Robert Frager – Kalp Nefs Ruh

T arihçi!«, tasavvufa genellikle İslâm’ın mistik özü olarak tanımlarlar ve başlangıç tarihini İslâm’ın doğuşundan yaklaşık iki yüzyıl sonrası, dokuzuncu yüzyılın başlan, olarak belirlerler. Ancak evrensel anlamda tasavvuf, bütün dinlerin mistik yönlerini içerir. Din, kökleri zahirî dinî uygulamalar (ameller) olan bir ağaçtır, Du ağacın dallan mistisizm, meyvesi ise hakikattir. Tasavvuf, bütün dinlerin kalbinde yer alan mistisizmden farklı değildir. Bir nehrin birçok ülkeden, geçmesi ve her bir ülke tarafından kendisine ait olduğunun iddia edilmesi olgusunda olduğu gibi, aslında yalnızca tek nehir vardır. Bütün mistisizm yollan aynı hedefe, kutsallığın doğrudan tecrübe edilmesine yöneliktir. Tasavvufa tâbi olan kimseye Sd/f, derviş ya da M f r adı verilir, 5öri, Arapça’da “s a f’ ve “yün” dahil birçok anlama sahiptir. (Erken dönem sûfiler basit yün cübbe giyerler ve bâhnî arınma peşinde koşarlardı). Derviş, dar yani kapı sözcüğünden türetilen bir Farsça terimdir. Kapı kapı dolaşarak dilenen kişiye ya da eşikte (dünyevî bilinç ile İlâhî idrâk arasında bulunan) kişiye denin Fafcîr “yoksul kişi” anlamına gelen Arapça bir terimdir. Tasavvufta, bu terim dünyevî mal bakımından yoksul olanlan değil, Allah (c.c)’a ihtiyacını bilen manevî yoksullan ifade eder. Kalpleri Allah (c.c)’tan başka herhangi bir şeye bağlılıktan ârîdir. 14 – KALP, NEF$ VE RUH Islâm’ın ahlâkı ve etik ögcetilerinm benimsenmesi, tasavvufun doğabileceği ve gelişebileceği iklimi hazırladı.


Her ne kadar tasavvuf, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Avrupa, Orta Asya, Hindistan, Pakistan, Çin ve Endonezya’da yaygın ise de, öğretileri, uygulamaları ve eğiticileri dünyanın her yerinde bulunabilir. Tıpkı diğer gerçek mistik gelenekler gibi, tasavvuf da içinde yer aldığı kültürler ve toplumlara uygun hâle gelmek için biçim değiştirebilmektedir. Tasavvuf ve Din Sûfîferitı büyük bîr kısmı bütün dinlerde bii: temel hakikat bulunduğuna ve büyük dinlerin özünde aynı olduğuna inanırlar, çeşitti peygamberler ve manevî eğiticiler tıpkı, bir odayı aydınlatan ampuller gibidir. Ampuller değişse de elektrik tek ve ayın kaynaktan, Allah (c,c) ‘tan gelmektedir. Bîr çoktşığın yandığı bir odada, bir ampulün ışığını diğerinden ayırt edemezsiniz. Hepsi aynt ışıktır ve bazıları diğerlerinden fazla ışık verse de, bireysel ampullerin hepsi aym kaynaktan elektrik enerjisi almaktadırlar. Işığın kalitesi aynı olduğu gibi kaynağı da aynıdır. En meşhur tasavvuf âlimi İbn Arabî tasavvufta dört uygulama ve İdrâk derecesi bulunduğunu anlatırı Şeriat (dinîamme hukuku) r tarikat (mistik yol), hakikat (gerçek) ve marifet {gncsity. Her biri kendisinden önceki aşamaların üzerine bina edilir. Birincisi, diğer üç derecenin temeli olan şeriattır. Arapça’da Şeriat “ana yol” anlamına gelmektedir. Şeriat, dinlerin büyük-bir kısmında bulunan erdem ve etik öğretilerden oluşur. Sûfüerin büyük bir kısmı Müslüman’dır ve bu nedenle tasavvufun geleneksel olarak üzerine bina edildiği şeriat İslâm şeriatıdır. Şeriat bize hu dünyada doğru yaşam anın yolunu gösterir. Şeriata uymadan tasavvufa girmek, tıpkı kumdan temel üzerine ev yapm ak gibidir.

Sağlam ahlâkî ya da etik prensipler üzerine kurulmuş düzenli bir yaşam olmaksızın, hiçbir mistisizm fîUzîenemez. İkincisi, tasavvuf uygulamasını İfade eden tarikattır. Tarikatın sözcük anlamış’ Bedevilerin vahadan vahaya izlediği patika yoldur. Bu yol bir karayolu gibi çıkış işaretleriyle açıkça işaretlenmiş bir yol değildir. Bu işaretsiz çölde yolunuzu bulmak için bölgeyi yakından tanımanız gerekecek ya da güzergahı hilen ve yerel işaretleri tanıyan birisinin kılavuzluğuna ihtiyacınız olacaktır. Şeriat dinin zahiri uygulamasını ifade ettiği gibi, tarikat da tasavvufun manevî uygulamalanm ifade eder. Doğru yolu bulmak üzere gereksinim duyduğunuz kılavuz Şeyhtir, Şeriat dışımızı temiz ve çekici kılar. Tarikat ise, içimizi temiz ve arınmış yapmak üzere tasarlanmıştır. Bunlar hirhirini desteklerler. ÖNSÖZ • İS ÜÇöncüsü hakikattir. Şeriat ve tarikatta bulunan amel ve irşadın bâtmî anlamını ifade eder. Hakikat mistik gerçeğin doğrudan tecrübe edilmesidir. Bu deneysel kavrayış olmaksızın, hakikat istasyonuna varmış olanları körü körüne ve mekanik olarak taklit ederek izlemeye mahkum oluruz. Hakikate ulaşılması ilk iki aşama uygulamalarını teyit eder ve pekiştirir. Hakikatten önce bütün uygulamalar taklitten ibarettir.

Dördüncüsü marifettir; yani gnostffüt. Gnosis derin hikmet ya da manevi gerçeğin bilgisidir. Çok az kişi tarafından elde edilebilen bir gerçeklik bilgisidir/ Burası elçilerin, peygamberlerin, bilgelerin ve evliyanın istasyonudur, İbni Arabî bu dört dereceyi açıklamıştır. Hukuk {şeriat) düzeyinde “seninkrve J * * benimki” vardır. Yani dinî hukuk bireysel haklan ve insanlar arasındaki etik ilişkileri teminat akına almaktadır. Tasavvuf yolu düzeyinde (tarikat), “benimki şenindir, seninkisı de senin/. Dervişlerin birbirlerine karşı kardeşâne muamele etmesi -evlerini, kalpleri ve keselerini birbirlerine açmaları-beklenir. Gerçeklik (hakikat) düzeyinde, “ne benimki vardır ne de seninki”, Tekamül etmiş Sûfüer her şeyin Allah (c.c)1tan geldiğinin, kendilerinin yalnızca hizmetkâr olduklarının ve hiçbir şeye sahip olmadıklarının idrakine varırlar. Hakikati idrak edenler, mülkiyete ve genel alarak ün ve makam dahil bütün haricflüdere, olan bağlılığı aşmışlardır Marifet düzeyinde “ne ben ne de sen varsın”. Birey, her şeyin Hakle’tan ibaret otduğunu ve hiç kimsenin Hakk’ın gayn olmadığım ânlar. Bu tasavvufun nihaî hedefidir. Derviş Olma Benim içinde yer aldığım Sûfî tarikat olan Halvetî-Genahî tarikatında, derviş olma ve tasavvuf geleneğine tam. olarak girmenin üç yolu vardır, ilk yol, rüyasında derviş olmaktır,’ İkincisi, bir şeyhe sevdalanmak; üçüncü yol ise, bunu talep etmektir. Rüya Yoluyla Eğer bir kimse derviş alma iüyalan görürse, bu rüyasını yorumlaması için bîr’ şeyhe gidebilir.

Şeyh, derviş adayının rüyasını doğrulamak için kendi îstihâresînî yapar. Benim tarikatımda, belli rüyaların manevî yön göstereceğine inanırız. Benîm ilk Sûfî üstadım Şeyh Muzaffer .Efendi, İstanbul’da yaşayan ünlü bir din hocası ve vaiz İdi, Büyük ve ünlü Sûfî tarikatianndan birisi onu kendilerine katılmaya davet etti ve onu hemen şeyh olarak kabul etmeyi teklif ettiler. Şeyh Muzaffer Efendi rüyasında bir işaret gelene kadar beklemek zorunda olduğu cevabını 16 ■ KALP, NEFS VE RUH verdi. Kısa süre sonra rüyasında, Halvetî-Cerrahî dergâhında o zamanki şeyhi pencere kenarında otururken ibadet ettiğini gördü. Ertesi gün o Şeyhe gitti ve rüyasını nakletti. Şeyhi Muzaffer Efendi’den1, istihâte yapana kadar bir hafta beklemesini istedi; sonra onu kabul ettL Boylere Muzaffer Efendi daha büyük ve daha ünlü bir tarikatta şeyh oimak yerine Haketî-Ceırahî dergâhının acemi dervişi oldu. Birkaç yıl sonra Halveti-Cerrahl şeyhi vefat etti. Halefi olarak Muzaffer Efendiyi tayin etti. Ancak kıdemli dervişlerden bazdan karşı çıktılar. Kimin şeyh olacağına karar vermek üzere toplandıktan zaman, Muzaffer Efendinin şeyh olmasına en çok karşı çıkan kişi ona dedi ki; “Şimdi anladım ki siz bizim şeyhimiz elmalısınız ve elinizi ilk öperek sizi yeni mürşidim olarak kabul eden, ilk biat eden ben olmak İstiyorum”. Diğer dervişler kıdemli ruüridde görülen bu ani değişikliğe şaşınp kaldılar. Adam sözlerine şöyle devam etti: “Görüşümü dün gece gördüğüm bir rüya üzerine değiştirdim. Rüyamda zikir esnasında dervişlere öncülük ediyordum; ancak hiçbir şey düzgün gitmedi.

Dervişlerin zikirleri ve hareketlerinde bir birlik yoktu. Sonra Muzaffer Efendi zikri yönetti ve her şey mükemmel bir şekilde düzenli gitti. O zaman ahladım kî, bu riiya onun şeyhim iz olması için bir işarettir”. Diğer dervişler de oy birliğiyle bu görüşe katıldılar, böyleee bir rüya sayesinde derviş olan Şeyh Muzaffer Efendi, şimdi yine bir başka rüyanın sonucu olarak şeyh oluyordu. Şeyhe Sevdalanmak Derviş olmanın ikinci yolu şeyhe sevdalanmaktır. Ben böyle derviş oldum. Şeyh Muzaffer Efendi ile ilk olarak 1980 yılı llkbahannda karşılaştım. Benim kurduğum okul olan lnstfcute of Transpersonai Psychology’yi ziyaret etmek üzere davet edilmişti. Sûfî zikir ayini yapabilmek için solistler ve müzisyenlerden oluşan yaklaşık yiımibeş dervişten oluşan bir grupla birlikte geldi. Şeyh Muzaffer Efendi Sûfî tarikatının başı ve Türkiye’de tanınmış bir din hocası idi. Onun ziyareti ve üniversite öğrencilerimize öğrettiklerinden çok mutlu olmuştuk {Enstitü, psikoloji ile din arasındaki ara bölgeyi keşfetmeye adanmıştı v e misafir konuşmacı olarak dünyanın değişik yerlerinden bir çok dinî ve ruhanî geleneklerinin temsilcilerini davet etmiştik,) Dervişlerin geleceği gün, büromda telefonla konuşuyordum. Kapı sonuna kadar açıktı ve koridoru görebiliyordum. İri yapılı, beyaz bir başlık giyen bîr adam T Bîr saygı unvanı. ÖNSÖZ – 17 geçti ve geçerken bana baktı. Yürüyüşünü bozmadığı için bu bakışın ancak bîr mîkcosaniye sürmüş olması gerekir.

Ancak benîm için zaman durmuştu. Yaşamımın bütün bilgilerinin dev bir bilgisayar tarafından emildiğinîve bütünleştirildiğini, bu adamın yalnızca geçmişimi değil, bu telefon konuşmasının sonuçlan dahil bütün geleceğimi de bildiğini hissettim. Genellikle kendi kendime konuşmam. Ancak İçimden gelen bir ses şunları söyledi: “Umanm bu şeyhtir; eğer değilse, bu adamın hocasL ile karşılaşmaya hazır olduğumu sanmıyorum”. Telefon konuşmamı bitirdim ve misafirlerin nerede olduklarını buldum. Kendimi ITF başkam olarak tanıttım ve onlara “Hoşgeldiniz,” dedim. Büromun önünden geçenin Şeyh Muzaffer Efendi olduğunu öğrenince rahatladım. O öğle sonu dervişlerle çay içmeye davet edildim ve şeyh birkaç sûfî öyküsü anlattı. O an anladım ki; bu tarikatın yaşayan realitesi, tasavvuf hakkında okuduğum bütün kitaplardan çok daha zengindi. Kitaplarda tekrar tekrar anlatılan öyküler, bu öyküleri anlatırken ayrıca bir konteks sağlayan ve öyküde gizli önemli hususları vurgulayan birüstad taraflndan anlatıldığında yaptığL etkinin bîr kıvılcımı büe olamazlardı. Mistisizmle çok uzun zamandır ilgileniyordum. On yılı aşkın bir süredir aktif ve disiplinli bir şekilde meditasyon yapıyordum. Zamanla manevî oıyantasyona sahip bir psikiyatr ile psiko-terapiye başladım. Bütünüyle duygusallık yüklü kişilik sorunları üzerinde çalışmaya başladığımda, medilasyonu bıraktım. Sanki Freud’un libido fikri doğruydu; yani sanki çok feda fiziki enerjiye sahiptim ve şimdi bu enerji, kişisel materyali ortaya çıkarmaya odaklanmış olduğundan, artık ruhsal çalışmaya uygun değildi.

Meditasyon yapmadığım için suçluluk bile hissedemiyordum; çünkü bu değişim, tembellik ya da iradenin başarısızlığının sonucu olmaktan çokhâtm î enerjilerde aşikâr bîr kayışın göstergesiydi. Şeyh Muzaffer Efendi ile karşılaştığımda, hâlâ terapi görüyordum ve hâlâ bir çeşit ruhsal belirsizlik içindeydim. Yeni bir ruhsal pratik İçin hazır olduğumdan emin değildim; ama eskisini kesinhkte kaybetmiştim. Şeyh Muzaffer Efendi yüce bir gönül, karizma ve irfana sahip bir adamdı. Onun huzuruna girmek, tıpkı bir sultan ya da imparatorun huzuruna girmek gibiydi. Onun kişisel gücünün, yalnızca yüce sevgisi ve şefkatiyle dengelendiğini hissediyordum. Ayrıca Şeyh Muzaffer Efendi harika bir mizah duygusuna sahip mükemmel bir öykü anlatıcısı idi. şeyh Muzaffer Efendimin dua ettiğini Ük kez İşittiğim anı asla unutamayacağım. öğrencilerimizden Ikisf, dindar bir Yahudi çift, kendileri ve evlilikleri İçin dua etmesini istediler. Şeyh Muzaffer Efendi ellerini kaldırdı, avuç içlerini yukanya 18 ■ KALP, NEE5 VE RUH çevirerek duaya başladı. Aniden daha önce hfç gerçek bir dua işitmediğimi fark ettim. Sanki semavî bir makama yükselmiş ve oradan dua pırıltılarım yeryüzüne saçıyordu. Bundan önce bütün İşittiğim; başkaların sözcüklerini kullanan ezberci duacılar ya da günlük bilinç düzeyinde entelektüel olarak yapılan dualardı. Şeyh Muzaffer Efendimin duası tamamen farklıydı. Ayrıca çifte dinlerini ya da inançlarını sormaması da beni hayrete düşürmüştü.

Bunun onun için önemli olmadığı aşikârdı ve kendi dervişleri için bile, daha içten ve daha samimî bîr şekilde dua edemezdi (aslında hu çift ertesi yıl onun dervişleri oldular). Ayrıca Şeyh Muzaffer Efendimin öğretilerindeki hikmet ve uygulanabilirlik de beni derinden etkiledi. Benîm daha Önceki manevî rehberlerimden birçoğu münzevî keşişlerdi. Aslında hiçbir zaman işi ve ailesi olmamış İnsanların çalışma ya da ilişkiler konusundaki vaazlarım dinlemekten bıkmıştım. Şeyh Muzaffer Efendi dünya hakkında tamamıyla gerçekçi ve bilgi sahibi idi. Bir işi (dinî kitaplar satan bir kitapçı), bir eşi ve yetiştirdiği ikî çocuğu vardı

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir