Mustafa Celik – Darul Harb Fikhi

Đslam düzeninin temelini ilim teşkil eder. Đlim her şeyden üstündür. Bil ki; üzerinde durduğumuz ĐUm, ĐLM-Đ FlKIH’dır. Zira Fıkıh ilmi herkese lazım olan elbise gibidir. Değişmez hayat muallimimiz. Hz.Muhammed (s.a.v.) şöyle buyuruyor: «ilim öğrenmek her müslüman erkek ve kadına farzdır. Đlmi ehil olmayan insanların yanma bırakan kimse domuzun boynuna altından, cevherden ve inciden gerdan takana benzer.» (1) Bu ‘hadiste geçen Đlim’den murad. ilmi fıkvh’dır. Bu nedenle Đbn-i Abidin (Rh.a.


) şöyle diyor: «Fıkhı okumak, Kur’an’ın Đhtiyaçtan fazlasını öğrenmekten eîdaldır. Bütün fıkhı öğrenmek mutlaka lazımdır.» (2) Çünkü fıkhı öğrenmeyen bir kimse islâm’ı tam manasıyla yaşayamaz. Đslâmı yaşamak için Fıkıh şarttır. «El Mültekat» ile diğer kitablarda beyan edildiğine göre Đmam-ı Muhammed (Rh.a.) •. «Bir kimsenin şiir ve Nahiv ile şöhret bulması layık değildir. Çünkü şiirin sonu dilenmeye, Nahv’ın sonu da çocuk okutmaya varır. Hesapla şöhret bulması da gerekmez; zira sonu yer ölçümüne varır. Tefsir ile şöhret bulmasıda öyledir. Çünkü sonu vaizlik ve hikayeciliğe varır. Bilakis kişinin ilmi, helal ve harama ve bilinmesi zaruri olan AHKAMA dair olmalıdır.» (3) Zira ahkamı bilen ahkamsızlıktan kurtulur. Ahkamsız1 — Sünen-i Đbn-i Mace Terceme ve Şerhi (Haydar Hatiboğlu) C: 1.

Sh: 387. ist/1982 2 — tbn-i Abidin (Ter-. Ahmed Davudoğlu) C: l, Sh; 37. tst/1982 3 — tbn-i Abidin (Ter: Ahmed Davudoğlu) C: l, Sh: 38, tst/1982 lıktan kurtulan da tek çareyi Ahkam-ı Rahmana tabi olmakta bulur. Hayatı boyunca Tağut ve Bel’amlar çetesinden de uzak durur. Hz.Muhammed (s.a.v.) şöyle buyuruyor: «Allah kimin hayrını murad ederse o kimseyi dinde FAKIH kılar.» (4) imam-ı Burhaneddin Ez-Zernüci (Rh.a.) bu konuda şöyle buyuruyor; «Bil ki her ilmi eide etmek her müslüman üzerine farz değildir. Bel ki her müslüman üzerine ilmihal bilgisini elde etmek farzdır. Nitekim şöyle denilmiştir: «Đlimlerin en üstünü ilmihal bilgisidir.

Amellerin en üstünü de bulunduğu hali muhafaza etmektir.» (5) Yani kişinin içerisinde bulunduğu ahval ile ilgili durumu bilmesi üzerine farzdır. Bilhassa içinde bulunduğu darın fıkhi hükmünü bilmek ve içinde yaşadığı darın fıkhına talib olmak müslümanın değişmez bir görevidir. Đslâm ulemasının verdiği fetvalar iki çeşittir. Dar’ul Đslâm’a ait, yani Dar’ul Đslâm’da geçerli olan fetvalar, bir de Dar’ul Harb’de geçerli olan fetvalar. Gerçi müşterek o!cn fetvalar da hiç şüphesiz vardır. Fakat Daru karar farklı olduğu için fetvalarda haliyle farklıdır. Ancak müslüman olan ülkelerde yasayan mükellefler bu durumdan gafil oldukları için çoğu zaman cahili bir hayatı islâm zan et.ınişler hatta bir islâm’ı hayat olarak kabul etmişlerdir. Dahası var bu işin. Cahili hayata davetiye fetvalarını dağıtan Bel’amlarm fetvalarını muhabbetle kabul etmek ve bu kabul ile iftihar duymak. Hani meşhur bir darbı mesel var; Maymuna «Allah cezanı versin, demişler, oh be demiş, beni ceylan yapacaklar!» Đşte DAR’UL HARB FIKHI, böyle bir ortamda yaşayan müslümanların fıkhi sorunlarına çözüm getirmeyi amaçlayan bir inceleme ve araştırma eseridir. Eser sahasında tek eserdir. Çünkü bugüne kadar Đslâm âleminde böyle müstakil bir Dar’ul Harb Fıkhı adında bir eser yayınlanma- dı. Bu nedenle böyle bir esere ihtiyaç vardı.

Çünkü bugün herkes tertibli veya tertibsiz olarak Dar’ul harb kavramını ağzında sakız gibi çiğnemektedir. Esert baştan sona kadar dikkatle okudum. Cerihadar gönlümüze bir teselli olduğunu gördüm. Yusuf kuyusundan Eyyüb mağarasına seslendim. Bir verdim üç aldım, sevince gark oldum. Yine vahşetin ilçemi vahdet sarayında buldum. Mustafa kardeşim «HAYRI ĐHYA, ŞERRĐ ĐMHA» projesini tatbike başlamıştır. Vakit onu kuşanmadan o vakitı kuşanmıştır. Eserinde vahdet sofrasını sermiş, Tevhid ağacından meyveler getirmiş, merhamet pınarından su akıtmış, uhuvvetimizin acılan yarasını kapatmış ve ardından da gufran ilacını serpmiştir. Bu nedenle Mustafa ÇELĐK kardeşimi bu çalışmasından dolayı candan tebrik eder, böyle çalışmaların devamını kendisine nasib etmesini yüce Allah’tan dilerim. Ş.Müslim KUŞ MAYIS 1988 Ş.URFA 4 — Sahih-i Buhari Tecridi Sarih Tercemesi/C: l, Sh: 77, ist/1980 5 — Ta lim’ül Mütealim (hnam-ı Burhaneddin Zernüci) Sh: 27, îet/1980 8 ÖNSÖZ insanlara eskimez hayat kanunları gönderen ve mutlak hakimiyet sahibi olan yüce Allah’a Hamd ve Senalar olsun. Cihanşümul bir Şeriatla gönderilen ebedi önder Hz. Muhammed (s.

a.v.)’e. âline, ashabına, Allah’ın nizamının i yanltş anlaşılmaması için var gücüyle çalışarak Đçühad ve kivaslarıyla Kur’an ve Sünnetteki değişmez nuru gösteren mıictehid ulemaya ve Đslâm nizamını Tağuti ve şeytani rejimlere galrb kılmak için bütün varlığıyla Cihad eden tüm dünya müslümanlarına selatü ve selâm olsun. Allah’ın arzında Allah’ın inzal ettiği vahy’e göre hayatını tanzim edemeyen müslümanlar tarihin her devresinde «Beşeriyete Đbadet Mezhebi» olan fıtrat düşmanı ideolojilerin tahakkümüne mahkum olmuşlardır. Mahkum müslümanlar vahyi öğrenme yerine neçis ideolojileri öğrenmeye adeta kendilerini adamışlardır. Bunun neticesinde müslüman kendini vahiy sistemine karşı değil de ideolojiye karşı sorumlu kabul etmiş, dini ile ilgili durumlarıda Bel’am çetesinden öğrenmeye duçar olmuştur. Vahyin zıddı olan ideolojinin hükümran olduğu mekanlarda dini öğrenme makamı olarak Bel’amlar gösterilmiştir. 11 Beî’amların din adına fetva öğrettikleri bir mekanda Hz. Muhhamed (s.a.v.) hayat özellikleri ve birçok hadisleri tarih.n hatıralar müzesine sevk edilir. Tarihin hatıralar müzesinde saklanan hadislerden bans eden müslümanlar din harici ilan edilir ve Beramların fetvasıyla «Ehl-i Fitne», «Cühela», «Deli» vs.

isimlerle isimlendirildi. Bir hadisi ve bir had sin insanlığa sunduğu hükümleri tarihin hatıralar müzesinden kurtarmak başlı başına bir hadisedir. Çünkü öyle hadisler var ki; şayet anlatılsa ideolojilerin vahyi gibi işlem görmesine ve yaşanmasına hayat hakkı kalmaz. Hele hatıralar müzesine gömülen bu hadis hayata ışık tutan ve yön veren kavramları içeriyorsa hadise bir kat daha önem kazanmış olur. Çünkü bu durumda müslüman kendisini ideolojik kavramlarla değil vahyinin sunduğu terimlerle tarif edecektir. Kendini vahiy sistemine göre tanımlayan bir müslüman küfrün ölüm alametidir. ! Đslâm topraklarında vahy’e göre kimlik kazanan müslümanlar ne kadar çoğalırsa küfrün ölüm alametleri o kador çoğalır. Vahy’ın yerine ideolojilerin hükümran olduğu beldelerde sürekli ilâhi ahkamları mükelleflere karşı «Biz bunları anlatırsak halk !bize ne der» endişesiyle gizlenir. Đşle senelerden beri Hz.Muhammed (s.a.v.) gündeme getirdiği Dar’ul Harb kavramı ve bu kavrama mesned olan hadisler «Biz ‘bunları anlatırsak halk bize ne der» endişesiyle mükelleflere karşı gizlenmekteydi. Ancak son zamanlarda Dar’ul Harb kavramı tertipli veya tertipsiz olarak gündeme girmiştir. Bazı Bel’am kılıklı herifler bu kavramın gündeme girmesinden çok rahatsız olmaktadırlar.

Hatta Dar’ul Harb kavramının yahudiler tarafından ortaya atılan bir kavram olduğunu iddia edecek kadar esfeli safiline düşmektedirler. Bazı beyni kireçlenmişlerde yukarıda temas ettiğim gîbi «Biz Dar’ul Harb kavramını anlatırsak halk bize ne der» endişesine kapilawk mükellefleri hakir görmektedirler. Esasen ideolojilerin hüküm sürdüğü toplumlarda mükellefler sürekli hor ve hakir görülürler. Bazdan da «Dar’ul Harb kavramı vardır. Fakat bu kavram islâm’da gizlidir, anlatılmaz» derler. Bütün bunlar ideolojilerin necis kültüründen kaynaklanan şeytani endişelerdir. Her müslüman bilmeli ve inanmalıdır ki; HZ.MUHAMMED |s.a.v.)’in GÜNDEME GETĐRDĐĞĐ BĐR KAVRAM VE HÜKÜM «Halk bize ne der» ENDĐŞESĐYLE MÜKELLEFLERE KARŞI GĐZLENEMEZ. ŞAYET GĐZLENSE ŞĐRK MEYDANA GELMĐŞ OLUR. Dar’ul Harb Fıkhını da Hz.Muhammed (s.a.

v.) gündeme getirmiştir. Biz bu eserimizde Dar’ul Hgrb ile ilgili hadisleri metin ve mealiyle beraber verdik. Çünkü bugüne kadar Dar’ul Harb ile ilgili hadisler müstakil olarak bir araya toplanmamıştır. Bu eserimiz ‘Dar’ul Harb ile HgiU hadis öğrenmek isteyenler için bir el kitabıdır. Biz Yeni bir Fıkıh ortaya çıkarmıyoruz. Ancak var olan bir Fıkrh türünü müslümanların gündemine delilleriyle beraber getiriyoruz. Müctehid ulema eserlerinde Dar’ul Harb ile ilgili birçok fetva vermişlerdir. Ayni zamanda Dar’ul Harb ile ilgili meseleleri Dar’ul islâm’daki meselelerden farklı ve ayrı olarak müteala etmişlerdir. Müctehid ulemanın eserleri tetkik edildiği zaman «Dar’ul ĐSLAM Fıkhı» ve «Dar’ul Harb Fıkhısna rastlamak mümkündür. Bazı çevrelerin zanettiği gibi Dar’ul Harb kavramı basit bir kavram değildir. Bu kavram beraberinde apayrı bir Fıkıh anlayışını getirmiştir, islâm’ın Dar’ul Harb’deki müslümanın problemlerine getirdiği çözümler Dar’ul Harb Fıkhını meydana getirmiştir. Dar’ul Harb Fıkhını hazırlarken hep toynaklara müracaat ettik. Ancak kaynaklarımız sadece Fıkıh kitaplarını kapsamamaktadır. Bunun sebebini iki şekilde izah etmek mümkündür.

Birincisi Fıkıh ilmine olan bakış açımızdır. Biz Fıkıh ihriini şeriat açısında; islâmı bir bütün olarak bilmek ve anlamaktan ibaret olduğunu kabul ederiz. Bunun için FıKhi bir meseleyi bir Fıkıh kitabında öğrenmek mümkün 13 12 olduğu gibi bir Tefsir kitabında, bir Hadis kitabında veya bir Akaid kitabında da öğrenmek mümkündür. Bunun için bizim gösterdiğimiz kaynaklar arasında Tefsir, Hadis, Akaid ve Tarih ‘kitapları da vardır, ikinci sebebe gelince; Đslâm âleminde bugüne kadar «Dar’ul Hanb Fıkhı» adında müstakil bir çalışmanın olmayışıdır. Müstakil bir çalışma olmayınca pek tabi olarak Dar’ul Harb Fıkhı ile ilgili fetva ve hükümler islâmi kaynaklar içerisinde dağınıktırlar. Biz de bu eserimizde dağınık olan bu Dar’ul Harb Fıkhının fetva ve hükümlerini bir araya toplamaya gayret ettik. Dar’ul Harb Fıkhını hazırlamaktan maksadımız; Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hatıralar müzesine gömülen hadislerini ümmet-i Muhammed’e bildirmek ve Resulüllah (s.a.v.)’- ın pak bildirilerine sahip çrkmak, Dar mefhumu konusunda müslümanları aydınlatmak. Dar’ul Harb meselesinin bir Fıkhın temelini teşkil ettiğini müslümanlara bildirmek ve islâm Fıkhının ne kadar zengin olduğunu, her çağ ve mekanda müslümgnların ‘problemlerine nasıl çözüm getirdiğini müslümcmiurın gözü önüne sermektir.

Eserimiz hatalardan hali değildir. Bu Dar’ul Harb Fıkhfna bir giriştir. Temennimiz bu saha da daha güçlü kalemlerin çalışması ve meyve vermesidir. Aynı zamanda hatalarımızı da bize bildirmeleridir. ‘Bu eserdeki doğrular islâm’a, hatalar da bize aittir. Çalışma bizden başarı Allah’tandır. Mustafa ÇELĐK MAYIS 1988 Ş.URFA KUR’AN VE SÜNNETTE DAR’UL HARB 14 KUR’AN VE SÜNETTE DAR’UL NARB Đsiâm sisteminin temeli, Kur’an ve Sünnete dayanır. Kur’an’ı Kerim müslümanlar için bir mekteb ise, Hz.Muharnmed (s.a.v.) de bu mektebin derslerini açıklayan ebedi bir muallimdir. Hz.Muhammed (s.

a.v.) buyuruyor -. «Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça katiyyen sap’K’ığa düşmezsiniz. Allah’ın Kitabı ve Nebinizin sünneti.» (1) Dar’ul Harb kavramı için Kur’an ve sünnete sarıldığımızda sapıklığa düşmeyiz. Amma ne yazık ki kavramlaL.rımızm çoğu bugüne kadar hep Yunan kültürüne göre ta’- \\Đ edilmiştir. Müslümamn eğitim kaynağı Kur’an, gerekartık ilmi Yunan. Dar’ul Harb kavramının lafız olarak Kur’an-ı Kerim’- ie geçmediğinde şüphe yoktur. (2) Ancak Kur’an-ı Kerijmin Dar’ul Harb kavramına işaret ettiğinden de herhangi j bir şüphe yoktur. Allah (c.c.) hayat mektebimiz Kur’an-ı Kei rîm’de şöyle buyuruyor: «Ey iman edenler! Đman eden kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihan edin; Allah onların imanlarını çok iyi bilir.

Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir. Onlar bunlara helal olmazlar, inkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz vakit, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. Đnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehiri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah’ın hükmü budur; aranızda o hükmeder. Allah Alim’dir, Hakim’dir.» (3) işte bu ayeti kerime Dar’ul Harb kavramına delalet ediyor. 1 — El Muvatta (îmam-ı Malik-Ter-. A.M.BÜyükçmar ve bir heyet) C: 2, Sh: 546, îst/1982 2 — islam Hukukunda Ülke Kavrnmı (Dr.Ahmet Özol) Sh: 71, îst/1982 3 — Mumtehine Suresi/10 17 Yukarıdaki ayet-i Kerime’yi izah eden müfessirler Dar’- ul Harb kavramını bol bol kullanmışlardır. Yani Dar’ul Harb kavramını ‘kullanmadan izdh edememişlerdir. Örnek olarak bu müfessirlerden bazılarını hızlı olarak sayalım : El Cesas (Rh.

a.) (4), Zemahşeri (Rh.a.) (5), Aileme Alüsi (Rh.a.) (6) Nesefi (Rh.a.) (7) Taberi (Rh.a.) de kendi , Tefsirinde Dar’ul Küfür kavramını kullandı (8) Nisaburi (Rh.a.) Dar’- ul Harb kavramını kullandı (9), Đmam-ı Kurtubi (Rh.a.) de hem Bilad-ı Đslâm, hem Bilad-ı Şirk vö hem de Dar’ul Harb kavramını kullandı. (10) Bütün bu müfessirlerin açıklamasında anlıyoruz ki; KUR’AN-I KERĐM DAR’UL HARB KAVRAMINA ĐŞARET ETMĐŞTĐR.

BUNCA MÜFESSĐRLERĐN AÇIKLAMASI BUNUN DELĐLĐDĐR.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir