Nora Roberts – Utangac Milyoner

Arabası tekleyip Las Vegas’ın bir buçuk kilometre dışında durduğunda Darcy Wallace’nin cebinde sadece 9 dolar 37 sent vardı. Dün gece Utah’taki bir restoranda cüzdanı çalındıktan sonra üzerinde bu kadar para bile kalmayabilirdi.Şanslı sayılırdı.En son yediği yemek ise lastik gibi bir tavuklu sandviç ile Coca Cola’dan ibaretti. Kansas’taki işini ve evini kaybetmişti.Ailesi ya da gidecek kimsesi de yoktu.Böylece Darcy özel eşyalarını yanına alarak oradan olabildiğince uzaklaşmaya karar verip nereye gideceğini pek bilmeden yola çıkmıştı. Batıya hareket etmesinin tek sebebi arabasına bindiğinde arabasının batıya bakıyor olmasıydı.Darcy bunu kendisine bir işaret olarak kabul etmişti.Bir maceraya atılıp kendisine yeni bir hayat kurmaya kararlıydı Darcy. Eğer Kansas’ta kalmayı seçseydi. Yine kendisinden bekleneni yapmış olacak ve hayatının geri kalanını pişmanlıkla geçirecekti. Fakat Darcy aradan geçen bir hafta sonunda cesaretini kaybetmeye başlıyordu.Kurallara uymanın kendisinin doğasında olduğunu kabul mü etmeliydi acaba?Kendisine sunulan hayatı kabul edip hayallerini mi unutmalıydı. Aslında, gerald ona birçok kadının hayal ettiği bir hayat sağlayabilirdi.


Onunla sadık hizmetkarların olduğu bir evi,ciddi elbiselerle dolu bir gardrobu,Bar Harbor’da bir yazlığı olan bilirdi.Bir eli yağda bir eli balda bir hayat sürebilirdi onunla. Tüm yapması gereken,hayallerini unutupGerald’ın ondan isteyeceklerine boyun eğmesiydi.Bu o kadar da zor olmamalıydı.Tüm hayatı boyunca böyle yaşamamış mıydı zaten? Ama bu ona zor da gelmişti. Darcy gözlerini yumup başını direksiyona dayadı.Gerald onu neden bu kadar çok istiyordu ki?Darcy kendisinde önemli bir özellik göremiyordu.Olağan fizikli ama zeki bir kadındı.Zaten kendi annesi de söylemişti bunu ona.Darcy Gerald’ı çekenin fiziği olmadığını düşünüyordu.Gerçi minyon tipli ve çevik yapılı olmasından hoşlandığını biliyordu.Bu sayede onun üzerinde hakimiyetini daha kolay hissettirebileceğini düşündüğünü sanıyordu. Gerald onu gerçekten ürkütüyordu. Darcy omuzlarına inen saçlarını bir oğlan çocuğu gibi kısacık kestirdiğinde Gerald’ın nasılda deli gibi öfkelendiğini anımsıyordu.Oysa Darcy saçlarını öyle de sevmişti.

Üstelik eninde sonunda saçlar onundu. Henüz evli değillerdi,Allah’tan.Gerald’ın ona saçlarını nasıl kestireceğini,nasıl giyineceğine ve nasıl hareket edeceğini söylemeye hakkı yoktu.Ve Darcy hiçbir zaman ona bu fırsatı vermeyecekti. Aslında onunla evlenmeye hiç razı olmamalıydı.Ama öyle yorgundu,öyle korkmuştu ve kafası öyle karışıktı ki.Gerçi neredeyse derhal pişmanlık duymuş ve yüzüğü ona vererek nişanı bozduğunu söylemekte hiç gecikmemişti.Aslında onun kızgınlığından ve bozulan nişanın getireceği dedikodulardan çekinerek buna cesaret etmeyebilirdi.Ama işini ve evini kaybetmesinin arkasında Gerald’ın oyunlarının olduğunu anlayınca Darcy için her şey bitmişti. Gerald onu manipüle ederek biçimlendirmek istemişti.Ve Darcy başına gelenlerin onun yüzünden olduğunu 2 anlamasaydı neredeyse onun oyununa düşecekti. Canı cehenneme diye söylenerek arabadan indi.Sadece on dolardan az parası ve önünde bir buçuk kilometreden uzun bir yol varsa ne olmuştu yani?Gerald’ın parmağında oyuncak olmamıştı ya.Sonunda,yirmiüç yaşında tek başına kalmıştı. Bavulunu bagajda bırakarak el çantasına önemsediği bazı şeyleri alıp yürümeye başladı.

Artık ileri bakmanın zamanı gelmişti. Darcy’nin şehre ulaşması bir saatini almıştı.sebebini bilmediği bir şekilde hiçbir yerde durmadan Vegas’a doğru yürümüştü.Tek bildiği oraya varmak istediğiydi.Sanki onu oraya doğru çeken bir şey vardı. Güneş batı tarafında ki tepeler üzerinden batıyor,karnı açlıktan kazınıyordu.Aklından bir şeyler yiyip dinlenmek için durmak geçmişti ama gözlerini ilerde yükselen binalardan ayırmadan,adımlarını durmaksızın birbiri ardı sıra atmak onu rahatlatmıştı. Acaba o binaların içlerinde neler vardı?Her şey rüküşlük boyutunta lüks müydü acaba?Darcy sex ve kumar dolu bir atmosfer hayal etti.Ümitsizlik ve zaferlerin birbirine karıştığı bir yer.Orada sert bakışlı erkekler ve şuh gülüşlü kadınlar olmalıydı.Darcy işte bu binalardan birinde kendisine bir iş bulacak ve yepyeni bir hayata adım atacaktı. Yaşamayı,görmeyi ve deneyim kazanmayı gerçekten çok istiyordu. Kalabalık,gürültü ve heyecan istiyordu.Yani daha önce ki hayatının tersi olan her şeyi.Her şeyden çok kendisini güçlü hissetmeyi arzuluyordu.

Darcy elinde ki sayfalarla ağır çantayı diğer eline geçirirken en çokta romanını yazmayı bitirmek istediğini düşündü.Kendisini bildi bileli bu en büyük arzusu olmuştu. Darcy yorgunluktan tökezleyerek bir köşe başında durdu.Sokaklar kalabalıktı,sanki herkes bir yerlere yetişiyor gibi acele içindeydi.Henüz alacakaranlık olmasına rağmen şehrin ışıkları tüm canlılığıyla yanıp sönmekte ve ışıldamaktaydı.(gel şansını dene zarı yuvarla) Darcy yorgunluktan donuklaşan gözleriyle çevresine baktı.Kendisini Alis harikalar dünyasında gibi hissetmeye başlamıştı. Bir köprüyle birleştirilmiş ikiz gökdelenler önünde duruyordu.Binaların çevresi çiçeklerle ve yapay şelalelerin aktığı havuzlarla süslenmişti.köprünün girişinde gerçeğinden beş misli büyüklükteki bir ata binmiş büyük bir kızılderilli şefi heykeli duruyordu.Yüzü ve çıplak göğsü bakırdandı.Savaş başlığı pırıldayan renkli taşlarla süslüydü.Elinde ise pırlanta uçlu bir mızrak vardı.Heykel gerçekten hoşuna gitmişti.Adam öyle gururlu ve cesur görünüyordu ki.

Darcy bir an kendisini onunla özdeşleştirdi. Darcy heykelin kara gözlerinin canlı olup doğrudan kendisine baktığını sandı bir an.Sanki onu içeri girip şansını denemeye çağırıyordu. Darcy The Comanche’den içeri girer girmez serin hava ile irkildi. Yerleri mermer kaplı koca bir lobi vardı önünde.Bakır ve toprak vazolar içinde kaktüsler ve palmiyeler süslüydü.Her yerden zenginlik akıyordu. Süslü vitrinleriyle şık dükkanlar vardı etrafta.Darcy alımlı bir sarışının iki pırlanta kolye arasında seçim yapmasına gıpta ile baktı. İçinden gülmek gelince eliyle ağzını kapatarak mani oldu bu tepkisine.Dikkatleri üzerine çekmenin sırası 3 değildi diye düşünmüştü.Çünkü o buraya ait değildi.Ve ona bakan herkes bunu anında anlardı. Köşeyi dönünce Casinodan gelen madeni seslerle irkildi.Ziller,şıkırtılar,sirenler.

İçerden gelen enerji bir anda sanki onun içinde doldu.Darcy bu güçlü çekime dayanamayarak casinodan içeri girdi. Her yer makinelarla doluydu.İnsanlar omuz omuza vermişler makineların karşısında oynuyorlardı.Kadının birinin makinesından şakır şakır paralar dökülmeye başlayınca Darcy gülümsedi kadında sevinmiş olmalıydı. Darcy hayatında hiç kumar oynamamıştı.En azından parayla.Para onun için kazanmak için çalışılması gereken ve sonrada dikkatle harcanacak bir şey olmuştu.Ama eli son dolarların olduğu cebine gitti. Şimdi değilse ne zaman kumar oynayacaktı ki?9 dolar 37 sent ne işine yarardı ki?Belki iyi bir yemek yiyebilirdi ama sonra ne yapacaktı. Darcy makinelara ve insanlara bakınarak sıralar arasında dolaşmaya başladı.İnsanlar buraya şanslarını denemeye gelmişlerdi.O da öyle değil miydi? Birden gözü kendisinden büyük bir makineya takıldı.Bu iri makinenın ekranında rengarenk yıldızlar ve aylar vardı.Kolu ise ucunda kırmızı bir topuz ile Darcy’nin kolundan daha kalındı.

Adı Comanche Magic idi. Üzerinde yanıp sönen koca bir JACKPOT yazısı vardı.Darcy bunun altında yazan rakama hayretle baktı. $1,800,079.37 Ne tuhaf bir rakamdı bu.Darcy eli cebindeki parada olduğu halde kendisinde sadece 9 dolar 37 sent olduğunu hatırladı.Yoksa bu bir işaret miydi? Darcy makinaya yaklaşarak oyunun kurallarını okumaya başladı. Bir dolarla oynayabilirdi ama bu büyük ikramiyeyi kazanmaya yetmiyordu.Büyük ikramiyeyi kazanması için en az üç dolar koymalıydı makineya ve her üç sırada da yıldız yıldız ve ay beraber gelmeliydi. Şansını dene,dedi içinden bir ses. Saçmalama,diye karşı çıktı diğer bir ses.Bu tanıdık bir sesti.Paranı sokağa atamazsın. Yaşamana bak,dedi ilk ses.Ne bekliyorsun? “Bimiyorum,”diye mırıldandı Darcy.

”Ama beklemekten sıkıldım.” Darcy gözlerini makinedan ayırmadan cebinde ki son dolarları çıkardı. Robert MacGregor’un gözleri masaları tarıyordu.Yüzlük masada üç numaralı sandalyede ki adam kaybettiği için sinirlenmeye başlamıştı.Krupiyeye kızıyor,diğer oyunculara çıkışıyordu. Mac bir el işaretiyle güvenlik elemanlarından birini yanına çağırdı.”Gözünü bu adamdan ayırma sorun çıkartacağa benziyor. Emredersiniz efendim. Sorunları tespit edip ortadan kaldırmak Mac için bir yaşam biçimi haline gelmişti.O üçüncü kuşak bir kumarbazdı ve içgüdüleri çok güçlüydü.Dedesi Daniel MacGregor şansını deneyerek kendisine bir servet edinmişti.Aslında Daniel’in ilk göz ağrısı emlakçılıktı ve doksanına yaklaşmış olmasına rağmen bu işini hala sürdürüyordu.Ve artık işinde tam mansıyla bir uç beyiydi. Mac’ın anne ve babası yüzer bir casinoda tanışmışlardı.Annesi blackjack krupiyesiydi.

Babası onun müdavimleri arasına girmişti.Her ikisi de bu işte Daniel’in parmağı olduğunu sezmeden birbirlerine 4 tutulmuşlardı.Ve bunu anladıklarında iş işten geçmişti. Justin Blade o zamanlardan Comache Vegas ve Atlantic City’nin sahibi idi.Ve Serena MacGregor Onun hayat arkadaşı ve ortağı oldu. Mac ise doğuştan zar atmayı biliyordu. Şimdi otuz yaşına çok az bir zaman kala Comanche Vegas onun sorumluluğundaydı.Ailesi ona güvenerek bu sorumluluğu ona vermişti.Mac onların güvenini boşa çıkarmıyordu. Mac her zaman kazanmaktan yana olmuştu ama dürüstçe kazanmaktan. Beş dolarlık masadaki bir kadın yirmibiri yakalayıp kendisini alkışlayınca Mac gülümsedi.Bazıları kazanınca kalkardı ama çoğunluk bunu yapmazdı.Hayat bir kumardı ve kasa her zaman daha şanslıydı.İşte bu yüzden Mac kasa olmayı tercih etmişti. Mac sağlam yapılı vücuduna tam oturan siyah takım elbisesiyle alımlı bir şekilde yürüyordu masalar arasında.

Komançi kanından gelen Mac’in gür siyah saçları,yakışıklı bir yüzü vardı.Ama gözleri derin bir İskoç mavisiydi. Müdavimlerden biri onu selamlayınca gülümseyerek karşılık verdi ve yoluna devam etti.Ofisinde yapması gereken işleri vardı. Bay Blade? Mac dönüp garson kızlardan birinin ona yaklaştığını görünce durdu.”Evet?” “makineların oradan geliyorum.Orada bir kadın var.Durumu feci,Bay Blade.Uyuşturucu falan kullanıyor olabilir.Comanche Magic’e öylece bakıyor.Kendi kendine bir şeyler mırıldanıp duruyor.Güvenliği çağırmayı düşünüyordum ama size rastladım.” Ben gidip bakarım. Kızın acınacak bir hali var diye ekledi garson kız.Ama kötü birine benzemiyor.

Teşekkürler ben hallederim. Mac yönünü değiştirip makinelara doğru yöneldi.Güvenlik bu işi çözebilirdi ama burayı o idare ediyordu.ve her şeyle ilgilenmeyi severdi. Biraz öetede Darcy son üç dolarınıda makineya koymuştu.“Sen bir kaçıksın“,dedi kendi kendine.Ama çılgınca bir şey yapıyor olmak onu mutlu etmişti. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve gözlerini açıp titreyen eli ile kolu çekti. Gözlerinin önünde yıldızlar ve aylar uçuşmaya başladı.Bir taraftan da makinedan heyecanlı bir müzik sesi geliyordu.Darcy tüm bunların ne kadar manasız olduğunu düşündü.Artık ayakta duracak Halide kalmamıştı. Acaba bu dönüş nerede duracaktı. Yıldızlar ve aylar yerli yerine oturmaya başlayınca Darcy’nin yüzünü geniş bir gülümseme kapladı.Öyle güzeldiler ki.

Birden sirenler çalmaya başladı.Darcy irkildi.Rengarenk ışıklar çakıyordu makine.Çevresinde ki insanlar bağırıp çağırmaya başladılar. 5 Darcy ne yaptığını merak ediyordu ki kadınlardan biri ona sarıldı.”Vay canına!Büyük ikramiyeyi kazandın!Darcy’nin nefesi bir anda kesildi. Herkes onu itip kakıyor,anlamadığı şeyler söylüyordu.Çevresini kaplayan insanlar onu ite kaka makineya sıkıştırmışlardı. Kalbi bir çekiç gibi vurmaya başlamıştı.Darcy sanki tüm kanının vücudundan çekildiğini hissetti. Mac coşkulu kalabalığı yararak ilerliyordu.Ve onu gördü.Yaşı casinoya girmeye yetmeyecek kadar genç gözüküyordu.Kısa sarı saçları dağınıktı ve kahkülleri bal rengi gözlerinin üzerine düşmüştü. Pamuklu gömleği ve kot pantolonu sanki onlarla uyumuş gibi bumburuşuktu.

Mac onu kolundan tutup titrediğini hissettiğinde onun uyuşturucu kullanmadığını sadece korkmuş olduğunu anlamıştı. Darcy irkilerek gözlerini ona çevirmişti.Bacakları tir tir titriyordu.Bu etkileyici adam ya onu kurtarmaya gelmişti ya da onun işini bitirecekti. “Ben…istemeden…ben ne yaptım?”diye sordu gözlerini korkuyla açarak. Mac şaşkın bir şekilde başını eğdi ve gülümsedi.”Büyük ikramiyeyi kazandın.Yani 1.800.000 dolar civarı bir paradan bahsediyoruz.” “Oh,o halde…” Darcy bayılmıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir