Nora Roberts – Bilgeliğin Anahtarı

Dana Steel, kendini uyumlu, açık fikirli biri olarak görürdü. Oldukça sabırlı, hoşgörülü ve şakacıydı. Bazıları onun hakkında böyle düşünmeyebilirdi, ama onlar Dana hakkında ne biliyorlardı ki? Bir ay içinde, kendisinin hiçbir hatası olmadığı halde, hayatı keskin bir dönüşle tamamıyla yabancı ve gizemli bir alana kayıvermişti. Öyle ki, genç kadın, nasıl bir yol izleyeceğini ya da neden değiştiğini kendi bile bilmiyordu. Akıntıya kapılmış gidiyor muydu ne? Kötü niyetli kütüphane müdürü J oan, yeğeninin karısını daha bilgili, daha güvenilir ve daha zeki olan diğer kütüphane elemanlarından üstün bir konuma getirdiğinde; Dana bunun hiç üstünde durmamış, durumu sineye çekip işine devam etmişti, değil mi? Kadının terfi eĴirilmesi ve hak etmediği bir ücret almaya başlaması, ondan daha başarılı olan bazı görevlilerin çalışma saatlerinde indirim yapılmasıyla sonuçlanmış; bu kişilerin eline geçen para azalmıştı. Dana da bu kişlerden biriydi, ama o alçak J oan’e ya da şımarık ve küstah Sandi’ye saldırıp kafasını gözünü yarmaya kalkmış mıydı? Hayır! Hayır, bunların hiçbirini yapmamıştı. Bu da onun ne kadar sabırlı olduğunu gösteriyordu. En azından, kendisi böyle düşünüyordu. Gelirindeki azalmayla birlikte, kan emici bir sülükten farksız olan ev sahibi de kirasını artırmıştı. Bu durum karşısında, onun sıska gırtlağını, gözleri yuvalarından oynayana kadar sıkmış mıydı? Hayır. Yine bir kahraman gibi kendini kontrol etmeyi bilmişti. Bu erdemlere sahip olmak bile bir ödüldü, ama Dana kendisine daha faydalı olacak ödülleri tercih ederdi. Bir kapı kapanınca, yeni bir kapı açılır sözünü kim söyle-mişse, bu kişinin Kelt tanrıları hakkında pek bir şey bilmediği belliydi. Dana için yeni bir kapı açılmak şöyle dursun, onun kapısı menteşelerinden ayrılmış, kapı diye bir şey kalmamıştı. Dört haftadan beri yaşadığı, tanık olduğu olaylara rağmen, şu anda, ağabeyinin arabasının arka koltuğuna uzanmış olarak, Warrior’s Peak’teki büyük taş malikâneye giden virajlı yokuşu tekrar tırmanmakta olduğuna inanamıyordu.


Orada kendisini nelerin beklediğine de… Hava sakindi, Rowena ile PiĴe’nin, kendisinden başka iki kadına daha gönderdikleri o şaşırtıcı davetiyeyi aldıktan sonra, bu eve ilk giĴiği günkü gibi fırtınalı değildi. Üstelik yalnız da değildi. Ve, diye düşündü, bu kez benden ne beklendiğini biliyorum. Dalgın bir tavırla, kucağındaki deftere yazdığı, Warrior’s pcak’e ilk giĴiği gün dinlediği hikâyenin özetini okumaya başladı. İlerde kral olacak olan genç Kelt Tanrısı, töreler uyarınca, deneyim edinmek için fanilerin dünyasına konuk olduğu sırada ölümlü bir kıza âşık olur. (Bunun yarıyıl tatili gibi bir şey olduğu kanısındayım.) Delikanlının annesiyle babası oğullarının isteğine boyun eğip, kurallara karşı gelerek, ölümlü hzı, Düşler Perdesi ya da Güç Perdesi diye adlandırılan perdenin diğer yanına, tanrıların dünyasına getirmesine izin verirler. Bazı Tanrılar bunu hoşgörüyle karşılar, diğerleri ise öfkelenirler. Bu olayı, savaş, politik oyunlar ve entrikalar izler. Genç tanrı kral olur ve ölümlü karısını kraliçe yapar. Üç kızları olur. Yarı-tanrıça olan üç kızdan her birinin özel bir yeteneği vardır. Biri sanat, diğeri bilgi ya da gerçeklik, üçüncüsü ise cesaret ve yiğitlik konusunda hünerlidir. Kardeşler birbirlerine çok bağlıdır. Tanrı kral, erkek bir savaşçıyı onları korumakla, kadın bir öğretmeni de onları eğitip göz altında tutmakla görevlendirir.

Kızlar bu iki kişinin gözetimi altında mutlu ve neşeli bir çocukluk geçirerek büyüyüp birer genç kız olurlar. Bu arada, öğretmenle savaşçı birbirlerine âşık olunca gözleri başkasını görmez olur ve kızları eskisi kadar dikkatle kollayamazlar. Beri yandan, karanlık güçler iş başındadır. Kendi değerli dünyalarında -özellikle de önemli mevkilerde- ölümlü ya da yarı ölümlülere yer olmadığı kanısında olan kötü yaratıklar haince planlar hazırlamaktadırlar. Kötü ruhlu bir sihirbaz harekete geçer – büyük bir olasılıkla kütüphaneci J oan ‘un akrabasıdır. Savaşçı ile öğretmen dünyayı pespembe görürken, kızlara lanetli bir büyü yapılır. Kızların ruhları çalınır ve Ruhlar Kutusu adı verilen bir kutuya kilitlenir. Bu kutu ancak ölümlü eller tarafından, üç anahtarla açılabilecektir. Tanrılar anahtarların yerini bildikleri halde, hiçbiri büyüyü bozup, kızların ruhlarını kurtaramayacaktır. Öğretmenle savaşçı, Tanrıların dünyasından kovulup, Düşler Perdesi’nin öteki tarafına, ölümlülerin dünyasına gönderilirler. Orada, her kuşakta, anahtarları bulup laneti sonlandırma olanağına sahip üç ölümlü kadın doğacaktır. Öğretmen ve savaşçı bu kadınları bulmak ve anahtarları aramayı kabul ya da reddetme konusunda özgür bir tercih yapmalarına izin vermek durumundadırlar. Buna karşılık, ölümlü kadınların her birine anahtarı arayıp bulmak için belirli bir süre verilecektir. Bu, yeni ayın doğuşundan büyüyüp tekrar küçülerek yok oluşuna kadar geçen bir aylık süre olacaktır. İlk anahtarı bulmakla görevlendirilen kişi başarısız olursa, oyun bitmiş sayılacak, bir sonraki kuşakta doğacak kızlar beklenecektir.

Ama başarısızlık cezasız kalmayacak, anahtarı arayıp bulamayan kızlar. Hayır. Yine bir kahraman gibi kendini kontrol etmeyi bilmişti. Bu erdemlere sahip olmak bile bir ödüldü, ama Dana kendisine daha faydalı olacak ödülleri tercih ederdi. Bir kapı kapanınca, yeni bir kapı açılır sözünü kim söyle-mişse, bu kişinin Kelt tanrıları hakkında pek bir şey bilmediği belliydi. Dana için yeni bir kapı açılmak şöyle dursun, onun kapısı menteşelerinden ayrılmış, kapı diye bir şey kalmamıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir