Osho – Şöhret, Servet ve İhtiras

İnsanlar hep çitin öteki tarafında çimlerin daha yeşil olması gerektiğini düşünüyor, çünkü herkesin ilgisi başka tarafa çekilmiş durumda. Sana, tabiatın senin gitmeni istemediği yönlere gitmen söylendi. Kendi potansiyeline doğru ilerlemiyorsun. Başkaları senin ne olmanı istiyorsa, onu olmaya çalışıyorsun ama bu tatmin edici değildir. Tatmin edici olmadığında, mantık şöyle der: Belki de yeterli değil – daha fazlasına sahip ol. O zaman daha fazlasının peşine düşer, o zaman etrafa bakınmaya başlarsın. Herkes gülümseyen, mutlu ifadeli bir maskeyle dolaşır; yani herkes başkalarını kandırır. Sen de bir maske takarsın, bu yüzden başkaları senin onlardan daha mutlu olduğunu zanneder. Sen de başkalarının senden daha mutlu olduğunu sanırsın. Çimler çitin öteki tarafında olduğundan daha yeşil görünür, evet, ama bu her iki taraf için de geçerlidir. Çitin öteki tarafında yaşayan insanlar senin çimlerini görür ve senin çimlerin daha yeşil gözükür. Gerçekten daha yeşil, daha gür, daha iyi gözükür. Bu, uzaklığın yarattığı bir göz aldanmasıdır. Yakına gittiğinde, durumun hiç de öyle olmadığını görmeye başlarsın. Fakat insanlar birbirlerine mesafeli dururlar.


Dostlar bile, sevgililer bile birbirlerine mesafeli davranırlar: Çok fazla yakınlık tehlike doğuracaktır; karşı taraf senin asıl yüzünü görebilir. Daha en başından yanlış yönlendirildin, bu yüzden ne yaparsan yap mutsuzluğun devam edecek. Tabiat paradan anlamaz; aksi takdirde paralar ağaçlarda yetişiyor olurdu. Doğa paradan hiç mi hiç anlamaz; para safi insan icadıdır – faydalı ama aynı zamanda da tehlikeli. Çok paraya sahip birisini görür, paranın mutluluk getirebileceğini düşünürsün: O insana, ne kadar keyifli göründüğüne bak; öyle paranın peşinden koş. Birisi daha sağlıklıdır – sağlığın peşinden koş. Birisi başka bir şey yapar ve çok memnun görünür – onu izle. Fakat hep başkalarıdır söz konusu olan ve toplum seni kendi potansiyelini asla düşünemeyeceğin bir hale getirmeyi başardı. Bütün mutsuzluğun nedeni senin kendin olama-mandır. Sadece kendin ol; o zaman başkaları daha fazlasına sahip, sen daha fazlasına sahip değilsin diye keyifsizlik, rekabet, üzüntü olmaz. Çimlerin daha yeşil olmasını istiyorsan, çitin öteki tarafına bakmaya gerek yoktur; sen kendi tarafındaki çimleri daha yeşil yapabilirsin. Çimleri daha yeşil hale getirmek çok basit bir iştir. Fakat sen sürekli başka yerlere bakıyorsun ve seninki hariç çim kaplı alanların hepsi çok güzel görünüyor. Her birey kendi potansiyeline, o potansiyel her ne ise, kök salmalı ve kimse ona özel talimatlar, rehberlik vermemelidir. O kişiye, her nereye gidiyorsa, her ne oluyorsa, yardım edilmesi gerekir.

O zaman dünya o kadar memnuniyet verici hale gelecek ki buna inanamayacaksın. Dünya bireyselliğe karşıdır. Senin doğal benliğin neyse o olmana karşıdır. Senin bir robot olmanı ister; sen robot olmayı kabul ettiğinde ise başın dertte demektir. Sen robot değilsin. Doğanın amacı bu değildi, seni robot yapmak değildi. Olman gereken şey olmadığın, yazgın olan şey olmadığın için, sürekli bakıyorsun: Ne eksik? Belki daha iyi mobilya, daha iyi perdeler, daha iyi bir ev, daha iyi bir koca, daha iyi bir kadın, daha iyi bir iş… Yaşamın boyunca çabalıyor, bir yerden öbürüne koşuşturuyorsun. Toplum daha en başından senin dikkatini dağıttı. Benim çabam seni kendine geri getirmek; o zaman bütün bu memnuniyetsizliğin birdenbire ortadan kaybolduğunu göreceksin. Daha fazlası olmaya gerek yoktur; sen yeterlisin. Herkes yeterlidir. 1 – Başarı Herkese Göre Farklıdır İnsanlar anlamlı her şeyi ertelemeye devam ederler. Yarın gülecekler; bugün, para biriktirilmesi gerekmektedir… daha çok para, daha çok güç, daha çok nesne, daha çok ıvır zıvır. Yarın sevecekler; bugün zaman yok. Yarın asla gelmez ve bir gün kendilerini her türlü ıvır zıvırın altında kalmış, paranın altında kalmış bulurlar.

Merdivenin tepesine gelirler ve bir göle atlamak dışında gidecek hiçbir yer kalmaz. Üstelik öteki insanlara “Buraya gelmek için canını sıkma; burada hiçbir şey yok” bile demezler, çünkü bu durum kendilerinin aptal gibi görünmesine yol açacaktır. Hep dünyaca ünlü, zengin ve başarılı olmanın hayalini kurdum. Arzu ettiğim şeye ulaşmama yardımı dokunacak bir şey söyler misin? Hayır, efendim, hiçbir şekilde – asla, çünkü senin arzun intihar niteliğinde. Senin kendini öldürmene yardım edemem. Büyümene ve var olmana yardım edebilirim ama intihar etmene yardımcı olamam, kendini bir hiç uğruna yok etmene yardımcı olamam. ihtiras zehirdir. Daha iyi bir müzisyen olmak istersen, sana yardım edebilirim ama bunu dünyaca ünlü olmak açısından düşünme. Daha iyi bir şair olmak istersen, sana yardım edebilirim ama bunu Nobel ödülüyle ilgili düşünme. iyi bir ressam olmak istersen, sana yardımcı olabilirim – ben yaratıcılığa yardım ederim. Fakat yaratıcılığın şan ve şöhret, başarı ve parayla hiç ilgisi yoktur. Olur da gerçekleşirse, bunları reddetmek zorunda olduğunu söylemiyorum. Eğer gerçekleşirse, o zaman tamam, tadını çıkar. Seni bunların harekete geçirmesine izin verme, çünkü bir insan başarıya ulaşmaya çalışırken nasıl gerçekten şair olabilir? Enerjisi politiktir, nasıl şiirsel olabilir? Bir kişi zenginliğe kavuşmaya çalışıyorsa, nasıl gerçek bir ressam olabilir? Bütün enerjisi zengin olmakla ilgilidir. Bir ressamın bütün enerjisini resme vermesi gerekir ve resim burada şimdidir.

Zenginlik gelecek bir zamanda gelebilir – gelebilir, gelmeyebilir. Gereklilik yoktur; tamamen rastlantısaldır – başarı rastlantısaldır, şöhret rastlantısaldır. Fakat mutluluk rastlantısal değildir. Mutlu olmana yardım edebilirim; resim yapabilir ve mutlu olabilirsin. Tablonun ünlü olması ya da olmaması, senin bir Picasso olman ya da olmaman değildir mesele hiçbir şekilde ama resim yaparken öyle bir biçimde boyamana yardım edebilirim ki Picasso bile seni kıskanabilir. Kendi tablonda tamamen kaybolabilirsin ve gerçek keyif budur. Bunlar sevgi ve meditasyon anlarıdır; bunlar ilahi anlardır. ilahi bir an, içinde tamamen kaybolduğundur – sınırların kaybolduğunda, bir an için sen olmadığında, tanrısallık vardır. Başarılı olmana yardım edemem. Tekrar hatırlatırım, başarıya karşı değilim, başarılı olmamanı söylemiyorum. Buna hiçbir itirazım yok; çok iyidir. Ben, seni harekete geçiren şeyin bu olmaması gerektiğini söylüyorum, aksi takdirde tabloyu kaçıracaksın, şiiri kaçıracaksın, şu anda söylediğin şarkıyı kaçıracaksın; ve başarı geldiğinde sadece bomboş ellere sahip olacaksın, çünkü başarı kimseyi tatmin etmez. Başarı seni besleyemez; içinde besleyici hiçbir şey yoktur – başarı hava gazından başka bir şey değildir. Geçen gece Somerset Maugham’la ilgili Conversations with Willie (Willie’yle Sohbetler) diye bir kitap okuyordum. Kitap Somerset Maugham’ın yeğeni Robin Maugham tarafından yazılmış.

Şimdi, Somerset Maugham zamanının en ünlü, başarılı, zengin insanlarından biriydi ama hatıralar durumu gözler önüne seriyor. Robin Maugham ünlü ve başarılı amcası Somerset Maugham’ı anlatır: Hiç şüphe yok ki yaşayan en ünlü yazardı. Ve en kederli. “Biliyorsun” dedi bana, “çok yakında ölmüş olacağım ve bunun düşüncesi hiçbir biçimde hoşuma gitmiyor.” ve bu açıklama doksan yaşındayken yapılmıştı. “Çok yaşlıyım” dedi. “Fakat bu, durumu benim için daha kolay hale getirmiyor.” Maugham zengindi, dünyaca ünlüydü ve uzun zamandır tek kelime yazmamış olmasına rağmen doksan yaşında hâlâ çok para kazanıyordu. Dünyanın dört bir tarafından hâlâ kitapların telif ödemeleri akıyordu ve hayran mektupları da. Yeğeni anlatmaya devam eder: “Hayatındaki en mutlu anı hangisi?” diye sordum ona. “Tek bir an aklıma gelmiyor” dedi. Başarısının sahip olmasına imkân tanıdığı oturma odasına, son derece değerli mobilyalara, tablolara ve sanat eserlerine göz gezdirdim. Sadece villası ve şahane bahçesi -Akdeniz kıyısında masal gibi bir gün batımı- altı yüz bin pound değerindeydi. On bir özel uşağı vardı ama mutlu değildi. “Biliyorsun, öldüğümde” dedi, “hepsini benden alacaklar – her ağacı, bütün evi ve mobilyaların her parçasını.

Tek bir masayı bile yanımda götüremeyeceğim.” Çok üzgündü ve titriyordu. Bir süre sessiz kaldı… ve sonra “Bütün yaşamım tam bir hayal kırıklığı oldu. Keşke tek kelime yazmasaydım. Bana ne getirdi? Bütün hayatım bir hayal kırıklığı oldu ve artık değiştirmek için çok geç” dedi. Gözlerinden yaşlar geldi. Başarı sana ne getirebilir? Şimdi, bu insan, Somerset Maug-ham, boşuna yaşamış. Uzun yaşadı – doksan bir yıl- çok mutlu, doyumlu bir insan olabilirdi. Ancak başarı bunu sağlaya-bilseydi, olurdu; ancak zenginlik bunu sağlayabilseydi, olurdu; ancak büyük bir villa ve uşaklar bunu sağlayabilseydi, olurdu. Yaşamın nihai tahlilinde unvan ve şöhret konu dışıdır. Son hesaplaşmada tek önemli olan hayatının her anını nasıl geçirdiğindir. Her an bir keyif miydi, bir kutlama mıydı? Küçük şeylerle mutlu muydun? Banyo yapmak, çay yudumlamak, yeri silmek, bahçede gezinmek, ağaç dikmek, bir arkadaşla konuşmak ya da sevdiğinle birlikte konuşmadan oturmak veya aya bakmak veya sadece kuşları dinlemek – bu anların hepsinde mutlu muydun? Her an ışık saçan dönüştürülmüş bir mutluluk anı mıydı, keyifle ışık saçıyor muydu? Önemli olan budur. Arzunu gerçekleştirmende sana yardım edip edemeyeceğimi soruyorsun. Hayır, asla, çünkü o arzu senin düşmanın; seni yok edecek. Bir gün hayal kırıklığı içinde gözyaşı dökeceksin ve o zaman “Artık değiştirmek için çok geç.

Çok geç” diyeceksin. Şu anda çok geç değil; bir şeyler yapılabilir: Yaşamını ta köklerine kadar tamamen değiştirebilirsin. Simyasal bir değişimden geçmene yardımcı olabilirim ama dünyasal anlamda hiçbir şeyi garanti edemem. İçsel dünyada her başarıyı garanti ederim; seni bir Buddha kadar zengin yapabilirim – ve ancak Buddhalar zengindir. Etraflarında sadece dünyasal şeylere sahip olan insanlar gerçekte zengin değildir; onlar kendilerini ve başkalarını zengin olduklarına inandırmış yoksul insanlardır. Özdeki, dilencidir. Bu insanlar gerçek imparatorlar değildir. Buddha bir şehre gelir ve kral gidip onu almak konusunda biraz tereddütlüdür. Kendi başvekili “Gidip onu almadığınız takdirde istifamı kabul edin, o zaman artık size hizmet edemem” der. “Neden?” der kral; üstelik bu başvekil vazgeçilmesi zor biridir, o olmadan kral yolunu kaybedecektir, gücünün gerçek anahtarı odur. “Ama neden? Neden ısrar ediyorsun? Neden bir dilenciyi almaya gitmek zorundayım?” der. Yaşlı bir insan olan başvekil “Dilenci olan sizsiniz, imparator olan ise o, bu yüzden. Gidip onu alın, aksi takdirde hizmet edilmeye layık değilsiniz” der. Kral gitmek zorunda kalır. Gönülsüz bir şekilde gider.

Fakat Buddha’yı gördükten sonra, geri döner ve yaşlı adamın, başvekilin ayaklarına kapanır ve “Sen haklıydın: Kral olan o; ben bir dilenciyim” der. Hayat gariptir. Burada bazen krallar dilenci, dilenciler kraldır. Görüntüye aldanma. İçine bak. Yürek sevinçle attığında zengindir; yürek doğayla, yaşamın nihai yasasıyla uyum içinde olduğunda zengindir. Yürek, bütünle uyum içinde olduğunda zengindir; var olan tek zenginlik budur. Yoksa bir gün ağlayacak ve “Çok geç…” diyeceksin. Hayatını mahvetmene yardım edemem. Ben hayatını zenginleştirmek için buradayım. Ben sana hayatı dolu dolu vermek için buradayım. Bazen artık dünya için yeterince olgunlaşmış olduğumu, artık gidip bir şeyler yapabileceğimi hissediyorum, “Bir kadın yapması gereken neyse, onu yapmak zorundadır” gibi. Büyük, kocaman dünyaya açılmak, çok para kazanmak, herkesi etkilemek ve tarihe geçmek. Senin etrafında meditasyon yapan insanların oluşturduğu topluluğun içinde çok zaman geçirdim ve bunu sevdim. Fakat şimdi meditasyonun gerçekte ne olduğunu anlamaya her zamankinden daha fazla yaklaştıkça, bütün bu şöhret ve servet fantezileri ortaya çıkıyor.

Neden öylece oturamıyor, burada ve şimdiyle huzur içinde yaşayıp her gün üzerime yağan sevgiyi içime çekemiyorum? Gerçekten bu kadar kör müyüm? Duygularını incitmek istemiyorum ama hakikat, hâlâ kör olduğundur. Bana gelen çeşit çeşit insan var. Çoğu rastlantı eseri geldi; buraya ne için geldiklerine dair kesin bir görüşleri yoktu ve geldiklerinde meditasyonlara katıldılar; benim varlığıma, etrafımda var olan sevgiye dahil oldular. Kaldılar ama bilinçaltının derinliklerinde eski arzuları hâlâ canlıydı. Bu yüzden yüzeyde iyi hissediyorlardı – ama yüzey incedir. Herhangi küçük bir olay Pandora’nın kutusunu açabilir ve kaybolduğunu düşündükleri arzuların hepsi hâlâ, üstelik eskisine göre daha güçlü bir şekilde orada durmaktadır. Senin başına gelen de budur. “Bazen artık dünya için yeterince olgunlaşmış olduğumu hissediyorum” diyorsun. Lütfen kendini kandırma. Dünya için olgunlaştığın gün, ben sana söyleyeceğim. Henüz bir sertifika alamazsın; dünya için olgun değilsin! Fakat zihin bu şekilde kurnazlık yapar. Zihin sen olgunlaştığın için değil, bütün o bastırılmış duygular doyuma ulaşmak istediği için dünyaya açılmak ister. “Artık gidip bir şeyler yapabilirim.” O şeyler ne? “Bir kadın yapması gereken neyse, onu yapmak zorundadır.” Bir kadının yapması gereken çok tuhaf şeyler var.

“Büyük, kocaman dünyaya açılmak, çok para kazanmak, herkesi etkilemek ve tarihe geçmek.” Son, çok ilginç değildir – tarihe geçmek mi yoksa ziyan olmak mı? Tarihe geçmek kendi mezarlığına gitmek demektir. Tarih, ölülerin kayıtlarından başka bir şey değildir. Garip bir düşünceye sahipsin. “Bir kadın yapması gereken neyse, onu yapmak zorundadır.” Bunu hiç düşünmemiştim. Bir kadın ne yapması gerekiyorsa, onu burada yapabilir. Neden kocaman dünyaya gitsin? “Çok para kazanmak.” Parayla ne yapacaksın? Yardım vakfı mı kuracaksın? Parayı yiyemezsin ve tek başına parayla da yaşayamazsın – üstelik sadece hayatta kalmaya yetecek kadar da değil çok para. “Çok para”yla neyi kastettiğini hiç düşündün mü? Bunun bir sınırı var mıdır? Çünkü “çok para” her anlama gelebilir. Çok parayı nasıl kazanacaksın? Sadece “bir kadının yapması gereken şeyleri” yaparak mı? Aptal olma. Dışarıda pek çok aptal kadın var ve onlar işlerini yapıyor, çok para kazanıyor, tarihe geçmeye hazırlanıyorlar. İçindeki garip bir arzu… Mezara gideceksin; ancak adın tarihe geçebilir. Fakat o da çok zor bir iştir. Kaç kadın tarihe geçti ve bu gezegen üzerinde kaç kadın yaşadı? Tarihe geçen kadınlar taklit etmeye değer değildir.

Örneğin, Kleopatra, tarihe geçti, çünkü en güzel kadınlardan biriydi ve bedenini Mısır’ı almaya gelen her fatihe sattı – Sezar veya Anthony veya başka birisi. Kleopatra’nın tek savunması vücudunu satmaktı. Dünyanın en ünlü fahişesi olması gerekir. Sence çiçek verdi mi, kendi benliğine ulaştı mı? Generaller arasında bir ileri bir geri atılıp tutulan bir futbol topuydu sadece. Bir general gelirdi ve o bedenini sunardı; başka bir general gelirdi ve o bedenini sunmaya hazırdı. Kesinlikle çok parayla, Mısır’ın imparatoriçesi olarak kaldı ve “bir kadının yapması gereken” her şeyi yaptı. Herkesi etkileyerek ne yapacaksın? Burada herkese “Bu kadından etkilenin” diye öneride bulunabilirim ve onlar oyunun tadını çıkarıp senden etkilenirler. Herkes sana gelir ve “Gerçekten harikasın! Kleopatra senin yanında solda sıfır kalır” der. Dışarıda, toplum içinde insanları nasıl etkileyeceksin? Dünyayı etkileyecek nasıl bir dehaya sahipsin? Şiir, heykel, resim… bu alanların hepsinde büyük rekabet vardır. Burada işler çok basittir. Sadece ayağa kalkar ve insanlara “İçimde hepinizi etkilemek için büyük bir arzu yükseldi. Rica etsem benden etkilenir misiniz?” dersin – hepsi bu! Herkes etkilenecektir! “Bir kadının yapması gereken” herhangi bir şeyi yapmak zorunda kalmazsın. “Bütün bu şöhret ve servet fantezileri ortaya çıkıyor. Neden öylece oturamıyor, burada ve şimdiyle huzur içinde yaşayıp her gün üzerime yağan sevgiyi içime çekemiyorum? Gerçekten bu kadar kör müyüm?” diyorsun. Körlüğün bastırılmış arzularından oluşur.

Kalbini temizlemedin. Buraya geldin ve etrafını bir tabakayla kuşattın ama o tabakanın altı akrepler, yılanlar, örümcekler ve hamamböcekleriyle dolu. Her meditasyon için ilk şey, bütün bu şeyleri temizlemek ve temiz bir toprakta gül yetiştirmeye başlamaktır; aksi takdirde er ya da geç bu akrepler, bu yılanlar ve bu hamamböcekleri kendilerini dışarı atacak, senin güzelim gül bahçenin tamamını yok edeceklerdir. Yine de, hiçbir şey kaybedilmez – temizlemeye başla. Meditasyon yapan kişi ne bir erkek ne de bir kadındır, çünkü meditasyonun bedenle hiçbir ilgisi yoktur; ne de zihninle bir ilgisi vardır. Meditasyonda, sen sade ve saf bir şekilde bilinçsin ve bilinç de ne erkek ne de dişidir. Kendi bilincini anladığın an para, şöhret, güç, insanları etkileme ve tarihte harcanıp gitme arzularının hepsi tamamen kaybolur. Topraktaki yabani otları temizlemedin ve gül yetiştirmeye başladın. Şimdi o yabani otlar senin güllerini gizliyor; o otlar büyüdü. Sen gülleri suluyordun ama bütün o sulamadan, bütün o gübrelemeden, bütün o bakımdan otlar da yararlanıyordu. O yabani otların güzel güllerden çok daha sağlam olduğunu hatırla. Yavaş yavaş güllerine zarar verecek, güllerini yok edecekler ve bütün bahçe ölü güller, dans eden yabani otlarla dolu olacak. Her bahçıvan önce toprağın temizlenmesi, çürümüş köklerin hepsinin ayıklanması gerektiğini bilir. Kurumuş çimlerin, çürümüş yabani otların hepsi tekrar büyüyeme-yecek şekilde köklerinden sökülmelidir. Hassas çiçekler ancak bundan sonra yetişecektir.

Meditasyon varoluşun en hassas çiçeğidir. Sen onu bütün o sıçanlara, hamamböceklerine ve akreplere aldırmadan yetiştirmeye başladın. Onlar orada kaldılar ve şimdi karşı çıkarak baş kaldırıyorlar. Bunların hepsi politik varlıklar – ve çok kuvvetli tipler. Bilimciler bütün tarih boyunca insanın bulunduğu her yerde hamamböceklerinin de olduğunu söylüyor. Tersi de doğrudur – nerede hamamböceği varsa, yakınlarda insanların bulunması gerektiğini düşünebilirsin. Hamamböcekleri insanlara o kadar derin bir sevgi beslemektedir ki onlardan kurtulmanın hiçbir yolu yokmuş gibi görünür. Aya giden füzede bile astronotların hamamböceği bulduklarını duydum. Her türlü önlem alınmıştı ama hamamböcekleri bir şekilde yollarını bulmuş ve insanlarla birlikte aya gitmişlerdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir