Pucca – Günlük 5 – O Adam Buraya Gelecek

Bundan tam beş sene önce, okul bitmiş; İzmir’den İstanbul’a yeni taşınmış, cebinde beş kuruş parası olmayan, kariyeri erkek arkadaşına bağlı; misafirhanelerin altı kişilik odalarında, çoğu kanser hastası yaşlı teyzelerle yaşamak zorunda olan bir kızdım. Kaldığım misafirhanelerin tek güzel olayı bedava internet kullanımıydı. Her gece Bağcılar’da olan kanaldan; Kartal’daki misafirhaneme yolculuk yapar, yolda bütün uykumu aldığım için, odaya kendimi attıktan sonra internette açtığım bloğa o gün başıma ne geldiyse yazardım. Onun öncesinde, babamın her yıl başı işyerinden eşantiyon gelen ajandalarına yazardım. Kendimi bildim bileli günlük tutardım açıkçası. Çünkü bu hayatta en korktuğum şey; unutmak, unutulmak. Bir de örümcek, hatta küçük kabuklu iğrenç bütün böceklerin hepsi. Kapı deliğinden de bakamam, sanki biri beni taram alı tüfekle tarayacakmış ya da delikten gözüme şiş batıracakmış gibi hissederim. Tabii denizden de çok korkuyorum. İzmirlilerin yüz karasıyım, boyumu aştığım yerlerde Pu C C a yüzemiyorum. Ayaklarım yere değmeli! Aa kuaförde kaşlarımı iple aldırırken, kadının elinden ip kayacak ve bütün kirpiğimi kopartacak diye de korkuyorum. Şeyi de unutmamak lazım, garson İskender’e tereyağını dökerken yanlışlıkla üstüme dökecek ve cayır cayır yakacak beni diye. Yani işin özü, ilerde bir gün Alzheimer olursam, bu yazdıklarımı okuyup boşuna yaşamamış olmak istiyordum. Kitap konusunda o kadar kendime güvenim yoktu ki bir kişiye bile söylemedim. Nasılsa kimsejalmaz, boşuna rezil olmayayım; bana bir hatıra kalır en azından dedim.


Her sene bir tane yaparım. Çocuklarım beni çok konuşuyorum diye huzurevine yolladıkları zaman, bir taraftan onlara küfür eder, diğer taraftan da nasıl bir hayat yaşamışım, okurum diye düşünüyordum; okuma yazmayı unutana kadar devam etmek tek amacım. “Pucca evleniyor, Pucca ve bebeği, Pucca ve doğum kiloları, Pucca kaynanasıyla mücadele ediyor, Pucca ve altın günü etkinlikleri, Pucca’nın çocukları büyüyor, Pucca menopozda, Pucca gelinine karşı, Pucca torununu görecek mi, Pucca ahirete hazırlanıyor…” Kendi belgeselimi kendim yapıyorum yani. Öngörü sıfırmış. Aklımın hayalimin almayacağı şeyler oldu. Hatta öyle ki ajandalardan birine zamanında yazdığım, “Otuz Olmadan Yapmam Gerekenler” listesini tek tek yapmışım. En önemli maddeler hariç. Evli olamamam gibi. Daha zaten otuza iki var sorun yok. o ADAM BURAYA GELECEK Hayatım öyle değişti ki; hayallerini kurduğum, asla oturamam diye düşündüğüm evde yaşıyorum. Kira ama olsun. Zaten taşınacağım, evin her tarafından babamın ayağından büyük örümcekler çıkıyor çünkü! Kardeşimle altlı üstlü oturuyoruz. Erkek kardeşim izimden giderek, İletişim okuyor. Müzmin bekâr çapkın babam, yıllar önce âşık olduğu kadınla evli ve hayvan gibi mutlu. Yıllardır yüzünü görmediğimiz, bize kötülüklerin en büyüğünü yapan kadını, yani annemi affetmeye çalışıyorum.

Cv üstüne cv gönderdiğim, yüz tane torpil araya koyduğum halde bana geri dönüş yapmayan gazetede, köşem var. On beş kilo verdim. Hayatımdan esinlenip film yaptılar. Ev, markaların bana belki bir umut twitter’a koyarım diye yolladıkları hediyelerle dolu. Kötü insanların elinden kurtardığım tek gözlü prensesim, bana birini sevmenin nasıl bir şey olduğunu öğreten Puki’m var. Benim bu dandik hayatımı okuyup hatta üstüne bir de beni sevdiyseniz çok teşekkür ederim. Benim kendimi sevmekle ilgili büyük bir problemim var, başka biri tarafından seviliyor olmak bana imkânsızmış gibi geliyor. Ne bileyim, her gün bu bedenin içinde yaşayan benim, sevsem ben severdim diye düşünüyorum. Yine de işin en güzel kısmı, sizinle büyüdüm, olgunlaştım, gözünüzün önünde kah hayatımın içine sıçtım; yeri geldi toparladım. Bakalım, hayat bundan sonrası için bana neler gösterecek. Geçmişimden kaçarken bile yine ona sığınıyorum. t? Her sabah panik içinde nefes nefese uyanıyorum. Gözlerimi açmadan önce öyle çok korkuyorum ki açtığım zaman kendimi sekiz yaşında ve yatağın altında, üvey babam gelmesin diye Allaha dua ederken bulacağım sanıyorum. Bazen bunların hepsi bir rüyaymış gibi geliyor. Sanki hâlâ o yaştayım, sanki hâlâ acı çekiyorum.

Bittiğine bir türlü inanamıyorum. Yine aynı şekilde uyandım. Gözlerimi açtığım an o evin demir pencerelerini, aklımdan bir türlü çıkmayan odanın şampanya rengi duvarlarını ve kapının orada dikilmiş uyanmamı bekleyen üvey babamı göreceğimi zannediyorum, içimden ona kadar sayıp gözlerimi öyle açıyorum. Kendi yatağımdayım. Çocukken Aşmalı Konak’ta görüp, beni hayallere sürükleyen o yatakta. Her ne kadar mobilyacıya, orijinal fiyatının neredeyse onda biri fiyatına yaptırmış olsam bile. Yatağın şekli şemail o neticede. Kollarımı iki yana açıyorum, yatağın dört bir yanından tüller fışkırıyor. Odamın penceresinden yan evin bahçesi görünüyor. o ADAM BURAYA GELECEK Kalkıyorum, sabahlığımı üstüme giyiyorum. Aynada kendime bakıyorum. Artık 36 bedenim. Göbeğim yok, basenlerim hâlâ duruyor, bir de kollarım… Her yanım zayıfladı, o kollarımda olan loplopluklar gitmedi. Banyoya giriyorum, sayısız yüz yıkama jelim var. Üstelik bir tanesine bile para ödemedim.

Banyo yapsam mı diye düşünürken, aşağıdan burnuma harika patatesli yumurta kokusu geliyor. Koşarak ahşap merdivenlerden aşağıya iniyorum. Gerçek olamayacak kadar güzel bir şey benim için. Sevgilim aşağıda bana kahvaltı hazırlıyor, hayallerimin evindeyim, giyinme odam bile var. Sabahlıkla evde dolaşabiliyorum, kombiyi kısmama gerek yok, parasından değil. Ev ahşap olduğu için en düşük derecede cayır cayır sıcak içerisi. Üstelik şanslıyım. Merdivenden inerken, Ceri’yi görüyorum, masaya bir şeyler koyuyor. Onu biraz izlemek istiyorum. Geri, uğruna ne savaşlar verdiğim, evliliğin köşesinden sürekli döndüğümüz Geri. Mutluyum, seviliyorum, seviyorum, üstelik on beş kilo vermişim. Dünyada hiçbir şey bu mutluluğumu bozamaz bence artık. Hikâyelerin mutlu sondan sonrası demek ki böyle oluyormuş. Ağzım kulaklarımda Geri’yi izlemeye devam ediyorum. “Ne bakıyorsun öyle, orada hortlak gibi dikilmişsin, bir işin ucundan tut bari.

Kaç saattir uyuyorsun biliyor musun? Şu üstüne de adam gibi bir şey giy. Kapı çalıyor sonra panik oluyorsun. Üşüteceksin, bu kez sana ben bakmam. Hah şurda yatar, ağlarsın ben sana diyeyim.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir