Ebul Hasan en Nedvi – Selahaddin Eyyûbi

Sultan Selahaddin Eyyubî’nin şahsı, Hz. Peygamber (a.s.)’in tek başına ayri bir mucizesi ve İslâm’m gerçekliğinin ve ebedîliğinin açık bir delilidir. Orta derecede asil bir Kürd ailesinin çocuğu olarak aileden gelen ata binme kimliği ile yetişti. Mısır’ın fethinde ve Haçlılara karşı yapılan savaşta kendini göstermeden önce hiç kimse bu kurt gencinin Kudüs’ün fatihi, İslâm dünyasının muhafızı olacağını; onun kaderinde çok üstün, soylu, asil ve salih kimselerin gıpta ettiği, imrendiği bir mutluluk ortaya çıkacağım ve Hz. Peygamber’in mübarek ruhunun da şâd ve mesrur olacağı büyük bir başarı ve zafer elde edeceğini tahmin edemezdi. Len Paul şöyle yazıyor: “Selahaddin’de gelecekte böyle müthiş bir insan olacağını gösteren bir işaret ve alamet bulunması yerine, her asil karakteri bütün ahlâkî bozukluklardan koruyan sessiz ve güvenli bir alicenaplığın, tertemiz ruh yapısının parlak bir örneği halinde gelişti. 4 Fakat Allah Teâlâ onun büyük bir hizmet yapmasını dileyince, gayb âleminde bunun düzenlenmesi yapıldı ve velinimeti Nureddin Zengî onu zorla ve ısrarla Mısır’a gönderdi. Kadı Bahâeddin İbn Şeddâd, Sultan Selahaddin’in özel sekreteri olarak şöyle yazıyor: Sultan bizzat bana anlattı ki: Ben Mısır’a çok isteksiz olarak ve zorla gönderildim. Benim Mısır’a gelişim tamamen benim arzumun dışında oldu. Benim durumum aynen Kur’an-ı Kerim’de; ‘Ola ki bir şeyden hoşlanmazsınız. Halbuki o şey sizin için hayırlıdır’ âyetinde anlatıldığı gibi oldu.1[15] Hayatında Meydana Gelen Değişiklik: Mısır’a gelip de bütün meydanların Selahaddin’e açılması üzerine Mısır’ın idaresi onun eline geçti. O zaman hayatı birden ve tamamen değişti.


Allah Teâlânın ondan büyük bir hizmet alacağı, İslâm’a muazzam bir hizmet yapacağı düşüncesi kafasına iyice yerleşti ve böyle büyük bir hizmetle, zevk ve safanm 1[15] el-Nevâdir el-Sultâniye, s.31. Ebu’l-Hasan En-Nedevi, İslam Önderleri Tarihi 1, Kayıhan Yayınları: 1/341-342. 5 bağdaşmıya-cağını hatırından hiç çıkarmadı. Kadı Bahâeddin İbn Şeddâd şöyle yazıyor: “Mısır’daki devletin idaresi ve düzeni eline geçtikten sonra dünya onun gözünde bir hiç oldu. Şükür ve hamdetme aşkı gönlünde dalgalandı. Şarap içmekten tevbe etti. Zevk ü safadan, eğlenceden yüz çevirdi. Temiz ve zahmetli bir hayatı benimsedi, her geçen gün bu yolda daha ileri gitti, terakki etti.”2[16] Len Paul de şöyle yazıyor: “Artık Selahaddin kendi şahsı ile ilgili olan şeylerde bir düzenlemeye girdi. Hayat prensiplerini sertleştirdi. O her zaman zaten müttakî ve haramdan sakınan biri idi, ama şimdi bunu-daha da katılaştırdı, kesinleştirdi. Dünya zevk ü safasmı, eğlenceleri ve rahat bir hayat yaşama arzularını tamamen terketti. Kendi davranışlarına, hareketlerine daha katı kurallar koydu. Çalışma arkadaşlarına karşı kendini iyi bir örnek yaptı.

Bütün çalışmalarını, kâfirleri içinden çıkarıp temizleyeceği güçlü bir devlet kurmaya yoğunla ştırdı. Nitekim bir yerde şöyle dedi: Allah bana Mısır’ı verince anladım ki 2[16] el-Nevâdir el-Sultâniye ve el-Mehâsin el-Yusufiye. 6 Filistin’i de vermeyi nasib etmiştir. O zamandan itibaren Selahaddin’in hayatımn amacı ölünceye kadar İslâm’a hizmet etmek, onu galip kılıp zafere eriştirmek oldu ve kâfirlere karşı cihad etmeye söz verdi.3[17] Cihad Aşkı: Sultan Selahaddin cihada aşıktı. Cihad; onun en büyük ibâdeti, en büyük zevki ve ruhunun gıdası idi. Kadı İbn Şeddâd şöyle yazıyor: “Cihad aşkı, cihad muhabbeti onun damarlarında çağlıyordu ve kalbini, kafasını kaplamıştı. Konuşmalarının konusu daima buydu. Her an onun için hazırlıklar yapıyordu. Onun için gerekli olan malzemeler, silahlar, ihtiyaçlar tesbit edilip temin ediliyordu. O, işe yarayacak insanları araştırıyor; cihadı hatırlatan, ona teşvik eden kimselere yöneliyordu. İşte bu cihad uğruna o, çoluk çocuğundan, sülâlesinden, vatanından, yuvasından ve bütün mal ve mülkünden ayrılmaya 3[17] Sultan Selahaddin, s.86. Ebu’l-Hasan En-Nedevi, İslam Önderleri Tarihi 1, Kayıhan Yayınları: 1/342-343. 7 razı olmuş ve bir rüzgârın söküp savurabileceği kadar basit bir çadırda yaşamaya katlanmıştı.

Bir kimse onun yanına oturup sohbet etme fırsatı elde etse hemen ona cihadın faziletini anlatmaya başlardı. Cihad harekâtı başladıktan sonra cihad ve mücahidlere yardım dışında hiçbir yere bir kuruş dahi harcamadığına yemin edilebilir.”4[18] Sultanın bû aşk derecesindeki halini ve heyecanım şu sözlerle tasvir eder: “Savaş alanında sultanın durumu insana, tek oğlunu kaybetmiş bir ananın ciğerinin yanışını, ızdırabmı anlatır gibi olurdu. Bir saftan bir safa atının üstünde koşturur, durmadan dolaşır, askerleri cihada özendirir, teşvik ederdi. Bütün ordunun arasında dolaşır, Yâ lel îslâm= İslâm’a yardıma koşun’ diye bağırır, bir taraftan da gözlerinden yaşlar boşanırdı.5[19]

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir