Orhan Keskin – Degirmenci ve Oglu

Evvel zaman içinde küçük bir kasabada bir değirmenci ailesi varmış. Yaşlı değirmenci ve ailesi, ormanın kenarında bir evde yaşarmış. Mevsimler, birbirini kovalamış. İlkbahar, yaz, sonbahar derken kış mevsimi gelip çatmış. O yıl kış mevsimi çok sert geçiyormuş. Kış, etkisini uzun süre devam ettirmiş. Bahara doğru değirmenci ailesinin yiyecekleri iyice azalmış. Aile, yiyecek sıkıntısı çekiyormuş. Yaşlı değirmencinin, eşeğine ot alacak parası bile kalmamış. Para bulup yiyecek almazlarsa eşek açlıktan ölecekmiş. Değirmencinin hanımı bir sabah kalkmış. Kahvaltı hazırlayacakmış. Fakat yiyecek pek bir şey kalmamış. Sadece birkaç patates varmış. Değirmencinin hanımı patates çorbası hazırlamış, hep birlikte onu içmişler.


Değirmencinin hanımı: – Artık yiyecek hiçbir şeyimiz kalmadı. Ama bir fikrim var. Nasıl olsa eşeğe bakamıyoruz. Onu pazarda iyi bir fiyata satabiliriz. Biraz zayıf görünüyor ama güçlü bir hayvandır. Bu hâli ile çiftçilerin işine yarayabilir, demiş. Yaşlı değirmenci, bu düşünceyi beğenmiş. Yaşlı değirmenci, pazarın kurulacağı sabah, erkenden kalkmış; oğlunu da yanına almış. Eşeğin boynuna yularını takmışlar. Onu pazarda satmak için yola çıkmışlar. Dışarıda güzel ve güneşli bir hava varmış. Ağaçlarda kuşlar ötüşüyor, arılar vızıldaşıyor, kelebekler uçuşuyormuş. Bu güzel hava yaşlı değirmenci ve oğlunu oldukça neşelendirmiş. Değirmencinin oğlu, yol boyunca kelebekleri kovalamış ama onlara hiç zarar vermemiş. Kuşların sesini taklit ederek onlara karşılık vermiş.

Eşeği satacak olmaları değirmenci ve oğlunu biraz üzüyormuş. Ama yiyecek almak için onu satmak zorundalarmış. Değirmenci ile oğlu, şakalaşıp gülüşerek yola devam ediyormuş. Yolda giderken birkaç genç kızla karşılaşmışlar. Kızlar, yaşlı değirmenci ve oğlunu görünce gülmeye başlamışlar. Baba ve oğul, bu duruma çok şaşırmışlar: – Niye gülüyorsunuz? Bu kadar gülecek ne var? Çok gülünç mü görünüyoruz, demişler. Kızlardan biri : – Şu hâlinize bakın! Böyle sıcak bir günde, yanınızda binebileceğiniz bir eşek var. Siz ona binmiyor, yaya olarak yolunuza devam ediyorsunuz. Yoksa aklınızı mı kaybettiniz, demiş. Yaşlı değirmenci: – Evet, çok haklısınız! Hay Allah, nasıl da düşünememişim! Eşek boş boş gidiyor, sırtında yük de yok. Haydi oğlum, sen eşeğin sırtına bin. Sen küçüksün, uzun yol seni daha çok yorar, demiş. Değirmenci, oğlunun eşeğin sırtına binmesi için ona yardım etmiş. Oğlu, eşek sırtında değirmenci de yaya olarak yola devam etmişler. Değirmenci ile oğlu, bir süre böylece yollarına devam etmişler.

Eşeğin üzerinde giden çocuğun keyfine diyecek yokmuş. Yolda ilerlerken bir grup adamla karşılaşmışlar. Değirmencinin bitkin hâlini görünce içlerinden biri: – Bakın, bakın! Ben size artık gençlerin yaşlılara saygı göstermediğini söylemiştim. İşte değirmencinin durumu benim sözümü doğruluyor. Çocuk, eşeğin üzerinde giderken yaşlı adam, yürümek zorunda kalıyor, demiş. Diğer bir adam: – Evet, zaman değişti. Bizim çocukluğumuzda böyle bir olayın yaşanması mümkün değildi. Artık yaşlılara saygı gösteren kalmadı. Hey çocuk, eşekten aşağıya in, biraz da yaşlı adam binsin de kemikleri dinlensin, demiş. Yaşlı değirmenci, biraz düşünmüş. Oğluna: – Galiba adamlar haklı! Haydi gel, onların sözünü dinleyelim. Eşekten in, biraz da ben bineyim, demiş. Değirmenci, oğlunu eşekten indirmiş, eşeğe kendisi binmiş. Eşeğe binerken oğlu, ona yardımcı olmuş. Değirmenci, eşeğin sırtında, oğlu da yaya olarak yola devam etmişler.

Değirmenci ile oğlu fazla gitmeden bir grup kadınla karşılaşmışlar. Kadınlar, pazardan alışveriş yapmış, evlerine dönüyormuş. Kadınlar: – Şu yaşlı adama bakın! Kendisi eşeğe binmiş keyifli bir şekilde yolculuk yapıyor. Küçücük çocuk ise yaya olarak gidiyor. Zavallı çocuğa yazık değil mi? Nefes nefese kalmış. Kadınların sözlerini duyan değirmenci, onlara da hak vermiş. Değirmenci, iyi niyetli bir insanmış. Ayrıca kadınların sözlerinden dolayı çok utanmış. Değirmenci ne yapsın? Oğluna: – Gel oğlum, sen de eşeğe bin. Eşek herhâlde ikimizi de taşır, demiş. Çocuk, babasının dediğini yapmış. Birlikte eşeğe binmişler, pazarın kurulduğu yere doğru gitmeye başlamışlar. Vakit epeyce ilerlemiş, öğle olmak üzereymiş. Değirmenci, oğluna: – Tam zamanında pazara geldik. Bu saatte pazar çok kalabalık olur.

Eşeği de iyi bir fiyata satabiliriz, demiş. Şehre girmek üzereyken koyunlarını otlatmaya götüren bir çobanla karşılaşmışlar. Çoban, onlara kızgın kızgın bakıyormuş: Yaşlı değirmenciye: – Bu eşek sizin mi, diye sormuş. O da: – Evet, bu eşek bizim. Onu pazara satmaya götürüyoruz, demiş. Çoban: – Siz ne merhametsiz bir insansınız! Bu küçücük hayvana iki kişi biner mi? Yazık değil mi? Zavallı hayvanı böyle yormanız doğru mu? İnsan kendi eşeğine bu kadar acı çektirir mi? Siz ondan daha güçlü görünüyorsunuz. Taşınması gereken biri varsa o da eşektir, demiş. Yaşlı değirmenci, bu sözleri duyunca çok üzülmüş. Aynı zamanda çobana da hak vermiş:

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir