Brittany Young – Ihtiras Firtinasi

Teröristin ruhsuz ve soğuk bakışları genç kadının içine işledi. Hafifçe aralanmış kirpiklerinin altında gözbebekleri fal taşı gibi açılmıştı. Saçlarını geriye itti. Karşısındaki adam korktuğunu anlayacak olursa, bundan yararlanmaya bakardı. İşte o an bu bataktan kurtulması daha da güçleşirdi. Terörist onu baştan aşağı süzdü. Yüzünde genç kadın la ilgileniyormuş gibi ifade vardı. Genç kadın kendince bir açıklma yaptı. Terörist açısından ideolojisini milyonlarca Amerikalı okuyucuya yaymak, kaçırılmaz bir fırsattı. Genç kadına doğru eğildi… Telefonun sesi Le Goble’un kocaman binasında yankılandı. Pazar günü olduğu için binada kimse yoktu. Alisa Kendall, son Ortadoğu gezisinde yaptığı röportajdan esinlenerek yazmaya çalıştığı öyküsünden başını kaldırdı. Aslında işin zor kısmını bitirmişti. Hafta sonu kardeşi David’le geçirmeden önce son bir düzeltme daha yapmalıydı. David’le birkaç yıldır sık sık birlikte oluyorlardı.


Alisa kardeşini yeniden görmekten sonsuz mutluluk duyuyordu. Karısı Anie, sekiz yaşında kızı Jenny, hepside çok tatlı insanlardı. Aylar boyunca hemen hemen bütün kıtaları ve denizleri dolaştıktan sonra tekrar şehir hayatına dönmek hepsini rahatlatmıştı. Alisa her zaman ağabeyine yakın olmuştu. Bundan on yıl önce, Alisa henüz öndört yaşındayken, anne ve babaları öldüğündeki iki kardeş bir birlerine daha da yakınlaşmışlardı. Alisa’nın hayalinde yaşattığı gazetecilik mesleği de bu dostluk bağının güçlenmesinde etkili olmuştu. David babalarına çok benziyordu. Babası gibi o da yumuşak bir kişiliğe sahipti.Alisa’dan yaşça epey büyük olduğu için, genç kadın onu çoğu kez bir baba olarak görüyordu. Ailesine ait anıları hatırlanınca Alisa’nın güzel gözleri yaşla doldu. Bir trafik kazasında babası ölmüştü. Kocasının yokluğun a dayanamayan annesi ise topu topu birkaç ay yaşayabilmiş, o da sevgili kocasının ardından öteki dünyaya göçüp gitmişti. Bu dopdolu sevgi duygusu Alisa’yı ürkütüyordu. Bunu düşünmek bile genç kadının tüylerinin diken diken yapıyordu. Önünde annesinin örneği vardı.

Alisa bu tuzağa düşmemek için kendi kendine söz vermişti. İnsan hayatta her şeyden önce kendisine yetmeyi başarmalıydı. Mesleğinde ilerlemek istiyordu. Başka bir şeye ihtiyacı yoktu. Yarım saat sonra sekizinci ve son sayfasının altına bitiş çizgisini çekti. Sonuç onu memnun etmişti. Röportajdaki kişiliğin tasviri ve söyleşinin soruları bu tehlikeli teröristin ideolojisini yeterince yansıtıyordu. Bu yazıyı okurken halk, kendini Alisa’nın yerine koyacak, onunla birlikte o korkunç kaygı duygusunu paylaşacaktı. Bu dam Alisa’nın hiç hoşuna gitmemişti ve Alisa’da bu hoşnutsuzluğu yazısında açıkça belirtmeye çalışmıştı. Çoğu gazeteciler kişisel duygu ve düşüncelerini bu tür yazılara yansıtmaktan çekiniyorlardı.Alisa aynı kanıda değildi. Bu noktada da diğer pek çok noktada olduğu gibi patronu Max James’le anlaşamıyorlardı. Alisa, sefinin kutusuna atmadan önce kağıtlara son bir kez göz gezdirdi. Gitmeye hazırlanıyordu ki, elli yaşlarında ufak tefek bir adamın telaşla odaya girdiğini gördü. -Gazeteci mi, yoksa hademe misiniz? Alisa bir kahkaha attı.

-Bugün gazeteci, yarın hademe, gelecekte neler olacağı bilinmez! Ufak tefek adam elini kalbine götürerek bir tiyatro oyununu sahneler gibi: -Mükemmel!, dedi. Sonra hiç konuşmadan Alisa’yı elinden tutarak kapıya doğru sürükledi. Alisa adamın ne yapmak istediğini anlayamadığından karşı koymak istedi. -Bir dakika, lütfen! Alisa geri çekilerek adamın güçlü parmakları arasında sıkışan elini ovuşturdu. -Ne oluyor? -Durumu kurtarmaya çalışıyorum. -Elimi bu şekilde acıtarak mı? Biraz açıklar mısınız? Adam kel başını kaşıyarak: -Pekala, dedi. Bu binanın en üst katında bulunan televizyon stüdyosunda çalışıyorum. Programın adı ‘Yaşamdan Anılar’. Duymuş muydunuz? -Elbette. O programı herkes bilir. Üstelik her Pazar sabahı izlerim. -Harika. O halde program amacının popüler kişileri tanınmış gazetecilerin soruları karşısında güç durumda bırakmak olduğunu da iyi biliyorsunuz demektir. Alisa biraz rahatlar gibi oldu. -Bütün bunların benimle ne ilgisi var? -Önceden haber verilen gazetecileri yakalamak pek mümkün olmuyor.

İçlerinden biri sırra kadem bastı, kimse nerede olduğunu bilmiyor. Adam saatine bakınca daha da telaşlandı. -Üç dakika sonra program yayına girecek. Durum anlaşılıyordu. Alisa adamın açıklamasını beklemeden sonucu çıkardı. -Onun yerini benimle doldurmak istiyorsunuz. Adam yalvaran sesiyle: -Kabul ediyor musunuz? Diye sordu. Alisa gazetecilik mesleğine gönül vermiş olarak bu fırsatı değerlendirmek istedi. -Başka birinin yerini doldurmak içi değil de, kişisel niteliklerimden dolayı beni seçmenizi isterdim. Üzerinde kot pantolonu ve beyaz bluzu vardı. Bu kıyafetle milyonlarca insanın önüne çıkamazdı. -Bu giysilerle gelemem, dedi. Adam kıyafetini inceledikten sonra: -Böyle yüz ve vücuda sahip olduğunuza göre kimse sizin giysilerinize dikkat etmeyecektir, dedi. Bu iltifatının fazla samimi olduğunu fark ederek hemen ekledi: -Aslında bir masanın arkasında oturuyor olacaksınız. Masa, pantolonunuzun görünmesini engelleyecektir.

Bluzunuza gelince, bence harika. Odayı erk ederek asansöre yöneldiler. Televizyon stüdyoları binanın son katın daydı. -Bu haftaki konuğunuz kim? Diye sordu Alisa. -Ceasare de Alvaro, Salvadorlu bir yazar. Ondan söz edildiğini hiç duydunuz mu? -Elbette! Bir çok kitabını okudum. Ülkesinin politikasını rahatça eleştiriyor. Eğer yanılmıyorsam, Ceasare de Alvaro ülkesinin en zengin toprak sahiplerinden biridir. -Evet. Büyük arazileri var. Üzerinde kırmızı bir ampulün yandığı metalik kapıyı açtılar. İçerisi hangar büyüklüğündeydi. Tavandan aşağı projektörler ve bir sürü kablo sarkıyordu. Daire şeklin bölme üç kamerayla çevrilmiş ve iyice aydınlatılmıştı. Yarım daire şeklindeki masanın tam karşısına seri bir koltuk yerleştirilmişti.

Elindeki eşyalardan makyajcı olduğu anlaşılan bir kadın onlara doğru koştu, ama ufak tefek adam elini kaldırarak: -Zamanımız yok,dedi. Alisa’yı sürüklediği asmada üç kişi daha vardı. Adam ufak mikrofonu takmak için genç kadının bluzuna doğru eğildiğinde Alisa: -Bütün bu karmaşa içinde sizin rolünüz nedir? Diye sordu. -Yapımcıyım. Aldığı cevap Alisa’yı şaşırttı. -Bir yapımcı için oldukça sinilisiniz. -Tanıdığınız başka yapımcı varmı? -Hayır. İnanın bana güzelim, böyle bir durumla hangi yapımcı karşılaşsa, sinirinden deliye döner. Eline bir kalem alarak: -Adınız nedir? Diye sordu. -Alisa Kendall. Adam şaşırarak ona baktı. -Meşhur Alisa Kendall mı? sizi daha yaşlı sanıyordum. -sayenizde birkaç dakika yaşlandım zaten. Yapımcı güldü., -Sempatik bir kızsınız.

-Sempatik bir kadın, diye düzeltti Alisa. Stüdyodaki hareket Alisa’yı şaşkına çevirmişti. Masanın karşısındaki koltukta oturan adamın varlığını neden sonra fark etti. Adamla göz göze geldiğinde de, sanki gizli bir kuvvetin etkisi altında kalmış gibi bakışlarını kaçıramadı. Yüz hatlarından bir anlam çıkarmak, adamın ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi.ama zeki bir parıltının hakim olduğu gözlerde küstah bir anlam seziliyordu. Dudak kıvrımları ne kadar düzgündü. Adam süzüldüğünü hissetmiş gibi başını çevirince gözleri tekrar karşılaştı. Alisa bakışlarını kaçırmakla kaçırmamak arasında tereddüt etti. Ama burada, adamın yüzünü kaplayan maskenin ardındaki anlamı çözme isteği, genç kadını olduğu yere çiviliyordu. Yapımcı omzuna dostça vurduğunda Alisa irkildi. -Sinirli olmanıza gerek yok. Masadaki diğer arkadaşlarınızı izleyin ve onlaı taklit edin. Göreceksiniz, her şey yolunda gidecektir. Alisa başını salladı.

Jenerik müziği duyulduğunda derin bir soluk aldı. Az sonra yayın başlayacaktı. Alisa bu son fırsatı değerlendirmeye çalışarak Salvadorlu yazarı bir kez daha dikkatle inceledi. Siyah gür saçları kıza kesilmişti ve ensesinin hemen üstünde son buluyordu. Sert yüz hatları sanki otoriter bir kişiliği dışa yansıtıyordu. Ceasere de Alvaro otuz, kırk yaşarında olmalıydı. Mavi takım elbisesi çok şıktı. Ama üzerinde bu giysi olmasa da Alisa onun ortama rahatlıkla uyum sağlayabileceğini düşündü. Sunucu programın anonsunu yapıyordu. Alisa gözlerini önündeki bloknota kaydırarak, koltuktaki adamla ilgilenmemeye karar verdi. Ceasare de Alvaro’ya ilk soru yöneltildi.ülkenizi sarsan sivil savaşta sizin rolünüz nedir? Salvadorlu yazar yanıt verdiğinde, Alisa elinde olmadan gözlerini yeniden kaldırdı. -politik bir rolüm olmadığı kesin. Her şeyden önce yazdığım kitaplarla, ya da bugün olduğu gibi bazı televizyon programlarına katılarak dünyadaki diğer insanlara ülkemin sorunlarını anlatmaya çalışıyorum. Öte yandan bir takım fonlar toplayarak savaş yüzünden geri kalmış yörelere para yardımı yapmaya çalışıyorum… -Hükümeti mi, yoksa muhalefeti mi destekliyorsunuz? Bu soru Ceasare de Alvaro’yu kaygılandırmış gibiydi.

-kanımca iki taraf da yanlış politika güdüyor. Her şeyden önce halkımın yanında yer alıyor, onları destekliyorum. Birkaç soru daha sorulduktan sonra, sıra Alisa’ya geldi. Alisa hiç tereddüt etmeden söz aldı: -Politik görüşler hakkında diğer arkadaşlar kadar bilgili değilim. Onun için ben, ülkenizde sahip olduğunuz toprakların miktarını öğrenmek istiyorum. Ceasare de Alvaro şüpheli gözlerle genç kadına baktı. -Çok, demekle yetindi. Alisa düşünceli bir tavırla kalemin ucunu birkaç kez masaya vurduktan sonra: -Anlıyorum… dedi. Küçük çiftçilerin karşılaştıkları zorluklar, sivil savaşın nedenleri arasında önemli bir yer tutuyor değil mi? -Diğer nedenlerin yanında… -Bu konuya çözüm bulmak açısından size de önemli bir görev düşmüyor mu? Ceasare de Alvaro elini çenesine götürdükten sonra: -Bu görevi yerine getirdiğim sanıyorum, dedi düşünceli bir tavırla. -Gerçekten mi? -Aslında sizi pek ilgilendirmez. Bu sert ses tonu Alisa’ yı durdurmadı. -birkaç ay önce Le Goble için Salvador büyükelçisiyle bir röportaj yaptım. -O röportajı okudum, Bayan Kendall. -Büyükelçi, hükümetle muhalefetin aynı masaya oturup görüş birliğine varmaları konusunda gösterilen çabada sizin pek rolünüz olmadığı kanısında. Herhalde bu ayrıntının farkındasınız.

-Sizin yazınızı okumadan önce de bunun farkındaydım, bayan Kendall. Büyükelçi benim ılımlı çözümlerimi önemsemiyor. Kendisi kaba kuvvetten yanadır… Alisa köşeye sıkıştığını hissetti. Ceasare de Alvaro iyi yanıtlar veriyor, belli bir mesafeyi koruyarak bir takım saygı kurallarının aşılmasına engel oluyordu. Alisa’nın aklına son bir soru daha geldi. -Çok zengin olduğunuz biliniyor. Paralarınızı ülkenin hangi fakir kesimiyle paylaşıyorsunuz? -Ya siz, Bayan Kendall? Alisa bu soruyu kısa yoldan yanıtladı. -Vergilerimi ödüyorum. Ceasare de Alvaro koltuğuna biraz daha yayılarak; -Ben de ödüyorum, bayan Kendall, dedi. Diğer gazeteciler bu ikili tartışmanın uzamasından sıkılmışlardı. Konuşmayı buarda keserek kendi sorularını yöneltmeye başladılar. Yaklaşık kırkbeş dakika sonra jenerik müziği yeniden duyuldu. Program sona ermişti. Alisa bluzundaki kü.ük mikrofonu çıkardı.

Yapımcı, neşeli bir tavırla genç kadının yanına geldi. -Harikaydınız’ gelecek haftaki programa da katılır mısınız? Yapımcı Alisa’nın cevap vermesini beklemeden öte tarafa koşarak Ceasarede Alvaro’ya iltifatlar yağdırmaya başladı. Her şey bittikten sonra Alisa heyecanına daha fazla engel olamadı. Bacakları titriyordu. Çıkış kapısına doğru güçlükle ilerledi. Tam dışarı çıkmak üzereyken, nedenini de kendisi de bilemediği bir içgüdüyle başını arka tarafa çevirdi. Ceasare de Alvaro ona bakıyordu. Özür dileyerek yapımcının yanından ayrıldı ve genç kadına doğru ilerledi. Alisa böyle bir tepki beklemiyordu. Ama yine de bilinç altında bunu arzuladığını fark etti… -Yimi dört saat daha New York’tayım, dedi Ceasare de Alvaro. Siz tekrar görmek isterim. Mükemmel bir İngilizceyle konuşuyordu. Buda kendinden emin bir havasına ayrı bir özellik katıyordu. -Ben de, diye yanıtladı Alisa. Alisa bu sözcüklerin ağzından nasıl döküldüğüne kendide şaşırdı.

benliğinin derinlerinde o da Ceasare de Alvaro’yu tekrar görmek istiyordu. Alisa yine de fazla ileri gitmemeye, bu kendinden emin kibirli adamla arasına belli bir mesafe koymaya karar verdi. -Ne yazık ki bu hafta sonu tatili için ağabeyimin sayfiyedeki evine gitmem gerekiyor. -Randevunuzu erteleyin veya iptal edin. Alisa bu emir karşısında bir an tereddüt ettikten sonra, -Olmaz, dedi. Alisa’nın seside aynı buyurucu tona sahipti. Son anda randevusunu iptal etmek prensiplerine aykırıydı. Ceasare de Alvaro’nun yüz ifadesi, kamera karşısında olduğu gibi donuk ve soğuktu. Hiç konuşmadan geri döndü. Alias bir dakika önce benliğinin derinliklerinden gelen hiç tanımadığı o sese nasıl itaat ettiyse, yine öyle yaptı ve Salvadorlu yazarın arkasından koşarak kolunu tuttu. -Ağabeyim bu akşam bir yemek veriyor. Katılmanızı çok isterim. Ceasare de Alvaro kolunu tutan ele baktı. Alisa bu bakıştan rahatsız olarak elini geri çekti. Salvadorlu yazar bu kez bakışlarını genç kadının gözlerine dikerek: -Memnuniyetle kabul ediyorum, dedi.

Alisa bir an heyacanlandığını hissetti. -Arabanız var mı, yoksa benimkiyle mi gelirsiniz? -Yarın sabah Salvador’a erken hareket edeceğim için özel uçağımla gelmeyi tercih ederim. Sizi de ben götürebilir miyim? -Akşam geri dönmek için arabama ihtiyacım olacak. En iyisi orada buluşalım. Alisa bir kağıt parçasına evle uçağın iniş yapacağı pist arasındaki mesafeyi gösteren bir plan çizdi. Bir ara, Ceasare de Alvaro Alisa’dan izin istemeye bile gerek görmeden kalemi genç kadının parmakları arasından çekerek kağıda bir şeyler karaladı. Kalemi tekrar genç kadına verdiğinde parmakları bir birine dokundu. -Korkmayın. Sizi bulacağım. Alisa, Salvadorlu yazar kapıdan çıkana dek bakışlarıyla onu izledi. Projektörler tek tek sönüyordu. Metalik kapının kapandığını duyunca gerçeğe döndü. Herkes oradan oraya koşturuyordu. Alisa da bu harekete katıldı. Az sonra yer altı garajında Posche arabasının kapısını açıyordu.

Kontak anahtarını çevirirken, onu davet etmekle iyi yaptım diye düşündü. Motorun homurtusu duyuldu. Araba yavaşça caddeye çıkan yokuşu tırmandı. Işıl ışıl renkler binaları süslüyor, şehir gece ışıklarıyla ayrı bir güzellik kazanıyordu. Alisa gaza basınca Porsche öne atıldı. Uzun zamandan beri il kez, bir erkekle akşam yemeği yemek düşüncesi Alisa’yı heyecanlandırıyordu. DEVAM EDECEK. Konu Başlığı: Ynt: İhtiras Fırtınası-Brittany Young Gönderen: bedinur üzerinde Eylül 09, 2006, 01:29:41 ÖS İKİNCİ BÖLÜM Güneş ufukta kaybolmak üzereyken, Alisa’nın arabası David ile Annie’nin büyük evinin önünde durdu. Alisa yeni çöken akşamın loş ışığında uyumla dinginliği simgeleyen bir tanrıça gibiydi. Bir elinde seyahat çantası öteki elinde portatif daktilosu vardı. Alisa eve çıkan beş basamaklı merdivenden tırmandı. Giriş kapısı ardına kadar açıktı. Alisa yukarı kata çıkan tahta merdivenin önüne geldiğinde seslendi. -Evde kimse yok mu? Başının üstünde bir ayak sesi duydu. Trabzanın üstünden Annie gülümseyerek ona bakıyordu.

-Alisa! Yeni giyindim. Sen de çabuk olmalısın, konuklar bir iki dakikaya kadar gelirler. Alisa, Annie’nin yanına gitti. -Ben de birini davet ettim. Umarım bu seni rahatsız etmez. Annie gülümseyerek, -Umarım bir erkektir, dedi. Alisa: -Hem de saf kan, diyerek Annie’yi öptü. Ama geleceği kesin değil. Ağabeyim de hazır mı? Annie’nin şüpheli bakışlarla Alisa’yı süzdükten sonra, -Odada giyiniyor, dedi. Konuyu değiştirmek istediğinin farkındayım, ama bu esrarengiz davetlinin kim olduğunu çok merak ettim. Alisa kendine ayrılan odaya girdiğinde Annie’nin peşinden gelmiş olduğunu fark etti. -Esrarengiz biri değil. Onu henüz bu sabah tanıdım. -Adı nedir? -Ceasare de Alvaro. Alisa konuşurken bir yandan da eşyalarını çantasından çıkartarak dolaba yerleştiriyordu.

-İspanyol mu? -Salvadorlu bir yazar. -Ve de bekar, yanlış anlamadıysam… Alisa bir an durakladı. -Doğruyu söylemek gerekirse evli mi, bekar mı bilmiyorum. Tek hatırladığım parmağında yüzük olmadığı.Hayır, onu evli biri olarak düşünemiyorum. Hayatına pek çok kadın girmiş olabilir, ama bende onlarla uzun süreli bir ilişkiye girmediği izlenimi bıraktı. Annie bu tanımlamadan adamın pek sağlam bir tip olmadığı sonucunu çıkartarak kaşlarını çattı. Aşağıda sesler duyuluyordu. Annie’nin bu akşamki davet için özel olarak çağırdığı orkestranın müzisyenleri son hazırlıklarını yapıyorlardı. Annie aşağı inmesi gerektiğinin farkına vardı. Salvadorlu bu yazar hakkında Alisa’ya şimdi ayrıntılı konuşamazdı. -Bu bey hakkında sonra yeniden konuluruz, dedi. Şimdi aşağı inip, her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmem gerekiyor. -Ben de bir duş alıp giyineceğim. Alisa çantasından renkli kurdelelerle bağlanmış bir kutu çıkardı.

-Jenny nerede? -Bu geceyi sevimli arkadaşlarından birinin yanında geçirecek. Onu ancak yarın sbah görebilirsin. -Paketi yatağının üstüne bırakırım. Ona bir elbise aldım. -Jenny’yi çok şımartıyorsun Alisa. Her ziyaretinde ona değerli armağanlar getiriyorsun. Annie kapıyı kapatmadan önce son bir kez daha geri dönerek, -Bana sır vermeyecek misin? Diye sordu. Alisa gülerek onu dışarı itti. -Bu akşamki davetle ilgilensen daha iyi olur

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir