Paul Foulquie – Varoluşçuluk

Varoluşçuluğu tanımlamak için, sözcüğün kendisinden işe başlayacağız. Bu yeni türetilmiş sözcük varoluş (existence) isminden ilkin varoluşsal (existentiel) ve varoluşla ilgili (existential) sıfatları türetilerek ve daha· sonra bunlara (culuk) soneki eklenerek ortaya .çıkanlmıştır. Bu sonek, genellikle, bir öncelli�n tanırup kabul edildi�ni gösterir; sözgelimi, (toplumculuk), kuramsal olarak, ‘toplum çıkarlannı bireyin çıkarlannın önüne geçirir; tersine bireycilik, J:.>ireyi, siyasal güçlerin başlıca uğraş konusu yapar. Öyle ise varoluşçuluk, buna gÖre, varoluş’un önceli�­ ni, ya da ilkli�ni benimseyen bir kuramdır. Ama bu öncelik, ya da bu ilklik neye oranla anlatılmaktadır? Öze (essence) oranla. Öz ve Varoluş. – Gerçekten varlıkbilim (ontologie), yaşantımıza giren varlıklarda iki me.tafizik ilke görür: Öz ve varoluş. Öz, bir varlığın (etre) ne olduıtunu gösterir: Bu, bir kağıttır, ben, bir insanım, insan özüne sahibim. Ne var ki, hemen anlaşılacaıtı· gibi, böyle demekle ben, bu kağıdın ne olduğunq kesin olarak belirtmiş ·olmuyorurn. Kendimin ve kağıdın, sadece, bir türün tüm varlıklan ile ortaklaşa taşıdığı nitelikleri söyleİİıiş oluyorum: Bu nitelikler evrensel özü oluştururlar. Bireylere özgü niteliklerle tamamlandıkları zaman,. evrensel öz, bireysel olur.


Kısaca öz dendi� zaman, işte bu evrensel öz, tanımlann1 belirlemiş olduğu öz anlatılmış olur. Sözgelimi, in-· san özünde, insanın ana nitelikleri·, başka bir deyişle, eksikli�nde bir insanın var olmayacağını;,insandan ayn bir şeyin ortaya çıkacağını gösteren nitelikler ‘Qulunur; söz- (1) Tanım (Ouid sit.? sorusuna yanınır; bura.dan quidditas ya da quiddite söz· cü�ü. öz’ün (essence) eşanlamı do�ar. 7 gelimi, bedeni yoksa, katışıksız bir ruh, ya da bir melek; düşünen bir ruha sahip değilse, bir hayvan gibi. Öz, kendisinin gerçekleşmesi için varlıklann var olmalanm gerektirmez. Dünyamn hiçbir yerinde on bin kenarlı bir şekil yoktur; bununla birlikte, geometrieBer bu şekli pekala bilmekte ve özelliklerini belirlemektedirler. Kimyacılar, hiçbir örneğini görmedikleri maddeler düşünmekte ve bunlann yapısım, özelliklerini ve ilerde sağlayacaklan yararlan pekala bilmektedirler. Becerernedikleri tek şey, bu maddelerin kurucu öğelerini bireşime sokacak yöntemi bulmaktır. Demek ki öz, bir şey olmadan da, katışıksız hiçlik değildir: On bin kenarlı şekil dairekareden; ilerde gerçekleşebilir bir madde, önsel olarak bireşimi olanak taşımayan özleri yan yana getiren bir formülden daha fazla gerçeklik taşır. Özün varlığı, olabilir (mümkün) olmasıdır. Bu olabilirlilik, varoluşla gerçeğe ulaşır: Öyleyse, varoluş, özü gerçeğe çıkaran şeydir. Varlıklann bu metafizik ilkesini, konuşmalanmızda da gösteririz: “Ben bir insanım” dediğim zaman; “ben” ve “-ım” soneki bu yeryüzündeki varoluşumu; “insan” da özümü gösterir. Yalnız Tann’da öz ile varoluş birbirinden aynlmaz.

Bu yüzden, Yahova, İncil’de (Çıkış, N-14), kendini “varolan” diye tammlamıştır: “Ben varolanıtn”. Varolmak Tann’nın özündedir; Tann, özü gereği, ya da zorunlu olarak “varolan”­ dır. Varolmayabilen Tann varsayımı çelişkilidir. Bu Ayrımın Nedenleri. – Düşünürleri, ilkelerde bu ikiliği tanımaya zorlayan neden her şeyden önce, bilimsel ve epistemolojik, ya da ahlakbilimsel düşüncelerdir. Bilimin konusu, bireyleri değil, türü tanımaktır. Şu ya da bu fareyi değil, fareyi; Pierre ya da Paul’ü değil, insanı. Aynca, bilim, hep geneli gözler ve özel bir türden çok, birçok türleri kapsayan cinse ilgi duyar. Farelerden çok kemiricilere; kemiricilerden çok, omurgalılara; omurgalılardan çok, canlıya. Ne var ki, yaşadığımız dünyada, sadece, türlerinin öteki bireylerinden kendilerini ayıran nitelikteki menekşe ve düğün çiçekleri vardır: Botanikçilerin beÜmledikleri menekşe ve düğün çiçeklerini, tammlanmn yalınlığı içinde aramaya kalkışmak boşunadır. Ancak, bilimin gerçeğe dayanan bir bilgi olabilmesi için, 8 gözleyebileceğimiz bireysel niteliklerin ötesinde, türün genel bir örneğini, temel özünü benimsemekten de kaçınamayız: Böylece, kendisinden, varlığa aday sonsuz sayıda bireyin doğabileceği tek bir özü kabul etmek zorunluluğu karşısında kalınz. Ahlak da, buna benzer bir sorun ortaya çıkanr; ama onunki daha ivedidir: çünkü dünyanın bilinmesine pek ilgi duymasak da olabilir; ama, bir ‘ davranışta bulunmaktan hiçbir zaman kendimizi alıkoyamayız. Ahlaka en uygun bir biçimde yaşamak, insanca yaşamaktır: Düşünürlerin tümü de bu tanımı benimser. Ama, örnek tutarak yaşayacağımız insan kimdir? Bu ne Andre, ne Jean, ne Neron ne de Caligula olabilir. Ortalama bir insan da (beş para etmez bir model) olamaz.

Öyle görünüyor ki, ahlak, kendileriyle ilişkiler kurduğumuz insaniann dışında, insaniann gerçek örneğini, insan özünü benimsemedikçe olanak kazanamaz. Sorun. – Şimdi artık1 varoluşçuluğun klasik felsefe karşısındaki durumunu belirleyen sorunu ortaya çıkarabiliriz: Sözkonusu insan olduğu zaman, iki ilkeden hangisine öncelik tanımalıyı:ı-;: Öze mi, yoksa, varoluşa mı? 19. yüzyıla kadar klasik felsefe, özün önce geldiğinden kuşku duymazdı. Klasik felsefe ile varoluşçuluk arasındaki karşıtlığı belirgin kılmak için, bu felsefeye, bir süredir kullamlmaz olan bir terimle, özcü felsefe (philosophie essentialiste) 2 adım vereceğiz. Varoluşçular ise tersine, ön plana varoluşu alıyorlar. Ne’var ki, bir görüşten ötekine hiç duyulmadan yavaş yavaş geçilir ve birçok düşünür, taşıdıklan görüş açılanna göre, ya özcüler, ya da varoluşçular arasına girerler. Bunun için, bu girişi bitirirken, iki karşıt kuramın en iyi bireşimin,i yapmış gibi görünen filozoflara değineceğiz: Onlara göre, insanda varoluş, özden önce gelir. Ancak, varoluşçulara da katılarak, insan değerinin ·özüne bağlı olduğunu; yeni varoluşuna değil, yani sırf varlık olgusuna değil de, ne olduğuna bağlı olduğunu tutarlar. (2) Kitabı m ız ın ilk basımından bu yana, bu teri m, bazı eleştirilere yolaçtıktan sonra, artık yerleşmiş bulunuyor. Zaten biz onu kendimiz çıkarmamıştık. Lalande’ın sOziO!jil okundu!ju zaman, bu hemen anlaşılır; aynı terim, E. GiLSONun Thomisme’inde de ve P. DUHEMin Le Systeme du Monde­ \.ında vardır.

9 BİRİNCİ KlSlM ÖZCÜ FELSEFE hk bakışta, ancak varoluş gerçek bir varbk (etre) oluşturabilir, gibi gelir, olabilir (possible), mutlak hiçlikten birazcık fazla bir şeydir ancak. Geometricilerin hiçbir örneğini göstermeden tasarladıklan on bin kenarlı şekil,­ tahtaya çizilebilen ve bir mukavvadan örneği kesilebilen üçgeninin, diktörtgenin, ya da beşgellin yanında hemen hemen bir hiçtir. · Ne var ki, felsefe düşüncesi, kaygısızca söylemvermiş olan, bu görüşleri hemen benimseyivermez; gerçekten de, varoluş bir şeyin varoluşudur; yoksa, varoluş da olamazdı. Ne oldu�muz, var olmak olgusundan da önemlidir: Biz, herhangi bir varoluştan, örneğin bir taşın varoluşundan doıtmadık; yapımıza ·uygun bir varoluştan do�duk. Öyle ise, önceli� öı;e vermek gerekir. Özcü düşünürler bu görüşler üzerinde artık durmuyorlar. Ancak, özlerin ne olduklan sorunu ortaya çıkınca, üç büyük akımda toplayahil eceğimiz bir çok kuramın ileri sürüldü�nü görüyoruz: a) Önce dinsel özcülük: Buna göre, özler Tann’da, ya da bu dünya üstünde bir evrende var olurlar; b) Sonra kavrarncı (conceptıuıliste) özcülük: Buna göre, özler ancak insan zihninde bulunur; c) Son olarak fenomenolojik özcülük: bu Husserl’in özcülü�dür; çağdaş Fransız varoluşçulu�na etkisi büyüktür

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir