Adalet ve Kalkınma Partisi’nin son on yılda ortaya koyduğu siyaset pratiği neoliberalizme ve İslamcı hassasiyetlere içkin bir sessiz şiddet sergilediği için, bu kitabımız 2012 yılında, ilk kez İngilizce olarak basılırken “Silent Violence” (Sessiz Şiddet) başlığını taşıyordu. Oysa 2013 yılının ikinci yarısmdan itibaren Gezi Direnişi’yle başlayan ve Türkiye geneline yayılan direnişe kurumsal iktidar mekanizmalarından verilen karşılık, artık iktidarın şiddetinin hiç de sessiz kalmadığını, şiddetini sessizleştiremediğini gösteriyor. Halihazırda kitap boyunca “sessiz şiddet” metaforunu genelde neoliberal dönüşüm süreçlerinin gerektirdiği, özelde AKP hükümetlerinin uyguladığı politikaların farklı düzlemlerde kimi zaman birbiriyle çelişen içeriklerini ve bu çelişkilerin şiddetin sessizleştirilmesindeki işlevlerini ifade etmek için kullanıyoruz. Hatırlanacaktır, bu yıllar boyunca AKP politikalarının en dikkat çekici yanlarından biri sürekli ikilikler taşımasıydı. Sözgelimi, bir yanda kadınların bedenlerine ahlakçı bir yerden bakan ve/veya feminizmi ahlakçı bir düzlemde dışlayan ve marjinalleştiren, kadın-erkek eşitliğini reddeden bir söylemsel görünümün yanında, kadın hakları örgütleriyle “diyalog” içerisinde kadınlara yönelik şiddetle ilgili yasal düzenlemeler yapan bir hükümetin söylemsel pratiklerinin satır aralarında gezinen şiddetin tam da böyle bir ikilikle sessizleştiğini söylemek mümkün. 12 İKTİDARIN ŞİDDETİ Bireysel haklar ve özgürlükler çerçevesine dayanarak vatandaşlık gereği edinilmiş -ve Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman hakkı verilmemiş “sosyal” sıfatıyla- sosyal haklar nosyonunun külliyen ortadan kaldınlması da aynı şekilde … Yine, “açılım paketleri” etrafında kültürel ve siyasal haklar için mücadele eden Kürt örgütlenmelerini o andaki iktidar denklemlerine göre “Kürt meselesi”nin çözüm sürecine dahil etmek/etmemek örneğinde de aynı sessizleştirmeyi görebiliyoruz. Ama 2013 Haziranı’ndan itibaren önce İstanbul’da Taksim Meydanı’nda ve kısa süre içinde tüm Türkiye’de halkın kendiliğinden örgütlülüğüyle kamusal alan taleplerine/iddialarına hükümet nezdinde verilen yanıt, artık yapısal şiddetin sessizleştirilemediği bir evrede olduğumuzu gösteriyor. Tam da gelinen bu evre, AKp’nin 2002 yılından bu yana sergilediği siyaset seyrine neoliberal yapılanma ile İslamcı siyaset arasındaki ilişkinin kapsamlı bir analizine dayanarak bakmayı gerekli kılıyor. Aslında hatırlanacağı gibi, AKp’nin siyasal kimliği her zaman Türkiye siyasetiyle ilgili tartışmaların başlıca gündem maddelerinden biri olageldi. Yine de şimdiye kadarki tartışmalar genellikle demokrasiye karşı otoriterlik, laikliğe karşı anti-laiklik, sekülerliğe karşı dindarlık ve sivil siyasete karşı askeri siyaset gibi yerleşik ikiliklere dayandınldı. Bu ikilikler esasen modernleşme paradigmasıyla ilişkili olduklanndan, modern hükümet biçimlerinde açıklama sürecinin tekelleşmesi için uygun bir analitik set, yani kavramsal araçlar, söylemsel uygulamalar ve epistemolojik argümanlar sunuyorlar. Başka bir ifadeyle söylersek, Türkiye’nin AKP deneyimini anlamak modernleşme paradigmasına bağlı olduğu müddetçe, bu ikiliklere dayalı araştırmalarla yetiniliyor ve toplumsal bütünlüğü değerlendiren bir analiz imk3.ıunı dışanda bırakmak kaçınılmaz oluyor. Dolayısıyla bu kitapta, yukarıda saydığımız ikiliklerin önemini reddetmemekle birlikte, asıl bu ikiliklerin köklerinde yatan ekonomik, siyasal ve ideolojik yapılar üzerinde duruyoruz. Bu yapılann analizi Türkiye siyasetinin kapsamlı bir şekilde anlaşılması için verimli bir potansiyel yaratmaktadır; çünkü birbirini kısıtlayan din temelli politikalar, demokrasi, sekülarizm, militarizm ve otoriteryanizm arasındaki çok-katmanlı eklemlenmelerin sorgulanmasını gündeme getirirler. GİRİş 13 Ekonomik, siyasal ve ideolojik yapılara böyle bakmak için neoliberal kapitalizmin Türkiye topraklarındaki görünümünün kapsamlı bir okumasını yapmaya ihtiyaç duyuyoruz. Neoliberal kapitalizm küresel bir olgu olmasına rağmen, bölgeden bölgeye farklı yüzler kazanmış, çeşitli ve kimi zaman çelişkiler de barındıran ittifaklarla ilerlemiştir. Nitekim neoliberalizm “gelişmiş” ve “gelişmekte olan” dünyalar arasındaki genel aynmların ötesine geçip, gelişmekte olan dünya içindeki bağlamsal dinamikleri de yönlendirerek farklı yollardan işlerneyi şu ana dek başarabilmiştir. Bu bakımdan ve özellikle de Türkiye bağlamında söz konusu farklı yol İslamcı siyaset üzerine inşa edilmiştir. Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren hiç de yabancı olunmayan bir siyasal duruş olan İslamcılık neoliberal modelin ülkede gelişmesi için uygun bir kanal yaratmıştır. İslamcı siyasetin neoliberal kapitalizme bu eklemlenişinde devlet, ekonomi ve toplumla ilişkisinde tayin edici bir dönüşüm geçirdiği, böylece modem, kapitalist yaşam dünyası ile Türkiye’nin cumhuriyet tarihi boyunca varlığını sürdüren İslamcı ilkeler arasındaki gerilimin sorgulanır hale geldiği açıktır. Bu da İslamcı ilkeler ile kapitalist ilkelerin yan yanalığını anlamayı zorunlu kılıyor. Kuşkusuz bu eklemlenme aynı zamanda küresel politik ekonomi çerçevesinde de okunabilir ve Doğu (az çok İslamcı olarak algılanır) ile Batı (özünde modern olarak algılanır) arasında uzun zaman önce kurulmuş olan gerilim sorgulanabilir. Ama yerleşik gerilimleri sorgulama çabası da kaçınılmaz olarak sessiz bir şiddeti besleyen kendi gerilimlerini yaratır. Bir başka deyişle, bu sorgulamalar siyasal iktidar araçlarının kullanımı yoluyla devlette, ekonomide ve ideolojik yapılarda bir dönüşümü içerdiğinden, dönüşümün kendisi en bariz olarak bir sessiz şiddet biçiminde açığa çıkar. İktidarın Şiddeti ‘nde üç temel yaklaşıma öncelik veriliyor: tarih, sınıf ve toplumsal cinsiyet. Tarihsel bakış açısından Türkiye devletinde, toplumunda ve ekonomisinde yaşanan yapısal dönüşümün tarihsel dönüm noktası 1980 darbesi olarak görülüyor. Bu bakımdan AKP’nin iktidara gelişi 1980 darbesinin ardından yaşanan gelişmelere bakılarak bağlama oturtuluyor. Dolayısıyla, son otuz yılın sistemsel süreklilikleri ve kopuşlarının kapsamlı bir analizi yoluyla al- 14 İKTİDARIN ŞİDDETİ ternatif bir çağdaş Türkiye siyaseti okuması yapmak amaçlanıyor. Buna ilaveten, AKP yıllarının sınıf ve toplumsal cinsiyet perspektifiyle okunarak Türkiye’deki neoliberal kapitalizmin yapısal dinamikleri bağlamına yerleştirilmesi, çağdaş Türkiye siyasetiyle ilgili olan ama daha önce çeperlere itilen başka alternatif görüş açılarına da ses kazandınyor. Ayrıca bu iki alan AKP siyasetinde ifadesini bulan neoliberalizmin sessiz şiddetinin yansımalarının en iyi gözlenebildiği alanlardır. Örneğin sınıf perspektifi, partinin iktidar politikaları peşindeyken dindar muhafazakarlık ile (neo )liberalizmi gayet iyi sentezlediğinin gözler önüne serilmesini sağlıyor. Bir başka deyişle, AKP iktidarının sınıfsal bir analizi enine kesen iktidar ilişkilerini dışarıda bırakmamak kaydıyla, partinin en nihayetinde kapitalist ağlar üzerinden işleyen iktidarının özünü ve kökenlerini açığa vuruyor. Bu perspektifin AKP’yi tanımlayan sahte sosyo-ekonomik formasyon fotoğrafının ötesine geçerek, toplumsal değişim dinamiklerini görmemize ve toplumsal hareketlerin işleyişini anlamamıza akademinin içinden yapılmış bir katkı olacağını umuyoruz. Toplumsal cinsiyet perspektifi, görünüşte farklı sömürgeci yapısal dinamiklerin iç içe geçmişliğinin ortaya serilmesinde özellikle yararlıdır. AKp’nin toplumsal cinsiyet politikaları, İslamcı siyasal duruşa neoliberal gereklere uygun ince ayarlar yapılmasının, ayrıca neoliberal politikaların da İslamcı ” dayanışma” / hayırseverlik anlayışlarına yaklaşmasının kanıtları olarak değerlendirilmektedir. Kitabı baştan başa kateden bu perspektif din temelli muhafazakar politikalar ile (neo)liberal politikaların görünüşte çelişkili yan yanalığını, özellikle de Türkiye’nin mevcut neoliberal evresindeki yeni patriyarka tarzı çerçevesinde kavramaya uygun bir zemin sunuyor. Bu çerçevede ilerleyen kitap üç ana kısma ayrılmıştır: Devlet, Hukuk ve Toplum; Sosyal Politikalar, Vatandaşlık ve Toplumsal Cinsiyet; Küresel Etkileşimler: Siyaset, Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler. Galip YaIrnan 1. Bölüm’de “AKP İktidarında Söylem ve Siyaset: Neyin Krizi?” başlıklı makalesinde AKP döneminde Türkiye’ nin yaşadığı siyasal dönüşümün eleştirel bir analizini yapıyor. Yalman devlet-toplum ilişkilerinde son dönemde yaşanan değişikliklerin Türkiye’nin demokratikleşme projesinin vazgeçilmez unsurları olduğuna dair söylemin akademi, medya ve siyaset çevrelerinde na- GİRiş 15 sıl egemen hale geldiğine odaklanıyor. AKP Türkiyesi’nde devlettoplum ilişkilerindeki değişikliğin gerçekliğine dair argümanlann temelini oluşturan söylemsel pratikleri analiz eden Yalman, özellikle sınıfın ve sınıfsal analizin bertaraf edilmesini vurguluyor; İslam’ın siyasal rolünün, “siyasal” İslam karşısında “ılımlı” İslam tartışmalannda devletin dönüşümünün ve şahsiyetçi siyaset yoluyla sivil toplumlaşmanın -Erdoğanlaşmanın-katmanlarını inceliyor. Ali Murat Özdemir’in yazdığı ” AKP’li Y ıllarda Hukuk Sisteminde Yapılan Değişikliklerden Parçalar: Piyasa Dostu Bir Hukukun Geliştirilmesi ve Yeniden Üretimi” başlıklı 2. Bölüm’ünkonusu devlet-toplum ilişkilerinin dönüşümünde doğrudan belirleyici bir mekanizma olan hukuk. Özdemir burada “Türkiye’nin hukuk sisteminde yapılan değişikliklerin dikkate değer parçalannı” neoliberal düzenin yasallaştlOlması ekseninde eleştirel bir okumaya tabi tutuyor. Yazar bu bölümde, politikaları belirleyenlerin toplum hilafına piyasalan güçlendirerek hukuk sistemini neoliberal çerçeveye uydurma konusundaki “keşifleri”nin şifrelerini çözüyor. Bu çözümlemeden önce Anayasa Mahkemesi’nin mevcut yapısı, unsurlan ve işlevlerine odaklanıyoro Ardından hukuk sisteminin sınıf temelli yapısını Anayasa Mahkemesi üzerinden tasvir ederken, bu hukuk çerçevesinin kolektif emek hakian açısından sonuçlarını iki düzeyde sorunsallaştlOyor: Anayasal düzeyde ve sosyal siyaset düzeyinde. Özdemir son olarak da emekle ilgili anayasal haklar ve kısıtlamalann yanı sıra, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nu analiz ediyor. Devlet-toplum etkileşimlerinin ana özelliği olan ideoloji mekanizmalan da 3. Bölüm’de Simten Coşar’ın kaleme aldığı “AKp’nin İktidarla Dansı: Neoliberalizm ve Türk-İslam Sentezi” adlı makalenin çerçevesini oluşturuyor. Coşar, Türk-İslam sentezini göz önünde tutarak AKp’nin siyasal kimliğinin eleştirel bir analizini geliştiriyor. Yazarın ana argümanının temelinde, Türk milliyetçiliği ile İslam arasındaki bu eklemlenme çeşidinin benimsenişinde neoliberal politikalann tayin ediciliği var. Türk-İslam sentezi ile neoliberal siyasetin görünüşte çelişkili olmasına rağmen, AKp’nin büyümesi için verimli bir zemin yarattığını öne süren Coşar, uluslararası ve ulusal politikalann iç içe geçmiş doğasını göz önünde tutarak AKp’nin 16 İKTİDARIN ŞİDDETİ söylemsel pratiklerindeki kaymaları ve yer değiştinneleri üç boyutta irdeliyor: dış politika, din politikaları ve etnik politikalar. Türkiye’deki neoliberalleşmenin ideolojik yönü şu ana kadar ağırlıklı olarak demokratikleşme retoriği üzerinde yoğunlaştı. Bu durum 4. Bölüm’de, Berna Yılmaz’ın “Siyasal İslam’dan AKP İktidarına İslamcı Burjuvazi ve Demokrasi: Eleştirel Bir Değerlendirme” adlı yazısında sorgulanıyor. Yılmaz, burjuvalaşma ile demokratikleşme arasında neredeyse organik bağlantı olduğunu öne süren ana akım yaklaşımları sorunsallaştırarak, İslami burjuvazinin söyleminde demokrasiye düzülen retorik övgüleri sorguluyor. Burjuvazi-demokrasi bağlantısına ilişkin ana akım varsayımlara meydan okuyan bir teorik çerçeveye başvuran Yılmaz, İslami burjuvazinin AKP dönemindeki konumunu ele alırken devleti ve diğer sosyal sınıfları içeren kannaşık bir güç ilişkileri ağının uluslararası ekonomik ve jeopolitik dinamiklerle kesişimIeri üzerinde duruyor. “Sosyal Politikalar, Vatandaşlık ve Toplumsal Cinsiyet” başlıklı II. Kısım iki açıdan birinci kısmın devamı. i. Kısım’da fonnüle edilen devlet, hukuk ve toplum dokusunun neoliberal dikişlerini sökmek amacıyla her bölümde belli bir sorun alanı merkeze alınıyor (sırayla sosyal politikalar, yurttaşlık ve toplumsal cinsiyet). Gamze Yücesan-Özdemir’in kaleme aldığı “AKP’li Yıllarda Sosyal Politika Rejimi: Kralın Yeni Elbisesi” başlıklı 5. Bölüm’de AKP’nin sosyal politika rejiminin temel dayanaklan, yani neoliberalizm, muhafazakarlık ve İslam ele alınıyor. Yazar AKp’nin sosyal haklarla ilgili politika tercihlerinin gündelik yansımalanna bakarak neoliberal – İslamcı muhafazakar bağı temel alan argümanlannın altını dolduruyor. Yazara göre emekçi sınıf bu sosyal politika rejimi koşullannda yaşarken birbiriyle bağlantılı iki yaşam deneyiminden geçiyor: Hem iş güvencesi yok, hem de kendini İslami elbise giydirilmiş sosyal yardımın insafına terk edilmiş buluyor. Bu bölümde iş güvencesi ve sosyal yardımdaki istikrarsızlığın rejimi yeniden ürettiği ve meşrulaştırdığı değerlendinnesi yapılıyor. Vatandaşlık boyutu 6. Bölüm’de, Nalan Soyarık-Şentürk’ün “AKP’ nin Vatandaşlaştınna Projesi: Nereye?” başlıklı yazısında ele alınıyor. Soyank-Şentürk burada cumhuriyet tarihinin temel niteliklerinden olan vatandaşlaştınna projesinin süreklilik ve kopuşlarına odak- GİRİş 17 lanırken AKP hükümetlerinin izlediği politikalan temel alıyor. Yazar, partinin vatandaşlaştırma projesindeki (neo)liberalizm, Türk milliyetçiliği ve Müslümanlığı öne çıkarma arasında, tutarsızlıklara mahkum bileşime dikkat çekiyor. Bu bölümde AKp’nin Türk milliyetçiliği ve Müslümanlık çerçevesinde izlediği kimlik politikalarının yanı sıra, partinin son tahlilde sosyal hakların reddine kapı açan neoliberal politikalar yoluyla cumhuriyetçi yurttaşlık anlayışına meydan okuduğuna da dikkat çekiliyor. Metin Yeğenoğlu ve Simten Coşar’ın 7. Bölüm’deki “AKP ve Toplumsal Cinsiyet Meselesi: Neoliberalizm ile Patriyarka Arasında Mekik Dokumak” başlıklı yazısında AKP hükümetlerinin dışlayıcı politikalarının canlı bir şekilde görüldüğü toplumsal cinsiyet düzlemi ele alınıyor. Yeğenoğlu ve Coşar, AKp’nin yönetsel pratiğinde sosyal, kültürel ve siyasal muhafazakarlaşmanın toplumsal cinsiyetçi doğasının izlerini sürüyor. Yazarların ana argümanına göre, AKP iktidarının ana özelliği yeni bir patriyarka tarzının ortaya çıkmış olması. Bu argüman Türkiye’nin muhafazakarlaşmasının partinin İslamcılık yanlısı kökenleriyle tanımlanamayacağı düşüncesine dayanıyor. Yazarlar bu açıdan, neoliberal çerçevenin içinde yapılanan ve kendini İslam, muhafazakarlık ve milliyetçilik arasındaki etkileşimlerde gösteren patriyarka tarzındaki dönüşüme işaret ediyorlar. Türkiye’deki yapısal dönüşümün ı. ve II. Kısımlarda çeşitli boyutlarda yapılan analizi, “Küresel Arayüzler: Politikalar, Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler” başlıklı III. Kısım’da küresel düzeye taşınıyor. Bu kısımda, Türkiye’nin 1970’lerin sonlarından beri yaşadığı neoliberal dönüşümün dünya kapitalist ekonomisindeki farklılaşmalar ve yer değiştirmeler tarafından biçimlendirildiği ve yeniden üretildiği argümanı merkeze alınıyor. Bir başka deyişle, küresel kapitalist dünya düzeni Türkiye’nin bu düzendeki katılımının ve rolünün belirlendiği bağlarnı oluşturmaktadır. Dolayısıyla küresel kapitalizmin getirdiği sosyopolitik uzlaşımlar, kısıtlamalar ve zorluklar Türkiye’deki neoliberalizm deneyimini daha derinden ve eleştirel bir tarzda anlamak için önemlidir. Bu bakımdan Birgül Demirtaş’ın kaleme aldığı ” AKp’nin Dış Politikasını Anlamak: Emperyal Miras, Neoliberal Çıkarlar ve Pragmatizm” başlıklı makale AKp’nin farklı 18 İKTİDARIN ŞİDDETİ ve kimi zaman çelişkili dış politika tercihlerinin bitişme çizgilerinin eleştirel bir analizini sunuyor. Demirtaş’ın yazısının odağında Türkiye’nin geleneksel Batı-yönelimli (Anglo-Amerikan ya da Avrupa yanlısı) duruşundan “Ortadoğulaşmaya”, Yeni Osmanlıcı bir gündeme doğru şu ana kadar bir kayma olup olmadığı sorusu yer alıyor. Filiz Zabcı’nın yazdığı “Bağımlılığın İçselleştirilmesi: AKP ve Neoliberalizmin Uluslararası Kuruluşları” başlıklı 9. Bölüm’de daha özgül bir düzleme geçilerek AKp’nin dış politika sicili, partinin küresel finans kurumlarıyla ilişkilenmesi üzerinden analiz ediliyor. Zabcı doğrudan Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Türkiye’deki ekonomik, siyasal ve ideolojik yapılanmalara hakimiyetinin sonuçlarına odaklanıyor. Bu bölümde kitabın başlıca temalarının açımlanmasına katkıda bulunuluyor ve AKp’nin 1980 sonrasındaki diğer hükümetlerden farklı ve yeni bir yaklaşım getirdiği iddiası eleştiriliyor. Zabcı’ya göre aslında AKP hükümetleri önceki hükümetlerin siyasal parametrelerini oluşturan neoliberal politikalarda bir değişiklik yaratmadı; daha ziyade neoliberal yapıların özünde bulunan bağımlılığın içselleştirilmesini besledi.
Simten Coşar, Gamze Yücesan Özdemir – İktidarın Şiddeti
PDF Kitap İndir |