Sedat Memili – Musa Da Boyle Buyurdu

Hindu Pançatandra metninde şaşırtıcı bir fabl vardır. Fakirlikten bunalıp zengin olmaya karar veren dört arkadaş Brahman birlikte yola çıkarlar. Avanti ülkesinde Terör-Neşesi adlı bir büyücüye rastlarlar. Ondan yardım isterler. Terör-Neşesi her birine büyülü bir tüy verir ve kuzeye, Himalayalar’ın kuzey eteklerine (yani Budist Tibet’e) gitmelerini öğütler. Tüy nerede yere düşerse sahibi orada hazine bulacaktır. Önce önderleri tüyünü düşürür ve yerin tamamıyla bakır olduğunu görürler. “İşte” der önder, “şuraya bakın, istediğinizi alın!” Ama ötekiler devam etmeye karar verirler. Birinci bakırını alır ve geri döner. Sonra ikinci önder tüyünü düşürür, kazar ve gümüş bulur ve dönen ikinci kişi olur. Sonraki tüy altın verir. Dördüncüsü “Anlamadın mı?” der, “Önce bakır, sonra gümüş, sonra altın, bundan sonra muhakkak mücevher olacak.” Ve yoluna devam eder. “Ve dördüncü tek başına yoluna devam etti. Kolu bacağı yaz güneşinin ışınlarıyla yandı ve aklı susuzluktan bulandı, büyülü ülkenin patikalarında ileri geri dolandı.


Sonunda, dönen bir platform üstünde gövdesinden kan damlayan birini gördü; başının üstünde dönen bir tekerlek vardı. Acelecilik etti ve ‘Efendi, neden başında dönen tekerlekle duruyorsun? Hem buralarda su var mı, susuzluktan çıldırdım’ dedi. 9 “Brahman bunu der demez tekerlek adamın başından kalktı onun başına kondu. ‘Değerli efendim bu ne demek?’ diye sordu. ‘Aynı biçimde benimde başıma oturdu’ dedi adam… ‘Değerli efendim, böyle dururken nasıl yemek yiyebildin?’ diye sordu Brahman. İşkenceden kurtulan adam, ‘Zenginlikler Tanrısı, hazineleri çalınır korkusuyla, hiçbir büyücü buralara gelmesin diye bu tuzağı hazırladı. Gelmeyi başaran olursa da açlık ve susuzluğa, bütün bu yorgunluğa dayanması ve bu işkenceyi atlatması gerekir’ dedi.” Öyküden birçok sonuç çıkarabiliriz. Öykünün en dikkat çekici yanı, büyücünün adında terör olması ve zenginlik Tanrısının, servetine göz koyanlara yaptığı sonsuz işkence. “Terör”, Bhairava, Şiva’nın en korkunç niteliğini benimseyen kült adıdır; hayalin korkunç yıkıcısı, kan dondurucu, kan içici kara Tanrıça Kali’nin eşidir. Karanlığı, acımasızlığı, doğanın ve insan yapısının amansız yönlerini temsil eden bu tür ilahlar, kendileri karanlık, acımasız ve yürekleri ihtiras dolu insanlara uygun düşerler.(1) Çalışmamızda, ilahların bu karanlık yüzü konu alınmıştır. Her türlü iyiliğin kaynağı olarak görülen ilahların, aynı zamanda ne tür kötülüklerin kaynağı olduğu üzerinde durulacaktır. Dinler tarihi boyunca her inancın Tanrısı, kendine inananları “en üstün millet olarak, diğerine efendi” tayin etmiştir. Her millet farklı Tanrıya inandığı için de, doğal olarak birbirine düşman olan milletlerin yaşadığı bir dünyada bulduk kendimizi.

Oysa dinsel inançlar, kirlenmiş aklın ürünü olarak, mülkiyet duygusunun tatmini için manevi bir silah olarak kullanılmıştır. Dinsel inançları, sömürü düzeni için “manevi silah” olarak kullanan emperyalist güçler, bir yandan terör ortamının nesnel koşullarını oluştururken, diğer yandan terörü ortadan kaldırmaya çalışmaktalar. Bu çalışmamızda ana kaynağımız Musa’nın kitabı Tevrat’ın Tekvin ve Çıkış bölümleridir, insanlığın yazılı ilk din kitabı olduğu iddia edilen Tevrat’ın, sadece bu iki bölümünde uygulanan terör konu alınmıştır. Bu çalışmalar daha sonra bölümler halinde devam edecektir. ____________________ 1 Joseph Campbell, Tanrının Maskeleri/ Yaratıcı Mitoloji, çeviren Kudret Emiroğlu, İmge Yayınevi, Ankara, 1995, s.416. 10 BİRİNCİ BÖLÜM MİTOLOJİLERİN YAZIYA DÖNÜŞMESİ Yaratılış Destanlarında “Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allahın Ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu.” (Tevrat/Yekvin, Bap 1: 1-2.) İlk gün ışığı, geceyi ve gündüzü yaratan Tanrı, ikinci gün gökleri yarattı. Üçüncü gün yer ve sularla uğraşan Tanrı, dördüncü gün ay ve yıldızlan, beşinci ve altıncı gün ise, göklerde, yeryüzünde ve denizlerde yaşayacak olan canlıları yarattı. Altıncı gün insanın yaratılışında bir karışıklık oluyor, “Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı, onu Allahın suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı. Ve Allah onları mübarek kıldı…” (Tevrat/Tekvin, Bap 1: 27-28) dendikten sonra, ileri bölümlerde “adam” yeniden yaratılacak. Önce erkek ve dişi olarak yaratıldığı açıkça söylenen insan, ne hikmetse daha sonra sadece “adam” olarak yaratılmış olacak. Yaratma eylemlerini altı günde tamamlayan Rab, yedinci gün istirahate çekiliyor.

Altı gün çalıştıktan sonra yedinci günü kendine dinlenme için ayıran Tanrı’nın kullarına bu hakkı vermesi için binlerce yıl geçmesi gerekecekti. 11 Kuzey Amerika’nın büyük göller bölgesinde yaşayan Çeyeni’lerin yaratılış mitosunda şöyle geçer: “Başlangıçta bir şey yokmuş ve büyük Ruh Maheo (Yehova’nın Kızılderili versiyonu) boşlukta yaşıyormuş; Maheo etrafına bakmış, ama görünürde hiçbir şey yokmuş… Hiçbir şeyliğin içinde yapayalnız yalnızca Maheo varmış… “Gücünün büyüklüğü sayesinde Maheo yalnız değilmiş. O’nun varlığı bir evrenmiş. Fakat hiçbir şeyliğin sonsuz zamanı boyunca hareket ederken, Maheo gücünü kullanması gerektiğini sezmiş…”(1) Toprağı yaratan Maheo, ardından cenneti ve burada yaşamak üzere, sağ kaburga kemiğinden bir parça alarak, nefesiyle can verdiği erkeği yaratmıştır. Mitosun devamında her ne kadar tek tek günler belirtilmemişse de, Maheo’nun, evreni yedi aşamada yarattığı anlaşılıyor. Su, sudaki canlılar, ışık, toprak, insan ve insanın yaşam kaynakları. Modok Kızılderililerinin de yaratılış mitosları benzer özellikler taşımaktadır. “Başlangıçta sadece Atman vardı. Etrafına baktı, lakin kendisinden başka bir şey göremedi. ‘Ben varım’ dedi. Bundan dolayı O’nun adı ‘ben’ oldu… Korku duydu, çünkü, yalnızlık korku yaratır. ‘Benden başka kimse yoksa niçin korkayım’ diye düşündü. O zaman korkusu geçti; korkacak bir şey yoktu, çünkü korku ikinci bir varlık olduğu zaman gelir. “Bu yalnızlıktan dolayı mutsuzdu. Kendisine bir arkadaş istedi.

Sarılmış kadın ve erkek iriliğindeydi. Kendini ikiye böldü, böylelikle erkek ve kadın doğdu… Kadın düşündü: O beni kendisinden yarattı… “(2) ______________ 1 Alice Marriott-Carol K. Rachlin, Kızılderili Mitolojisi, çeviren Unsal Özünlü, İmge Yayınevi, Ankara, 1995, s.36. 2 Joseph Campbell, Tanrının Maskeleri/ İlkel Mitoloji, çeviren Kudret Emiroğlu, İmge Yayınevi, Ankara, 1995, s.11. 12 Avustralya’nın kuzeyinde yaşayan Arandaların Bandikut (böcek ve ot yiyen, Avustralya’ya özgü bir hayvan) totemi ile ilgili yaratılış mitosunda ise şöyle anlatılır: “Başlangıçta her şey karanlıktı. Ve bandikutların atası Karora sonsuz gecede Libalintija suyunun dibinde uyuyordu…”(3) Bu mitosun devamında bandikutlar, Karora’nın göbek ve koltuk altlarından çıkmaya başlıyorlar. Karora uyurken, koltuk altından çıkan bir parça da insan şeklini alıyor. Karora bağırarak ona can veriyor. İzlanda mitoslarında ilk insan Ymir’dir. Ymir, başlangıcın esneyen boşluğunda biçimlenmiştir. Kuzeyden gelen buzlu dalgaların, güneyin sıcak dalgalarıyla buluştuğu zamanda uyandığında onu ter bastığı anlatılır. Sol elinin altından bir erkek ve bir kadın ortaya çıkmış ve ayağından biri ötekinden oğul yapmıştır. Irklar böylece doğmuştur.

(İsa’nın Meryem’in bacağından doğması olayına benzemektedir.) O zaman Ymir’in uykulu koca gövdesi dünyadan kesilip ayrılmıştır. Ymir’in etinden yapıldı dünya Ve terinden denizler; Kayalıklar kemiklerinden, ağaçlar saçlarından Ve kafasından gökyüzü. Nesnel dünyayı kafaya benzetmenin kökenine ilkel Çin ve Japon mitolojilerinde rastlanır. Tao-Tse’nin edebiyatından da eski olan Kwang-Tze’nin yazıtlarında yaratılış mitosları şöyle başlar: “Başlangıçta iki okyanus ve merkezde bir kara parçası vardı. Güney okyanusunun efendisi Shu (Dikkatsiz), kuzeydeki okyanusun efendisi Hu (Aceleci) ve merkezdeki kara parçasının efendisi Hwun-Tun (Kaos) idi. “Dikkatsiz ve Aceleci karayı sürekli olarak ziyaret ediyorlardı ve orada karşılaşıp tanışmışlardı. ‘Kaos’ onlara nazik davrandı ve minnet duygularını ifade edecek biçimde ona bir iyilik düşündüler. Meseleyi beraber tartıştılar ve ne yapacaklarına karar verdiler.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir