Şerif Mardin – Siyasal Ve Sosyal Bilimler

Milliyetçi liğin fikir tarihi daha tam olarak yazılmış sayı lmaz.1 Bu kadar değişi k yön lerle ortaya çıkan bir hareketin siyasi düşünce bakımından anahatlarını bile ortaya çıkarmak kolay değildir.2 Fakat fikir tarihçileri bu açığı doldu rmaya çalışırken, Milliyetçi lik birçok yeni açılardan ele alınmaya başlanmıştır.3 Milliyetçi liğin tarihi , siyasi fikirler açı sı ndan yazı ladu rsun, bu yeni yönelimler şimdilik nisbeten boş kalan siyasal bilim alt-alan ları açmıştır. Bunların arasında bilhassa “davranışsa!” siyasal bilim leri n metodu, bize, Milliyetçi liğin ideoloji olarak daha iyi anlaşı lmasını sağlayan im kanlar temin etmiştir. Mil liyetçi liğin böyle bir açıdan ele alı nmasıyla elde edilen sonuçlar, klasik siyasi fikirler tarihi metodolojisiyle birleştirildiği zaman klasik yaklaşımın hükümlerini kontrol etmemizi sağlayan değişik yönden kanıtlar vermektedir. Bunun aşağıda bir örneğini vermek istiyorum: 1 965-1966 yı llarında, Türk Milliyetçi liğinin niteliklerini ortaya çıkarmaya yönelmiş bir başlangıç araştırması üzerine çalışıyordum. Bu konuları aydınlatabilecek ülkemizde 1 930’larda ve 1 940’1arda çıkmış kaynaklan okurken yavaş yavaş o yı llardaki milliyetçiliğin iki ana başlık altında toplanabileceği kanısına varmıştım. Bu nlardan birincisine “modernist” milliyetçilik adını vermek mümkündü. “Modernist” milliyetçi liğin özelliği Türk topl umunu çağdaş uygarlıkların düzeyine getirip onu bu şeki lde kuvvetlendirme isteğinden hareket etmesiydi. Atatürk’ ün önderliğini yaptığı bu akır,ı:ıı� ı?n.c.Q.leri için milliyetçilik b;!araftan Türkiye için bir iktisadi enfrastrüktürü kurmak, diğer taraftan da Türkleri bilimsel düşünceye kazandırmak, fa��t ay�� … z.�nıancfii hü.


dÜşürıce tar�ını 1:�r.��y�: nin :�karl’:’lrı.iÇi�· �.lJ.ı.: lanrı:ıaktL Bu akım “manevi” kuvvet üzerinde durduğu zaman bile _ onu dinden ayrı bir varlık o·ıarak görüyordu. -�fodernci milliyetçiler, aynı zamand� TO�k.İer arasında Türklüğün bilincini yaratma konusuna da önem veriyorlardı. Böylece, medeniyetlerin Orta Asya kaynağı, Güneş Dil Teorisi, Türk kültürünün birçok diğer kültürleri etkilediği tezleri de iktisadi enfrastrüktür ve bilimsel düşünce ile paralel gelişiyordu. Buna, burada “Milliyetçilik I” diyeceğiz. Bu tip milliyetçiliğin çoğu zaman içinde eriyen bir ikinci milliyetçi tutum ise, bazen kendi özel nitelikleriyle aynı bir bütün olarak ortaya çıkıyo�du. Bu ikinci milliyetçilik türüne “Geleneksel Milliyetçilik” diyebiliriz. “Geleneksel” Milliyetçilik kavramı bize bir çelişki gibi gelebilir; nihayet, bildiğimiz ve üzerinde durmaya alışık olduğumuz milliyetçilik 1 9. asırda şekillenmiştir. Fakat meselenin bu kadar basit olmadığı, Milliyetçiliğin toplum ve kültür farklılıklarının bilincine giden bir tarafı olduğu artık yavaş yavaş ortaya çıkmakİadır.

Bugün Miİliyetçili�in derin katlarında, “ethnocenfrlsme” adını verdiğimiz davranışsa! kümenin milliyetçiliğin şekillenmesinde etkili olduğuna çok muhtemel nazarıyla bakılmalıdır. 4 Bu kümenin etkilerini de 1 9. asırdan çok daha önce görmek mümkündür. “Geleneksel” Milliyetçilik adını verdiğim milliyetçilik türü, birincisine göre milliyetçi ruh ve kültürel bilinç konusuna çok daha fazla önem veriyordu. Bu milliyetçilik türüne “Milliyetçilik il” diyeceğiz. Burada ilk saydığım ve iktisadiyata çok önem vermiş olan milliyetçiliğin bir örneği olarak Atatürk’ün milliyetçiliğini alabiliriz.5 Milliyetçiliğinde iktisada önem vermekle birlikte din, töre gibi konular üzerinde uzun uzadıya durduğu derecede de ikinci tür mifliyetçiliğin bir örneği olarak çalışmamızın kapsadığı senelerde hayatta olmayan fakat etkilerini sürdüren Ziya Gökalp’i verebiliriz.6 Daha önce belirttiğim gibi iki tür milliyetçilik birçok noktalarda birleşmekte ancak bazı nokt�larda ayrı lmaktadır. Bu sezginin yarattığı model’i test etmenin iki yolu olabilirdi. 1930′ 1arda ve 1 940′ 1arda siyasi fikir olarak tanımlanabilecek eserlerin derin lemesine bir incelemesine girişmek veya davranışsa! siyasal bilimlerin kullandığı tekniklerden birine başvurarak daha ampirik davranış kalıplarının sezgiyi ne derece doğru ladığını araştırmak. Bir deneme olarak ikinci yol seçilmiş ve yukarıda üzerinde durulan varsayımı aydınlatması bakımından Ülkü dergisinde bir “muhteva analizi” yapı lması kararlaştırılmıştır. Ülkü dergisi tek başına 1930 ve 1940′ 1arda resmi çevrelerde, Cumhuriyetin seçkinleri arasında gelişen ideolojilere bir rehber teşkil edemezdi. Dergi her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nce bir Ülkü sağlamak amacıyla çıkarılmışsa da bu fonksiyonu çok belirgin olmamıştır. Diğer taraftan, derginin idareci lerinin özel kaygu ları , başında bulunanların zaman zaman değişmiş olması , Ülkü’nün Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel görüşünü yansıtıp yansıtmayacağı konusunda insanın aklına hemen gelen düşünceler, bir kaynak olarak faydalarının sınırlarını çiziyordu. Buna raQmen, Ülkü, Cumhuriyet Halk Partisi içinde -yani Cumhuriyetin seçkin lerinin önemli bir bölümünün bulu nduğu bir partinin içinde- ideolojik değişmeleri oldukça iyi göstermeye namzet bir endikatör (gösterici) idi .

1 933 ile 1948 yıl ları arasında çıkmış olması bize ancak Ulus’un sağladığı kadar devamlılığa sahip bir Cumhuriyet ideolojisi kaynağı olmasıyla sonuçlanıyordu. İçindekiler idarecilerinin etkisiyle şekillenmiş olabilirdi fakat Parti ‘nin görüşünden de çok uzaklaşması ihtimal dahilinde değildi. Bundan dolayı , temkinli hareket etmek kaydıyla, Ülkü’deki bulgularımızın 1 930 ve 1 940’1arda Türkiye’de Cumhuriyetin ideolojileri katında geliştirilen mil liyetçilik türleri hakkında bize bir bi lgi verebileceğine karar verilmiştir. Fakat metodolojik problemlerimiz bundan sonra başlıyordu. Mesele, daha önce tanım ladıQımız iki tür milliyetçiliğe tekabü l edecek birbirinden kesinlikle ayrılan iki ayrı “mu hteva” tipi bu lmaktı. Genellikle belirli bir mu htevadan belirli bir anlam çı karabilmek muhte11 va tahlili tekniğinin karşılaştığı en çetin sorun olmuştu r. Sorun, bir mu hteva birimi olarak neyin seçileceğinden çıkmaktadır. “Cümle” birimi, muhtevanın içindeki anlam birimi olarak en elverişli olanıdır fakat kullanılabilir kavramlara indirgenmesi çok zordur. Belirli bir eğilimin sembolü olarak “kelime” çok daha kullanışlıdır, fakat “kelime” de ancak cümle içinde bir anlam kazanır.7 Buna rağmen daha önce “kelime” birimini kullanmış olan incelemelerin anlamlı sonuçlar vermiş olmalarına güvenilerek “muhteva”yı bazı kelimelerin frekansını sayma şeklinde tanımlamaya karar verdik. Ülkü’nün başyazıları (veya başyazı olmadığı zaman onun karşı lığı niteliğini taşıyan yazı lar) üzerinde yapı lan bir ön çalışmadan muhtemelen birinci veya ikinci tür milliyetçi liğin göstericisi olan bir semboller listesi çıkarıldı. Buna, daha önce Hoover Enstit�sü’nde yapılan bir araştırmada ku llanılmış olan semboller eklendi. Ortaya çıkan sembol listesi bu yazıya iliştirilmiştir.e Bunun yanında, incelenen makalelerin ele aldıkları konu tespit edildi. Çalışmamızın ana ekseni, seçilen kelimelerin ve makale konu larının frekansının incelenmesidir.

Ülkü’de Semboller Ülkü’nün başyazı larında seçtiğimiz soyut kavramları sembolleştiren kelimelerin frekansı oldukça düşüktür. Bu soyut kavram kullanma yokluğu aynı zamanda Kemalizmin bazı temel zaaflarına işaret ettiği için üzerinde durmak istiyorum.9 Örneğimizde, mesela, 1 933’1e 1948 yıl ları arasında “eşitlikmüsavat” kavramının bi� kere bi le gözükmemesini nasıl yorumlamak gerekir? Tümü altmış dört makale olan örneğimizden yalnız iki makalede “Sosyalizm”in gözükmesi ise C.H.P.’li seçkinlerin Avrupa’da enikonu tartışı lan konulara oldukça yabancı olduklarını göstermektedir. Diğer taraftan “işçi” kelimesinin on beş yılda -örneğimizde- ancak üç kere geçmesini yorumlamak da kolay değildir. 12 Aynı görüşler “demokrasi”, “devletçilik”, “Kemalizm”, ” Faşizm” ve “Marksizm” kelimeleri için de geçerlidir. Ülkü’nün stili sanki bir değirmenin taşlan arasında öğütülmüş, sivrilikleri çıkarılmış, yeknesak ideolojik bir lapaya benziyor. Burada çalışmalara ilişkin tabirler ancak bir tek yönde ortaya çıkmaktadır: Türkiye’nin dış düşmanlanna karşı takınması gereken tavırda. Çoğu zaman bu düşmanların adları da zikredilmediği için konu çok belirsiz bir şekilde işlenmektedir. Bütün ideolojik tartışmalar, böylece, renkten mahrum siyasi veya kültürel vaazlar tiavasl’taŞimakt”ıiıcii’r: “lthleTd’e sora· ·Pool bu gi: “ilTrenk·a-zflğının otoriter . poii”ffkanın . ilir-oieııiği olduğuna dokuriiTiuŞ­ -�r.10 Fakat Na:Zi orgariiVöli<ischer .

Beob”achter ile Ulkü arasında bir mu kayese yaptığımız zaman birincisinin otoriter, kontrol altında ve tutucu politikasının Ülkü’ye nisbetle ne kadar daha renkli bir dille ele alındığını görürüz. ideolojik renkten yoksun olma konusu karşımıza bir yenisini de ortaya çıkarıyor. O da “milli karakter”le dil arasındaki ilişkidir. C.H.P.’nin ideolojik dilinin basitliğini yalnız o kuruma maletmek aslında konuyu çok sathi bir şekilde tetkik etmek olur. Nihayet C.H.P. Türk toplumunda siyasal ideolojik sözlüğün en renklisini vermesi beklenen namzettir. Kendi toplumumuz bakımından bir nevi radikallik hatta Jakobenliği’ temsil eder. Buna rağmen bu rengin çok soluk olması bizi toplumun bütününün etkisine inmeye mecbur ediyor. Tek parti devrindeki politikacıların muhayyilesinin sınırlılığı burada ilk defa ortaya konan bir sorun d�ildir. Mete Tunçay bunu Türk Solu ‘nun başlangıçları üzerindeki araştırmalarında da göstermiştir.

Cumhu riyet siyasal düşünüşünün ideolojik yönlerden çok pragma­ “tik. tiarç·areleriyle karşımıza çtkmış ciıı:iuö”li”lseTürkiye’de soi Çevre � leiln.genefffkiei”i:’.:]{.P/yeyoneffilklenblr-lffıam olmuştur. Kısaca Türkiye’ de, başkalarının ideolojik renksizlikleri üzerinde çok durulmuştur ve konuya bütünüyle baktığımız zaman bu, siyasr kültürün renksizliği anlamına gelmektedir. Daha önce tarih ve edebiyat sahasında ve Türk kültürü için buna benzer ifadeler ku llanı lmıştır: “Pragmatik”, “Romalıların tutumunu andıran”, “çok derine gitmeyen” bu gibi yargı lar arasında başta 13 gelmektedir. Geleneksel ifadesiyle “kaba” Türkçe’nin “fakirliği”, soyut kavram eksikliği Osmanlı ların çok eleştirdikleri bir mesele olmuştu r. Ülkü’nün tutumu acaba bu şekilde dille toplum eylemi arasındaki ilişkilerin bir işareti midir? Meseleyi burada ele almaya imkan yoktur. Fakat buluşlanmız Whorf gibi kimselerin toplum-dil ilişkilerini çok daha geniş bir açıdan incelediklerini ve uzun vadede onların çalışmalarından faydalanabileceğimizi bize hatırlatıyor.11 Şahsi sezgim!.bü!.Qn bunl�. �I!! bir parti veya bir idarenin özelliğinden çok bir toplum aşamasını, o toplum aşaması�kabül eden bir &eçkinler sistemini ve bu sistem le beraber gelen sosyal anfrö=­ poloji anlamında -bir kültür ve alt-kcifrü’r'”ı)üüiri’ünÜ.yansıttiğıdı-r��2

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir