Ramazan Şeşen – Salâhaddîn Eyyûbî ve Devlet

Ortaçağ İslam dünyasını iki büyük tehlike tehdit ediyordu. Bunlardan biri, daha İslam’ın ilk asrından itibaren çeşitli sebeplerle İslam dünyasının parçalanması, diğeri ise Haçlı Seferleri neticesinde Suriye ve Filistin’de muhtelif Haçlı devletlerinin kurulması üzerine İslam aleminin merkezinde İslam-Hristiyan mücadelelerinin başlamasıdır. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra İslam aleminde iç mücadeleler başlamış ve asırlarca devam etmiştir. Başlangıçta tamamen siyasi sebeplerle ortaya çıkan bu mücadeleler, daha sonra dini mahiyet kazanmış ve böylece İslam dünyasının parçalanmasına sebep olmuştur. Bu parçalanmanın en tehlikelisi X. yüzyılın başlarında Kuzey Atrika’da başlayan ve daha sonra Mısır’ı zapteden Fatımiler’dir. Şii akideye sahip olan Fatımiler, Abbasi hilafetinin zayıflamasından da faydalanarak X. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Orta Doğu’nun en kuvvetli devleti haline gelmişti. Haçlı Seferlerinin başlamasından sonra da Selçuklulara karşı Haçlılar ile ittifak yapmaya bile giriştiler. İşte böyle tehlikeli bir anda Mısır’a gönderilen Salahaddin Eyyubi, Fatımi hilafetine son vererek bu tehlikeyi ortadan kaldırmıştır. Ortaçağ dünya tarihinin en mühim hadiselerinden birisi hiç şüphesiz Haçlı Seferleridir. 1096 yılında başlayan ve Temmuz 1099’da Kudüs’ü işgal eden Haçlılar, başta Kudüs krallığı olmak üzere Antakya, Trablus ve Urfa’da Haçlı devletleri kurdular. Bu tarihten itibaren Haçlıları Kudüs ve diğer şehirlerden atmak için Türkler ile Haçlılar arasında çetin mücadeleler başladı. 1144 yılında İmadeddin Zengi’nin Urfa’yı fethi II.


Haçlı Seferinin başlamasına ve mücadelelerin daha da şiddetlenmesine zemin hazırlanuştır. Haçlılarla mücadele eden Müslümanların hedefi Kudüs’ü geri almaktı. Bu büyük tarihi hadiseyi de Salahaddin Eyyubi gerçekleştirdi. 2 Temmuz 1187 Cuma günü başlayan ve ertesi gün zaferle sonuçlanan Hıttin savaşını müteakip 2 Ekim Cuma günü Kudüs’ü fethetti. Böylece 88 yıldan beri Hristiyanların elinde bulunan Kudüs kurtarılmış oluyordu. Kudüs’ün fethini müteakip Haçlıların elinde bulunan bir çok kale ve şehri ele geçirdi. Bu faaliyetleri ile Salahaddin Eyyubi büyük bir İslam mücahidi olarak tarihe geçmiştir. 8 s.ALAıiADDİN EYYôBİ ve DEVLET Salahaddin Eyyubi’nin milliyeti hakkında çeşitli görüşler ileri sürülerek istismar yoluna gidilmektedir. Ancak ileri sürülen görüşlerin sağlam tarihi delillere dayanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Nureddin Mahmud gibi büyük bir Türk kumandanının yanında tamamen Türk geleneklerine göre yetişen ve daima bir İslam mücahidi olarak hareket eden Salahaddin Eyyubi’nin milliyetini tespit etmek gerekirse elbette onun Türk olduğu kabul edilir. İslam ve Haçlı kaynaklan onun adil bir hükümdar olduğunda birleşirler. Haçlıların katliam yaptıkları Kudüs’e o insani değerlere sahip, zalim değil affedici bir hükümdar olarak girdi ve kesinlikle intikam alma yoluna gitmedi. Türk ve İslam tarihinin bu büyük siması hakkında ülkemizde ilk defa böyle ciddi bir araştırma yapılmaktadır. Yıllardan beri Salahaddin Eyyubi ve Eyyubiler devri üzerinde çalışan, İslam ve yabancı kaynakları çok iyi tetkik eden Doç.

Dr. Ramazan Şeşen’i tarihçiliğimize yaptığı bu katkıdan dolayı tebrik etmek gerekmektedir. Onun bu çalışması büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Bu güzel çalışmayı aynı güzellikle basan ÇAG YA YINLARI’na da aynca teşekkür etmek lazımdır. Prof.Dr. Hakkı Dursun YILDIZ ÖN SÖZ Biyografi, tarihin en zevkle okunan kollarındandır. Bugün altın çağını yaşamaktadır. Bir de, Salahaddin Eyyubi gibi dünya çapında şöhret yapmış bir kişinin hayatı, mücadelesi ve devleti konusunda olursa, daha başka bir zevkle okunur. Haçlı Seferleri’ne karşı yapılan mücadelede İslam Dünyası’nın en büyük kahramanı olan Sultan Salahaddin Yusuf b. Eyyub’un hayatı ve mücadelesi hakkında bugün de,. Doğu’da ve Batı’da çeşitli tarihçiler, yeni kitaplar yayınlamaya devam etmektedirler. Esefle söylemek gerekir ki, bu konuyla ülkemizde ciddi olarak uğraşan ilk şahsın biz olduğumuzu söylersek mübalağa etmemiş oluruz. Bundan önce, 1983 yılında, «Salahaddin Devrinde Eyyubiler Devleti» adlı kitabımızı yayınlamıştık. Salahaddin Eyyubi’nin Mücadelesi ve Devleti hakkındaki bu kitabımızda, konuları daha iyi ele alarak ve yeni ilaveler yaparak bu büyük devlet ve karakter adamının mücadelesini ve karakterini en iyi şekilde ortaya koymaya gayret ettik.

Her kesime hitap edebilmesi için de, kitabı anlaşılır bir üslupla, az notlu hale getirdik. Mümkün olduğu kadar teknik terimleri az kullanmaya çalıştık. Salahaddin’in hayatı siyasi ve askeri yönden olduğu kadar, ahUiki ve kültürel yönden de doğulu ve batılı tarihçileri devamlı olarak ilgilendiren ve aktüalitesini koruyan bir araştırma ve çalışma konusudur. Bu sebeple, onun hayatını yazan doğulu tarihçilerden ve yazarlardan her biri onu kendi milletine maletmeye çalışmıştır. Milli şair Mehmed Akif’in «Şarkın en sevgili sultanı», Fransız tarihçisi Champdor’un «İslam’ın en saf kahramanı» dedikleri Saliihaddin gibi örnek insan, din ulusu bir kahramanı ırkçılığın ve katı milliyetçiliğin dar hudutları içinde ele almanın yanlışlığı gün gibi aşikardır. Fakat, onu kendi ırkçılıklarına ve katı milliyetçiliklerine alet etmek isteyenler olduğu için, burada Salahaddin’in soyu ve şahsiyeti hakkında kısa bir mütaldada bulunmanın okuyucu için faydalı olacağı düşüncesindeyiz. Birinci çalışmamızda anlattığımız gibi, Saliihaddin melez bir aileden gelir. En eski atası 758 yılında aşiretiyle birlikte Basra’dan Azerbaycan bölgesine nakledilen Yemen Araplarından Ravvad b. el-Müsen- 10 SALAHADDİN EYYÜBİ ve DEVLET na el-Ezdi’dir. Ravvddiler bundan sonra Azerbaycan bölgesinde Hezbaniyye Kürtleriyle karışmışlar, X. asrın sonlarından itibaren kendilerini bu kabilenin bir kolu saymışlardır. Daha sonra, Salahaddin’in babası Necmeddin Eyyub ve amcası Esedüddin Şirkuh Selçukluların ve ZengUerin hizmetinde çalışan büyük emirler (beyler) arasına girmişler, bunun neticesi Eyyubi ailesi Türklerle karışarak Türkleşmiştir. Salahaddin’in ağabeysi Turanşah, kardeşleri Tuğtigin ve Böri Öztürlcçe adlar taşırlar. Anası, Şihabeddin Mahmud b. Tüküş (Tokuş) el-Harimi’nin kardeşidir.

Kızkardeşi Rabia Hatun önce Sadeddin Mes’ud b. Üner’le, sonra Muzafferüddin Gökböri ile evlenmiştir. Ağabeyisi Şahinşah, Kutlukız Hatun ile evlenmiş, bu evlilikten Ferruhşah doğmuştur. Kendisi de Nureddin’den dul kalan İsmetüddin Amine Hatun bint Üner’le evlendi. Eyyubi ailesinin Türkleştiği hakkında daha bunun gibi pek çok örnek gösterilebilir. Salahaddin’in devletinin bir Türk devleti olduğunda ise şüphe yoktur. Bu devlet Zengiler Devleti’nin uzantısından başka bir şey değildir. Memluklar Devleti de Eyyubiler Devleti’nin uzantısıdır. Bu üç devleti birbirinden ayıran sadece başlarındaki hanedanlardır. Teşkilatları, bayrakları ve dayandıkları maddi ve manevi unsurlar aynıdır, aralarında fark yoktur. Her üç devletin bayrağı sarı renkte olup üzerinde doru kartal resmi vardı. Her üç devletin siyasi ve askeri kadroları aynı unsurlardan meydana geliyordu. Devlet ve ordu teşkilatı, Türk devletlerinde görülen devlet ve ordu teşkilatının aynıydı. Kültür unsuru bakımından ise Araplar ve Araplaşmış olanlar ön plandaydılar. Bu sebeple bürokratların ve ulemanın çoğu Araplardandı.

Eski Roma kültür bakımından nasıl Eski Yunan’a mağlup olmuşsa, Ortaçağ’da diğer Müslüman unsurların kurdukları devletler kültür bakımından Arapların egemenliği altına girmişlerdir. Selçuklularda ve Anadolu Selçuklularında İran kültürü de önemli yer işgal eder. Anadolu Selçuklu Sultanlarının bir kısmı bunun için Alaeddin Keykubad, İzzeddin Keykavus gibi, eski İran hükümdarlarının adlarını almışlardır. Müslüman Türk devletlerinde Türk kültürü ilk defa Beylikler, Osmanlılar, Timurlular devirlerinde önemli ölçüde ağırlığını hissettirmiştir. Ve yavaş yavaş Türk kültürü birinci plana geçmiştir. Salahaddin devrindeki tarihçiler Mısır’ın, Yemen’in, Trablusgarb’ın ele geçirilmesini bir Oğuz hareketi olarak görürler. Esedüddin Şirkuh kumandasında Mısır’a giden 7000 civarındaki süvariden 6000’den fazlası Türktü. Salahaddin hiç bir zaman yeni bir devlet kurma iddiasında bulunmamış, Nureddin zamanında kurulan devleti parçalanmaktan ve dağılmaktan kurtarmaya çalıştığını defalarca ifade etmiştir. Eyyubileri bir Kürt devleti gibi gösterenler onlara muhalif olan veya mu- ÖN SÖZ 11 taassıp Kürt olan sonraki bir kaç tarihçi ve bu gün doğu milletlerini bölmek isteyen batılı bazı tarihçilerdir. Bu tarihçilerden R. Grousset 1192-1193 yıllarında Dımaşk bölgesindeki bazı iç karışıklıklan, Cahen 1187 yılı civannda el-Cezire’de Türkmenlerle Kürtler arasındaki merci kavgalannı etnik bir anlaşmazlık gibi göstermeye çalışırlar. Bu çeşit olayların aynı kabile içinde görülmesi dahi pek mümkündür. Etnik anlaşmazlıkla ilgisi yoktur. Salahaddin devrindeki tarihçiler ve şairler ise onun devletini bir Türk devleti olarak görürlerdi. Bir Arap şairi olan İbn Sena el-Mülk’ün, Halep’in zaptı dolayısiyle, Salcihaddin’e sunduğu kaside, «Arap milleti Türklerin devletiyle yüceldi.

Ehl-i Salih (Haçlılar) ‘in davası Eyyılb’un oğlu tarafından perişan edildi» beytiyle başlar(l). İbn Haldun da Eyyilbiler ve Memlilklar devletlerini tek bir Türk devleti kabul eder. Salahaddin devrinden beri Türklerin devletinde ilmin teşvik ve himaye gördüğünü, Kahire’nin Dünya’nın büyük ilim merkezlerinden biri haline geldiğini söyler(2).

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir