Paulo Coelho – Isigin Savascisi

Paulo Coelho, 1947 yılında Brezilya da doğdu. Yazarlığa başlamadan önce ülkesinde tanınan bir şarkı sözü yazarıydı. Bir süre gazetecilik de yapan Paulo Coelho, 1986 yılında Hıristiyanların Batı Avrupa dan başlayıp Ispanya da Santiago de Compostela kentinde sona eren geleneksel hac yolculuğunu yaptı. Bu deneyimini Hac adlı kitabında anlattı. 1988 yılında yayınlanan romanı Simyacı, Coelho yu en çok okunan çağdaş yazarlardan biri yaptı. Bugüne kadar kitapları bütün dünyada 55 dile çevrildi, 140 ülkede yayınlandı ve toplam kırk üç milyonluk bir satış rakamına ulaştı. Paulo Coelho nun kurduğu Paulo Coelho Enstitüsü, ülkesindeki yoksul çocuk ve yaşlılara yardım etmektedir. Coelho, Unesco nun Kültürlerarası Diyaloglar programında danışman olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda İsviçre nin Davos kentindeki Dünya Ekonomik Forumu nu düzenleyen Schwab Vakfı nın yönetim kurulundadır. Coelho nun aldığı ödüller arasında Uluslararası En İyi Roman Ödülü 2002 Almanya, Club of Budapest Planetary Arts Award 2002 Almanya, Bambi 2001 Ödülü Almanya, XXIII Premio Internazionale Fregene 2001 İtalya, Kristal Ayna Ödülü 2000 Polonya, Legion d Honneur Ödülü 1999 Fransa, Galiçya Altın Madalya Ödülü 1999 İspanya, Süper Grinzane Cavour Kitap Ödülü 1996 İtalya, Sanat ve Edebiyat Şövalyesi 1996, Fransa ve Elle Dergisi Okur Ödülü 1995, Fransa vardır. 2002 Temmuz unda saygın Brezilya Akademisi Üyeliği ne kabul edilmiştir. Paulo Coelho, Brezilya nın Rio de Janeiro kentinde yaşamaktadır. Öndeyiş ve sondeyiş dışında, bu kitapta yer alan metinler 19931996 yılları arasında hem Folha de Sâo Paulo gazetesinde, Mektup başlığı altında hem de Brezilya da ve başka ülkelerde köşeyazısı olarak yayınlanmıştır. Öndeyiş -Burada ne işiniz var? diye sordu kadına. -Seni bekliyordum, dedi kadın.


Delikanlı, aradan onca yıl geçmesine karşın kadının hiç değişmemiş olduğunu fark etti; saçlarını örten eşarp bile rengini yitirmemişti. Kadın ona, sayfaları bomboş olan bir defter uzattı. -Yaz: Işığın savaşçısı için bir çocuğun gözleri çok değerlidir, çünkü o gözler dünyaya acısız bakabilirler. Işığın savaşçısı, yanındaki insana güvenip güvenemeyeceğini anlamak isterse o kişiye bir çocuğun gözleriyle bakmaya çalışır. -Işığın savaşçısı ne demek? -Ne demek olduğunu sen zaten biliyorsun, dedi kadın gülümseyerek. -Işığın savaşçısı, hayatın mucizesini anlamayı başaran biridir, inandığı şey için sonuna kadar savaşabilen ve denizin dibinde dalgaların harekete geçirdiği çanların sesini duyabilen biridir. Delikanlı, kendisini, ışığın savaşçısı olarak düşünmemişti hiç. Kadın onun düşüncelerini okumuşçasına, -Bunlar herkesin becerebileceği şeylerdir, dedi. -Hiçbirimiz ışığın savaşçısı olduğumuzu düşünmesek de hepimiz öyleyizdir. Delikanlı elindeki defterin boş sayfalarına baktı. Kadın yine gülümsedi. -Bu savaşçıyı yaz, dedi. IŞIĞIN SAVAŞÇISININ ELKİTABI Işığın savaşçısı, şükran duyacağı pek çok şey bulunduğunu bilir. Mücadelesinde melekler yardımcı olmuştur ona; ilahi güçler her şeyi yerli yerine oturtmuş, onun, elinden gelenin en iyisini yapmasını sağlamışlardır. Yoldaşları, Ne kadar şanslı! derler.

Ve savaşçı zaman zaman gücünün çok üstünde şeyler başarır. İşte bu yüzden, güneş batarken diz çöker ve kendisini sarıp sarmalayan Koruyucu Pelerin için şükranlarını sunar. Ancak onun minneti yalnızca manevi dünyaya yönelik değildir; dostlarını asla unutmaz, çünkü onların kanları, savaş alanında kendisininkiyle karışmıştır. Bir savaşçıya, kendisine yapılan yardımı hatırlatmak gerekmez; bunu ilk hatırlayan odur, elde ettiği bütün ödülleri de dostlarıyla paylaşır. Dünyanın bütün yolları, savaşçının yüreğine çıkar; savaşçı, hayatının içinden kesintisiz akan tutku ırmağına tereddütsüz atlar. Savaşçı, arzularını seçmekte özgür olduğunu bilir, bu kararları yüreklilikle, tarafsızlıkla ve kimi zaman az buçuk gözünü karartarak alır. Tutkularına kucak açar ve onlardan büyük keyif alır. Bir şeyi elde etmenin verdiği zevkleri yadsımanın gereği olmadığını bilir; o zevkler hayatın bir parçasıdırlar ve kendilerini tadan herkese neşe verirler. Ancak savaşçı, kalıcı şeyleri ya da zaman içinde gelişen güçlü bağları asla göz ardı etmez. Bir savaşçı, geçiciyle kalıcı arasındaki farkı bilir. Işığın savaşçısı, yalnızca gücüne güvenmez, rakibinin enerjisinden de yararlanır. Dövüşe atıldığında, sahip olduğu tek şey heyecanıdır, bir de eğitimi sırasında öğrendiği hareketler ve vuruşlardır. Dövüşürken şunun farkına varır: Kazanmak için yalnızca heyecan ve eğitim yeterli değildir; önemli olan deneyimdir. Sonra yüreğini Evren e açar ve Tanrı dan, hasmının her yumruğunu kendini savunma konusunda bir derse çevirebilmesi için ihtiyaç duyduğu esini vermesini diler. Yoldaşları, -Ne kadar da kör inançlı, derler.

-Dua edebilmek için dövüşmekten vazgeçti; hatta hasmının numaralarına saygı bile duyuyor. Savaşçı bu kışkırtmalara kulak tıkar; esini ve deneyimi olmazsa en iyi eğitimin bile yararı olmayacağını bilir. Işığın Savaşçısı, asla hile yapmaz, ancak hasmının dikkatini nasıl dağıtacağını da bilir. Ne kadar kaygılı olursa olsun, hedefine ulaşmak için elinin altındaki her stratejiyi kullanır. Kuvvetten düştüğünü görürse, karşısındaki düşmanı, zaman kazanmaya çalıştığına inandırır. Sağ kanattan saldırıya geçmesi gerekiyorsa bir liklerini sola kaydırır, Savaşa hemen girmek istiyorsa yorgun numarası yapar ve yatmaya hazırlanır. Arkadaşları, -Şuna bakın, hevesi kaçtı! derler. Ancak o bu tür sözlere aldırmaz, çünkü arkadaşları onun taktiklerini anlamazlar. Işığın savaşçısı ne istediğini bilir. Açıklamalarla zaman yitirmeye ihtiyacı yoktur. Bilge bir Çinli, ışığın savaşçısının kullandığı stratejiler hakkında şunları söyler: -Sana saldırmakla eline pek az şey geçeceğine düşmanını ikna et; bu onun hevesini köreltir. -Düşmanının senden daha güçlü olduğunu görürsen savaş alanından geçici olarak geri çekilmekten utanma; önemli olan bir tek çatışmayı kazanmak ya da yitirmek değil, tüm savaşın nasıl sonuçlanacağıdır. -Çok güçlü bile olsan güçsüz numarası yapmaktan utanma; böyle yaparsan düşmanının tedbirsiz davranmasını ve sana zamanından önce saldırmasını sağlarsın. -Savaşta, zaferin anahtarı, hasmını şaşırtabilmekte yatar. -Ne tuhaf der ışığın savaşçısı, kendi kendine.

-İlk fırsatta en kötü niteliklerini göstermeye çalışan pek çok insanla karşılaştım. İçsel kuvvetlerini saldırganlığın arkasına gizlerler; yalnızlık korkularını bağımsızlık havası arkasına gizlerler. Kendi yeteneklerine inanmadıkları halde sürekli olarak erdemleriyle böbürlenirler. Savaşçı, bu mesajları, karşılaştığı pek çok erkeğin ve kadının yüzünde okur. Asla görünüşe aldanmaz ve insanlar onu etkilemeye çalıştıklarında suskun kalır. Böyle durumlardan yararlanıp kendi kusurlarını düzeltir, çünkü başka insanlar bizim için mükemmel bir aynadırlar. Bir savaşçı, kendini eğitmek için her fırsattan yararlanır. Işığın savaşçısı, kimi zaman sevdikleriyle kavga eder. Dostlarını savunan kişi asla hayatın fırtınalarına yenilmez; güçlükleri aşacak ve yoluna devam edecek kadar sağlamdır o. Bununla birlikte, kılıç kullanma sanatını öğretmeye çalıştığı kişiler sık sık ona meydan okurlar. Savaşçının müritleri de onu o kişilerle dövüşmesi için kışkırtırlar. Ve savaşçı yeteneklerini sergiler: birkaç yumruk darbesiyle öğrencilerinin silahlarını düşürür, bulundukları yer yeniden huzura kavuşur. -Onlardan kat kat üstünsün, neden böyle bir zahmete giriyorsun? diye sorar bir yolcu. -Çünkü bana meydan okurken asıl istedikleri benimle konuşmaktır ve benim diyalogu açık tutma yolum da budur, diye yanıtlar onu savaşçı. Önemli bir savaşa girmeden önce ışığın savaşçısı ken dine şu soruyu sorar: -Yeteneklerimi ne kadar geliştirdim? Giriştiği her çatışmadan bir şey öğrenmiş olduğunu bilmektedir, ama bu derslerin pek çoğu gereksiz yere acı çekmesine neden olmuştur.

Bir yalan uğruna savaşarak zaman yitirdiği çok olmuştur. Sevgisini hak etmeyen insanlar için acı çekmiştir. Zafer kazananlar, aynı hatayı iki kez işlemezler. İşte bu nedenle savaşçı gerçekten değen bir şey için kendini tehlikeye atar. Işığın savaşçısı, I Ching in temel öğretisine uyar: Sebat etmelidir. Savaşçı, sebatın, ısrardan farklı olduğunu bilir. Çatışmaların gereğinden çok uzadığı, savaşçının gücünü ve heyecanını tükettiği zamanlar vardır. Böyle durumlarda savaşçı şöyle düşünür: -Savaş uzarsa, galip gelenler de sonunda mahvolur. Sonra savaşçı, kuvvetlerini savaş alanından geri çeker ve kendine soluk alma fırsatı tanır. Arzusu sürmektedir, ama saldırı için en uygun zamanı kollaması gerektiğini bilir. Bir savaşçı her zaman savaş alanına geri döner. Bunu asla inattan yapmaz, dönüş nedeni havanın değiştiğini fark etmiş olmasıdır. Işığın savaşçısı, bazı anların yinelendiğini bilir. Aynı sorunların, aynı durumların durmadan karşısına çıktığını görür, bu durumların yinelendiğini görünce karamsarlığa kapılır, hayatta başarılı olamadığını düşünür. -Bütün bunları daha önce de yaşadım, der yüreğine.

-Evet, sen bunları daha önce de yaşadın, der yüreği ona. -Ama daha ötesine geçmedin. O zaman savaşçı, bu yinelenen deneyimlerin bir tek amacı olduğunu anlar: öğrenmek istemediği şeyi kendisine öğretmek. Işığın savaşçısının ne yapacağı önceden belli olmaz. İşe giderken yolda dans edebilir, hiç tanımadığı birinin gözlerine bakıp ilk görüşte aşktan söz edebilir ya da saçma sapan bir düşünceyi savunabilir. Işığın savaşçılarının böyle davrandığı günler olabilir. Eskiden tattığı kederleri için üzülmekten ya da yeni keşfettiği bir şeye sevinmekten çekinmez. Sırasının geldiğini hissederse elindeki her şeyi bir yana bırakıp uzun zamandır hayalini kurduğu bir serüvene atılabilir. Artık devam edemeyeceğini anlarsa dövüşmekten vazgeçer ama beklenmedik budalalıklar yaptım diye kendini asla suçlamaz. Bir savaşçı, başkalarının kendisine biçtiği rolü oynamaya çalışarak zaman yitirmez. Işığın savaşçılarının gözlerinde hep belli bir ışıltı bulunur. Bu dünyaya aittirler, başkalarının hayatlarının bir parçasıdırlar, yolculuklarına çıkarken sırtlarında heybeleri, ayaklarında sandaletleri yoktur. Çoğu kez cesaretsizdirler. Her zaman doğru kararı almazlar. En önemsiz şeyler için üzülürler, düşünceleri sıradandır, bazen de büyüyemeyeceklerine inanırlar.

Çoğu kez, lütuf görmeyi ya da mucizeyi hak etmediklerini düşünürler. Bu dünyada ne yaptıklarına her zaman emin olamazlar. Hayatlarının anlamsız olduğuna inanarak uykusuz geceler geçirirler. İşte bu yüzden ışığın savaşçısıdırlar. Hata yaptıkları için. Kendilerine soru sordukları için. Bir neden aradıkları için ve onu kesinlikle bulacakları için. Işığın savaşçısı, davranışlarının başkalarına çılgınca gelebileceğine hiç aldırmaz. Tek basınayken yüksek sesle kendi kendine konuşur. Biri ona bunun meleklerle konuşmanın en iyi yolu olduğunu söylemiştir, bu yüzden o da şansını deneyip onlarla bağlantı kurmaya çalışır. İlk başta, bu ona çok güç gelir. Söyleyecek bir şeyi olmadığını düşünür, anlamsızca gevezelik edip duracağım sanır. Böyle bile olsa savaşçı pes etmez. Sabahtan akşama kadar yüreğiyle konuşur. Aklına yatmayan şeyler söyler, saçma sapan konuşur.

Günün birinde, sesinde bir değişiklik fark eder. İlahi bir güce sözcülük ettiğini anlar. Savaşçı, deliye benzeyebilir, ancak bu hali yalnızca bir kılık değiştirmedir. Bir şair şöyle demişti: Işığın savaşçısı, düşmanını seçer. Elinden ne gelebileceğini bilir; nitelikleriyle, erdemleriyle övünerek ortalıkta dolaşması gerekmez. Bununla birlikte kendinin ondan daha iyi olduğunu kanıtlamak isteyen biri her zaman çıkar. Savaşçı için, daha iyi ya da daha kötü diye bir şey yoktur; herkes, kendi yolunun gerektirdiği yeteneklere sahiptir. Ama bazı kişiler pes etmezler. Savaşçıyı rahatsız etmek için ellerinden geleni yapar, kışkırtır, hakaret ederler. O noktada savaşçının yüreği şöyle der: -Bu hakaretlere karşılık verme, bunlar senin gücüne güç katmaz. Kendini gereksiz yere yormuş olursun. Işığın savaşçısı kışkırtmalara kulak vererek zamanım boşa harcamaz; onun, gerçekleştirmesi gereken bir yazgısı vardır. Işığın savaşçısı, John Bünyan dan bir bölüm anımsar: -Bütün yaşadıklarıma rağmen karşıma çıkan güçlüklerden pişman değilim, çünkü onlar beni ulaşmak istediğim yere getirdiler. Şimdi bu kılıçtan başka bir şeyim yok ve onu kendi hac yolculuğuna devam etmek isteyen birine vermek istiyorum. Çarpışmaların izlerini ve yaralarını bedenimde taşıyorum; onlar benim acılarımın tanıkları ve ele geçirdiklerimin ödülleri.

Bunlar bana Cennet in kapılarını açacak olan değerli izler ve yaralar. Kahramanlık öyküleri dinlediğim günler oldu. Yaşamaya ihtiyaç duyduğum için yaşadığım günler oldu. Ama şimdi bir savaşçı olduğum için yaşıyorum ve günün birinde uğruna bunca savaştığım O nun yanında olabilmek için. Işığın savaşçısı, üzerinde yürümeye başladığı anda Yol u tanır. Her bir taş, her bir dönemeç onu bağrına basar. Dağları ve ırmakları, özümser, tarlalardaki bitkilerde, hayvanlarda ve kuşlarda kendi ruhundan izler görür.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir