor.

Muallim Naci – Omer’in Cocuklugu
PDF Kitap İndir |