Muzaffer Sencer – Dinin Türk Toplumuna Etkileri

Genel olarak “din”, kutsal bir dünyayla ilgili bir inanç ve pratikler sistemi olarak tanımlanabilir. Bununla birlikte, 11. yüzyıldan bu yana Türklerin dini olarak İslamlık, bu genel din tanımının çerçevesini aşan nitelikler taşımakladır. Gerçekten İslamlık, yalnız bir inanç ve pratikler sistemi değil, aynı zamanda temellendirdiği çeşitli kurumlarla bir sosyal sistem ve politik rejim özeliği göstermektedir. Bu bakımdan, adı geçen yüzyıldan başlayarak Türk toplumlarını biçimlendirmiş ve devlet örgütünden günlük hayatın en ince ayrıntılarına kadar sosyal hayatı belirlemiştir. Başka bir deyimle, kurucusu yalnız bir din sözcüsü değil aynı zamanda bir toplum örgütçüsü olan îslamlık, yalnız bir din değil, bütün kuralları tanrısal bir temele dayanan değişmez bir toplum düzenidir. İslamlığın, çerçevesi içine giren toplumları her bakımdan belirleyen bir din olması yüzünden, Türk toplumu tarihsel gelişme doğrultusunda, bütün kurumlanyla dinin etkisi altında kalmış ve bir takım sapmalarla birlikte İslarni kurumlan örnek edinmiştir. İslamlık, bu özelliğiyle Türk toplumlanna teokratik bir karakter kazandınrken, Tanrı buyruğunda temelini bulan değiş7 mez kurallarla, yüzyıllarca değişmeden kalan statik bir sosyal düzene yolaçmıştır. Teokrasiyi yıkan ve Türkiye’nin laik ve uygar bir toplum olması yolunda büyük ve önemli bir adım olan Cumhuriyet döneminde de, dinin izleri günümüze kadar uzanan etkileri süregelmiştir. Bu durum dinin, günümüz Türkiyesinde önemli ve aktüel bir sorun niteliği taşıdığını göstermektedir. Bu yüzden, İslamlığın Türk toplumuna etkilerinin araştırılması, bu sorunun aydınlanması ve çözümlenmesi yolunda ilk adım olabilir. G iriş Bir bütün olarak sosyal yapıyla örgütlü bir kurum olan din arasındaki ilişkiye girmeden önce, bu incelemede konuyu ele alırken kullanılan metodolojik yaklaşımı genel çizgileriyle belirlemek yerinde olacaktır. Genel olarak sosyal, özel olarak dinsel olguların tarihsel evrim süreci içinde çözümlenmesi ve açıklanmasında bugüne kadar sosyal bilimciler tarafından birbirinden çok farklı iki ayrı yöntem kullanılmıştır. Kendi içinde de birçok çeşitlilik göstermekle birlikte ilkece ortak bir temele dayandınlabilecek olan bu iki yöntemden ilki, geçmişteki ve bugünkü örnekleriyle “burjuva sosyolojisinin, diğeriyse “marksist sosyolojinin yöntemi şeklinde belirlenebilir. Gerçekten bu iki sosyoloji, bir bütün olarak sosyal yapının olduğu kadar, sosyal olgu ve kurumlann -evrimleriyle birlikte— çözümlenmesinde birbirinden çok farklı bir doğrultu izlemiştir.


Bu farklılık, burjuva sosyolojisinin terimleriyle şöyle temellendirilebilir; Marksist yaklaşım, sosyal olguların araştırılmasında tek yönlü bir nedensellik ilişkisine başvurmaktadır. Başka bir dc9 yimle, marksist sosyoloji, politika, hukuk, din, ahlak vb. gibi kurumların, üretim güçleri ve üretim ilişkilerinden oluşmuş altyapı tarafından biçimlendirildiği ve belirlendiği savındadır. Oysa, sosyal olgular arasında, V. Pareto’nun “basitleştirici” adını verdiği(l) tek yanlı bir ilişki değil, çeşitli kurumların karşılıklı olarak birbirini etkileme ve belirlemesinden doğan bir “çok yönlülük” sözkonusudur. Örneğin ekonomik olgular sosyal olguları etkilediği gibi, ters bir ilişki olarak, politika, hukuk, din ve ahlâk olguları da ekonomik ve sosyal olguları belirler. Bu yaklaşım farkını, ilk olarak burjuva sosyolojisinin yöntemine örnek alınacak olan ve bu sosyoloji yandaşlarınca “çağdaş sosyal bilimin başlıca kurucularından biri” say ılan ^ Max Weber’in dili ve çözümlemesiyle göstermeye çalışalım: Pareto’nun, marksist yöntemin, herhangi bir etkide payı olan etmenlerden birini nedensel olarak alıp diğerlerini ona bağlı saydığı yolundaki görüşüne katılan M. Weber’e göre, biricik analitik tulum, bütün etmenlerin fonksiyon bakımından birbirine bağlı sayıldığı tutumdur. Örneğin din olgusu sözkonusu olduğunda, ekonomik ve sosyal ilişkilerin din üzerinde olduğu gibi, dinin de bunlar üzerinde etkisi olduğu kabul edilmelidir. Olgunun bütünü her iki doğrultuda araştırılmalıdır. Hangi etmenin diğeri üzerinde daha güçlü etkide bulunduğu da ancak bu işlemden sonra gereğince belirtilmiş olacaktır.*3^ Gerçekten, olgular arasında karşılıklı fonksiyon ilişkisine dayanan çok yanlılık şeklinde özetlenebilecek olan bu burjuva yöntemini din olgusuna uygulayarak kullanan Weber’in amacı, kapitalist uygarlığın gelişimini sağlayan psikolojik koşulları belirlemektir. Onca, büyük mali kaynakların kontroluna yola-

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir