Sencer Berrak – Masal

23 Aralık 2006 (2): Odanın köşesindeki örümcek ağına baktım. Hâlâ hiçbir şey yakalayamamıştı. Muhtemelen açlıktan ölmek zorunda olan ağ sahibini aradım mobilyaların altında. Ağın yapısındaki hatalarını gösterip bir çift laf etmeyi umarken, koltuğun altında bir tükenmez kalem, üç madeni para, bir tenis topu, bir toka ve aylar önce kaybettiğim kendime olan saygımı buldum. Elimi uzattım almak için, duvar dibine kaçtı. Terliğimi elime alıp öyle uzandım kolumun giremediği o karanlık köşeye. Beş dakika sonra nefes nefese kalmış ve hiçbir şey çıkaramamıştım dışarı. Ama o dar aralık gözüme gittikçe daha çekici gelmeye başlamıştı. Göbeğimi biraz içeri çekersem sığabilirdim. Koltukların üzerinde yeteri kadar yaşamıştım, öyleyse artık altına hücum… 23 Aralık 2006: ‘Benimle evlenir misin?’ dedim sessizlik gereğinden fazla uzamaya başladığında. Gecenin başından beri uzun sessizlikler oluyor ve her biri bir öncekinden daha rahatsız edici bir hal almaya başlıyordu. Lokması ağzında olduğu için eliyle bir dakika işareti yaptı. Lokmasını uzun uzun çiğnemesini seyrederken garsona bir çay daha söyledim. Cevabını engelleyen tiramisu dilimi ortadan kalktıktan sonra o da bir çay istedi. Az sonra, gelen çayını karıştırırken ‘Ee ne diyorduk?’ dedi.


– ‘Benimle diyorum evlenir misin?’ diye tekrarladım sorumu. Sonra da ‘Süreniz başladı’ diyerek espri yaptım ama gülümsemedi. ‘Başkasına sözüm var aslında, ama yürümezse olabilir, bir kaç sene sonra tekrar arayıp sorar mısın?’ dedi. – ‘Telefonunu verir misin?’ dedim, kendi masamdan kalkıp onun masasına otururken. ‘Ben Semih’ dedim aynı anda elimi uzatarak. 19 Aralık 2006 (2): ‘Hayır kesinlikle hayır, utanırım ben bir kere’ dedim. Tüm gücümle ayak diredim ama dinlemediler. Hepsi birden, herkesin bir ilki olduğunu söylerken sırtıma vura vura bir odaya soktular beni. Utangaçça etrafıma bakındım gözlerimin karanlığa alışmasını beklerken. Yüzüme bir kez bakan bir çocuk bile bu işi hiç yapmadığımı anlayabilirdi. Yavaşça ilerledim ve yatağın üzerinde parlayan bedene kilitlendi bakışlarım. ‘İlk mi?’ dedi sigaradan çatallanmış bir sesle. ‘Başka bir insanla ilk, evet’ dedim kendimin bile duyamadığı kadar yavaşça. – ‘İyi iyi, ilk olması çok iyi’ dedi. Gelinliğimi çıkarırken hâlâ heyecandan ellerim titriyordu.

– ‘Sizin daha önce oldu sanırım?’ dedim evlilik cüzdanında resmimin karşısında duran resme tıpatıp benzeyen adama. 19 Aralık 2006: Tasvirlerden ne denli sıkıldığımı çok iyi bildiği halde, upuzun bir tanesine girişti. Vadinin tam ortasından akan suyun sesini kenardaki ağaçların sudan yansıyan görüntüleri takip etti. Sonbaharın kahverengi halısı ile ilgili kısımda dayanamayıp onu durdurdum ve bütün bunların ödemediği doğal gaz faturası ile ne ilgisi olduğunu sordum. Doğal gazın daha apartmanına bağlanmadığını, bağlanır bağlanmaz ödeyeceğini söyledi ve dizlerinin üzerine çökerek bir kaç ay süre istedi. – ‘Artık seni tanıyamıyorum’ dedim, yanlış eve gelmiş olabileceğimi fark ettiğimde. Tam bu sırada karısının sıcak çaylar ve petibör bisküvilerle dolu bir tepsiyle içeri girdiğini görünce, biraz daha kalmaya karar verdim. Hepimiz oturmuş, bisküvilerimizi çaya banarak yiyorduk ki, aniden adamınki kopuverdi. Herkes birden ayaklandı. Sakin olmalarını, bu durumla daha önce çok karşılaştığımı ve mutfaktan bir tatlı kaşığı getirmesini söyledim. Gelen kaşıkla yavaşça pelte halini almış parçayı toplayarak adamın ağzına tıktım. Burada görevim bitmişti ve yan dairenin doğal gaz saatini okumak üzere geriye bakmadan çıkıp gittim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir