Svetlana Aleksiyeviç – Kadın Yok Savaşın Yüzünden

“Kadınlar tarihte ilk ne zaman orduya katıldı?” “Milattan önce IV. yüzyılda Atina ve Sparta’da Yunan ordularında kadınlar savaşıyordu. Daha sonra Makedonyalı İskender’in seferlerine katıldılar.” Rus tarihçi Nikolay Karamzin atalarımızı şöyle anlatıyordu: “Slav kadınları, bazen babaları ve eşleriyle savaşa gider, ölüm korkusu nedir bilmezlerdi. Sözgelişi, 626 yılı Konstantinopolis işgali sırasında Yunanlar, öldürülen Slavların arasında birçok kadın cesedine rastlamıştı. Analar çocuklarını savaşçı olmaya hazırlardı.” “Ya yeniçağda?” “İlk olarak İngiltere’de 1560-1650 yıllarında kadın askerlerin görev yaptığı hastaneler kurulmaya başlandı.” “XX. yüzyılda ne gibi gelişmeler oldu?” “Yüzyıl başı . .. Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’de kadınları Kraliyer Hava Kuvvetleri’ ne kabul etmeye başladılar; 100 bin kişiden oluşan Yardımcı Kraliyer Kolordusu ve Motorlu Taşıtlar Kadın Lejyonu kuruldu. “Rusya, Almanya ve Fransa’da da askeri hastane ve sıhhiye trenlerinde birçok kadın görev almaya başlamıştı. “İkinci Dünya Savaşı’ na gelindiğinde dünya tam bir kadın fenomeniyle karşı karşıyaydı. Kadınlar artık dün7 yanın birçok ülkesinde çeşitli askeri birliklerde hizmet veriyordu: İngiliz ordusunda 225 bin, Amerikan ordusunda 450-500 bin, Alman ordusunda 500 bin kadın vardı … “Sovyet Ordusu’nda bir milyon kadar kadın savaşmaktaydı. En erkeklere has sayılanlar dahil tüm askeri branşlara hakimlerdi. Hatta bir dil sorunu bile baş göstermişti: ‘Tankçı’, ‘piyade’ , ‘nişancı’ gibi kelimelerin dişi cinsleri’ mevcut değildi, zira kadınlar daha önce bu işleri hiç yapmamıştı. Bu sözcüklerin dişi cinsleri o zaman, savaş sırasında türetiidi . . . ” Bir tarihçiyle yapılan sohbetten *Rusçada isimler; eri!, dişi ve nötr olmak üzere üç cinse ayrılır. Meslek adları çoğunlukla erii/clişi çiftler oluşturur (Türkçedeki aktör-aktris gibi). 8 İNSAN SAVAŞTAN BÜYÜK (KİTABIN GÜNLÜGÜNDEN) Milyonlar ucuza can vererek Açtılar karanlıkta bu patikayı … Osip Mandelştam 1978-1985 yılları Savaş üzerine bir kitap yazıyorum … Ben ki çocukluğumda ve gençliğimde, o herkesin, tüm akranlarımın bayıldığı savaş kitaplarını okumayı sevmezdim. Doğaldı da bu, ne de olsa biz Zafer çocuklarıydık. Kazananların çocukları. Savaşa ilişkin anımsadığım ilk şey nedir? Anlaşılmaz ve ürkütücü sözcükler karşısında duyduğum çocuksu hüzün. Savaş hiç akıllardan çıkmazdı: Okulda ve evde, düğün ve vaftiz törenlerinde, bayramlar ve anmalarda. Çocuklar arasındaki konuşmalarda bile lafı geçerdi. Bir defasında komşunun oğlu bana, “İnsanlar toprağın altında ne yapıyordur? Nasıl yaşıyorlardır orada?” diye sormuştu. Bizler de savaşın sırrını çözmek istiyorduk. İşte ölüm üzerine düşünmeye ilk o zaman başladım .. . Bir daha da hiç bırakmadım, benim için ölüm yaşamın başlıca sırrı oldu. 9 Bizler için her şey o korkunç ve gizemli dünyada başlamıştı. Ukraynalı dedemiz -annemin babası- cephede ölmüş, Macaristan topraklarında bir yere gömülmüş; Beyaz Rusyalı ninemiz -babamın parrizanlara karışan annesi- tifodan can vermiş; ordudaki oğullarından ikisi savaşın ilk aylarında kayıplara karışmış, üç oğuldan yalnızca biri geri dönmüştü – babam. Almanlar on bir uzak akrabamızı çocuklarıyla birlikte diri diri yakınıştı – kimini hatasında,’ kimini köy kilisesinde. Her aile benzer şeyler yaşamıştı. Herkes. Köylerde çocuklar daha uzun zaman ”Almancılık” ve “Rusçuluk” oynayacaktı. Almanca sözler söyleyerek bağırırlardı: Hdnde hoch!, .. Zurück, … Hitler kaputt!”” Dünyayı savaşsız düşünemezdik, savaşın dünyası tanıdığımız tek dünya, savaş insanları tanıdığımız yegane insanlardı. Bugün de başka bir dünya ve başka insanlar tanımıyorum. Herhangi bir zamanda başka birileri var oldu mu ki? Çocukluğurndaki köy savaştan sonra kadınlara kalmıştı. Hatunlara … Erkek sesleri anımsamıyorum. Bende böyle yer etti bu: Savaşı hatunlar anlatır. Ağlarlar. Ağlar gibi şarkı söylerler. Okul kütüphanesindeki kitapların yarısı savaş üzerineydi. Hem köydekinde, hem de babamın sık sık kitap almaya gittiği bölge merkezindeki kütüphanede. “Ne- *Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya’da köy evi. **(Alın.) Eller yukarı! ***(Alın.) Geriye, geriye dön. ****(Alın.) “Hitler yenildi!” “Hitler’in sonu geldi!” anlamına gelen, Büyük Anayurt Savaşı’nda yaygın olarak kullanılan ifade. 10 den?” sorusuna artık bir cevabım var. Tesadüf müydü? Daima savaşıyor veya savaşa hazırlamyorduk Nasıl savaşmış olduğumuzdan söz ediyorduk. Herhalde başka türlü yaşamamıştık hiç, bilmeyiz de başka türlüsünü. Farklı bir hayatı tasavvur bile edemeyiz, ama bir gün uzun uzun öğrenmemiz gerekecek. Okulda bize ölümü sevmeyi öğrettiler. Falan şey uğrunda ölmeyi nasıl da istediğimize, hayal ettiğimize dair kompozisyonlar yazardık Oysa sokaktaki sesler başka bir şeyi anlatıyor ve daha ilginç geliyordu. Ben uzun zaman, gerçekliğin korkurtuğu ama aynı zamanda da cezbettiği bir kitap insanı olarak kaldım. Hayatı tanımamaktan kaynaklı bir korkusuzluk vardı içimde. Şimdi düşünüyorum da, daha gerçekçi bir insan olsaydım böyle bir uçuruma atabilir miydim kendimi? Nasıl başladım sahi – cehaletten mi? Yoksa yol duygusundan mı? Öyle bir şey gerçekten var çünkü … Uzun süre aradım … Dinlediklerimi hangi sözlerle aktaracaktım? Dünya görüşüme, gözüme kulağıma uygun bir tür arıyordum. Günün birinde elime A. Adamoviç, Y. Brıl ve V. Kolesnik’in Ben O Yanan Köydenim’ adlı kitabı geçti . Böylesi bir sarsımıyı evvelce yalnız bir kez, Dosroyevski okurken deneyimlemiştim. Sıradışı bir tarzla karşı karşıyaydım: Roman, hayatın seslerinden, çocukken kulağıma çalınanlardan, şimdilerde sokakta, evde, kafede, troleybüste işitilenierden derlenmişti. İşte bu! Döngü tamamlanmıştı. Aradığıını bulmuştum. Bir önseziyle. *Orijinal adı: Ya- iz ognennoy derevni. ll Ales Adamoviç öğretmenim olacaktı . .. İki yıl, buluşma ve kayıtlardan ziyade düşünmelerle geçti. Okuyordum. Bu kitapta neyi anlatacaktım? Savaşa ilişkin bir kitap daha … Ne için? Binlerce küçüklü büyüklü, bilinen ve bilinmeyen savaş gelip geçmişti. Haklarında yazılanlar sayılarından da fazlaydı. Bununla birlikte … Yazanlar ve hikayelere konu olanlar hep erkekierdi – bunu görmek zaman almadı. Savaş hakkında bildiğimiz her şeyi “erkek sesinden” dinlemişiz. Hepimiz, savaşa ilişkin “erkek” tasavvurlarının ve “erkek” duyumlarının mahkumuyuz. “Erkek” sözlerinin. Kadınlar susuyor. Mesela benim dışımda kimseler ninemi konuşturmamış. Ann emi … Cepheyi görenler bile susuyor. Ezkaza hatıralarından söz açtılar diyelim, “kadınların” değil “erkeklerin” savaşını anlatıyorlar. Kanona uyuyorlar. Yabancısı olduğum kendi savaşlarından bahsettiklerini ancak evde ya da cepheli kız arkadaşlarıyla bir araya gelip birkaç damla gözyaşı akıtırlarken duyuyorum. Yalnızca benim de değil, hepimizin meçhulü. Gazetecilik gezilerimde defalarca yepyeni metinlerin tanığı, yegane dinleyicisi olmuşumdur. Beni çocukluğurndaki gibi sarsan … Bu aniatılarda esrarengiz bir şeyin canavarca diş gösterdiği olur. .. Kadın anlatılarında, okumaya ve duymaya alışageldiğimiz bir şey ya hiç yoktur ya yok denecek kadar azdır: birtakım insanların diğerlerini kahramanca öldürüp zafer kazanmışlığı yahut mağlup olmuşluğu. Ya da silahlar ve generaller. Kadınların hikayeleri başka türlüdür, başka bir şeyi anlatır. “Kadın” savaşının kendi renkleri, kokuları, ışıkları ve duygu evreni vardır. Kendi sözcükleri. Kahramanlara ve akla ha12 yale gelmez yiğitiiidere yer yoktur bu anlatılarda; insanlık dışı insan işleriyle meşgul insanlardan söz edilir sadece. Üstelik bu hikayelerde yalnızca onlar (insanlar!) değil, toprak, kuşlar, ağaçlar da acı çeker. Bizimle birlikte yeryüzünde yaşayan kim varsa. Acıları kelimesizdir ki daha da ürperticidir bu.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir