Muzaffer Izgu – Sen Kim Hovardalik Kim

u ya a dek geldim, çapkınlı ğın çe’sini, hovardalı ğın da ho’sunu bilmem. Ama nedense geçenlerde eytana uyduk bir çapkınlık yapalım dedik. Daha do ğrusu, bana kalsa yine de çapkınlık falan edemezdim ya, kadın hep pas verdi d urdu boyuna… Sahil gazinolarından birinde oturmu dü ünüyordum. Önümde biram, gözümün önünde alabildi ğine masmavi bo ğaz, arka taraftan gelen tatlı bir müzik, öyle kaptı rmı tım ki kendimi bu havaya, ancak o kadının gazinoya girmesiyle kendime gelebildim. Kadın o denli güzeldi ki bir anda bana denizi, havayı, müzi ği unutturuverdi. Dalmı kalmı ım kadının yüzüne bakarken. Sarı saçlarının çevreledi ği minyon yüzünde, apayrı bir çekicilik var… Kalkı k burunlu, eskilerin deyimiyle, hokka a ğızlı, uzun uzun kirpikli bir ahu… Hemen benim bir sıra önümde, iki masa ötede oturuyor. Oturması da sa ğ olsun çok cömert faslından oldu ğundan, bu arada kalçasını da tetkik etmek fırsatını buldum. Geni kalçalı, dik gö ğüslü bir kadın. Epeyce baktım kadına… Sonra birdenbire karım gel di aklıma, mesle ğim geldi aklıma, Çeviriverdim ba ımı ba ka tarafa. Hele gözle7 rim… Durmadan kayıp gidiyorlar kadından tarafa. Kadın, birasını içtikten sonra, hiç ummadı ğım bir ey oldu. Kalktı bana do ğru geliyor.


Arkama baktım, acaba kimin yanına gidiyor diye, ama benden ba ka kimse yok o tarafta. Geldi geldi yanımda durdu: “Sizi birisine benzetiyorum” dedi. ” ey” dedim, “ben falancayım…” “Aa aa sahili!” diye ba ğırdı. “Sizi edebiyatla ilgili bir gecede görmü bilemezsiniz sizin ne denli hayranınızım. Bayılırım size.” tüm. Vallahi aırmı ım… O akınlıkla; ” ey bana mı yoksa yazılarıma mı?” diye sordum. “Yazılarınıza, bayılırım sizin makalelerinize…” “Ama ben ey, makale yazmam ki ham-fendi, mizah hikâyeleri yazarım.” “Ay canım i te, ben de hep makale derim. Ne bileyim, bazen aklıma gelmez, ner-deyse romana bile makale diyece ğim tutar.” “Buyrun oturmaz mısınız?” O tatlı a ğzını büzerek, hem de gözlerimin içine bakarak; “Rahatsız etmeyeyim” dedi. “Aman ne rahatsız etmesi hamfendi, buyrun buyrun. ” Geçti, kar ıma oturdu. Ben hâlâ olanlara inanmıyor, kendimi bi r hikâyenin iskeletini çiziyor veya rüyada zannediyorum. Ve inanır mısınız bu rüya nın hiç mi hiç bitmesini de istemiyorum. 8 ” Đsminiz efendim?” diye sordum. ” Đsmim mi, Nesrin…” “Memnun oldum Nesrin Hanım.

Bir bira veya ba ka bir ey?” “Yoo te ekkür ederim, ben sizinle konu mak için geldim masanıza. Acaba ey, nasıl yazarsınız yazılarınızı?” Oh be, böyle bir kadından bu soruyu duymak ve ona cevap vermek… Omuzlarım da pek geni de ğildir amma, bu soru kar ısında elimden geldi ği kadar geni leterek; “Vallahi hamfendi” diye sırıttım… “Öyle tuhaflık larım yoktur. Basbaya ğı, evde yazı makinesini önüme alır, yazmaya ba larım. Bazen de kırlarda yazmayı tercih ederim. Ama ço ğu zaman konu bulmak için çıkarım kırlara…” “Ne kadar zamanda yazarsınız bir makalenizi?” “Hikâye mi diyorsunuz, öyle iki-üç saat içerisinde…” “Ay biliyor musunuz, ben bayılırım edebiyata… Ço k da okurum. Ama kimbilir siz ne kadar çok okursunuz?” “Eh oldukça…” “Evimde bir kütüphanem vardır. Kütüphanem dediysem kadar kitabım var.” kocaman bir ey zannetmeyin, yüz Birkaç kitap ismi sordum ama, okumamı … Elbette, ya ı daha çok gençti, olsa olsa yirmi üç, yirmi dört… Ben ya a gelinceye dek, benim okuduklarımın hepsini okuyabilirdi. Daha epeyce sorular sordu bana. O sordu, ben 9 cevapladım. Bu arada bekâr oldu ğunu da söyledi bana… Daha do ğrusu dul oldu ğunu. Kocasından da edebiyata olan merakı yüzünden ayrılm ı . Adam hödü ğün tekiymi . Hiç kitap okudu ğunu istemez, ne zaman elinde bir kitap görse, hem d ayak atar, hem de kitabı kaldırdı ğı gibi pencereden a ağıya atarmı . Daha sonra; “Buyrun kartım,” dedi, “bir gün gelir kahvemi içer seniz çok memnun olurum.

Biliyorum, sizin zamanınız kıymetlidir, hatta isterseniz imdi bile buyrun benim eve gidelim diyecektim amma, kimbilir hangi hikâyenizin iskeletini kuruyorsunuzdur?” Ah kızım ah, sen beni bu denli iirdikten sonra, u kar ımdaki duru un, gülü de ğil iskelet kurmak, kumdan ebemevi yapmak gücü bile kalmaz be… ünle insanda “Yaa yaa” dedim, “gerçekten bir hikâyenin iskeleti ni kuruyordum. Hem ne rastlantıdır bilinmez, hikâyemin konusu dul bir kadındı…” “Ya” dedi, “sahi mi? Anlatsanıza bana!” Neyi anlatayım, atmı tım kafadan… ” ey,” dedim, “daha henüz iskelet de de ğildi…” “Ne olur anlatın!.” Hay Allah! Ikındım sıkındım, uydurma bir eyler anlattım ama, ahu hâlâ; “Ne olur anlatın” diyor. ” ey” dedim, “haydin, madem beni kahve içmeye davet ettiniz evinize, gidelim gerisini orada anlatayım.” 10 Kadın basbaya ğı kocaman bir çı ğlık attı: “Ayyy sahi mi?” Sanki o erkekmi , ben kadınmı ım, evine de gitmeye razı olmu um gibi kadın neredeyse sevincinden havaya uçacak… Dı arıya çıktık, bir dolmu a atladık. Büyük caddeler, daha küçük caddeler, iri li ufaklı sokaklar, sonunda kocaman bir apartman ve apartmanın dördüncü katı… Kapıyı açarken; “Buyrun buyrun” dedi. Girdim içeriye… Girdim amma, yine karım geldi ak lıma. Fakat, bir kez öyle a ğına dü mü tüm ki bu kadının, kurtulmama imkân yoktu. Kadın de ğil, sanki devlet hazinesi, hele yürürken… “Allah a kına kendi evinizdeymi gibi davranın… Buyrun buyrun u divana buyrun… Çıkarın ayakkabılarınızı da, ben size bir terlik vereyim. Hem sonra ceketinizi de çıkarın.” Belli kadının niyeti kötü… Kendi de gitti, biraz sonra üzerine incecik bir ey alıp geldi. Oturdu yanıma: “Haydi anlatın…” Amanın Allah, neyi anlatayım ki ben bu kadına? ” ey i te, bu dul kadının bir gün yalnızlık canına tak edi yor…” “Peki ne yapıyor yalnızlık canına tak edince? Aa a a ne olur dalgınlı ğıma verin, ben bir eyler hazırlayayım.” “Yoo yoo zahmet etmeyin.” 11 Ma allah galiba buzdolabı on iki buçuk ayak olacak ki, neler yok o buzdolabının içinde, neler… Rakı var, tavuk var, meyveler var… Her gidi geli inde de sanki striptiz yapıyormu gibi üzerindekilerden bir kısmını mutfakta unutup g eliyor. “Evet, sonra ne olmu o kadına?” “O kadın efendim… Đ te o kadın, bakıyor ki sonradan kendini seven adam ba kasıyla bir ili ki kuruyor, bunun üzerine bu kadın… Bir an gözüm saatime ili iyor: “Aaaa” dedim hemen, “saat on bir olmu , artık ben kalkıp gideyim.

” “Aaa hiç olur mu, hikâyeniz yarım kaldı.” ” ey, bu hikâye de ğil, aslında romandı, roman… Onun için uzun sürer, ba ka zaman anlatayım.” Đ te o anda olan oldu. Kadın beni kolumdan tutup, yatak odasına götürdü. Daha kendisi yastı ğa yeni ba ını koymu tu ki, kapının zili ötmeye ba ladı. Birden fırladı yataktan, heyecanla; “Olmaz” dedi, “olamaz…” akınım ki nasıl akın, bir taraftan da tir tir titriyorum. “Ne olamaz?” diye sordum. “Kocam” dedi. “Nee?” “Kocam canım, oysaki yarın gelecekti.” “Sen bana dulum dememi miydin?” “Ay n’olur susun, evliyim desem gelmezdiniz, ben d e bu edebiyat sohbetinizden mahrum kalırdım. Ne yapsak bilmem ki…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir