Nihat Genç – Kompile Hikâyeler

Ben de hepiniz gibi büyük bir tehlike içindeydim, açtım. Hukuk Fakültesi’ni kazanmış şişko bir çocuk, ilk kitabımı çok beğenmiş, ziyaretime geldi. “Dostum, böyle bir kitabı ben yazmayı çok isterdim!” dedi. Kızılay’a, bulvara yürüyüşe çıktık. Şişko, “Dostum, ben sizin yerinizde olsam, başka bir kitap yazmam!” dedi. Birkaç adım attık. “Dostum, siz artık geri çekilmelisiniz, asla bir daha kitap yazmamalısınız, insanlara kitabınız üzerinde düşünebilmeleri için zaman vermelisin!” dedi. Birkaç adım daha attık, “Dostum, sizin gibi büyük bir yazarla yürümek benim için büyük bir onur!” dedi. Birkaç adım daha attık, “Dostum, siz dünyanın en iyi insanısınız. inanamıyorum, söyleyin dostum, o kitabı siz mi yazdınız, sizin elinizi sıkıp, yanaklarınızdan öpmek istiyorum!” dedi. Kalabalıkların, vitrinlerin önünde küçük bir tören tokalaştık. Kontrollü bir saygı 5 içinde, aristokrat insanlar gibi kibarca birbirimize sarıldık. Şişko, ·dengeli bir üslupla soylu insanlar gibi sırtımı sıvazladı. Gözlerimin içine bakıp “Dostum, yüzyıl geçse de bu anı unutmayacağım, siz dünyanın en iyi dostu, en iyi yazarısınız” dedi … Sırtındaki yırtık, eski deri çantayı indirdi. İçinden birkaç küçük kutu çıkartıp, çantayı tutmam için bana uzattı.


Çantayı tuttum. Elindeki kutularla durağın önüne fırladı. Telaşla sağına-soluna bakınıp kalabalıkların içine doğru bağırmaya başladı: “Teyplerinize-vidyolarınıza tornavida/ Teyplerinize-vidyolarınıza tornavida! . ” Ne olduğunu anlayamadan, elindekileri sattı, bitirdi. Yanıma gelip çantanın içinden birkaç küçük kutu daha çıkarıp mesai bölgesine döndü. On,onbeş dakika içinde, bu şehrin sokaklarında tarihimi değiştiren hareketini tamamladı. Kazandığı parayı cebine sokmadan, hesaplayıp ikiye böldü ve yarısını bana uzattı: “Dostum, bunlar senin” dedi. Şaşkınlığımı belli etmeden, “neden, bu parayı sen kazandın?” dedim. “Dostum, işte burada yanılıyorsun, en kritik görevi sen yaptın, çünkü çantayı tuttun, zabıtalar çantayı yakalamış olsa, işimiz bitmişti. Dostum, bir düşün bütün mallarımız uçup giderdi ve bizler avcumuzu yalardık” dedi. lşte hayat felsefemi sarsan cümleler hurdaydı: “Mallarımız . bizler . ” Üç dört dakika içinde işportacı olup çıkmıştım. Şişko sayesinde üç-dört yıl açlığımı erteledim. Üç-dört ay içinde Kızılay’ın bütün zabıtalarını tanıdım ve şişkonun yanında işe başladım.

6 * * * Bir müddet sigara işi yaptık. Sigara işi kaçakçılığa giriyordu, küçük çaplı birkaç felaketten sonra terkettik. Şişko “Üzülme dostum, büyük planlarım var” dedi. “Nasıl planlar?” dedim. “Dostum, bir düşün, kış geliyor! İnsanlar evlerinde sıkılacaklar, küçük bir gezinti yapmak isteyecekler. Dışarda uçuşan kar tanecikleri dansedecek. Bir düşün dostum, bu sana neyi hatırlatıyor?” dedi. İstanbul Tahtakale’ye gidip, tanesi ikibinbeşyüz liraya Hero marka mızıkalar aldık. Tanesini yedibin liradan satıyorduk. Günde beş tane sattığımızda, şişko “Şansımızı fazla zorlamaya gerek yok, dostum, akşam yemeğimiz ve sigara paramız çıkmıştır” derdi ve her defasında Sakarya’nın dilenci çingenelerine bir şeyler ısmarlardı. * * * Şişko gerçek bir şairdi. Yerel bir gazete tam bir sayfa ondan bahsediyordu. Manşetinde “Domates Yanaklı Şair” yazıyordu. Alt başlığı ise şöyleydi: “Hem işportacı, hem şair, hem hukukçu!” Şişko haberi okuduktan sonra bana dönüp, “Dostum, benim şairliğimle domatesin, elmanın ne alakası var, bu basın her şeyi çarpıtıyor” dedi. Mızıkayla tek bildiği parça, ünlü Babam lş Gezisinde adlı filmin müziğiydi.

Soğuk kış günleri yaklaştı. Karın altında mesaiye başladık. Kar serpiştiriyor, yerler tül tül kar tutuyor. Tezgahın başında şişko. Etrafta, erkete, ben. Şişkonun paltosu, kaşkolu, fötr şapkası karla örülü. İri gövdesinde daracık palto, kozmonot elbi7 sesi gibi. Bir elinde, olmazsa olmaz, purosu, diğer elinde mızıkası. Arada bir, paltosundan fırlamış göbeğine hafifçe vurup, “Unutma dostum, bu şirin şey, benim en büyük karizmamdır, bu şirin şey olmazsa, mızıkanın romantik melodileri bir işe yaramaz” derdi. Birbirine sıcacık sarılmış sevgililer, mızıkanın melodilerine dayanamayıp tezgaha yaklaşıyor, gülümsüyorlar. Bir müddet dinliyorlar. Sonra, yumuşak adımlarla yollarına devam ediyorlar, hazan, hiç ayrılmadan hayranlıkla, şişkoyu ve mızıkasını izliyorlar. Şişko, bir nefes ara verip purosunu tüttürüyor. Ve tezgahın başından bana bağınyor: “Dostum, görüyor musun, insanlar kendilerini ne kadar mutlu hissediyorlar! ” Bulvar ıssızlaştı. Kar giderek lapalaştı.

Beyaz bastonuyla orta yaşlı kör bir adam. Kendi gibi kör, sekiz-dokuz yaşlarında kızına sıkıca sarılmış. Karda kaymamak için yavaş yavaş ayak tabanlarını sürterek yürüyorlar. lkisi de çok iyi giyimli. Çok sevinçli yüzleri var. Birbirleriyle fısıldaşarak, mutlulukla bir şeyler konuşuyorlar. Kız çocuğu boşluğa elini uzatarak avucuyla kar tanelerini tutuyor. Sonra, onları, ağzına getirerek, avucundaki ıslaklığı emiyor. Kör kız çocuğu mızıkanın melodilerini duydu ve durdu. Şişko, kızın durduğunu gördü. Kulağına seslenmek için, “Baylar, bayanlar! Bu gördüğünüz Hero marka mızıka yalnız yedibinbeşyüz lira” diye bağırmaya başladı. Kız çocuğunun aklı başından gitti. “Baba, bana bu mızıkadan al” diyerek, babasını çekiştirmeye başladı. Kör adam cüzdanını çıkardı. Parasını saydı.

Kızına B dönüp “Kızım, cüzdanımda yalnız beşbin lira var, sonra alınz ! dedi. Şişkonun yüzü, nihayet bir mızıka satıyoruz, diye, zevkten dört köşeydi. Kör adam ısrarla kızını ikna etmeye çalışıyordu. Bu trajik gerginliği çözmek zorundaydım. Şişkonun kulağına eğilip “hadi şişko, şu kıza beşbin liradan verelim” dedim. Kör adam şişkonun kulağına fısıldadıklanmızı duydu, cesaret alıp, tezgaha yaklaştı. Nezaketle, “Beşbin liradan olmaz mı, kurtarmaz mı!” dedi. Şişko sert bir tonlamayla “beyim, biz bunları beş bin liradan alıyoruz, kurtarmaz” dedi. Kör adam sıkılarak bir daha “beşbinden olmaz mı?” dedi. Şişko “olmaz” dedi. Kör adam, yavaş çekim hareketlerle kızına yapışıp, “Hadi kızım, gidelim” dedi. Kız gidecek gibi değildi. Ağlayan bir sesle, “Baba ne olursun al, baba ne olursun al!” diye yalvarmaya, sızlanmaya başladı. Şişko, kızın kulağına doğru mızıkasıyla çalmaya başladı. Kör kız çocuğu, kann üstünde zıplamaya sıçramaya başladı.

Şişko, melodilere profesyonelce keman inceliği vermeye başladı. Kör kız, kendini yerlere atmaya başladı. Babası kaldırmak istiyor, nafile ikisi de kann üstünde kayıp düşüyorlar. Babası, yeniden tezgaha yaklaştı, sıkılan bir ifadeyle: “Üstümde fazla para olsaydı verirdim” dedi, “kızımı durduramıyorum, beşbin liradan vermez misiniz?” dedi. Öyle kibar nazik, öyle ezilmiş bir ifadeyle konuştu ki, yer yarılsa içine girsem. Şişko, sert tonlamasını birazcık bozdu: “Beyim, sizin için yedibin lira yapanın, beşyüz liranızı almam” dedi. Şişkonun gırtlağına yapışıp, onu orda boğabilirdim. Tezgahtan mızıkayı kaptığım gibi, adama uzattım. Şiş9 ko elime yapıştı. “Dostum seninle özel görüşeceğim” dedi, “Benimle gelir misin?” Şişko, “Dostum, müşterinin yanında senin gibi büyük bir yazarla tartışmak bana yakışmaz. Dostum, şunu unutma, sefil bir insanın, vicdanı da, acıması da olmaz, önce para kazanmak, sonra acımak zorundayız” dedi. Ve son söz olarak, sırtıma elini koyarak: “Dostum, kazandığımız bütün paralan yoksullara, açlara vereceğiz. Ancak, bana söyler misin, para kazanmadan neyi verebiliriz” dedi. Tezgahın başına dönüp profesyonel bir hünerle melodileri inceltmeye devam etti. Kör adam ve kızı uzaklaştı.

Mızıka satışları kötü gidiyordu. Şişko “Dostum uçuşan kar taneleri planı tutmadı” dedi, “halkımız henüz danseden kar tanelerine hazır değil” dedi. Şişko, kirpiklerine düşen kar tanesini silerken, “Dostum, sefil insanlar ancak yüzlerini ekşiterek yoksullara acırlar, bunu unutma” dedi. Kör kız aklımdan gitmiyordu, moralim bozulmuştu. Şişkoya “ben artık çalışmıyorum” dedim. Şişko “Dostum sorunları büyütüyorsun, seni anlıyorum, büyük yazarların büyük vicdanları olur!” dedi. Şişkoya yüz vermedim. Şişko “Dostum, sana iyiniyetimi göstermek için elimden geleni yapacağım” dedi ve hemen tezgahı toplayıp kör adamın peşine düştük. Arkasından koşup adamı yakaladık. Şişko kör adama “Beyim, hayat çok zor, biz de kazanmak zorundayız, ben talebeyim ve babamdan beş kuruş almıyorum. Beyim lütfen bizi anlayınız” dedi. Kör adam şaşkınlıkla bizi dinliyordu. Şişko adama “Beyim, arkanızdan koşup buraya kadar geldik. Bu davranış bizim iyi in10 sanlar olduğumuzu gösterir” dedi ve bir müddet konuştu adamla. “Beyim, size bir öneride bulunmak istiyorum.

Birkaç gün içinde mızıkaları satamazsak, ortağıma fiyatlarımızı düşürmek için baskıda bulunacağım. Sanırım, o da benim düşünceme katılır. Çünkü beyim, o, aynı zamanda bir yazar! ” dedi. Ve şişko cebinden bir puro çıkarıp Kör adama takdim etti. “Beyim, lütfen bu puroyu kabul ediniz. İçimden geldi” dedi. Kör adam, “teşekkür ederim, sigara içmiyorum” dedi. Şişko ısrarla “beyim, lütfen kabul ediniz, bakın bu benim en yakın dostumdur. Olup biten her şeye üzülüyor. Çünkü o büyük bir yazardır. Bir �ün bu hikayeyi yazacak ve beni acımasız bir işadamı gibi gösterecektir. Beyim, muhtemel olarak siz de bu hikayede yer alacaksınız. Lütfen alın bu puroyu, beni tarih ve dostumun önünde zor durumda bırakmayın” dedi. * * * Sonra bana dönüp, “Dostum, artık aleyhimde yazamazsın, ben elimden geleni yaptım” dedi.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir